Medyadan öööle ortaya karışık

Güncelleme Tarihi:

Medyadan öööle ortaya karışık
Oluşturulma Tarihi: Ekim 08, 2006 23:08

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55ea552ff018fbb8f8790d5c
Be“HÜKÜMETE, 301'İ KALDIRIN BASKISI ARTIYOR... AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn'e, Türkiye ziyaretinde 301'nci maddenin kaldırılmasını tekrar dile getirdi. Öte yandan TCK'nın 301'nci maddesinden ceza aldığını bildiren yazar Mustafa Balbal, Adalet Bakanlığı önünde siyah bantla ağzına kapatarak protesto eyleminde bulundu." www.acikgazete.com adresindeki AÇIK GAZETE'dendi... (yanda)

 

*

 

Sefalet ve cehalet biter mi?

Haberin Devamı

 

Güneydoğu Anadolu’nun, özellikle de bölgede yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımızın sefaletinin, cehaletinin, sıkıntısının neden bir türlü bitmediği, PKK’nın neden buradan beslendiğinin bir açıklaması, tek değil ama önemli bir işareti:

 

Sosyal Hizmetler her yıl 4 bin çocuğun doğduğu, 2 bininin sokağa bırakıldığı Diyarbakır’da bir araştırma yapmış: Diyarbakır’da bir aileye ortalama 9 çocuk düşüyormuş!

Star, 2 ekim


*

Zavallı Türkiye!

 

Pazartesi Röportajı’nda, Devrim Sevimay, emekli diplomat, eski ve tecrübeli Washington Büyükelçisi Nüzhet Kandemir’e (Erdoğan’ın ve önceki başbakanların ABD ziyaretiyle ilgili olarak) son bir sual soruyor:

- Peki bu görüşmeler Amerikan medyasında yazılıp çizilir mi?

Cevap:

- Hayır! Amerika’da gazetelere geçmek çok zor iştir. Ancak bir kriz varsa yer alırsınız.

 

Vatan, 2 ekim


Not
: Erdoğan, Başbakan olmadan evvel apar topar Washinton’a gidip icazet almıştı. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi bu son ve acele ziyaret hayra alamet değil!

 

 

Haberin Devamı

*

 

1 saat 40 dakikalık görüşmenin dökümü

 

Başbakan Erdoğan, ABD Başkanı Bush ile Oval Ofis’te en uzun görüşmesini yapmış. Otuz dakika olarak planlanan ikili görüşme (adı ikili biliyorsunuz, 1+5 hatta 1+7 olduğu söyleniyor) toplam 1 saat 40 dakika sürmüş. (Hürriyet, 3 ekim)

 

Aslında bunda şaşacak ve böbürlenecek bir şey yok.

 

Diplomatlar 30 dakikayı şöyle planlamıştı: 10 dk. karşılıklı nezaket sözleri, havadan sudan + 10 dk. Bush ve 10 dk. Erdoğan için konuşma süresi = 30 dk.

Oysa kazın ayağı öyle değil elbet:

 

5 dk. Erdoğan’ın teşekkür ve iltifatı (Türkçe)
5 dk. Türkçe’den İngilizce’ye tercüme
5 dk. Birinin İngilizce tercümeyi Bush’a anlatması

5 dk. Bush’un hoş geldiniz beş gittiniz sözleri
5 dk. İngilizce’den Türkçe’ye tercüme

Haberin Devamı

 

10 dk. Erdoğan’ın PKK, Kuzey Irak ve bölgesel sorunlar hk. görüşleri
10 dk. Türkçe’den İngilizce’ye tercüme
10 dk. Birinin İngilizce tercümeyi Bush’a anlatması... vs, vs!

Eh tabii ki görüşme planlanandan uzun sürmüş haliyle!

Not: Başbakan Erdoğan’ın Oval Ofis’te ABD Başkanı George Bush’la yaptığı görüşme haberi, benim gördüğüm 24 gazetede şöyle verilmişti:

 

9’unda manşet – 5’inde sürmanşet – 8’inde birinci sayfa haberi – 2’ gazetede ise haber bile yok (Şok ve BirGün)

 

 

 

*

Artık tank sesi olmaz

 

Başbakan Erdoğan’ın ‘Artık tank sesi olmaz’ sözlerine, Pakize Suda ‘MIŞ-MUŞ’ kutusunda cevap verdi:

 

- İnşallah! Fakat bir gün ‘keşke’ dedirtmeyin de millete!.. (Hürriyet, 3 ekim)

Doğrusu, Başbakan’ın bu sözlerini duyunca, ben içimden ‘Erbakan da öyle diyordu...’ diye geçirmiştim!

Haberin Devamı



*

Yanlış hesap Kasımpaşa’dan döner


Başbakan ekonomide de Kasımpaşa üslubunda ısrarlı. ‘Eğer satın alma gücünüz düştüyse, partime oy vermeyin’ dedi. (Hürriyet, 28 eylül)


Hürriyet ekonomi manşeti ‘Devletin resmi rakamları Erdoğan’ı oysuz bırakacak’ diyor. (3 ekim)

 

Türkiye İstatistik Kurumu’nun ‘satın alma gücü endeksi’ Ocak 2004’te 108,8 iken... Ağustos 2006’da 83,8’e kadar düşmüş.

 

 

*

Sorun söylediklerinde değil Paşam… konuşmanda!

