Sakin Güç

Güncelleme Tarihi:

Sakin Güç
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 30, 1999 00:00

Haberin Devamı

Olağanüstü Kurultayda Genel başkan seçilen Altan Öymen 49 yıldır CHP'li En sevdiği oyun alanı, Meclis parkıydı. İçinde nilüferlerin yüzdüğü havuz, yemyeşil çimenler, küçük Altan'ı mutlu etmeye yeterdi. Anneannesi elinden tutar, Ulus'ta gezdirir, parka getirirdi. Ulus'tan her geçişinde hiç ihmal etmez, meydandaki Atatürk heykeline selam verirdi.

Kimin öğrettiğini bilmiyordu ama büyük ihtimalle aileden biriydi selam vermeyi öğreten. Ne de olsa ailede herkes öğretmendi...

Babası, Cumhuriyetin ilk eğitimcilerindendi. İstanbul Maarif Müdür Muavini olan Hıfzırrahman Raşit Öymen, öğretmen yetiştirilen hızlandırılmış kurslarda ders de veriyordu. Fatma Nezaket Hanım ile orada tanışmış, kurs sonunda evlenmişlerdi. İki yıl sonra, 1932'de ilk çocukları Altan doğmuştu.

Hıfzı Beyin tayini Ankara'ya çıktığında Altan üç yaşındaydı. Evleri, Ulus meydanı civarındaki kargacık burgacık sokaklardan birindeydi. Hıfzı Bey de fırsat buldukça küçük oğlunu Ulus'a çıkarıyordu. Bir gün Meclise yaklaştıklarında heyecanlandı. ‘‘Bak’’ dedi, oğluna. ‘‘İşte Atatürk!’’

Altan, babasının işaret ettiği yere baktı ama bir türlü Atatürk'ü göremedi. Daha doğrusu, o heybetli Atatürk heykeline benzetemedi gördüğü insanı. Yine de o günkü siluet, belleğinde büyük bir yer edindi ...

HARBİYE'YE KARŞI MÜLKİYE

İsmet İnönü'yü ilk gördüğünde ise ortaokul öğrencisiydi. Örsan ve Gülden adlarında iki kardeşi olmuş; babası 1943 seçimlerinde CHP'den milletvekili seçilmişti.

Birkaç ev değiştirdikten sonra Bahçelievler'e taşınmışlardı. İki katlı, bahçeli, küçük, yeşil, kırmızı, mor evlerden oluşan bu semtte daha çok politikacılar oturuyordu. Dostlarını ziyarete gelen İnönü'yü sık sık, Bahçelievler caddelerinde görmek mümkün oluyordu.

Altan, o yıllarda henüz politikaya ilgi duymuyordu. En büyük zevki yazmaktı. ‘Çocuk Sesi’ ve ‘Afacan’ dergilerinin müdavimiydi. Gönderdiği okuyucu mektubunu ‘Çocuk Sesi’nde görünce sevinçten havaya uçmuştu. Yayınlanan ilk yazısı oydu. Basketbol da ilgi alanındaydı. Mülkiye'deki basket maçlarını kaçırmıyordu. Mülkiye'nin Harbiye ile yaptığı maçlarda Mülkiye öğrencilerini destekliyordu. Kendini onlara yakın hissediyordu. Çünkü ideali Mülkiye'ye girip, kaymakam olmaktı. Girdi de...

Sınav engelini rahat aştı. 1949'da Mülkiye'ye girdiğinde Türkiye, çok partili dönemin değişim rüzgarlarıyla çalkalanıyordu. Üniversite gençliğinin yükselen yıldızı, Demokrat Parti'ydi. O ise çoğunlukla susuyor, ‘‘babasının oğlu’’ denmemesi için kendini Halk Partili ilan etmiyordu.

Ancak CHP'nin, 14 Mayıs 1950 seçimlerinde aldığı hezimeti içine sindiremedi. DP'nin din istismarı yaptığına inanıyordu. Büyük bir tepki duydu olanlara. Koştu, CHP'nin ‘Bahçelievler Ocağı’na üye oldu.

SEKİZ KERE YAZILAN HABER

Seçim sonuçlarının getirdiği değişim bununla sınırlı değildi. Hıfzı Bey, milletvekili seçilememiş, emekli maaşı yetmeyince Nezaket Hanım yeniden öğretmenliğe dönmüştü. Aile, geçim sıkıntısı içerisindeydi.

Mülkiye öğrencilerinin çoğu bir işte çalışıyordu. Altan da iş aramaya başladı. Bahçelievler'den arkadaşı olan Ömer Uluç'a anlattı iş aradığını. Ömer, sonradan ünlü bir ressam olacaktı. ‘‘Neden gazeteci olmuyorsun?’’ diye sordu; CHP'nin yayın organı olan Ulus'ta iş bulabileceğini söyledi. Doğrusu güzel bir fikirdi! Birkaç gün sonra Altan, Ulus gazetesinin kapısındaydı. Doğruca Yazı İşleri Müdürü Münir Berik'e çıktı:

Ben gazeteci olmak istiyorum. Mülkiye'de öğrenciyim.

