Okur Temsilcisi'ne mektuplar

Güncelleme Tarihi:

Okur Temsilcisine mektuplar
Oluşturulma Tarihi: Kasım 07, 2005 00:00

Haberin Devamı

‘Gazeteci sorar’

GEÇEN hafta Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün 29 Ekim resepsiyonundaki açıklamaları gazetelere konu oldu. Özkök’ün, ‘Ben çok sık konuşulmasında fayda olduğunu zannetmiyorum. Konuşkan general değilim’ sözleri hem sayfalara genişçe yansıdı, hem de köşe yazarlarınca günlerce tartışıldı.

Farklı gazetelerden iki köşe yazarı ise Genelkurmay Başkanı’na ‘neden suskun kaldığı, yeterince sert çıkmadığı’ şeklinde soru sorulmasını, ağır bir dille eleştirdiler.

Bu köşe yazarlarından biri, ‘Gazetecilik mesleğinin yüz karası’ başlığını attı.

Öteki köşe yazarı ise bir gazetecinin böyle bir soru sormasından utandığını yazdı ve ‘Ankara’daki gazeteciler, mesleki deformasyon yaşıyorlar’ suçlamasında bulundu, muhabiri Özkök’le konuşurken ‘hesap sorma’ havasında el kol hareketi yapmakla da suçladı.

Genelkurmay Başkanı’na soruyu soran gazeteci, Hürriyet muhabiri Süleyman Demirkan’dı. Demirkan, kendi sorduğu bir soru yüzünden yapılan bu yorumlardan alındığını belirtti, sorduğu sorunun teyp bandını ve bunun Anadolu Ajansı bültenine yansımış halini yollayıp, ‘Acaba ben bir hata mı yaptım? Hataysa, buna Hürriyet’in Ombudsmanı (Okur Temsilcisi) karar versin’ dedi.

Süleyman Demirkan, ‘Bu köşe yazarları, sorduğum soruyu çarpıttılar. Söylemediğim sözleri söylemişim gibi yansıttılar. Ayrıca sıkışık vaziyette sağ elimle teyp tuttuğum için Sayın Özkök’e el-kol hareketi yapmamın da imkánı yok’ dedi.

BANTTAKİ SORU-CEVAP

Süleyman Demirkan’
ın, Orgeneral Özkök’e sorduğu soru ve yanıtı teyp bantlarında şöyle (Aynı ifadeler, Anadolu Ajansı bültenlerinde de yer alıyor):

MUHABİR DEMİRKAN: Hoşgörünüze sığınarak söylüyorum. Fazla suskun, yeterince sert değil gibi ifadeler, eleştiriler de geliyor.

ORG. ÖZKÖK:
Eğer, dövüşken general değil, konuşkan general istiyorlarsa, konuşayım ben de yani. (Kahkahalar.)

MUHABİR DEMİRKAN: Sadece hatırlatıyorum...

ORG. ÖZKÖK: Evet, öyle diyenler var. İlle ben konuşayım istiyorlar. Ama, bu bir düşüncedir, ona saygı duyarım. Ama, ben böyle çok sık konuşulmasında bir fayda olduğunu zannetmiyorum. Pek ender durumlarda oluyor. Bu kadar da konuşmam ben, iki sual alır bırakırım; ama uzun süredir basınla şey olamadım, birçok şey de birikti. Bu fırsattan istifade ben de, samimi düşüncelerimi söyledim. Desinler varsınlar.

Araya giren gazeteci Taki Doğan: Emin Çölaşan yazıyor.

ORG. ÖZKÖK:
Ama şu var ki, mesela eski zamanlarını düşünün Genelkurmay’ın, gene konuşulmazdı. Yani bir Üruğ Paşa zamanında, bir Torumtay zamanında, efendim bir söyle, genellikle ordu konuşmaz. Bazı sebeplerden, zorunluluklardan dolayı, 28 Şubat sürecinde konuşulmak durumunda kalınmıştır. O zaman ben bu makamda olsaydım, belki ben de öyle davranırdım, o zamanın şartlarında. Ama, benim şartlarım ayrı. Ben, bulunduğum şartlara göre hareket etmek durumundayım. Yahut da, herkes öyle yaptı ben de öyle yapayım dersem; o zaman ben sıradan bir insan olurum. Ben niye yapayım ki öyle.)

TEMSİLCİNİN YORUMU

Sevgili okurlar, Hürriyet muhabirinin üstteki sorusu, Genelkurmay Başkanı’nın verdiği yanıtın önemine de bakılınca, çok başarılı bir soru olarak nitelenebilir.

Çünkü bu soru sayesinde Sayın Özkök, sadece Hürriyet’e değil, öteki tüm gazetelere ve TV’lere konu olacak açıklamalar yapmış oldu.