 

Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt Paşa, AB Komisyonu’nun Türkiye Temsilcisi Kretschmer’e cevap verirken “Halkın (TSK’nın) bu söylemlerden etkilenmesinden neden rahatsızlık duymaktadır? Türk Silahlı Kuvvetleri’nin demokrasi dışı hangi söylemi vardır?” diyo soruyor. (Hürriyet, 3 ekim)

Haberin Devamı

 

Ah Paşam ah!

 

Birincisi, TSK’nın demokrasi sicili pek temiz değildir malûm. İkincisi, demokratlar askerin demokrasi dışı söylemini değil... demokraside askerin konuşmasını yadırgıyorlar. Ama bunu size nasıl anlatacaklar, bilmiyorum!


*

Mussolini ve Hitler’in kaderi…

 

Bu arada, Özdemir İnce de (‘Ankara’ya odun geldi, odun gidecek’ dediği) Kretschmer’in TSK hakkındaki görüşlerine cevap veriyordu:

“Bay Kretschmer’e bir soru soracağım: ABD’de, Avrupa Birliği ülkelerinde Anayasal düzene ve devletin kuruluş ilkelerine karşı olduğu gizli olmayan bir siyasal parti, demokratik düzenin olanaklarından yararlanarak iktidara gelebilir mi? Gelemez ama geldi diyelim, bu parti iktidarda da bu Cumhuriyet karşıtı politikalarını uygulayabilir mi?
ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinde AKP benzeri bir parti hiç iktidara geldi mi? Benzetmek gibi olmasın ama Mussolini’nin faşist partisi ile Hitler’in Nazi Partisi’nden başka benim bildiğim bir örnek yok.
Bay Kretschmer bir kenara not etsin: Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’yi, Mussolini ve Hitler’in kaderinden Türk Silahlı Kuvvetleri koruyor.” (Hürriyet, 3 ekim)


*

Lobinin doğduğu otel

 

Ertuğrul Özkök’ün Washington’da kaldığı otelle ilgili verdiği bilgi (bilmeyenler olabilir) ilginçti:

 

Washington’daki Willard Oteli’nin lobisinin ilginç bir tarihi var. ‘Lobi’ kelimesi bu otelde bulunmuş. ABD’nin eski başkanlarından Abraham Lincoln, başkanlık yemini öncesinde ölüm tehditleri aldığı için 23 Şubat 1861 günü Allan Pinkerton adlı dedektif tarafından Willard Oteli’ne kaçırılmış. 4 Mart’taki and içme konuşmasına kadar bu otelde gizlenen Lincoln, bütün görüşmelerini otelin lobisinde yapmış. ‘Lobicilik’ kavramı da bu olaydan doğmuş. Amerika’nın önemli konuları bu salonda konuşulur olmuş...” (Hürriyet, 3 ekim)

 

 

*


Yurt dışında konuşana yurt dışında konuşurlar

Ertuğrul Özkök aynı yazısında, TBMM açılışında Cumhurbaşkanı’nın, Harp Akademileri’nde Genelkurmay Başkanı’nın konuşmalarından bahisle, “Önce kendi görüşümü yazayım. Ülkenin Başbakan’ı yurtdışında önemli bir buluşmayı yaparken, içeride bu konuşmaların yapılması şık olmadı” diyordu. (3 ekim)

 

Peki ya Başbakan’ın ‘Asker anayasaya uymak zorundadır’ sözlerini... sırtını Bush’a dayayıp Washington’da etmeki ayıp olmadı mı?

 

 

*

Niye yaktılar anladınız mı?

 

İstanbul Boğazı’nın en değerli yerinde bulunan Naime Sultan Yalısı ile Hatice Sultan Yalısı otel yapılmak üzere satışa çıkarılacak. Ortaköy’deki yalıların arazilerine 95 milyon dolar değer biçildi. (Vatan, 3 ekim)

 

Naime Sultan Yalısı’nın niye yakıldığını, Yüzme İhtisas’a da cebren ve hileyle niye el koyulduğunu şimdi anladınız mı?

 

‘İslami sermaye’ yatırım yapacak!

 

 

*

Fitre için… fitne!

 

Cemaatlerin tarikatlerin en önemli ‘cukka’ kaynaklarından biri, kurban derisidir. Bu alanda tek rakipleri de Türk Hava Kurumu. Onun için, THY’ye diş bilerler. Yeni Şafak da konuya manşetten dalıyor:

 

THK ‘cep’ten fitre istiyor – Türk Hava Kurumu, kurban derisinden sonra (!) dini bir vecibe olan fitreyi de almak (!) için cep telefonu servisi kiraladı. Diyanet’e göre ise fitre ancak doğrudan ihtiyaç sahiplerine verilebiliyor. (3 ekim)

 

Ve Yeni Şafak THK’yı bitirmek için en ağır darbeyi indiriyor: “Yönetiminde emekli generallerin bulunduğu THK, gelirleriyle yönetim kurulu ve personelinin maaşını öderken...”

 

Yani “Dikkat ey Müslümanlar! THK’ya vereceğiniz fitre zındık generallerin cebine gidiyor!”

 

 

*

 

Türk milletinin Batı kompleksi bitmez!

/images/100/0x0/55ea552ff018fbb8f8790d5e

 

Tc Başbakanı’nın Washington ve Londra’ya yaptığı yıldırım gezilerde Türk basınını en mutlu eden husus neydi biliyor musunuz?

