'O zaman seni keserim'

Güncelleme Tarihi:

O zaman seni keserim
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 09, 1999 00:00

Haberin Devamı

Bir yetkilinin 'cihad olursa, ne olacak yani' sorusuna Hizbullahçı'nın cevabı...

Görüşme olanağını bulduğumuz hemen her yetkili, Hizbullah'la mücadelenin çok hassas, bir o kadar da tehlikeli olduğunun ısrarla altını çiziyor. Hizbullahçılar'ın Ramazan Bayramı'nda, Yolaç'ta, polislere önce ‘‘Daha düne kadar PKK'ya karşı birlikte mücadele etmedik mi, şimdi niçin bize karşı çıkıyorsunuz’’ dedikleri, ancak daha sonra aynı polisi taşladıkları anımsandığında, yetkililerin işaret ettikleri tehlike daha da belirginleşiyor.

Hizbullah niçin Çınar kırsalında bu kadar taban bulabildi sorumuzun yanıtları ise çok düşündürücü. Dört yıl önceki Çınar kaymakamının, başında takke ile dolaşıp camiye gitmeyen kamu görevlilerini cezalandırdığı, halktan kişileri ise azarladığı anlatılıyor.

Kaymakamlıkta, tüm yazışmaların elinden geçtiği bir görevlinin Hizbullahçı olduğu ve bunun bilindiği söyleniyor. ‘‘Hizbullah ile ilgili bir yazıyı kaymakamdan önce orada oturan bir Hizbullahçı görebiliyorsa bu mücadele nasıl yürür’’ diye soruyor, bir görevli.

CİHAD OLURSA NE OLUR?

Çınar'ın bugünkü kaymakamına gelince, eşi daha geçen yıl valilik emri ile türbanını çıkarmış. Bu iyi örnek, çünkü valilik emrine karşın başına bela açmayan kaymakam eşleri var. Örneğin, Çüngüş kaymakamının öğretmen olan eşi.

Çınar'dan ayrılırken kulaklarımızda, Bulutçeker'deki şehitgáhlarını ziyaret edemeden dönmek durumunda kalan Hizbullahçılar'ın başındaki liderlerinin sözleri yankılanıyor. Bir yetkili soruyor, ‘‘Bakın güzel güzel konuştuk, birbirimizi incitmedik, dahası birbirimizi anlamaya çalıştık, cihad diyorsunuz hep, ne yaparsınız cihad ilan ettiğinizde?’’ Hizbullahçı'dan onca güvenlik görevlisinin orta yerinde çok kısa bir yanıt geliyor: ‘‘O zaman karşıma çıkarsan seni keserim.’’

AYSBERG'İN ALTI

Diyarbakır'da görüştüğümüz üst düzey bir yetkili, gördüklerimizi doğrularcasına ‘‘PKK'ya oranla çok daha büyük bir tehlike geliyor’’ diyor ve ardından ekliyor; ‘‘PKK'cı yakalandığında genellikle biz sizi yanlış tanımışız der ve sorulara açıklıkla yanıt verir, pişman olduğunu söyler. Hizbullahçılar'dan asla pişman olduğunu söyleyen birisine rastlayamazsınız. Ağır bir sorgunun psikolojik koşullarına direnç gösterebiliyor Hizbullahçılar, çözülmüyorlar. Bir PKK'cı konuştuğunda 50-60 kişiyi getirir. Hizbullahçı konuşmaz, konuşsa bile getireceği en fazla iki üç kişidir, çünkü onlarda hücre sistemi var.

‘‘PKK'cının kırsal alan doktrin ve pratiğine sahip olmasına karşın Hizbullah kent içi uygulamalarda uzmanlaşmış. PKK siyasal dayanışma yapar, oysa Hizbullah siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik dayanışma içindedir, çok daha yaygın ve örgütlüdür. En önemlisi sabırlıdır, küçük yaşlarda çok çocuklu ailelerden kaptığı kişileri yıllarca eğitir.’’

