Hakkım olduğu halde tek kuruş kredi almadım

Güncelleme Tarihi:

Hakkım olduğu halde tek kuruş kredi almadım
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 13, 2002 02:09

Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan'ın TBMM Medya Sorunları Meclis Araştırma Komisyonu'nda kendisine yöneltilen sorulara verdiği cevaplar bir kitap halinde yayımlandı.

Aydın Doğan'ın kendi isteğiyle katıldığı 12 Haziran 2002 tarihli Komisyon toplantısında kamuoyunun merak ettiği pek çok soru cevaplandırıldı.

ANAP istanbul milletvekili Aydın Ayaydın'ın başkanlık ettiği Komisyon'da ilk olarak MHP İzmir milletvekili Yusuf Kırkpınar söz aldı ve Aydın Doğan'a şu soruyu yöneltti:

Geçen gün görüşmemizde -isim de vereyim- Sayın Nazlı Ilıcak, Milliyet gazetesinin Sayın Turgut Yılmaz'la ortak işletildiğini, Turgut Yılmaz'la ortaklığınız olduğunu söyledi. Bu doğru mudur, değil midir?

DOĞAN - Kesinlikle böyle bir şey yoktur, böyle bir şey söylemenin mantığı yoktur. Böyle bir yakıştırmayı hangi mantıkla yapıyorlar bilemiyorum. Turgut Yılmaz, bu gazeteyi alacak 300 milyon dolarlık gücü nereden buldu? Böyle bir güç varsa, ben bir siyasetçinin kardeşine gazete satacak kadar aptal mıyım?

Bu tür konular halk arasında çok yaygın şekilde söyleniyor. İşte Mesut Yılmaz-Aydın Doğan ilişkisi çok kuvvetli. Tabii ki insan ilişkileri öyle olmalı. Elbette herkesle iyi olmalı; ama, onunla sanki biraz daha fazla iç içe gibi görünüyor...

DOĞAN - Ben bütün siyasi parti liderleriyle zaman zaman çok yakın olmuşumdur. Mesela, nur içinde yatsın, ben seçimlere giderken Turgut Bey'le çok yakındım, devamlı destek verdim, ama Turgut Bey'in iktidarından sonra da devamlı kavga ettim. Binaenaleyh, liderlere yakın olmamdan, benim onun partisinin yanında olduğum manası çıkarılamaz, bir. İki; eğer yayın organlarımı tetkik ederseniz, Mesut Bey aleyhinde çok acımasız şeyler bulabilirsiniz. Bu ‘‘ANAP'ın organı’’ lafına katılmam mümkün değil (...) Alır bakarsanız yayınlarımızda her gün Mesut Bey'e ağır eleştiriler görürsünüz. Eğer şu günlerde bir Avrupa Birliği havası dolayısıyla, yani şimdi varsayımla söylüyorum biz de Avrupa Birliği'ne Türkiye'nin girmesini istiyoruz. Böyle bir şey varsa bundandır arkadaşlar.

Saadet Partisi Hatay milletvekili Süleyman Metin Kalkan ise teşvik ve ihalelerle ilgili olarak şu soruyu sordu:

Ben, çok kısa, özet olarak, kamuya mal olmuş, çok uzun zamandır tartışılmakta olan ve hatta, Meclis gündemine, Türk kamuoyu gündemine ağırlıklı hakim olan, gerek en çok teşvik almanız açısından, ihalelerde etkili olmanız açısından ve özelliştirmeleri de daha önceden yönlendirmeniz açısından çıkan bu bilgilere, teferruat ve detay vermeden, çok uzun zamana alacağı için, bunlar hakkında kamuoyunu ve bizi tatmin edecek cevaplar verebilir misiniz?

DOĞAN - Ben, sizi şerefimle temin ederim, tek kuruş kredi almadım, kör kuruş almadım. Hakkımdır, ben Türkiye'de ilk üç dört büyük grup arasındayım, yılda 5-6 milyar dolar ciro yapıyorum, 17.000 adam çalıştırıyorum.

Tabii, kredi de alabilirim ama, almadım. Haram olsun aldımsa. Allah şahidimdir ve bir şey söylüyorum, alsaydım Tansu Hanım bana 100 milyar ödemezdi ve kendisi de sohbette, ‘‘Canımı yaktınız, partinin de parası yoktu’’ dedi (...) Binaenaleyh, böyle teşvik yoktur(...)

Cumhuriyet tarihinde ilk defa, 1996 yılında Sayın Erbakan Meclis kürsüsüne çıktı, ‘‘Bu medyanın bir eli devletin cebinde bir eli devletin kasasında, göreceksiniz pazartesi gününden itibaren bunlar 180 derece dönecekler, beni destekleyecekler. Eğer desteklemezlerse ben onlara getirin bakalım paraları diyeceğim’’ dedi. Bunlar Meclis zabıtlarında var ve devlet televizyonunda söylendi.

