Hai Toranaga Japonya İzlenimleri

Güncelleme Tarihi:

Hai Toranaga Japonya İzlenimleri
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 04, 2000 00:00

Özdemir İNCE
Haberin Devamı

Çağdışı töreleri bırakmalıyız

Japon mucizesinin formülü İmparator Meici'nin göreve başlama yemininde gizli

‘‘Adamlar köy köy dolaşıp en yetenekli gençlerini seçmişler... Sen de 'yüz bin', ben diyeyim 'iki yüz bin'... Tıp için Fransa'ya, mühendislik için Alamanya'ya yöneticilik için Amerika'ya... Gitmeden önce hepsini yemin ettirmişler... Ceplerine de koymuşlar parayı... Aradan on, on beş yıl geçmiş... Gidenler geri dönmeye başlamışlar... Dönenleri bir odaya kapatırlarmış... Odada bir masa, bir sandalya... Masanın üzerinde bir tomar kağıt ve kalemler. Ve kağıt tomarının üzerinde bir tabanca ve bir hançer. Öğrendiklerini yazacaksın ya da günlerini heder ettiysen intihar edeceksin...’’

Çocukluğumuzda (şimdi de eksik değil ya!) Toruko (Türkiye) ile Nihon (Japonya), Toruko-cin (Türk insanı) ile Nihon-cin (Japon insanı) arasında mukayeseler yapılır ve yukardaki tevatüre benzer masallar anlatılırdı. Kahvede, gece sohbetlerinde anlatılsa neyse, memleketin Meşrutiyet görmüş fıkra yazarları tarafından da dikkate alınırdı.

KİŞİLİĞİME YAPILMIŞ SALDIRI

‘‘Efendim, adamlar geleneklerine sahip çıkmışlar!’’

‘‘Herifler gidiyor, âlim olup dönüyor. Bizimkiler gidiyor, monşer oluyor!’’

‘‘Batı'nın bilimini, teknolojisini alacaksın ama kendi geleneklerine sahip çıkacaksın. Herifler ne yapmışlar...’’

Sanki son Osmanlı dönemi ile genç Türkiye Cumhuriyeti geleneklerine sahip çıkmadığı, Harf Devrimi yapıldığı, kadınlar başlarını açtıkları için doğru yolu bulamamışlar. Bu yüzden de Japonya gibi kalkınamamışız.

Türkler'in eniştelerine, baldızlarına kızarak intihar ettiklerini hatırlıyoruz da toplum geleneklerinden uzaklaştı bahanesiyle intihar edenine rastlamıyoruz. Oysa Japonya'nın gelmiş-geçmiş en büyük yazarlarından biri, Yukio Mişima (Mishima) ‘‘Toplum geleneklerinden uzaklaştığı için’’ hara-kiri yapmıştır.

Aslında, ileri sürülen sözde gerekçelerle şunlar söylenmek istenmiştir:

- Japonlar eski ile, geçmişleri ile ilişkilerini yitirmemişlerdir,

- Japonlar dinlerine, gelenek ve göreneklerine sahip çıkmışlardır,

- Japonlar yazı ve alfabelerini değiştirmemişlerdir

- Japonlar yasalarını değiştirmemişlerdir, Batı'nın yasalarını almamışlardır.

- Falan ve filan.

Oysa modern Japonya'nın devlet kurumlarının yapıları ve yasaları Batı'dan alınmıştır. Aslında hiçbir gerçek gözleme dayanmayan bu iddialar Cumhuriyet devrimlerinin gizli eleştirisidir.

Türkiye'nin her türlü sağı yıllardır bu safsataları tekrarlamıştır.

Sosyolojiden anlamayan bir mühendis (Turgut Özal) ile dar ufuklu bir darbeci (Kenan Evren) başımıza Japon mucizesi tokmağını vurmuştur.

Bu nedenle, Japon Mucizesi tanımlaması bana bir tür küfür gibi, kişiliğime yapılmış bir saldırı gibi gelmiştir.

Bunları düşünerek, başta Bozkurt Güvenç'in Japon Kültürü (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) adlı kitabı olmak üzere, yanıma birkaç kitap aldım. Ve bir Japon hanımla evli, ilkokula başlayan bir kız çocuğu babası, on yıldır Tokyo'da yaşayan bir genç Türk arkadaşıma telefon edip benim için bir ev ödevi hazırlamasını rica ettim. ‘‘Japon Mucizesi ile Japon gelenekleri arasında ne gibi bir ilişki var?’’ Genç arkadaşım sorumun ne anlama geldiğini bilecek düzeyde. Boğaziçi Üniversitesi mezunu ve bir Avrupalı şirketin genel müdürü...