Hizbullahçılar ortalama düzeyde PKK'cılara oranla daha eğitimli. Etnik ayrımcılığı değil, ümmetçiliği ön planda tutmalarına karşın ilginç bir söylemleri var: ‘‘Kürt'ün şeriatçısı Türk'ün şeriatçısından iyidir, ama kişi hem Kürtçü hem şeriatçı olursa, işte o en makbulü.’’

Hizbullah'ın örgütlenmesinde liderin hemen altında genel şura var. Şura'da alınan kararlar bölge, oradan il sorumlularına aktarılıyor. Güneydoğu'nun, Hizbullahça kaç bölgeye ayrıldığına ilişkin henüz sağlıklı bir veri elde edilememiş. İl sorumlularının altında ilçe sorumluları var. İlçelere bağlı olarak semt, köy, mahalle bölümleri ve bu bölümlerin her birinde ayrıca cami sorumluları bulunuyor.

Cami sorumlularının emri altında ise çalışma grupları kurmuşlar. Kültür dersleri, ders, muhasebe elemanları ve ziyaret grupları. Eleman kazanma çalışmalarında kilit rol üstlenen ziyaret gruplarını, hedef kitlelere göre dörde ayırmışlar. İlkokullara yönelik ‘‘çocuklar’’, orta eğitime yönelik ‘‘lise’’ grupları, büyükler ve esnaf grubu ve daha çok ev ziyaretleri yaparak taraftar toplamaya çalışan ‘‘kadınlar grubu.’’

RAPORLAMA SİSTEMİ

Hizbullah'ta inanılmaz bir raporlama sistemi var. Hizbullah'a katılan herkesin, son derece ayrıntılı bir özgeçmişi en alt grupça hazırlanarak üst birimlere gönderiliyor ve merkezde bilgisayarlara yükleniyor. Mardin'de ele geçirilen disketlerin çözümünden ulaşılan özgeçmiş sayısı 15.000 dolayında.

Cami sorumluları da ayrıca cemaatleri ve çalışmalarıyla ilgili günlük raporlar düzenleyerek yine üst birimlerine gönderiyorlar. Ele geçirilen bu raporlardaki bazı ayrıntılar çok ilginç.

‘‘Şu anda camimizde okulların kapanmasından dolayı düşüş vardır. Lisenin tatile girmesiyle öğrenciler köylere gidiyorlar. Ayrıca liseyi bitirenler de oldu. Bu bitirenlerden Kemal onların sınıfıydı, veda partisi vermişler. Garajda bu partiyi verdiler, kızlı erkekli karışık oynamışlar.’’

‘‘Metin'in durumu iyidir. Ailesi ile bir sorunu yoktur. Hanımı sezaryenle doğum yaptığı için tekrar doktora gidip dikişleri alacak.’’

‘‘F.T. ile Z.A. adlı öğrenciler birbirleri ile livata yapıyorlar.’’

‘‘Gece namazı ve oruç, yaz olduğundan pek bu maneviyatlar yapılmıyor.’’

HÜCRE SİSTEMİ

Hizbullah'ın her ilde, il sorumlusunun yanında bir de askeri kanat sorumlusu var. Askeri kanat sorumlusunun altında birim sorumlusu ve her birime bağlı 1-3 eylem grubu bulunuyor. Eylem grupları 2-6 kişiden oluşuyor ve hücre sistemi ile çalışıyor, eylemciler birbirlerinin yalnızca kod adlarını biliyorlar. Hücrelerin aralarında doğrudan bağlantı yok. Eylemlere birden fazla hücreyi katmadıkları için, yakalananlar sorguda (eğer konuşursa) yalnızca kendi hücresindekilerin kod adları ile eşkallerini verebiliyor.