 

Beyaz Saray’da 30 dakika yerine 100 dakika, ‘10, Dawning Stree’te de 80 dakika kalması.

 

Yani Başbakan’ı, yani ‘bizi’ ADAM YERİNE KOYMUŞLAR!

 

Gazeteler, 3 ekim

 

 

 

*

9.Cumhurbaşkanı’nın ‘paşaların konuşması’ yorumu

 

Tayland Kralı 18 darbe gördü, diyordu gazeteler. Dünya rekoruymuş. Bu kadar olmasa da, ‘iki kere darbeyle devrilmiş başbakan’ sadece bizimkisi olsa gerek. Buna ‘bir ½ darbeyi de asker safında geçirmiş’ diye eklersek 2 ½ yapar.

 

Taha Kıvanç, 9.Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in ‘Paşalar’ın konuşması’ konusuna getirdiği yorumu aktarıyordu:

 

“Dediği özetle şu: ‘Askerler devletin üç niteliği konusunda kesin kararlı: 1. Üniter devlet... 2. Ulus devlet... 3. Lâik devlet... Türk Silâhlı Kuvvetleri (TSK) devletin bu üç niteliğinin korunmasını aslî görev biliyor. Anayasa ile iç hizmet kanunu bu görevi TSK'ya veriyor. Daha önce de görev yaptı askerler...’

Kendisi ‘Şimdi olan bundan öncekiler gibi mi olur?’ diye sorup kendisi cevaplıyor: ‘Öncekiler gibi olmasına yalnız asker değil, halk da razı olmaz.’ Ancak komutanların söylediklerinde, anayasa ve yasalar böyle oldukça yadırganacak bir yön bulamıyor Eski Cumhurbaşkanı. Dışarıdan bakanların yadırgadığını o da görüyor elbette; Avrupa Birliği raporlarına geçtiğinin de farkında. ‘Ancak’ diyor ‘Yasalar değiştirilmedikçe, komutanlar konuşacaktır...’ Sözün burasında yönelttiğim ‘Yasayı değiştirmeyi siyasilere tavsiye eder misiniz?’ sorumu geçiştiriyor Süleyman Bey.”

Yeni Şafak, 3 ekim

 

 

*

 

Ölür müsün katil mi olursun?

 

Türkçe’de ‘ölür müsün, öldürür müsün’ diye bir söz vardır. Ömer Asım Aksoy’un tarifi bana yetersiz geldi. Diyor ki “İlişkide bulunduğum kişi öyle bir durum yarattı ki ‘ya ben ölüp kurtulayım, ya onu öldürüp kurtulayım’ diyeceğim geliyor.” (Deyimler Sözlüğü)

 

‘Ölür müsün, öldürür müsün’ deyimini daha iyi ifade edecek bir örnek vereyim size.

 

MEB (Maalesef Eğitim Bakanı) Hüseyin Çelik’in CHP gensorusuna verdiği cevap:

 

Din üzerinden siyaset yapmayı da biz hafiflik, basitlik kabul ederiz”.

 

Bugün, 3 ekim

 

 

*

 

Lahavle!

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç ‘varoluşun romanını’ yazıyormuş da, bu haberi sayfaya koyan editör arkadaşım spot yazıyor:

 

‘Çağımızın en başarılı düşünsel roman yazarı ve varoluşçuların sonuncusu olarak nitelenen Milan Kundera’nın izinden giden Koç...”

 

Allah seni davul etsin inşallah! ‘Düşünsel roman’ ne demek, ‘Milan Kundera varoluşçuların sonuncusu’ ne demek?

 

Star, 3 ekim

 

 

*

Ne demişler, rüzgâr gülü dönmüz, rüzgârın yönü değişir!

 

Milliyet’te minik bir haber:

 

Adana Karataş’ta öldürülen AKP’li Belediye Başkanı Yusuf Erenka’nın koltuğu için seçim yapıldı. Seçimden bir gece önce CHP’den AKP’ye geçen Metin Çatalbaş başkan oldu. (Milliyet, 3 ekim)

 

Belli ki sözüne güvenilir, bel kemiği olan, dürüst, namuslu bir siyasetçi. Hem AKP’ye hem de Karataşlılar’a hayırlı ve uğurlu olsun!

 

 

*

Tutarlı hükümet!

 

“Gereksiz tartışmalar. Türkiye'de irtica diye bir tehdit yok...”Başbakan Erdoğan (Radikal, 2 ekim)

 

“Türkiye’de dini irtica yoktur diyemem” Diyanetten Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydın (Hürriyet, 2 ekim)

 

“Türkiye’de irticai faaliyet yok mu? diye sorarsanız, var derim. Ve bu faaliyetler suçtur...” Adalet Bakanı Cemil Çiçek (Milliyet, 4 ekim)

 

Peşpeşe gelen bu 3 açıklama, farklı şekillerde yorumlanabilir, seçim sizin:

 

(a) İlgili bakanları, Başbakan’ı resmen yalanladı

(b) Hükümet’te her kafadan bir ses çıkıyor, kim kimin ne dediğini bilmiyor

(c) Hepsi

 

 

*

Benden çok gazete okuyan da varmış!

