Oy verelim mi vermeyelim mi

Güncelleme Tarihi:

Oy verelim mi vermeyelim mi
Oluşturulma Tarihi: Nisan 17, 1999 00:00

Haberin Devamı

Yarın yapılacak yerel ve genel seçimlerde oy kullanıp, kullanmama konusu, yazarların gazete sütunlarında polemiğe neden oldu. Bazı yazarlar oy kullanacaklarını, kötünün arasından iyiyi seçmek de olsa sandık başına koşacaklarını belirttiler. Bazı yazarlar ise oy kullanmanın suça ortak olma anlamına geleceğini belirttiler. Oktay Ekşi, Hürriyet'te mutlaka sandık başına gideceğini yazdı. Metin Toker, Milliyet'te yayınlanan yazısında hiç bir lider ile suç ortağı olmak istemediğini belirterek, boş oy atacağını vurguladı. Hıncal Uluç, genel seçimlerde boş oy atacağını, yerel seçimlerde ise tercihleri bulunduğunu belirtti. Hasan Pulur da yazısında, ‘‘Sandığa da gitcez, mührü de bascez’’ başlığını kullandı.

EKŞİ: SANDIĞA

Oktay Ekşi, dün Hürriyet'te yayınlanan yazısında oy vereceğini belirterek, nedenlerini şöyle sıraladı:

‘‘Bazı yazarlarımız bu seçimlerde oy vermeyeceklerini açıkladılar. Hak ettiklerini bırakıp, edepli bir laf edelim; ‘Müzeye göndersinler.'

Oysa ben oyumu vereceğim.

Çünkü ben ülkemin daha iyi yönetilmesinin, ‘sisteme küsmemekle' veya ‘siyasi partileri küçümsememekle' sağlanabileceğini düşünüyorum.

Ben o yüzden bazıları gibi, ‘oy vereceğim kadar iyi bir parti yok ki' demiyorum. Çünkü bunu demeye hakkım olmadığını biliyorum.

Sebebi gayet açık:

En iyi parti ancak, sizin kendiniz tarafından kurulan veya üyesi olduğunuz partidir.

O nedenle bilmeniz gereken gerçek açık:

Kendi partinize veya mensup olduğunuz partiye oy verme şansınıza sahip değilseniz, bilin ki sizin oyunuza layık parti hiçbir zaman olmayacak. O nedenle mecburen-bir anlamda- ‘kötüler arasındaki en iyisini' desteklemek zorundasınız.

Nitekim ben onu yapacağım.

Sayalım ki oy vermeye gitmediniz. Unutmayın:

‘‘Benim bu ülkenin geleceğiyle ilgim yok’’ demiş oluyorsunuz.

‘‘Kaderine ilgi göstermediğiniz bir ülkenin sorunları hakkında mütalaa yürütmeye utanmıyor musunuz?’’ diye sorarlarsa ne yanıt vereceksiniz?

ULUÇ: POLAT İÇİN

Hıncal Uluç da Sabah Gazetesi'nde dün yayınlanan, ‘‘Polat... Karayalçın... Büyükerşen... Özfatura!..’’ başlıklı yazısında genel seçimlerde oyunu ‘Boş' kullanmaya kesin kararlı olduğunu söylüyor. Yerel seçimler için ise tercihleri olduğu belirten Uluç, şunları yazıyor:

‘‘Hayır... ‘Aman öcü gelir sonra' korkuları ile oy vermem söz konusu değil.

Öcü, möcü yok.

Hiç kimse korkmasın.. Herkes geceleri rahat uyusun.

Türkiye İran, miran olmaz.

Bu ülkede şahın değil, Atatürk'ün ordusu var.

Bunu söylediğimde, ‘Darbe mi istiyorsun? Sen faşist misin?' diyorlar.

Hem demokrasi diyeceksin, hem de demokrasinin temeli siyasi partilerden yasal siyasi partilerden bir bölümünü, ‘Öcü' gösterip, oy isteyeceksin. Dilenmek yetmeyince, tehdit faksları çekeceksin; ‘Bize karşı olan gazeteleri almayacağız.'

