Mucizeye ihtiyaç var

Güncelleme Tarihi:

Mucizeye ihtiyaç var
Oluşturulma Tarihi: Mart 25, 2005 00:00

Bardağı dökmeden ters tutmak mümkün mü değil mi diye düşünüyorsanız, boşuna kendi kendinize yanıt aramayın.Bugünkü hükümet iki konuda tam da bu sorunun yanıtını vermeye çalışıyor:Biri ‘Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi, Abdullah Öcalan’ın tekrar yargılanmasına karar verirse’ denenecek.İkincisi ‘Güney Kıbrıs yönetimini tanımadan Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerine başlamamız mümkün mü, değil mi’ sorusunun yanıtıyla ortaya çıkacak.Bizim İmralı Kontu dediğimiz Abdullah Öcalan biliyorsunuz yargılandığı Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından -sonuç olarak- yaşam boyu hapse mahkûm edilmişti. Ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)) Öcalan’ın ‘adil yargılanma hakkından yeterince yararlandırılmadığı’ yolundaki başvuruyu kabul etti. Gerçi bu karara Türkiye AİHM Büyük Dairesi nezdinde itiraz etti. Ama gelen haberlere göre itiraz kabul edilmedi. Keza böyle bir karar varsa da henüz resmen açıklanmadı.Ne var ki bizi ‘ya haber doğruysa’nın yanıtı ilgilendiriyor. Eğer doğruysa Öcalan’ın tekrar yargılanması gerekiyor. Çünkü Anayasamız’da son yapılan değişiklik, yargılamada nihai sözü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin söylemesini garanti altına alıyor.Nitekim Leyla Zana ve arkadaşları bu yoldan yararlanarak tekrar yargı huzuruna çıktılar.Ancak Öcalan’ın tekrar yargılanmasına kamuoyunun büyük tepki göstereceği bilindiği için ‘Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında’ yeni çıkan yasaya, ‘4.2.2003 tarihinde AİHM’nin kesinleşmiş kararları ile 4.2.2003 tarihinden sonra AİHM’ye yapılan başvurular üzerine verilecek kararlar hakkında uygulanır. 4.2.2003 tarihinde kesinleşmiş olan AİHM kararlarına ilişkin yargılamanın yenilenmesi istemleri, 4.2.2003 tarihinden itibaren bir yıl geçerlidir’ şeklinde bir hüküm kondu. Maksat Öcalan’ın tekrar yargılanmasının önünü kesmekti.Kesmekti ama evdeki hesabın çarşıya uymayacağı -nerdeyse- ortaya çıktı. Çünkü AİHM’nin böyle bir yasal hükmün taahhütlerimize ters düştüğünü ileri sürerek Avrupa Konseyi’nin en üst mercii olan Bakanlar Konseyi’ne bizi şikayet etmesi yolu açık. Bu takdirde aynen Loizidu davasında olduğu gibi sonunda teslim bayrağını çekmemiz söz konusu.Şimdi söyleyin bakalım, bu koşullar altında ‘dökmeden bardağı ters tutmak’ mümkün mü, değil mi?Öteki konu çok daha açık... Avrupa Birliği haklı olarak soruyor. ‘Hem Güney Kıbrıs’ı tanımayacaksın hem de onunla oturup üyelik müzakereleri yapacaksın... Nasıl olacak bu?’ diye.Siz bu sorunun yanıtını biliyorsanız hükümete lütfen iletin de rahatlasınlar. Aksi halde yeni bir mahcubiyet daha doğacak.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!