 

Saadet Partisi Genel Başkanı Recai Beyamca Anayasa Mahkemesi’nin denetimine takıldı. 2003 yılında, Kutan’ın bir yıllık gazete faturası olan 94.400 lirayı partiye ödettiği ortaya çıkmış. (Milliyet, 4 ekim)

 

O tarihte bir gazete ortalama 185.000 liraydı diye varsayarsak, Recai Beyamca’nın 2003 yılında günde ortalama ... 1.400 gazete okuduğu anlaşılıyor.

 

‘Bunlar Müslümandır, yolsuzluk yapmazlar’ diyenlere bir not: Recai Kutan’ın ‘Kayıp Trilyonlar’ davası halen devam ediyor...

 

 

*

Komik olmayın!

 

Fehmi Koru, Amerika’daki Amish cemiyetinden bahsederek ‘Siz Amerikan başkanlarından birinin ağzından, bir yargıçtan, bir komutandan sayılarının 200 bin kadar olduğu sanılan Amishlere bakıp ‘ABD’de irtica var’ suçlamasının çıktığını duydunuz mu?” diye soruyor. (Yeni Şafak, 4 ekim)

 

Fehmi Koru’nun ‘irtica var’ sözünü bir ‘suçlama’ olarak görmesini yadırgamadım da,başkanların İncil’e el basarak yemin ettiği, ulusal parasının üstünde ‘Tanrı Bizi Korusun’ yazan ABD’den böyle bir örnek vermesi komik.

 

 

*

Marifete gel…

 

Star bir taşla iki kuş vuruyor: Hem AKP’ye yağ çekiyor, hem de Türk milletinin aşağılık kompleksini kaşıyor.

 

Manşet: Özal’ı solladı

 

Spot: Erdoğan, 1 saat 45 dakika ile, bir resmi ziyarette ABD başkanıyla en uzun görüşen Türk lider oldu. Baba Bush’un ‘en yakın dostum’ dediği Özal bile Oval Ofis’te 50 dakika kalmıştı. En kalabalık heyet ise yine Erdoğan’ınki: sekiz kişi

 

Elhamdülillah, bu günleri de gördük Yarabbi! İnşallah bir daha sefere 10 kişi gidip, 2 saat oturacağız! Yüzsüz komşular gibi...

 

Star, 4 ekim

 

 

*

Bir anket daha…

 

SONAR’ın yaptığı araştırmaya göre, % 10’u geçen kararsızların dağıtılmasından sonra, bugün bir seçim olsa...

 

AKP : % 31,24

CHP : % 17,80

DYP : % 11,77

 

Diğer partiler (MHP % 8,97 – Anavatan % 7,29 - % 7,22 DSP.. baraj altında)

 

Erdoğan Cumhurbaşkanı olmalı mı? sualinin cevabı da ilginiç: % 60,9 HAYIR

 

Akşam, 4 ekim

 

 

*

Hakkı Devrim’in KOMEDYA kutusundan:

 

ANKA'nın bir haberi. Şehit Ali Balıkçı'nın cenaze töreninde «Bilal gitsin askere!» türküsü sloganlaştırılmış. Anadolu Ajansı (AA) bültenlerinde bu habere tek satırla bile yer verilmemiş. (Rad. 10 eylül) Bu, AA'nın ilk vurdumduymazlığı da değilmiş; görmezden veya duymazdan geldiği haberler:

– «Şeyini şey ettiğimin şeyi.» (Bülent Arınç)

– «Haydi, ananı da al git buradan ulan!» (Tayyip Erdoğan)

– «Ulan benimle uğraşmayın!» (D.Baykal'a hitaben K.Unakıtan)

– «Tepki güzel!» (İst. Emniyet Md. Celalettin Cerrah, linç girişiminde bulunanları alkışlıyor.) Ne AA'dan bir açıklama, ne gazetelerde ikinci bir ayıplama. Bu da «dut yemiş bülbül» yanımız.

Radikal, 4 ekim



*

Var mı grup içinde birbirine vurmak?


Yalçın Doğan, Hürriyet’in birinci sayfadan ‘Bu buluşma çok konuşulur’ başlığıyla verdiği yazısında Süleyman Demirel, Mesut Yılmaz ve Hikmet Çetin’in Ankara’dabir araya geleceğini yazdı. Mesut Yılmaz’ın harekete geçirdiği bu ‘troyka’nın yeni bir parti kurmak için buluşacağını iddia etti. (Hürriyet, 3 ekim)

 

Aynı gün ve ayrı ayrı üç yalanlama geldi: Demirel de, Yılmaz da, Çetin de böyle bir buluşmanın söz konusu bile olmadığını açıkladılar.

 

Posta gazetesi, “Zirve yapmışlar da haberleri olmamış” derken, Radikal “Zirveleri var, haberleri yok – Siyasi asparagasta yılın zirvesi” diye dalga geçiyordu. (4 ekim)

 

Hiç yakışmadı! İnsan kendi grubundan bir köşe yazarının talihsizliğini görmezden geliverir!

 

 

*

Yalancı kim?

 

Yalçın Doğan, yukarıda sözünü ettiğim yalanlanan haberi hakkında yazdı. ‘Yalanlar ve anılar’ başlıklı yazıda, 1990’ların başında Budapeşte’de, 1990’ların sonunda Tiflis’te, zamanın başbakanının ‘yayımlanabilir’ kaydıyla verdiği bilgilere dayanarak haber yaptığını; sonra askerden çok sert tepki gelince, başbakanın bizzat verdiği haberi yalanladığını iddia etti. Yani ‘O haberi bana veren bir eski başbakandı, geçmişte de sözünün arkasında durmamıştı...’ demeye getiriyor. (Hürriyet, 5 ekim)

 

Söz konusu heyetin içinde, söz konusu tarihlerde başbakanlık yapmış siyasetçi Mesut Yılmaz.

