Kıbrıs'ı sesli düşünmek...

Güncelleme Tarihi:

Kıbrısı sesli düşünmek...
Oluşturulma Tarihi: Kasım 27, 2001 00:00

GEÇEN yıl ‘‘görüşme masasından kalktı’’ diye eleştirdikleri Rauf Denktaş bu yaygara yüzünden gerçeğin görülemediğini anlayınca dünyaya meydan okuyan bir karar verdi: ‘‘Klerides'le görüşmeye hazırım’’ diyerek.Şimdi Kıbrıs konusuna ilgi duyan herkes, Kıbrıs'taki Türk ve Rum liderlerin 4 Aralık günü yapacakları yüz yüze görüşmeye kilitlendiler.Gerçi bu görüşme ‘‘sorun çözmekten’’ çok, ‘‘sorunların çözümüne bu yolla ulaşılabilir mi?’’ sorusuna yanıt bulmayı amaçlıyor. O yüzden ortada hemen iyimser veya hemen karamsar olmayı gerektirecek bir durum yok.Yok ama, öte yandan başta Avrupa Birliği ülkeleri -ve onlar adına AB'nin genişlemesinden sorumlu Gunter Verheugen- olmak üzere Batı dünyasından Türkiye'ye yönelik yoğun bir baskı var:‘‘Kıbrıs'ta çözüme ulaşılabilmesi için Denktaş'ı Türklerin Rumlarla birlikte yaşayabileceklerine ikna edin’’ diye...İyi de böyle bol keseden nasihat edenler Bosna-Hersek'te masum insanlara yaptıkları yüzünden Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanan Slobodan Miloseviç'in eylemleri ile adadaki Rumların 1963-74 arasında Kıbrıs Türkleri'ne yaptıkları arasında zerre kadar fark olmadığı halde, bu cinayetlerin hesabını kimseden sormadıklarını unutuyorlar.Dahası... Kendileriyle birlikte bizlerin ve o dönemde katliama uğrayan, ırzlarına geçilen Kıbrıs Türkleri'nin de unutmasını istiyorlar.Keza Miloseviç ve hempalarının işledikleri insanlık suçu sonunda eski Yugoslavya Federasyonu'nun bağımsız birer devlete dönüşmesini kabul ediyorlar ama sıra Kıbrıs'a gelince, aynı çözümü reddediyorlar.Bu sütunda sık sık teşhir ettiğimiz çifte standartlı Batı kimliğinin Kıbrıs olayındaki görüntüsü bu.Ama madem ki mevcut denklemlerle ne Batı dünyasını ikna edebiliyor ne çözüme ulaşabiliyoruz, o halde kartları yeniden dağıtmak ve yeni bir denklem yoluyla çözüm aramak neden mümkün olmasın?Örneğin, Türkiye ve Kıbrıs Türkleri için temel sorun hem Türkiye'nin hem de oradaki Türk halkının güvenliği ve o insanların kendi kimlikleriyle, kendi egemenlikleri altında yaşamaları değil mi?Londra ve Zürih anlaşmalarında Kıbrıs'ın statüsünü koruma garantisi veren üç ülkeden biri olan İngiltere neden sadece taraflara nasihat vermek, özellikle Türkler görüşlerinden vazgeçsin demekle yetiniyor? Neden kendisi hiçbir fedakárlığa razı olmuyor? Neden örneğin Magosa yakınlarındaki Dikhelia Üssü'nü Kuzey Kıbrıs halkının güvenliğini güvence altına alacak ve Kuzey'in egemenliğini koruyacak olan Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bırakmıyor?Bu temel sorun, yani ‘‘güvenlik ve egemenlik’’ meselesi böylece çözülürse, diğerleri neden çözülmesin?
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!