‘‘Nazım Hikmet, Nisan 1957'de Bükreş'e geldiğinde Romanya Komünist Partisi tercüman olarak beni görevlendirdi. Nazım Hikmet, Athena Palace Oteli'ndeki odasında bana ‘Kardeşim, bu akşam Kadir Gecesi. Bu akşam beni camiye götür' dedi. Onu Komünist Partisi'nin bilgisi dışında, gizlice Carol Camisi’ne götürdüm. Ama orada başıma neler geldi neler...’’ Prof. Mustafa Mehmet yıllarca sakladığı bu sırrı anlatırken heyecandan terliyordu.Yıl 1957, Ramazan ayının 27’nci günüydü. Romanya Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsü'nde çalışıyordum. Enstitü Müdürü beni odasına çağırınca çok heyecanlandım. Komünist rejimde bir işçinin müdürü tarafından odasına çağrılması pek hayra alamet değildi çünkü. Bana ‘‘Otur’’ dedi. ‘‘Scinteia Gazetesi'ni okudun mu?’’ O gazete İşçi Partisi Merkez Komitesi yayın organıydı. Evet, dedim. ‘‘O zaman Nazım Hikmet'in Bükreş'te olduğunu duymuşsundur’’ dedi. Beni şöyle aşağıdan yukarı doğru süzdü. ‘‘Hemen evine git, elbiselerini değiştir ve Athena Palace Oteli'nde kalan Nazım Hikmet'in yanına git. Nazım Hikmet Türkçe bilen biriyle konuşmak istiyormuş. Ne isterse ona göre hareket et.’’ Ardından ‘‘Bize de bilgi ver’’ diye ekledi. Athena Palace Oteli'nde Nazım Hikmet'in odasının kapısını ürkek ürkek tıklattım. Kapıyı kendisi açtı. İriyarı bir insandı. Çok heyecanlanmıştım. İçimden ‘‘Ey garip Mustafa, sen nire, Nazım Hikmet nire’’ dedim. ‘‘Türkçe konuşan sensin değil mi?’’ diyerek beni odasına buyur etti. Odada Ankara mı, İstanbul mu bilemediğim bir radyo çalıyordu. Yanında sonradan adını yanlış hatırlamıyorsam Galina (Nazım'ın doktoru ve sevgilisi Galina Grigoryevna Kolesnikova olsa gerek) olduğunu öğrendiğim hanım da bana tebessüm etti. ŞOFÖR GİTTİĞİMİZ YERİ BİLSİN İSTEMEDİNazım Hikmet bana ne iş yaptığımı sordu. Gözlerinden Türkçe bilen biri ile konuşmanın mutluluğunu okuyordum. Birden sandalyeden ayağa kalktı ve bana tok bir sesle ‘‘Oruç tutuyor musun?’’ dedi. ‘‘Kardeşim bu akşam Kadir Gecesi’dir. Beni camiye götürmeni istiyorum.’’ Şaşkınlık içinde, olur efendim, diyebildim. İçimden, ‘‘Allah Allah! Koskoca bir komünist nasıl olur da...’’ diye geçirdim. Siz akşam ezanından sonra hazır olun, dedim. Devlet ona bir araba tahsis etmişti. Teravihe kadar camiyi ziyaret ederiz diye anlaştık. Odadan çıkınca beni bir panik aldı. Teşkilata
haber versem bir türlü, vermesem bir türlü. Åžimdi yıkıldı orası ama Carol parkının içinde bir göl, ortasında bir adacık, onun üstünde de ÅŸirin bir camimiz vardı. Ä°mama önceden haber verdim. Çok önemli bir misafiri akÅŸam ile teravih namazı arasında camiyi ziyarete getireceÄŸimi ve küçük bir mevlit programı yapmasını istedim. Nazım ve yanındaki hanımla camiye doÄŸru yola çıktık. Nazım Hikmet, gittiÄŸimiz yeri ÅŸoförün bilmesini istemiyordu. Arabayı camiye uzak bir