 

 

*


Başbakan istifayı mı düşünüyor?

 

Yukarıda Genelkurmay Başkanı’na ‘Ah Paşam ah!’ demiştim. Burada da Erdoğan’a ‘Ah Başbakanım ah!’ diyorum.

 

Başbakan, Ertuğrul Özkök’ü aracı koyarak Cumhurbaşkanı’na ve Genelkurmay Başkanı’na ‘zeytin dalı uzatmış’ da ‘İrtica endişeleri varsa bunu görüşüp gereğini yaparız’ demiş. (Hürriyet, 5 ekim)

 

An Erdoğan ah!

 

Gereğini yaparız, derken istifayı mı düşünüyor acaba? Çünkü ‘irtaca’ denilen zaten bizzat AKP icraatı değil mi?

 

Not: Başbakan, iki gün sonra da Bağnaz, yobaz zihniyetten ülkemizi kurtarmadıkça rahata eremeyiz!’ dedi. (Sabah, 7 ekim)

 

Başbakan bizi bırakıp nereye gidiyor yahu?

 

*

 

Çorum’da eski hamam eski has’ diyor gazetenin başlığı. Aynı başlık internette ‘Nerede kalmıştık’ olmuş.

 

Çorum'da görevi kötüye kullandıkları yani müteahhitlerden rüşvet aldıkları için hapis cezası alan iki AKP'li belediye yöneticisi (biri başkan yardımcısı diğeri imar komisyonu başkanı) tekrar imar komisyonuna ve encümene girdi. (Milliyet, 5 ekim)

 

Alışmış kudurmuştan beterdir. AKP’liler bu işe alıştı artık...

 

 

*

 

Yine AKP, yine yolsuzluk ve rezillik...

 

AKP Bolu Milletvekili Güner'in sekreteri Yurdanur Aybar, AKP'li Bolu Belediyesi'ne Başkan Yardımcısı oldu. AKP'li Başkan Yılmaz, “Aybar, Ankara'daki işlerimizden sorumlu olacak” dedi.

 

Yani Ankara’da oturacak, Bolu Belediyesi’ni yönetecek!

 

Milliyet, 5 ekim

 

*

 

Başbakan’ın yöntemi

 

İrtica ne demek?

Şimdi iktidar buna sardı.

Bu bir hukuki tanım değilmiş. Ne yapacağız?

Başbakan Londra’dan dönerken buna “aşırılıklar” diye bir tanım getirilebileceğini söyledi.

Bir önlemler paketinden söz etti ve aşırıları mümkün olduğu kadar merkeze çekerek kazanmak gerektiğini savundu.

Afedersiniz ama bu aşırı bir saptırma olmuyor mu?

İrticai tehdit ve tehlike bir olgudur, bir iklimdir. İrtica suçlamaları Başbakan’ın “aman rahatsız etmeyelim” dediği dine bağlı vatandaşları hedef göstermiyor.

Devlet kadrolarını dinsel ideolojik kaygılarla yağmalayan, eğitimin milli karakterini bozan ve Türkiye’yi dönüştürmeye başlayan yönetim anlayışını işaret ediyor.

Başbakan bir vücut çalımı atıp koruyucu baba rolüne giriyor ve “hallederiz” havasını basıyor.

Bari hemen yanıbaşından başlasın işe.

Bürokrasinin 1 numaralı koltuğuna oturttuğu Ömer Dinçer hem örnek bir aşırıdır, hem de Başbakan’ın feda edemediği biri.

Dinçer “Cumhuriyet’in temel değerlerinin yerini daha Müslüman bir yapıya bırakması zamanı geldi” demişti on yıl önce.

Başbakanlık Müsteşarı olduğunda “değiştim” demedi, “Aynı şeye inanıyorum” dedi.

Kucaklanırsa belki iyi gelir!

 

Güngör Mengi – Vatan, 5 ekim

 

 

*

Vah Türkiye, vah CHP, vah Türk solu...

 

Üniversitelerde bir anket yapmışlar, yapan AKP.

 

30 üniversitede 8 300 öğrenciyle konuşmuşlar. Barajı geçen iki parti var:

 

AKP % 27 – MHP % 16.8 (Kararsızlar % 30)

 

CHP dahil diğer bütün partiler % 8’in altında. (Vatan, 5 ekim)

 

 

*

İmam hatiplilere gün doğdu!

 

Taşra teşkilatı için 20 bin polis daha alınacakmış. (Bugün, 5 ekim)

 

Başvuranlar arasında, en güzel Kuran okuyanlar, Bayram namazını en hızlı kıldıranlar seçilecekmiş! J

 

 

*

Toktamış Ateş = Fetullah Güven

 

Prof. Toktamış Ateş ‘... birçok ülkede eğitime katkı sağlayan Türk okullarının Dışişleri’nin yapamadığı kadar Türkiye’yi tanıttığını” söylemiş. Fetullahçı Zaman gazetesi keyiften uçuyor. (5 ekim)

 

İnanırım, bu Toktamış Ateş bir aralar Abdurrahman Dilipak ile sokakta el ele geziyordu...