Genç arkadaşım, Hotel Okura'nın barında buluştuğumuz zaman önüme bir yazılı metin bıraktı. Bir tür özel rapor.

‘‘Japonya'da gelişmeye rağmen korunmuş gelenekler hakkında sorunuz vardı. Kendi çapımda düşündüm, örnek bulmakta güçlük çekiyorum. Burada tanıştığım birçok yabancı arkadaş, özellikle gelişmiş ülkelerden gelenler, Japonya'daki kültürü kendi ülkeleri ile karşılaştırmayı seviyorlar. Birçok ilginç hikâye dinledim. Sanırım, genelde iki konuyu birbirine karıştırıyorlar. Aynı hataya düşmekten korkuyorum.’’

GÜVENLİK SAĞLAYAN DÜZEN

‘‘Bunlardan birincisi gerçekten gelenek denilebilecek kadar eski bir adetin var olup-olmadığı konusu. İkincisi ise, bu eski adetlerin ülkenin gelişim lokomotifi olması konusu.’’

‘‘Konuyu kuramsal olarak değil, somut örnekler kullanarak açıklayayım. Amerikalı arkadaşlarım tarih derslerinde ancak iki yüzyıllık tarih okuduklarını söylemişlerdi. Ondan önceki olayların bugünkü toplumla ilgisi yok gibi bir anlayış var ki, bunun pek yanlış olduğunu sanmıyorum. Yani onların yerleşik toplumlarını biçimlendiren geçmiş iki yüzyıllık.’’

‘‘Buna karşılık Uzakdoğu'ya egemen olan Çin kültürü, beşbin yıldır Sarı Irmak ile Gök Irmak arasında yerleşmiş bir topluma dayanıyor. Bizimkiler Çin bölgesinden Batı'ya kaçarak uzaklaşmışlar. Kaçacak yeri olmayan bir ada halkı olan Japonlar ise kimi zaman Çin'in yarı buyruğunda, onların yazısını, dinini, felsefesini kabul ederek ayakta kalmayı başarmışlar. Çin'deki büyük düzen, kuruluş yıllarında bu ülkeyi adam etmiş. Bugün bile Japonlar, kişilerden ziyade, günlük hayatlarını kapsayıcı bir düzene itaat etme eğilimindeler. Böyle kapsayıcı bir düzen olmayınca baştan çıkıyorlar. Mesela işçi-işveren uzlaşmasının henüz sağlanmadığı 1950-1960'lı yıllarda Japon işçi ve sendika eylemleri, Batı'dakilere göre çok daha fazla şiddet içeriyor. Şirkete ve patrona bağlılık klişesi doğru değil bence. Sosyal ya da moral olarak güvenlik sağlayan bir düzene karşı itaat sözkonusu.’’

VERİMLİLİĞE DAYALI VERGİ

‘‘Japon tarzı yaşam biçimini koruyan bir diğer etken de dört yüzyıl önce yönetimi ele almış Tokugawa adlı bir kumandanın ileri görüşlülüğünden kaynaklanıyor. Bu komutan, Japonya'yı dış dünyaya kapayan ve Hıristiyanlığı yasaklayan kişi olarak biliniyor. Tokugawa ekonomik temeli olmayan hiçbir şeyin sürekli olamayacağını savunmuş ve bunu Japonların kafalarına çakmış. Örneğin pirinç tarlalarının verimliliğine dayanan bir vergi sistemi kurmuş.’’

‘‘Günümüz Japonya'sında bu ekonomi anlayışı hâlâ etkisini sürdürüyor. İki örnek:

1. Geleneksel Japon sanatları, ikebana, hat sanatı ya da savaş sanatları, karate vs. öğrenmek için herhangi bir kursa gitseniz, bu okulun bir üst okula bağlı olduğunu görürsünüz. Tabii gelirlerin bir kısmı doğrudan ya da dolaylı olarak bu üst kurumlara gidiyor. Mesela, bu sanatlardaki gelişmeyi kanıtlayan seviye sınavları üst kurumlar tarafından düzenleniyor ve gelirler de oraya akıyor.’’

