Güncelleme Tarihi:
"Yazarlık benim kaderim ve ben yavaş yavaş kaderimin, yazma güdümün efendisi oluyorum" diyor yazar Şebnem İşigüzel. İlk kitabı Hanene Ay Doğacak ile 1993 yılında Yunus Nadi Öykü Ödülü'nü kazanan İşigüzel, daha sonra da Öykümü Kim Anlatacak ile ilk romanı olan Eski Dostum Kertenkele'yi çıkaran İşigüzel, bu kez öykülerini Kaderimin Efendisi adlı kitapta topladı.
Gül ile Fikri, kitaba adını veren Kaderimin Efendisi, İstanbul Yemiş Onu, Paris Dalgası, Doğuramayan Emine, Dimitri'nin Papağanı'nın da aralarında bulunduğu 15 öykü yeralıyor kitapta.
Hayata dair sıradan, küçük 'şeyleri' anlatma derdinde İşigüzel. Aslında küçük gibi görünüp de bütün hayatı etkileyen... İşigüzel bu öykülerinde insanın kaderine ne kadar hükmedebileceğini tartışıyor. Bütün bunları tıpkı acı bir ilacı hastasına vermeye çalışan 'eli hafif' bir hemşirenin duyarlılığında yavaş yavaş yapıyor. Enjeksiyon sırasında canınız yanmasa da, ilaç, damarlarınızda dolaşmaya başladığında hayata dair ince sızıları ya da büyük acıları yavaş yavaş hissetmeye başlıyorsunuz.
- Bütün öykücülere ne zaman roman yazacağı sorulur. Siz en son Eski
Dostum Kertenkele isimli bir roman yazdınız. Bunun ardından da öykü kitabınız Kaderimin Efendisi geldi. Neden öyküye dönüş yaptınız?
-Benim için öykü bir sıçrama taşı değildir. Eski Dostum Kertenkele
kafamda bir roman olarak oluşmuştu ve öyle yazıldı. Her ne kadar
sonrasında yine bir romana oturduysam da sonraki kitap yine öykü
olacaktı. Öykünün papucunu dama atmaya niyetim yoktu.
-Kaderimin Efendisi'ndeki öyküler, diğer iki kitap, Hanene Ay Doğacak ve Öykümü Kim Anlatacak'taki kimi öykülerle kıyaslandığında daha kısa, daha sade. Öykülerinizin yeni kimliği nasıl oluştu?
-Daha önceki öykü kitaplarımda, Hanene Ay Doğacak ve Öykümü Kim
Anlatacak'da abartılı öykülerin sayısı fazlaydı. Yine de diğer iki öykü kitabımın ruhunda ince bir duygu gizlidir. Sonra o öyküler uzundur. Çogunluk ustalığı kısalmakta ve sadeleşmekte görür zaman zaman ben de bu tuzağa düşüp öyle düşünürüm ama doğrusu öykünün bir ruhu olması.Yazarının içinden geldiği gibi yazması, hiç bir çıkıntıya takılmadan son hızla...
-Kaderimin Efendisi'ndeki öyküler okurun ruh durumunu etkiliyor...
-Ben Kaderimin Efendisi'ndeki öyküleri kendimi kaptırarak yazdım.
Hissettim ve her zamanki gibi gördüm. O güçlü bağ kurulduğunda zaten
öykünün ruhu üflenmiş oluyor. Iyi öykü okuyucuyu kolundan tutar içine
çeker. O kahramanlar kadar üzülüp sevinirseniz, kin duyarsanız, nefret
ederseniz okuduğunuz metin o zaman değer kazanır. Okuyucunun ruh halini değiştirebilmek yazarın en büyük gücüdür.
-Kitapta hem yoksul insanların hem de daha varlıklı kesimden insanların öyküleri var... Bu konuda bir tür denge kurmaya çalışmışsınız sanki.
-Eski Dostum Kertenkele'den sonra yoksulları anlatmaya doyamayacağımdan korktum. Bu dengeyi özellikle kurdum. Bütün öyküler yoksulların dünyasinda da gelişebilirdi. Bunu istemediğim için de çok başka kesitlerde, statülerde olan ama diğer öyküdeki kahramanlarla ortak duyguları paylaşanlari yazdım. Sanırım herkesi kaderde eşitledim.
- Kader zaten kitabın ana teması. Sanki bu eksene oturuyor gibi. Başka neler var kitabın ana ekseninde?
-Kader, aşk ve hayatı burnumuzdan getiren küçük şeyler, dayatmalar,
kabullenmek zorunda kalmalar, sevilmemeler, dikkate alınmamalar var
kitaptaki öykülerde. En önemlisi hep kaderi oluşturan, aşkı bozan
başkaları var, hayatın tesadüfleri ve silinmesi çok zor anlar var.
-Nasıl yazıyorsunuz ve bundan sonra neler yazmayı planlıyorsunuz?
-Uzunca bir dönem kapanıp yazıyordum. Şimdi her gün düzenli yazmayı iş edindim. Yazmaktan başka yaptığım bir iş yok. Ama şunu çok isterdim
keşke bir mahalle terzisi olsaydım muhteşem bir tek kitap yazıp hayatıma kaldığım yerden teğelledigim elbiselerden devam etseydim. Bundan sonra sanırım bir aşk romanı yazacağı. Çok kısa olmasını arzu ettiğim bir aşk romanı.