Sait’le Başar nasıl buluştu?

Güncelleme Tarihi:

Sait’le Başar nasıl buluştu
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 16, 2004 21:02

Başar, dostluğuyla övündüğüm bir genç arkadaşım. Sait ise, ‘Bir insanı sevmekle başlayacak herşey’ dediğinden beri, hikayelerini her okuduğumda göz boğazımı düğümleyen, kıyısında durup Boğaz’a her baktığımda adını andığım bir sevgili benim için... Sait’in 50’inci ölüm yıldönümüydü. Sait Faik Hikâye Ödülü’nü Başar Başarır, ‘Getirin O Günleri Yakalım Bu Öyküleri’ kitabıyla aldı. İkisini bir araya getirip, yazmak istiyordum ki... sevgililerin şahı benden önce davrandı. Nasılsa, onun kadar güzel yazamam. İyisi mi, yazısını olduğu gibi apartmalı...

Haberin Devamı

Ben de öyle yaptım, Hakkı Bey'in yazısını utanmadan, sıkılmadan aşırdım.

Buyrun...

SAİT FAİK, İSTANBUL'U BENİM İÇİN YENİDEN YARATAN ADAMDIR

Hakkı Devrim, Radikal 16 mayıs 2004

Türkiye, ölümünden 50 yıl sonra bir kere daha Sait'i konuşuyor.

Sait Faik Abasıyanık, Adapazarı'nda babamın çocukluk arkadaşıydı. Aralarında beş yaş fark var, babam büyüktü. Ondan, yani bir baba dostundan Sait diye ilk adıyla söz edişimi ayıplamayın. Bu, milletçe çok benimsenmiş şöhretlilerin bir imtiyazıdır, bilirsiniz.

Lise yıllarından beri aramızda adı hep kısaca Sait oldu. Bu bir benimsenmişlik madalyasıysa, kendi hesabıma söyleyeyim, benim Sait'ten daha çok benimsediğim bir yazar yok.

Ölümünün ellinci yılı vesilesiyle çıkan bütün yazıları topluyorum; daha sonra okumak üzere... Bunlar arasında cuma günkü Radikal-Kitap da var. Radikal-İki'nin basınımızda bir gazetenin peşine takılmış bence en güzel filika olduğunu daha önce yazdım size.

Haberin Devamı

Geçenlerde bir akşam Radikal'ciler ve dostlarıyla Kitap'ın üçüncü yaşı toplantısına katılabilseydim Tuğrul Eryılmaz'a söyleyeceğimi, şimdi buradan söyleyeyim:


- Çok kitap eki gördüm bugüne kadar. Radikal-Kitap bunlar arasında içeriği, sayfa düzeni, kitap ilanlarına getirdiği yenilik, yazarları ve kapsama alanının genişliğiyle en güzel ve doyurucu olanıdır. Tuğrul Bey, arkadaşlarınla birlikte elinize sağlık, ömrünüze bereket.

Bu arada İsmet Berkan'ı kıskandığımı da söyleyeyim: Tuğrul Bey gibi bir yakın mesai arkadaşı olduğu için.

*

Sait Faik Hikâye Ödülü'nü bu yıl Başar Başarır kazandı. Bunu, iki sevdiğimin bir noktada buluşması diye, ifade edebilirim.

Başar'ın, Getirin O Günleri Yakalım Bu Öyküleri adlı kitabındaki 15 hikâyeyi okuduktan sonra durup düşündüğümü hatırlıyorum. Bu değişik anlatımı sevmiştim; hikâye kalıbıyla oynayışları, ama adını koymakta güçlük çektiğim, tam tadına varmak ile yadırgamak arasında gidip geldiğim, düşündüklerimi aklımdan geçtiği gibi yazarsam haddimi aşmış olur muyum diye tereddüt ettiğim kitap hakkında kaleme davranmaktan çekindim doğrusu.

Yazabilseydim eğer, niyetim hikâyelerden çok, bir yazarın kendiyle değişik hesaplaşmasını dile getiren, ben-biz ikilemiyle beni de çok ilgilendiren iki sayfalık «Bizsesine Dur İhtarı» metni üzerinde duracak, o kadarıyla yetinecektim.

