Güncelleme Tarihi:
Başkan Obama’nın ödül konuşması kulaklara Joan Baez’in şarkıları gibi geliyordu. “Umut ve tarih birim yanımızda” dedi Obama, “sevgi yasaları”ndan bahsetti. Daha sonra insan haklarına geçti. İnsan hakları olmadan “tek başına barışın” yeterli olmadığını söyledi.
Barışa ulaşmak için zaman zaman şiddet kullanılabileceğini de söyledi Obama. ABD güçlerinin Başkomutanı olduğunu ve Afganistan’a çok kısa bir süre önce on binlerce asker gönderdiğini hatırlatarak “Birileri öldürecek, birileri de ölecek” dedi.
Steingart, eğer Nobel Ödülü başarılı konuşmalara verilseydi Obama’nın bugüne kadar bir düzine ödül alacağını ancak ödülün ne belagat yeteneği ne de vaatlere verildiğini hatırlattı.
Geçmişte sözler değil işler ödüllendirilmişti. Woodrow Wilson Milletler Cemiyeti’nin kurduğu, Martin Luther King siyahların hakları için savaştığı, Lech Walesa ise komünizm altına ezilen işçilerin hakları için savaştığı için ödüle layık görüldü.
Willy Brandt Sovyetler Birliği ile Almanya arasındaki ilişkilerde buzları kırdığı için ödüllendirildi. Brandt en önemli başarılarını Oslo yolculuğundan çok uzun zaman önce elde etti.
Obama’nın bu devlerin arasına iki sebepten yakışmadığını söyleyen Steingart, buna ilk gerekçe olarak Başkan’ın henüz bir yıldır oturduğu koltuğunda dış politikada önemli bir başarı gösterememiş olmasını gösterdi.
Ancak Steingart’a göre ikinci gerekçe daha sorunlu: ödülün tarihinde ilk defa birileri ödüle layık görülüyor ama savaş istiyor. Obama Afganistan’a binlerce yeni asker gönderiyor. Eğer Nobel Barış Komitesi ödülü vererek ABD’nin Afganistan’dan çekilmesini hızlandırabilecekse çok yanılıyor. Çünkü ABD Oslo’dan yönetilmiyor.
Steingart ABD’nin yeni stratejisinin hatalı olmadığını ancak barışçıl da olmadığını savundu. Savaş sonuçta barış mı yoksa daha fazla ölüm, acı ve ABD’nin Müslüman dünyası ile olan ilişkilerinde bozulma mı getirir orası tartışılır. Ancak Nobel Barış Ödülü bir bahis değil.
Steingart’a göre ödülü almaya layık üç isim var: Almanya’nın sosyal demokrat başbakanı Gerhard Schröder, Rusya’nın yeni çarı Vladimir Putin ve Fransa’nın muhafazakar cumhurbaşkanı Jacques Chirac.
Bu üçlü 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgaline karşı komik bir ittifak kurmuş, muhalefetlerini de Irak’ın elinde kitle imha silahları olduğu ile ilgili net bir kanıt olmamasına dayandırmışlardı. “İyi bir neden yoksa savaş da yok.”
O dönemde Avrupa’da İngiltere, İtalya, Polonya, Portekiz, Macaristan, Danimarka, İspanya ve Çek Cumhuriyeti Chirac, Putin ve Schröder’e karşı çıktı. Hatta Almanya’da Hıristiyan demokratlar da bu furyaya katıldı. Hatta Schröder’in siyasi ortağı olması beklenen Joschka Fischer bile karşı tarafta yer aldı, kapalı bir röportajda “istifa edebileceğini” söyledi.
Her şeye rağmen Schröder ve diğerleri duruşlarını değiştirmedi. Bugün işgalin üzerinden altı yıl geçip Irak’ta 106 bin kişi hayatını kaybettikten sonra haklı oldukları ortaya çıktı. Irak Savaşı, Batı’nın Müslüman ülkelerle olan ilişkilerine tamir edilmez zararlar verdi. Savaşın yan etkilerini bugün hala Afganistan ve Pakistan’da görmek mümkün. Dolayısıyla Obama’nın asker artırma kararının üzerine Irak’ın gölgesi düşüyor.
Chirac, Putin ve Schröder o dönemde yeterince olamadılar. Savaş karşıtı duruşları umutsuz ve fazlasıyla riskli görüldü. Ancak bugün geriye baktığımızda, haklı olduklarını görüyoruz.
Bu üçlü Nobel Ödülü’nü Obama’dan daha fazla hak etti, çünkü ödül zamanında zor yolu seçenlere verilirdi.