Berik, karşısına dikilen gence sorular sordu. O zaman öğrendi CHP'li Hıfzırrahman Raşit Öymen'in oğlu olduğunu. Sonra başından savdı:

Şimdi sana iş veremem. Bir iki ay sonra gel.

Münir Berik'in oyalamaları Altan Öymen'in direncini kıramada. Berik, baktı ki kurtulamayacak, pes etti. Onu istihbarat şefi İlhan Paniç'e gönderdi. O gün 12 Aralık 1950 idi.

Paniç, ilk haberini tam sekiz kez yazdırdı. Saatlerce uğraştığı haber yayınlanınca dünyalar onun oldu. Yavaş yavaş imzası da çıkmaya başladı. Hele mali sorunlar başgösterip, muhabir sayısı azaltılınca imzalı haberleri rutinleşti. Ulus'ta çok az gazeteci kalmıştı o sırada. Altan Öymen, Bülent Ecevit, Cüneyt Arcayürek, İbrahim Cüceoğlu da onlar arasındaydı...

Bir gün gazeteye üç CHP'li geldi. O tarihte Bahçelievler'deki kayıtları ‘Çankaya Gençlik Ocağı’na nakledilmişti. Kongrede başkan adayı olmasını önerdiler. ‘‘İki aday var, ama arkadaşlar seni istiyorlar’’ dediler. Öneri cazip geldi, kabul etti.

Kongre sonuçlarını görünce beyninden vurulmuşa döndü! Adaylardan biri 40, diğeri 37, kendisi ise 4 oy almıştı. 37 oy alan adayın oylarını tırtıklamak için kullanılmıştı! İtiraz edecek oldu. ‘‘Bu politikadır, olur,’’ yanıtını verdiler.

O da gereğini yaptı, arkadaşlarını üye yazdırdı, kulis yaptı. Ocak başkanlığını, bir sonraki kongrede kazandı. 1953'te partilerin Gençlik Kolu kurabilmesi yasallaşınca CHP Gençlik Kolları Merkez İdare Kurulu'na da girdi.

Bu arada DP yönetimi, bir kanun çıkarıp CHP'nin mallarına el koydu. Ulus'un binası da kamulaştırıldı. Ertesi gün yeni bir gazete çıkarıldı; ‘Yeni Ulus’. Gazetenin sahibi Nihat Erim'di. Denizciler Caddesinde depodan bozma küçük bir yere sığıştılar.

ALTAN BURASI BOŞ

Artık kaymakamlık fikri çok geride kalmış, gazeteciliği bir meslek olarak benimsemişti. O nedenle Mülkiye'de zorlanıyordu. Geziler nedeniyle okula devam edemeyince, ikinci sınıfta iki yıl kaybetti. Ertesi yıl, okula gittiğinde ilk sıralar kapılmıştı. Arka sıralara doğru ilerlerken bir ses duydu:

Altan burası boş...

Seslenen 150 kişilik sınıftaki iki kız öğrenciden biriydi, Aysel. Sevindi, Aysel'in yanına gidip oturdu. Oturuş, o oturuş. Hiç ayrılmadılar. Birlikte Maliye bölümünden mezun oldular ve nişanlandılar. Hemen ertesi yıl, 1956'da da evlendiler.

Her ikisinin de yabancı dilleri iyiydi. Aysel, bir burs kazanıp Amerika'ya giderken, Almancası iyi olan Altan Öymen de Almanya'ya gitti.

Almanya dönüşünde, Cihat Baban'ın kurduğu ‘Tercüman’ gazetesinde ‘Ankara Mümessili’ oldu. Ardından yine Baban'ın çıkardığı ‘Yeni Gün’ün Genel Yayın Müdürlüğü'nü üstlendi. Henüz 25 yaşındaydı ve hızla mesleğinin zirvesine tırmanmıştı.

Ardından eski gazetesi Ulus'tan transfer teklifi geldi. Açılan dava kazanılmış, ‘Yeni Ulus’ yine ‘Ulus’ olmuştu. Teklifi cazip buldu, Ulus'ta polemik yazarlığına başladı. Akis ve Kim dergilerine de yazılar yazıyordu. 1959'da askere gittiğinde de imzasız yazıları sürdürdü.

27 Mayıs 1960 öncesinin hareketli günlerinde hala askerdi. İzinli çıkıp, Kızılay'daki ünlü ‘555 K’ kodlu protesto gösterilerine katıldı. Sivil giysili olmasına rağmen birisi ihbar edince yakalandı. Gözaltına alındı, sıkıyönetim mahkemesi serbest bıraktı. Darbe olduğu sırada soruşturma sürüyordu. Tabii ki dava düştü.

Askerliği bittikten sonra gazeteciler örgütleri kontenjanından Kurucu Meclis üyesi seçildi. Kurucu Meclis'te partiler olmamasına karşın, fiili bir CHP grubu oluşmuştu.