Bu nedenle güvenlik güçleri iğneyle kuyu kazarcasına çalışıyorlar. Hizbullah'ta mutlak itaat sistemi var. Liderin emri resulün emri sayıldığı için yerine getirilmesi farz. Emri sorgulama ya da yerine getirmeme Hizbullah öğretisi ve disiplini içinde resulün emrine karşı gelmekle eşdeğer.

Yakalanmaları halinde sorguda nasıl davranmaları gerektiği Hizbullahçılar'a önceden öğretiliyor. İlk kural konuşmamak. Bu konuda verilen (telkin) aynen şöyle: ‘‘Şeytanın askerine ve polisine konuşma. Eğer zor durumda kalırsan ölmeyi tercih et ve cennete gir.’’

İTİRAFÇI ÇIKMADI

Nitekim bugüne değin Hizbullahçılar arasından hiç itirafçı çıkmadığı gibi, hapishanede intihar edenler de olmuş. Daha da ilginci, Hizbullahçılar kendi sorgulamalarında yararlanmak üzere ‘‘Münafıkların sorgulama tekniği’’ başlıklı bir yönerge hazırlamışlar. Sorgularını bu yönergede belirtilen teknikle yapıyorlar.

Açığa çıkan Hizbullahçılar'a iki yöntem uygulanıyor. Ya hemen sahte kimlik düzenlenerek bölge dışına (hicrete) gönderiliyorlar ya da Hizbullah'ın hücre evlerinde nezaret altında tutuluyorlar. Bazı hallerde nezaret sürecinin 2-3 yıla kadar uzadığı söyleniyor.

Gelir kaynakları ise oldukça zengin. Kitap ve kaset paraları, kaçırılanlardan alınan fidyeler dışında esnaftan gelirlerinin yüzde 10'u aidat adı altında toplanıyor. Cemaat adına işletilen ticarethaneleri, taksileri, ektikleri ve ürününü sattıkları arazileri, hayvan sürüleri var. Bazen bir işyeri ya da eve, örgüt adına el koyarak kiraya veriyor, cemaat ve halktan zekat adı altında para ve kurban derileri topluyorlar. Ama en hazini, örgüte katılma yaşı 8'e kadar iniyor.

ÜZERİNE GİTME CESARETİ

Diyarbakır'dan ayrılmadan bir ikinci kez görüşme olanağı bulduğumuz ve Güneydoğu üzerine son derece açık, içten ve yararlı bir söyleşi yaptığımız Vali Nafiz Kayalı'ya yönelttiğimiz ‘‘Bu operasyonlardan sonra Hizbullah, şeriata dayalı bir devlet kurma hedefinden açık düşerek potansiyel tehdit oluşturma niteliğini yitirdi diyebilir miyiz’’ sorumuza net bir yanıt geliyor: ‘‘Evet, diyebilirsiniz.’’

Üst düzey bir güvenlik görevlisinin, ‘‘Şu anda buz dağının su üzerindeki kesiminde geziniyoruz’’ yorumuyla, Nafiz Kayalı'nın yanıtını yanyana koyuyor ve Türkiye'nin esenliği adına Diyarbakır Valisi'nin haklı çıkmasını diliyorum.

Dönüş yolculuğumda, kulaklarımda genç bir güvenlik görevlisinin ‘‘Cihad ilan ederseniz ne yaparsınız’’ sorusuna bir Hizbullahçı'nın verdiği yanıt yankılanıyor: ‘‘O zaman seni keserim.’’

Ve bu yankıya eşlik eden, Hizbullah'ın bugünlere nasıl gelebildiğini açıklayan bir başka ses. Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okan'ın işin özünü açıklayan cümlesi: ‘‘Bu olayın üzerine gidebilmek cesaretini göstermek çok önemli, biz bunu yaptık.’’