yerde durdurttu, ÅŸoförü yolladı. Cami yarıya kadar doluydu ve mevlit okunuyordu. Nazım Hikmet için caminin ortasına bir sandalye konulmuÅŸtu. Nazım sandalyeye oturdu. Yanındaki hanım ise ayakta durdu. Ä°mam bana mevlitten kısa bir parça okumamı istedi. Ben de Ey Azizleri okudum. Nazım dinledi. Sonra cemaate ünlü ÅŸairin aramızda bulunduÄŸunu duyurdum. Ä°ÅŸte bu sırada Nazım kalkıp, cemaate ‘‘Ben komünistim. Ama sizleri böyle cami gibi kutsal bir mekanda derli toplu görmekten son derece mutlu oldum ve çok duygulandım’’ dedi. CAMÄ°DEN ÇIKINCA FENALAÅžTI, YIÄžILDIVedalaÅŸtık ve camiden çıktık, köprüyü geçtik. Birkaç adım attıktan sonra Nazım sendelemeye baÅŸladı. Eliyle göğsünü tuttu. ‘‘KardeÅŸim ben ölüyorum’’ dedi. Yere doÄŸru yığılırken, bir kolundan ben diÄŸer kolundan ona eÅŸlik eden hanım zorlukla doÄŸrultup parktaki bir kanepeye yatırdık. Hayatımın en güç anlarını yaşıyordum. İçimden ‘‘Burada ölürse ben Komünist Partisi'ne ne derim’’ diyordum. ‘‘Onu neden camiye götürdün’’ diye sorduklarında ne cevap verecektim? Yanındaki kadın Nazım'ın başını dizlerine koydu. Çantasını karıştırıp bir ilaç verdi, taksi çağırmamı istedi. Nazım arabaya biner binmez nefes almakta zorluk çektiÄŸi için bütün camları açmamızı istedi. Åžoföre bizi ormanlık Herastrav Parkı'na götür dedim. Nazım biraz açılır gibi oldu. Karnının aç olduÄŸunu söyleyerek gittiÄŸimiz yerde lokanta olup olmadığını sordu. Lokantada kendine geldi. Dört ay sonra Nazım Hikmet'le bir kez daha karşılaÅŸtım. Akrabalarımı ziyaret etmek için Bulgaristan'a gitmiÅŸtim. Eski bir gazeteci arkadaşımla Sofya'da buluÅŸtum. ‘‘Tam zamanında geldin. Sana bir sürprizim var’’ dedi. Beni Sofya'nın en lüks lokantasına götürdü. Uzun bir masada Nazım Hikmet Bulgar yazarlarıyla dondurma yiyordu. Kollarını sıvamış dondurmayı kaşıklarken, göz göze geldik. Beni kucaklayıp, ‘‘KardeÅŸim, beni sen kurtardın’’ dedi. Arkadaşımın BükreÅŸ'teki olayları bilmesini istemediÄŸim için, Nazım'ı BükreÅŸ'te görmüştüm, kısa bir tanışıklılığımız olmuÅŸtu, diyerek vaziyeti geçiÅŸtirdim.BÄ°RÄ°NCÄ° SAYFADA HABER OLMUÅžBükreÅŸ Akademi Kütüphanesi Åžefi Prof. Marilena Apostolescu, Nazım Hikmet'in 23 Nisan 1957'de BükreÅŸ'i ziyaretini haber veren İşçi Partisi’nin yayın organı Scinteia (Kıvılcım) gazetesini gösteriyor. Birinci sayfada, saÄŸ alt köşede haber: ‘‘Tanınmış ÅŸairlerden Nazım Hikmet pazartesi öğleden sonra baÅŸkente gelmiÅŸtir. Dünya Barış Komitesi'nin üyesi olan Nazım Hikmet'i Romanya Yazarlar BirliÄŸi ile Romanya Barış Komitesi temsilcileri karşılamışlardır...’’ 20 yaşında cami ÅŸiiri yazdı 60 yaşında camiye gitmedim dediAÄžA CAMÄ°Ä°Ey bu Caminin ruhu: Bize mucize gösterMukaddes huzurunda el baÄŸlamayan bu yerBir gün harap olmazsa Türkün kılıç kınıylaBaÅŸtan baÅŸa tutuÅŸsun göklerin yangınıylaÂ
button