Bu arada Başar Başarır'ın dörder yıl arayla çıkmış daha önceki üç kitabını da edinecek, yayımlanış sırasıyla okuyacaktım: Kent Kitabı (1992), Eski Şehrin Ayazı (1996), Nedir Hayat (2000).

Haberin Devamı

Kitaplara vefasızlığımdan mahcubum. Sizi en az eskiden olduğu kadar seviyorum ve şimdi daha da çok özlediğim halde yanınıza varamıyorum, deyişimi nasıl karşıladıklarını bilmiyorum. İçlerinden belki «Bütün yaşlılarda böyle olur!» diye geçiriyor da bana söylemiyorlar.

Yolun sonunda, kitaplarla yeniden baş başa kalacağımız bir dönemin daha olmasını o kadar istiyorum ki!

Başar Başarır! Seni, Sait'in de çok sevip benimseyeceğinden eminim.

*

Sait Faik Hikâye Armağanı'ydı bu ödülün ilk adı. Elimin altındaki Türkiye (1923-1973) Ansiklopedisi'nde ilk 15 yılda bu ödülü alan 20 hikâyecinin adı var. Hepsi bildik, hepsi başarılı ve ünlü yazarlar. Ben ikisi hakkında fikir sahibi değilim, müsaade ederseniz hangileridir söylemeyeyim.

Başka yerde tam listesini de bulursunuz ödül kazananların. Ben, Başar Başarır'ı kutlarken ilk on beş yılın Sait Faik'lerini burada anmak istiyorum:

Sabahattin Kudret Aksal ve Haldun Taner (1955), Tahsin Yücel (1956), Necati Cumalı (1957), Orhan Kemal (1958), Oktay Akbal (1959), Mehmet Seyda ve Adnan Özyalçıner (1964), Kâmuran Şipal ve Mahmut Özay (1965), Cengiz Yörük (1966), Tarık Dursun K. (1967), Muzaffer Buyrukçu (1968), Orhan Kemal ve Faik Baysal (1969), Zeyyat Selimoğlu (1970), Bekir Yıldız ve Bilge Karasu (1971), Füruzan (1972), Demirtaş Ceyhun (1973).

Haberin Devamı

Nasıl, şeref mangası gibi değil mi? (1961, 1962 ve 1963 yıllarında ödül verilmemişti.)

*

Sait'le ilgili bir diyeceğim daha var, araştırmacılara duyurmak istediğim.

1940'lı yılların sonuna doğru Cumhuriyet gazetesinin o zamanlar makaleleriyle pek makbul ve ünlü ikinci sayfasında, İstanbul Ü. Fransız Filolojisi'nden Doç. Adile Ayda'nın Sait Faik'e dair bir yazısı yayımlandı.

Mealen diyordu ki: Abasıyanık gençler arasında itibar gören bir yazardır. Çünkü gençler onda buldukları serserilikten pek hoşlandılar.

Bu yazının nasıl da gücümüze gittiğini bugün size anlatmakta güçlük çekerim. Adile Hanım'ın serseri demeye getirdiği Sait Faik, bugünün deyişiyle o zaman bizim idolümüzdü. Anamızın babamızın bilmediği, mektepte hocaların salık vermediği, kendi kendimize keşfedip benimsediğimiz, biraz da bu yüzden sevdiğimiz bir yazar.

Haberin Devamı

Benim hayatımda Sait'in bir anlamı daha var: O, İstanbul'u benim için yeniden yaratan adamdır.

Yahya Kemal'in anlattığı İstanbul'dan farklıdır, onun bize de sevdirdiği İstanbul, hani, Ovanın yeşili göğün mavisi / Ve mimarîlerin en ilahisi diyen Tanpınar'dansa, Orhan Veli'nin denizinde balıklar yüzdürdüğü İstanbul: Suların yeşili, göklerin mavisi, / Lapinaların en harelisi, diye...

Bir sevgiyi, çok sevdiği birini anlatırken insanoğlu bocalar, bilmez misiniz! Benimki de bu pazar, karman çorman bir Sait yazısı oldu.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!