Şeytanın askeri, seytanın polisi

1999 yılında Bulutçeker ve Pembeören köyleri çevresinde Hizbullah'a ait, içinde hücreler bulunan üç sığınağa ulaşılmış. Yalnızca bu yöredeki operasyonlarda gözaltına alınanların sayıları 500'e yakın. Bunların 20'si halen tutuklu. Hizbullah yörede dağ kadrosu oluşturmaya başlamış, ancak güvenlik güçleriyle çatışmaya girmekten kaçınıyorlarmış.

Dağlardaki Hizbullahçılar'ın ermiş olduğu bu nedenle askere görünmediği propagandası yapılıyor köylüler arasında. Ancak bu ermişlerden! sekizi yine de yakalanmış. 3-4 kişi daha kaldı dağlarda deniliyor.

Yakalananlara göre, Türk askeri ‘‘Tağut’’un, (şeytanın) askeri, polis şeytanın polisi. Onlar ise Allah'ın askerleri. Hizbullahçılar kendilerini, İslamiyet'in yayılmaya başladığı ilk dönemlerde zulme, işkenceye uğrayanlarla eş tutuyorlar. Sorgulama sırasında konuşmazlarsa sevap işlemiş sayıyorlar. Hizbullah inanışı ve eğitimine göre uğranılan her hakaret, atılan her tokat onlara cennette bir çiçek olarak geri dönecek.

Ne amaçlıyorlar?

Hizbullahçıların amaçlarına gelince, en doğrusu kendi ağızlarından dinlemek:

13 Ocak 1999 tarihinde yakalanan Mehmet Kaya, 5 Temmuz 1970 Viranşehir doğumlu. ‘‘Hizbullah örgütünün amacı, şer'i hükümlere dayalı İran modelinde bir İslam devleti kurmaktır. Bu devletin sınırları ve sınıfı yoktur.’’

27 Aralık 1997 günü yakalanan Resul Güngör, 1968 Kozluk doğumlu.

‘‘Hizbullah kelimesinin anlamı Allah'ın askeri demektir. Örgütün amacı ise Kürdistan İslam devleti kurmaktır. Üst düzey yöneticilerin isimlerini bilmiyorum ancak İran'ı model olarak seçmişler.’’

14 Ocak 1998 tarihinde yakalanan Bilal Taş, 2 Mayıs 1978 Batman doğumlu.

‘‘Bu örgütün kurulmasındaki amacı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içinde ve bütün dünyada şeriat düzeniyle yönetilen Kürt İslam devletini kurmaktır.’’

05 Mayıs 1998 tarihinde yakalanan Mehmet Yıldız, 5 Mayıs 1979 Batman doğumlu

‘‘Görevlerimiz, açık saçık giyinen kızların darp edilmeleri, Hizbullah örgütü hakkında ileri geri konuşanların tespiti ve bunların darp edilmeleri, okul içerisinde örgütün propagandasını yaparak örgüte yeni elemanların kazandırılması.’’

Yasin kod adlı Lazgin Cangir, 9 Eylül 1979, Batman doğumlu.

‘‘Camide Hanifi bana ve Feyzi Bademci'ye silahlarımızı verdi...’’

Bayramın ikinci günü

Bulutçeker de Hizbullahçılar'ın bayramlardaki ziyaret yerlerinden birisi. Ancak önce Yolaç'a gidip, bayramın ikinci günü buraya geliyorlar. Bu yıl Ramazan Bayramı'nda 2500, Kurban Bayramı'nda ancak 500 kişi gelmiş şehitgáh ziyaretine.

Yolaç'ta olduğu gibi, Bulutçeker'de de güvenlik güçleri izin vermemiş. Ancak bir çatışma yaşanmamış, jandarmalara ‘‘Siz Allah adına savaşmaz mısınız, bizler de aynı şeyi yapıyoruz, niçin bize engel oluyorsunuz’’ diyerek Kur'an'dan ayetler okumuşlar, bu ‘‘ikna çalışmalarından’’ sonuç alamayınca olaysız dağılmışlar.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!