‘‘2. Her evde aile bütçesi planlanıyor ve harcamalar günü gününe bir deftere yazılıyor. Bu iş için yapılmış özel defterler var, banka bakiyesini, evdeki nakit parayı izlemek mümkün. Her yıl başında, takvim ve cep ajandasıyla birlikte kakei-bo adı verilen bu defterler de piyasaya çıkar. Benim kayınvalidem yetmişini geçti. Şimdi kocasından kalma emekli-dul maaşıyla geçiniyor. Böyle bir deftere son elli yıllık harcamalarını yazmış, hâlâ da yazıyor. Bana gösterdiği zaman şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemedim. Bütçe denkleştirme sorunu hükümetin sorunu değil burada, her aile, her kurum, bu denkleştirme işiyle meşgul.’’

‘‘Gözlemimi özetleyecek olursam, ekonomik temeli olmayan hiçbir gelenek bu ülkede bir gün bile yaşayamaz. Ekonomiye dayanmayan hiçbir gelenek yok. Kurumlaşarak ekonomik güç haline dönüşen gelenekler ekonominin büyük çarkına katkıda bulunuyor.’’

Genç arkadaşım çarpıcı gözlemini son cümleye saklamış:

Ayrıca, benim altını çizmek istediğim bir husus var: Japonya, iki bin yıl önce Çin'in felsefesinden, dininden, kültüründen etkilenmiş. Japonya bu etkiyi ekonomik ve toplumsal dönüşüm gücüne, gelişmeye dönüştürdüğü halde bu kültürün kaynağı olan Çin hâlâ geri kalmışlıktan kurtulmaya çalışıyor. Japonya'nın Batı ile ilişkisi de böyle.

Japon kalkınmasının başlatıcısı Efendi Toranaga

Günümüz Japonya'sını anlamak için elimizde çok değerli bir kitap var: Bozkurt Güvenç'in Japon Kültürü.

Bu kitaptan anladığımıza göre Japon kalkınması (mucizesi) 19. yüzyılda değil Edo-Tokugawa döneminde (1603-1867) başlamış. Bu dönemin başlatıcısı TRT televizyonunda izlediğimiz Şogun dizisinin kahramanlarından gerçek adıyla İeyasu, filmdeki adıyla Efendi Toranaga. Herkesin ‘‘Hai Toranaga!’’ yani ‘‘Evet Toranaga!’’ diyerek önünde eğildiği kişi.

Tokugawa Japonyası kapılarını ve pencerelerini Batı'ya kapamış ama dünya ile olan kültür ilişkilerini kesmemiştir. Hıristiyan misyonerleri sınırdışı ederek bu dinin yayılışını durdurmuş, dış ticareti denetime almış, halkın yabancılarla ilişki kurmasını yasaklamış ama dünyaya sırtını çevirmemiştir! Dünyada neler olup bittiğini yakından izlemiş, beğendiğini almıştır. Yabancılara ambargo koymuş ama beğendiğine izin vermiştir. Sözgelişi, ‘‘Güney Barbarları’’ adını verdiği Portekizliler'i ve İspanyollar'ı uzaklaştırmış ama Hollandalılar'ı tutmuştur. Dine ‘‘Hayır’’ ama bilime, tekniğe ve kültüre ‘‘buyur’’ demiştir. (B.Güvenç, S.51)

Tokugawa döneminden sonra yönetime gelen imparator Meici'nin göreve başlama yemini şöyledir:

‘‘Bir danışma kurultayı açmalı,

Çağdışı töreleri bırakmalı,

Doğanın akılcılığı ile adaletini

Eylemlerimizin rehberi yapmalı

Dünyadaki bilgi ile eğitimi (kültürü)

Araştırmalı, çağdaş uygarlığın tüm

Birikimlerinden yararlanmalıyız.’’

Japon Mucizesi'nin formülü işte bu yeminde: Çağdışı töreleri bırakmalıyız; çağdaş uygarlığın tüm birikimlerinden yararlanmalıyız!

Japon Mucizesi'nin ilkesi çağının çağdaşı olmaktır. Çağının çağdaşı olmak, yani Ortaçağ'ın Japon'u değil, 21. yüzyılın Japon'u olmak!

Türkiye ve Toruko-cin çağdaşlaşma sorununa işte bu açıdan bakmalı. Ve Osmanlı'nın kapitülasyonlara ardına kadar kapı açtığı dönemde Nihon-cin'in yabancı imtiyazlarına kapılarını nasıl kapattığını düşünmeli.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!