1962'de yeniden Almanya'ya gitti. Bu kez, basın ataşesiydi. Tam 4.5 yıl kaldı bu görevde. Sonra yine gazetecilik günleri başladı. 1967'de Milliyet, 1868'de Ulus, 1969'da Akşam gazetesi.

12 Mart darbesi sırasında, Akşam'da yazıyordu. Madanoğlu davası nedeniyle Haziran 1971'de gözaltına alındı. ‘Yıldırım Bölge’ de 17 gün kaldı. Doğan Avcıoğlu ve arkadaşlarının, kendisinin evinde iki kez toplantı yaptığı iddia ediliyordu.

Bu toplantılardan haberi yoktu! 4 Haziran 1970'te, Paris'teki eşinin yanındaydı. Ankara'daki evde ise Avcıoğlu misafir kalıyordu. Pasaporttaki giriş çıkış damgalarındaki tarih netti! İkinci toplantı tarihi olan 16 Haziran 1970'te de Ankara dışındaydı, onu da faturalarla belgeledi. Sonuçta, hakkında takipsizlik kararı verildi.

Serbest kaldıktan sonra polis, bir türlü rahat bırakmadı. Sık sık evi basıldı, kitapları götürüldü. Sıkıyönetimin de baskısıyla Akşam'daki işine son verildi. Bunun üzerine Uğur Mumcu, Sevgi Soysal, Gül Önet, Ali Polat gibi isimlerle birlikte ANKA ajansını kurdular. Onların da çoğu işten atılmış ya da cezaevine girip çıkmıştı.

12 MART VE MADANOĞLU DAVASI

O günlerde tüm Türkiye'nin gözü Deniz Gezmiş'in yargılandığı davadaydı. Üç idam kararının verilmesiyle birlikte harekete geçti. İdam cezasına karşı bir imza kampanyası açıldı. Kampanyayı İstanbul'da Onat Kutlar, Ankara'da Altan Öymen, Emil Galip Sandalcı ve Erdal Öz ile yürütüyordu. Sıkıyönetimin gadrine uğramamak için de bir formül bulunmuş, TBMM'ye dilekçe biçiminde bir metin hazırlanmıştı. 10 bini aşkın imza toplandı, Meclis ve parti liderlerine verildi.

Dilekçe idamları engelleyemedi ama kampanyayı yürütenlerin başına iş açtı. Bir süre sonra gözaltına alındı. Gezmiş'in idamını önlemek için Sofya'ya uçak kaçıranlara yardımla suçlanıyordu. Gözleri bağlanıp, saatlerce sorguya çekildi. Hiçbir kanıt bulunamamasına rağmen üç ay kadar gözaltında kaldı.

Sonraki günler sakin geçti. ANKA'da iyi bir ekip oluşmuştu, gazetecilik yapmak keyifliydi. Bu döneme noktayı, 1977 seçimleri öncesinde CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'ten gelen telefon koydu. Milletvekili adayı olmasını istiyordu. Eski arkadaşını kıramadı tabii ki...

Önce milletvekilliği, ardından Grup Başkanvekilliği, CHP Genel Sekreter Yardımcılığı ve bir ay süren Turizm ve Tanıtma Bakanlığı. Bu tempo, 12 Eylül'e değin sürdü. Siyasi yasaklı olunca Cumhuriyet'te yazmaya başladı. Ancak bir süre sonra 12 Eylülcülerin ünlü ‘52 numaralı bildirisi’ çıktı. Kapatılan partilerin yöneticilerinin demeçleri, yazıları yasaklanıyordu.

Öymen siyaset dışına kaydı. En ilginci, Adana yazısıydı. Kentin mitolojideki yerinden başlıyor; kebap üzerine ‘doktriner’ tartışmalarla bitiyordu yazı. Adana kebabına soğan konur mu, konmaz mı? Kimi ustaya göre cinayetti soğan koymak, kimine göre de lezzet!

Yasaklar kalkana kadar devam etti bu tür yazılar. 1987'de Milliyet'e geçti. Hem başyazılar yazıyordu, hem de Genel Yayın Koordinatörüydü. Erdal İnönü'nün milletvekili adaylığı teklifini iki kez geri çevirdi. Aktif siyasetten, 1995 seçimlerine kadar uzak kaldı.

Aday listelerinin kesinleşmesinden bir gün önce Deniz Baykal aradı, ısrarlıydı. Sonra araya başka isimler de girince kıramadı ve aday oldu. Üçüncü kez girdiği Meclis'te, en yoğun günleri, seçim kararının alınmasından sonra yaşadı. Küskün milletvekillerinin seçimi iptal ettirme çabasına karşı duran ender CHP'lilerden biri oldu. Meclis'teki son konuşmasını da o sırada yaptı.

Ve o şimdi CHP Genel Başkanı, yeni lakabı ‘Sakin Güç’...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!