Ben o gün, Sayın Erbakan'a çok sert bir mektup yazdım, hem kendisine, hem bütün siyasi parti liderlerine, hem de Cumhurbaşkanı'na dört sayfalık. Dedim ki; ‘‘Bakın Başbakan oldunuz, şu andan itibaren devletin bütün imkánları elinizde. Eğer kimin eli devletin kasasındaysa, onu bulup kırmazsanız, eğer kim devletin bankalarından para götürdüyse onu çıkarıp teşhir etmezseniz, biz sizi teşhir edeceğiz.’’ Çok da ileri gittim.

Daha sonra MHP İstanbul milletvekili Nazif Okumuş, kamuoyunda günlerce tartışılan dönemin Başbakanı Yılmaz'ı pijama ile karşılama iddiasını getirdi gündeme.

Siz gerçekten Mesut Yılmaz'ın başbakan olduğu dönemde, Mesut Yılmaz'ı pijamayla karşıladınız mı? Yani, ben bunun cevabını biliyorum ama, burada çeşitli siyasi partilere mensup olan arkadaşlarımız var. Bir medya patronu olarak, siz Başbakan'ı gerçekten pijamayla karşıladınız mı?

DOĞAN - Mesut Bey, Çamlıca'da benim evime geldi, yazın ağustos ayında, ben ceketli ve tişörtlüydüm, altımda da kot pantolonum vardı. Tişört dediğim, yani gömlek. Smokinli değildim. Geldi Mesut Bey dedi ki, çıkarın şunları. Ceketleri çıkardık, kendisi de ceketini çıkardı, kravatını da çözdü. Kalkarken de ani kalktı, Mesut Bey'le beraber tişörtle gittim. Yani, yazın herhalde smokin giyecek halim yoktu ve pazar günü saat birde ikide, çok sıcaktı ve bunun adına, pijamayla, eşofmanla karşıladı dediler.

Üzülmüyorum ama, benim saygım buna müsait değil, ben böyle bir adam değilim. Resimlerde de kotla, tişörtle gösteriyorlar beni, ama pijamayla diyorlar.

Kapora dahil, bütün parasını geri verdim

MHP İstanbul milletvekili Nazif Okumuş, Milliyet gazetesinin işadamı Korkmaz Yiğit'e satışı ile ilgili olarak da şu soruyu yöneltti:

Milliyet Gazetesi'ni Korkmaz Yiğit'e sattınız. Sonra bu satıştan vazgeçildi. Satıştan vazgeçilince, Korkmaz Yiğit'in size ödemiş olduğu paraları iade ettiniz; ama, bunun bir kısmı üzerine oturdunuz, onun deyimiyle, yani bir bölümünü iade etmediniz. Bunun bir gerçek payı var mıdır?

DOĞAN - Ben Korkmaz Yiğit'e gazetemi sattım. 300 milyon dolara sattım, mukavele yaptım. 90 milyon dolar kapora aldım. Tazminat... Eğer, ben vazgeçersem ona 90 milyon ödeyeceğim, o taahhüdünü yerine getiremezse verdiği kaporadan vazgeçecek. Sonra, daha bu işler olacağı zamanda, bana bir kaset getirildi, Alaattin Çakıcı'yla ilgili bir kaset. Ben kaseti görünce, bu iş olmaz, dedim. Çağırdım, ‘‘Bak arkadaş’’ dedim, ‘‘böyle oldu, ne yapacağız?’’ Dedi ki, ‘‘Ben ona öyle demedim de, kendime göre...’’ Ben, ‘‘Seni Babıáli'de gazete patronu olarak oturtmazlar’’ dedim, ona da söyledim. Alaattin Çakıcı'yla ortak olan bir adamı, alsan da tutmazlar. Ama ben istiyorum ki o vazgeçsin, ben niye vazgeçeyim. Geldi, gitti, Korkmaz Yiğit, epey uğraştı, ‘‘Boynum kıldan ince, ne istersen yap’’ dedi. ‘‘Ben zaten paranı veremiyorum’’ dedi; çünkü kaset açıklandı, hiçbir banka bana kredi veremez hale geldi.'' Ne istiyorsun, dedim. Dedi ki, ‘‘Paramın yarısını ver, yarısı size helal olsun.’’