 

 

*

Mayolu kadın resmiyle irtica savunması

 

Hasan Karakaya ‘Ayna’ adlı köşesinde, ‘Evet, Türkiye’de ‘irtica’ vardır…Hem de ‘yeraltında’ başlıklı makale yayınlamış.

Son günlerde artan irtica tartışmalarını eleştiren Karakaya, belli başlı 14 ulusal gazetede yayınlanan “açık kadın fotoğraflarını” tek tek saymış. Hürriyet, Posta, Sabah, Gözcü, Star, Akşam, Güneş gibi 14 gazeteyi inceleyen Karakaya, 216 açık kadın fotoğrafına karşılık, 5 tane kapalı kadın fotoğrafı bulduğunu belirtmiş. İrtica tartışmaları gereksizdir, diyor. (Vakit, 5 ekim)

 

Kafaları o kadar ‘bu konuya’ takılı ki, Türkiye’de irtica var mıdır, yok mudur tartışmasını bile açık – kapalı kadınlara, mayoya, türbana, çıplaklığa getiriyorlar. Akılları fikirleri burada. Galiba kadınlarını da işte bu takıntı sebebiyle itinayla kapatıyorlar.

 

 

*

 

Al sana irtica!

 

İrtica var mıdır, yok mudur bilmiyorum. Ama Türkiye’nin kötü yolda olduğunu görüyorum.

“Antalya'da darp edilmiş halde cesedi bulunan 44 yaşındaki Ünal Topel'in katil zanlıları yakalandı. 4'ü lisede okuyan 5 gencin Ünal'ı döverek öldürdüğü ortaya çıktı” diyor haber. (Hürriyet-internet, 5 ekim)

Dördü lise öğrencisi 5 gencin adama niye saldırdığını ve taş ve sopalarla vurarak öldürdüğünü biliyor musunuz?

Ramazan ayında içki içtiği için...’

Başbakan’a sorarsanız ‘irtica yoktur’. Sağlık Bakanı’na sorsanız herhalde ‘Olur böyle şeyler...’ diyecektir.

 

*

Başbakan’ın dilinden çektiği

 

SONAR’ın yaptığı araştırmaya göre, Başbakan’ın ‘askerlik yan gelip yatma yeri değildir’ sözü AKP’ye 9,75 puan, ‘ananı da al git’ lafı da 3,82 puan oy kaybettirmiş.

 

Halkın % 56,6’sı Başbakan’ın üslubunu fazlasıyla sert buluyor, % 22,1’i de ‘Erdoğan’ı eskiden beğeniyordum, şimdi beğenmiyorum’ diyormuş.

 

Hürriyet, 6 ekim

 

Not: Eski bir anketçi olarak bu rakamlar pek içime sinmedi ya, neyse…

 

 

*

 

Vive la France!

 

Gila Benmayor yazdı. Fransa’da sağın Cumhurbaşkanlığı için en kuvvetli adayı Nicolas Sarkozy’ye sormuşlar ‘Türkler’i neden sevmiyorsunuz? Türkler’i ne kadar tanıyorsunuz’ diye. ‘Ben Arap dünyasını iyi tanırım’ deliş.

 

Solun en güçlü adayı Ségolène Royal’in danışmanı da ‘Türkiye coğrafi olarak Avrupa’da değil. Türkiye’ye evet dersek Tunus gibi Mağrip ülkelerine ne diyeceğiz? Hem Tunus Türkiye’den modern’ demiş.

 

Demek ki biri cahil öbürü hıyar... VIVE LA FRANCE!

 

Hürriyet, 6 ekim

 

 

*

ALINTI

 

Karaman’daki İbrahim Bey İmareti’nin tarihi kapısında şöyle yazıyormuş:

 

Girene kapımız açık, yiyene malımız mübah

 

Melih Aşık ‘Aynen AKP’nin Türkiye’nin kapısına astığı tabela’ diyor.

 

Milliyet, 6 ekim

 

 

*

 


Cumhuriyet ‘
BİRLİK KAZANDIRACAK’ diyor.

 

Sonar’ın anketi ‘sol ittifakın AKP’ye karşı güçlü bir alternatif oluşturduğunu’ ortaya koymuş.

 

CHP-DSP-SHP’den oluşan son ittifak % 27.06’ya ulaşarak AKP’nin % 27.80’ine yaklaşıyormuş. (Cumhuriyet, 6 ekim)

 

Benim eski bir araştırmacı olarak sol geçinen partilere bir tavsiyem var: Cumhuriyet’in yazdığına inanıp da boşuna sevinmeyin! Ulusalcı CHP ile nasyonal solcu DSP nasıl PKK’lılarla işbirliği yapmış bir SHP ile ittifak yapar, bırakın SHP’yi CHP ile DSP nasıl bir programda anlaşır bilmiyorum ama… değil 3 ‘sol’ parti 33 sol parti bir araya gelseniz sağın ve AKP’nin karşısında şansınız yok!

 

 

*

Al bir palavra daha!

 

CHP lideri seçim havasına girmişmiş de, sandıktan umutluymuş da… ‘Baykal: AKP eriyor’ diyormuş. (Radikal, 7 ekim)

Bir de CHP’lilere tavsiye: Sakın AKP’nin erimesine ve Baykal’ın sözlerine umut bağlamayın.