Yerel seçimler için tercihlerim var. Beşiktaş benim ilçem. Ayfer Atay'a tereddütsüz oy kullanacağım.

İstanbul. Bu kentin Refah tarafından yönetilmesi beni mutlu etmiyor. Anakent'in katrilyonluk rantını eş, dost nasıl yediklerini biliyorum. Refah yerel yönetimlerden gitmeli. Refah'ı İstanbul'da götürecek tek rakip de Adnan Polat.’’

TOKER: OY VERMEM

Metin Toker, Milliyet Gazetesi'nde 11 Nisan tarihli yazısında, ‘‘Oyum hiç birine’’ başlığını kullanıyor. Türk siyaset hayatında bugün fiili durum oluştuğunu belirten Toker, şu fikirlere yer veriyor:

‘‘Partiler ortadan kalkmıştır. Sahnede genel başkanlar, -‘liderler' demeye dilim varmıyor- kalmıştır. Demokratik parlamenter sistemde esas olan, ‘farklılık'ı partiler temsil eder. 99 seçimlerine gidilirken bunu aramak beyhudedir. Artık yoktur. Partiler genel başkanlarının format'ını almışlardır.

Genel başkanlar ise -1995 seçimlerinden bu yana iktidar olmuş veya kurulan iktidarı desteklemiş bulunanlardan bahsediyorum- birbirinin aynıdırlar. Halk dilinde buna, ‘Al birini, vur ötekine' denir.

Hafızası pek kısa olmayanlar 1970'lerde bir, ‘umut'un peşine takılarak girilen maceranın 70 sente muhtaç kalınınca nasıl, ‘Kurtar bizi baba'ya dönüştüğünü, o babanın da, o engin siyasi tecrübesiyle ülkeyi nasıl 12 Eylül'e götürdüğünü unutmamışlardır. Bunu şimdi bir havaya kapılarak tekrarlamak aklın almayacağı bir iştir.

Eğer hiç birini gözünüz tutmuyorsa, genel seçime ait pusulayı mühür basmadan katlar, zarfa koyar, sandığa atarsanız oyunuzu kullanmış, fakat bunu hiç birine vermemiş olursunuz. Tabii İP, HADEP, hatta MHP gibi partilerle siyasi meşrebiniz uyuşmuyor, ÖDP hareketini ise henüz sanatçı fantezisi sayıyorsanız.

Ben öyle yapacağım. Çünkü hiç biri ile suç ortağı olmak istemiyorum.’’

PULUR: MÜHRÜ BASCEZ

Hasan Pulur, Milliyet'te yayınlanan dünkü yazısında ‘‘Sandığa gitcez mührü de bascez’’ başlıklı yazısında, kesinlikle Metin Toker'in yaptığını yapmayacağını belirtiyor. Hasan Pulur, düşüncelerini şöyle anlatıyor:

‘‘Pazar günü sağ kalırsak, mutlaka sandık başına gidip, ne kadar bekleyeceksek bekleyeceğiz, mühürümüzü basacağız, oyumuzu atacağız. Yok sandık başına gitmemeliymişiz de, oy pusulasını alıp, hiç bir partiyi mühürlemeden boş oyumuzu sandığa atmalıymışız. Metin Toker böyle diyor.

Niye?

Genel başkanları protesto için. Yok öyle şey. Sandığa da gideceğiz, aklımızın erdiği tercihi yapıp, mührü basacağız.

Kimi Metin Toker'e uyup boş oy verecek, kimi, ‘Aman sen de ha boş oy vermişim, ha vermemişim' diye sandığa bile gitmeyecek. Kimi, kim bu kuyruğa girer diye sandıktan geri dönecek.

Eee, sonra?

Kızınca, ‘Bu memleket sahipsiz değil!' diye nutuk atacağız. Buyrun işte memleketin sahibiysen git oyunu kullan.

Egeli'nin dediği gibi; Sandığa da gitcez, mührü de bascez...



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!