Ben de, peki, dedim, yarısını verdim gitti. Bu çok enteresan, hiçbiriniz buna inanmayacaksınız. Eve gittim, dedim ki, bizim bu paraya ihtiyacımız var mı? İhtiyacımız yok; ama adam bizim gazetemizi rezil etti, su içtiğimiz bardğakları bile değiştirdi. Bak yapmadığı iş kalmadı, yarın torunlarımıza mafyanın parasını aldı diyecekler. Bunun için parayı götürüp geri vereyim, dedim (...) Ben adamı aradım, buldum, parasını geri verirken, adam niye parayı geri veriyorlar diye merak etti.

Yayıncılar başka iş yapamaz diye kanun çıkartın dedim

Başbakan olarak size şunu teklif ediyorum; bu dünyanın hiçbir yerinde yok dedim, dünyanın her yerinde medya her işi yapıyor, onu da anlatacağım. Siz bir kanun çıkarın, dedim. Deyin ki, Türkiye'de yayıncılar yalnız yayın yapar, başka iş yapamaz (...) Ben razıyım buna, biz yalnız yayıncı kalalım. Ben elimdeki bütün işleri kapatacağım (...) dedim

Süleyman Bey muhalefetteyken, her hafta bize bir dosya verirdi. O dosyaların içerisinde kendi çalışma grupları, kendi bürokratlarının sızdırdığı şeyler, biz tetkik ederdik. Bunların işimize gelenlerini, yani doğru olduğuna karar verdiklerimizi yayınlardık. Hatta zaman zaman, kardeşim bu dosyayı yayımlamadınız dediği zaman da, Süleyman Bey kusura bakma, bu senin siyasi görüşüne çok uygun derdik. Ondan sonra bu olmadı. Muhalefet maalesef, medyayı rakip olarak aldı. Yani muhalefet, tarafsız olma ilkemizi elimizden almaya gayret etti. Ben tarafsız olamadım, bırakmadı, çünkü bıraktı siyasi partilerle kavgayı, benimle kavga etti.

Tansu Hanım bunu bana Sultanahmet Meydanı'nda söyledi. Ben kendisi hakkında dava açtım ve 100 milyar parasını aldım partinin, tahsil ettim. Parası yok dönemde tahsil ettim, faizlerle beraber. Bütün arkadaşlarımız ayrı ayrı tahsil etti (...) Tabii, kredi de alabilirim ama, almadım. Haram olsun aldımsa. Allah şahidimdir ve bir şey söylüyorum, alsaydım Tansu Hanım bana 100 milyar ödemezdi ve kendisi de sohbette, ‘‘Canımı yaktınız, partinin de parası yoktu’’ dedi.

Sonradan Hürriyet gazetesini satın aldım. Hürriyet niye satıldı, dev gibi gazete. Aldım baktım ki, aman efendim, sendika mahvetmiş gazeteyi. Çünkü bizim mesleğimiz özel yetenek isteyen meslek. Benim katta Ramazan vardı. Allah selamet versin. Çaycı. Hatta, benim küçük odamda namaz kılsın diye bir odamı açardım (...) Ramazan'ın aldığı parayla Sami Kohen'i aynı ücrete getirdiler. Ben Ramazan'ı küçüksemiyorum, ama çok çaycı var, Sami Kohen bir tane. Hürriyet gazetesine gittim ki, Ertuğrul Özkök ile makine dairesinde çalışan aynı durumda (...) Bu olmaz, bu sendikal anlayış olmaz. Onun için sendikadan çıktık ve gazeteciler isteyerek çıktık.

Nazlı Ilıcak, Hürriyet'e yazdırmadık diye kızdı

Teşvik konusu, tamamen bir gazetecinin, bir hanımefendinin bu kin ve intikamı Meclis'e taşıması, siyasi partilere taşıması, komisyonlara taşımasıdır ve arkasında iki neden yatmaktadır.

Bu hanımefendinin, kocasının gazetesinde yazdığı yazıları sansür edildi, kendi kitabında yazıyor. Bu hanımefendi, kendi gazetesinde Bulvar'da yazı yazdı, yazıları sansür edildi, kendi kitabında yazıyor. Oğlunun gazetesinde yazdı, bana anlattı kendisi, Mehmet Ali bana yazdırmıyor, dedi.

Benim gazetemde üç yıl yazdı. Bir gün -itikatı olduğunu söylüyor, gelsin, Kuran'a ikimiz de el basalım söylesin- tek bir gün bir yazısına en ufak bir müdahale oldu mu? Hayır, kesinlikle olmadı.

Bu hanımefendi giderken de bana methiye mektupları yazarak gitti. Dedi ki, bu mesleği etik olarak siz koruyorsunuz. Ama şimdi neden bana bunu yapıyor? Hürriyet Gazetesi'nde yazı yazamadı diye yapıyor. Söz verdik, yazdırmadık, çünkü baktık ki işin suyu çıkıyor. Bir de oğlu televizyonlardan dolayı halkı dolandırdı, promosyonları vermedi, hapse girdi.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!