‘Kambura yatarak’ secim kazanılmaz…

 

 

*

İŞTE TÜRKİYE diyor Posta’nın manşeti.

 

‘Almanya Başbakanı Angela Merkel, Başbakan Erdoğan ile iftar yemeğine katıldı. Merkel ve Erdoğan salona Türk Marşı ile girdi. Ardından ezan okundu. Yemekte Avrupa Birliği’nin marşı (9.Senfoni’nin koro bölümü) çaldı…’

 

Sonra da Amerikan Elçisi ‘kakofoni’ deyince kızıyorsunuz! J

 

Posta 6 ekim

 

 

*

 

Al sana irtica-devam

 

Bitlis’te ilköğretim okullarının ana sınıflarında görev yapacak ‘kadrosuz öğreticiler’ atanmış.

 

62 kadının katıldığı kura çekiminin fotoğrafını kullanmış Milliyet, hemen tamamı türbanlı. İl Milli Eğitim Müdürü türbanlı kızların ‘geleneksel kıyafetlerini giydiklerini’ söylüyor (oysa çoğu blucinli!) ‘Anne ve babalarıyla geldikleri için böyle giyinmişler. Görev yerlerinde böyle giyinmelerine müsaade etmiyoruz’ diye kıvırtıyor. (Milliyet, 7 ekim)

 

Hemen yandaki habere göre de, Sanayi Bakanı Ali Coşkun ‘Kuran kursuna gitmek için 15 yaş sınırı getiren yasayı içime sindiremiyorum’ diyor. (Milliyet, 7 ekim)

“Sivas Müftüsü, Denizli’ye tayin olan Vali Hasan Canpolat için Cuma namazı öncesinde… helallik istedi” (Hürriyet, 8 ekim)

 

İrticayı tarif edemediler, örneklerle açıklamaya çalışıyorlar!..

 

*

 

Hıncal Uluç’un Bizim Duvar’ı güzeldi:

 

Papa 16.Benedikt İslam âlemini sıkmaya başladı. Bunun ‘Bir numara büyüğü’ yok mu acaba?

 

Sabah, 7 ekim

 

 

*

 

Kadrolu seks köleleri…

Serdar’ın çok değil bir iki hafta önce “Habire seks köleleri kurtarıldı, diye haberler yapıyoruz ama bu kadar çok seks kölesi bana biraz tuhaf geliyor, sakın bunlar yakalanınca ‘bize zorla fuhuş yaptırıyorlardı’ diyen fahişeler olmasın” mealinde bir yazısını hatırlıyor musunuz?

 

Hürriyet’in haberi: “Fuhuş kölesi değil, profesyonel çıktı - Moldovyalı (Moldovalı demek istiyorlar) genç kadın, fuhuş için zorla tutulduğunu iddia ettiği evden kaçmak isterken, apartman boşluğunda 20 saat mansur kaldı ve itfaiye tarafından kurtarıldı. Aynı kadın ülkesine gönderildikten 10 gün sonra Antalya’da bir pansiyonda fuhuş yaparken yakalandı” (8 ekim)

 

Seks kölesi denilenlerin % 99’u gönüllü fahişe. (Gönüllü… yani bu iş ne kadar gönüllü yapılırsa o kadar gönüllü elbet!)

 

 

*

Sigara tüketimi azalmaz ama kaçakçılık patlar

 

Vergisi % 80’i aşacak, toplumun % 90’ı ‘sigara düşmanı’ olacak diyor Hürriyet’in alengirli başlığı. (8 ekim)

 

Bir kenara yazın, Serdar dediydi dersiniz:

1- Sigaraya % 80 vergi koyarsan, toplum tütün düşmanı olmaz ama AKP düşmanı olur. (Sigaranın böyle faydaları da vardır!)

2- Ayrıca kaçak ithal sigara sektörü yeniden canlanır. (AKP’nin güdümündeki istatistik kurumu da mafyanın kaçak sigaradan elde ettiği geliri Milli Gelir içine katarak ‘Kişi başına milli gelirimiz arttı’ diye bizi kerizler…)


*

En cahili PKK’lılar elbet


Hürriyet’in haberiydi. Sağcı, solcu ve ayrılıkçı 724 tutuklu teröristle yapılan bir ankete göre, örgütlen 10 yaşından itibaren militan almaya başlıyormuş. Terör örgütlerinin hedef kitlesi 14-25 yaş arası gençlermiş. Sağcılar solculardan daha eğitimliymiş, PKK ise en düşük eğitim seviyesine sahip örgütmüş.

 

Sizin için ortalama bir hesap yaptım, belki ilginizi çeker.

 

Yukarıda söz konusu olan 724 tutuklunun kayıtlarına göre, kaba bir hesapla:

- Sol terör örgütlerinin militanları ortalama 23 yaşındalar, eğitim seviyeleri Lise 1
- Sağ terör öğrütlerinin militanları ortalama 21 yaşında, buna rağmen eğitim seviyeleri biraz daha yüksek Lise 1-2
- PKK militanları ortalama 24 yaşında, buna rağmen eğitim seviyeleri Orta 1-2

Not
: Bilgi için geçen yıl 1 243 terör olayı meydana gelmiş, 3 722 terör örgütü mensubu gözaltına alınmış.