Basın özgürlüğüne sahip olan, baskıcı olmayan ülkelerde gazeteciler, herkese her türlü soruyu sorabilirler. Zaten gazeteler her gün, gazetecilerin sorduğu bu tür soruların yanıtlarıyla doludur. Bu sorular sorulduğu için pek çok şey ortaya çıkar.

Soru sorarken uyulması gereken koşullardan biri, soruda kişisel yorum olmaması, ikincisi sorunun objektif, tarafsız olmasıdır.

Üstteki örneğe gelirsek; eğer bir ülkede, önemli bir görevde olan bir kişinin ‘az konuştuğu’ gündemdeyse, bu köşe yazarlarına, TV programlarına konu oluyorsa, az konuştuğu için bu yetkili kimi zaman eleştirilere hedef oluyorsa, fırsatı geldiğinde kendisine bunun nedenini sormaktan daha doğal bir şey olamaz.

Bence ortada ‘utanılacak’ bir ‘yüz karası’ yok, başarıyla yerine getirilmiş bir görev var.


Yanlış fotoğraf
Hürriyet
29 Ekim 2005 tarihli gazetenizde sürmanşette, ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve manevi kızı Ülkü birlikte’ altyazısıyla yer alan fotoğrafta büyük bir hata yapıldığı anlaşılmaktadır. Söz konusu fotoğraf, Atatürk’ün 6-9 Mart 1930 tarihinde Antalya’ya yaptığı ilk gezisi sırasında çekilmiş olup, Ata’mızın yanındaki bayan Afet İnan, sevip şefkat gösterdiği çocuk ise çıplak ayaklı fakir bir Antalyalıdır.

Haberin Devamı

Konunun kanıt ve kaynağı ise henüz geçtiğimiz günlerde Remzi Kitabevi tarafından yayımlanan ‘Prof. Dr. Afet İnan’ başlıklı kitabın 301. sayfasında yer alan bu fotoğrafın özgünüdür. Bu önemli yanılgının düzeltilmesi dileğiyle, saygılarımı sunarım.

Haberin Devamı

Kayhan DÖRTLÜK

TEMSİLCİNİN NOTU: Fotoğraf Editörlüğü, kullanılan fotoğrafın VomArt adlı şirket tarafından renklendirildiğini ve altında ‘Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve manevi kızı Ülkü birlikte’ yazıldığını söyledi. Fotoğraf Editörlüğü, buradaki çocuğu Afet İnan’ın çocukluğu ile karşılaştırmış ve çok benzediği yargısına da varmış. Anlaşılıyor ki yanlış.

Hollandaca

31 Ekim 2005 tarihli gazetenizin ön sayfasındaki Orhan Pamuk’la ilgili haberinizde ‘Hollandaca’ tabiri kullanılmış. Hollandaca diye bir dil yoktur. Nasıl Amerikan ya da Kanada dillerine Amerikanca ya da Kanadaca demiyorsak Hollanda diline de Hollandaca demiyoruz. Doğrusu Hollanda dili, Flemenk dili ya da daha yaygın kullanımıyla Flemenkçe’dir.

Volkan Galip ALEVOK

OKURLARIMIZDAN KISA KISA...

SERAP İRGİN Ben ODTÜ’de okudum, Amerikan Hava Üssü’nde çalıştım. İngiltere’ye gittim. 30 Ekim tarihli Hürriyet Pazar’da bir yazıda 5-6 kez espedisyon demişsiniz. Ben ne olduğunu bilemedim, üşenmedim İNGİLİZCE sözlüğe baktım. Meğer keşif gezisi demekmiş. Neden Türkçe gazete okurken İngilizce sözlük kullanmak zorunda kalıyorum?

MESUT YÜCE Bursa’da oturuyorum. 20 Ekim tarihli gazetenizi okuyunca gerçekten çok şaşırdım. Acil telefonların tek bir numarada toplanmasıyla ilgili haberde ‘Orman Yangını İhbar’ın telefon numarası ‘167’ olarak verilmişti. Doğrusu malumunuz 177 olmalıydı. Biraz daha dikkatli olunmalı.

SEM CANER Fransa’da yaşıyorum. Gazeteniz Almanya’dan başka bir ülkede tanınmıyor herhalde. Zira diğer Türklerin problemleri göz önünde bulundurulmuyor. Her konu Almanya, Almanya, Almanya... Umarız değişir.

SEVGİ LİMON Dalmaz’ın çubuğu ile ilgili sözde haberi birinci sayfanın en başında vermenizi hiç anlayamadım. Ciddi gazete, çoklukla gazetelerin sözde tiraj artırmak için uyguladıkları hiç hoş olmayan yöntemlere direnen, kendi prensipli yayın yöntemini, yani ciddi gazeteciliği uygulayan gazete demektir.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!