*

Haber değeri olmayan haber


İstanbul’da aralarında üç polisin olduğu yeni bir ‘şantaj ve tehdit’ çetesi çökertildi” diyor Sabah’ın haberi. (8 ekim)

 

Bunun artık haber değeri kalmadı.

 

“İçinde polis olmayan bir çete bulundu” derseniz, o başka!..

 

 

*


’Ananı da al git…’ bir gaf değildir, zira…

Sefa Kaplan’ın Hasan Pulur’la yaptığı nehir söyleşiden kısa bir alıntı:

 

Ben Tayyip Bey’i tanımam. Belediye Başkanı iken iki kere telefonla konuştum. Levazım Sitesi’nde bir yangın çıkmış ve iki tane hostes kız yanmıştı. O zamanki İtfaiye Müdürü bir doçentti ve Tayyip Erdoğan tarafından göreve getirilmişti. O adamcağız, ‘Efendim evde şarap şişeleri bulundu, bunlar içki içmişler’ filan dedi. Gayet çirkin bir açıklamaydı o ve bir de üstelik, ‘Merdivenimiz yok çıkacak’ demişti. Ben de, ‘İnsanlar şarap içmiş filan diye açıklama yapacağınıza, itfaiyeye merdiven alın’ diye yazdım. Ondan sonra bir gün Tayyip Bey bana telefon etti. ‘Sen bir itfaiye merdiveninin kaç para olduğunu biliyor musun, kolay mı merdiven almak’ diye konuşmaya başladı. Bana uzun uzun devlet bürokrasisinden söz etti. Ben de, ‘İsterseniz, çözersiniz siz onları’ dedim. O da, ‘Sen bilmiyorsun bu işleri’ diye cevap verdi bana. Ama sürekli ‘sen’ diye konuşuyor. Dayanamadım, ‘Bakın, ben size ‘sayın’ diye hitap ediyorum ‘siz’ diyorum. Siz bana ‘sen’ diyemezsiniz’ dedim ve kapadım telefonu. Birincisi bu, ikincisi, bir gün ‘Başkan Recep Tayyip Erdoğan arıyor’ dediler. Açtım telefonu, ‘Hasan Abi, yarın gidiyoruz değil mi?’ dedi, Şaşırdım tabii. Ve ‘Nereye gidiyoruz? Siz hangi Hasan’ı arıyorsunuz’ diye sordum. Meğer Hasan Cemal’i arıyormuş, ‘Ben Hasan Pulur’um’ deyince kapattı telefonu suratıma.” (Hürriyet-Pazar, 8 ekim)

 

 

*

 

Papa bu kadarını hak etti mi?

 

Türkiye’ye gelirse eğer… Papa Vatikan’a THY ile dönecek’miş, öyle diyor Milliyet. (8 ekim)

 

Tamam, Hıristiyan dünyasının ruhani liderine İslam’ı hedef alan açıklamalarından dolayı gıcığız ama… Adam bu kadar büyük bir cezayı da hak etmedi artık! J

 

 

*

Allah korkusu olan Müslüman AKP’liler

 

Sağlık Bakanlığı, Dünya Bankası destekli bir proje için ‘saha koordinatörü’ kadrosu açmış. Bu çok şanslı 15 memura ayda 7’şer bin dolar maaş ödeniyormuş.
 
Tabii ki bu kadroya seçilmenin tek şartı liyakat! Partizanlık filan kesinlikle yapılmaz.

AKP Eskişehir Milletvekili Murat Mercan’ın ve Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’in kardeşleri de sırf ‘LAYIK OLDUKLARI İÇİN’ BU 10 milyar maaşlı kadroya alınmışlar! Aklınıza başka bir şey gelmesin!

Akşam, 8 ekim

 

*

Fatih Altaylı’nın KÖPEK VE YEMEK başlıklı yazısı:

 

Köpek ve yemek

 

“Başbakan'ın ABD gezisi sırasında New York'ta Hasan Cemal ve Ertuğrul Özkök'le birlikte Nello diye bir restorana yemeğe gittik. Yemek sırasında Cavalier de King Charles cinsi minik bir köpek yanıma geldi. Benim en sevdiğim cinslerden biri olduğu için köpekle biraz oynadım.

Tam bu sırada yemeklerimiz geldi. Köpek kucağıma sıçradı. Neredeyse tabağıma dalacak. Yalanıp duruyor.

Dayanamadım, minik bir tabağa biraz makarna aktarıp, kucağımdaki köpeğe bir kaşıkla yedirmeye başladım. İlk tabağı temizledi. İkinciye geçti. Tam o sırada köpeğin sahibesi geldi. Bin bir özürle köpeğini aldı. Bizimle biraz sohbet etti ve gitti.

Yemek bitince hesabı istedik. Restoranın patronu geldi. ‘Hesap yok’ dedi.

‘Yok mok’ dedik ama dinlemedi. Köpeğe gösterdiğimiz ilgi çok hoşlarına gitmişti ve köpeğin sahibi restoranın ortaklarından biriydi.” (Sabah, 8 ekim)

 

Yorumu size bırakıyorum, benim tek diyeceğim, New York’a yolum düşerse (param zaten yetmez ama) Nello adlı bu lokantaya adımımı atmayacağım. Kedileri, köpekleri çok severim ama… aynı tabaktan, aynı kaşıkla yemek yememeyi tercih ederim! J

 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!