Gül, Kara Harp Okulu'nu ziyaret etti

Güncelleme Tarihi:

Gül, Kara Harp Okulunu ziyaret etti
Oluşturulma Tarihi: Ocak 08, 2014 16:19

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Demokratik hukuk devleti' dediğimizde; çok partili sistem, adil, serbest, düzgün seçimler ve kuvvetler ayrılığı prensibi çerçevesinde herkesin yetki ve sorumluluklarının belli olması ve bu düzen içerisinde 'check-balans' dediğimiz denge sistemlerinin olup, bunların bir ahenk içerisinde yönetilmesidir" dedi.

Haberin Devamı

Kara Harp Okulu'nu ziyaret eden Cumhurbaşkanı Gül, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi Akar ile Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Yılmaz Uyar tarafından karşılandı. Anıtyol'da Onur Kıtası'nı"Merhaba Harbiyeli" diyerek selamlayan Gül, harbiyelilerle anı fotoğrafı çektirdi. Daha sonra Şeref Defteri'ni imzalayan Gül, Kara Harp Okulu Müzesi'nde incelemelerde bulundu. Gül, daha sonra Tümgeneral Uyar'dan okul hakkında brifing aldı.


Anafartalar Taburu dersliklerine geçen 'Makro Ekonomi' dersine katılarak bir süre burada Harbiyelilerle sohbet eden Gül, Kara Harp Okulu Dekanlığı'ndaki Savunma Bilimleri Enstitüsü'nü ve yabancı dil sınıflarını gezdi. Gül, Arapça dil sınıfında öğrencilere "Doğrusu Hariciye de bile bu kadar çok Arapça bilen yoktu. Bölgeye hakimiyet ve anlama açısından çok önemli. Diplomalarını verirken mezunların bildikleri dilleri yazarken arada Arapça, Farsça, Rusça, Yunanca, Rumca'yı görünce insan takdir ediyor" dedi.

Haberin Devamı


Atatürk Amfisi'nde Harbiyelilere hitap eden Cumhurbaşkanı Gül, 180 yıllık köklü mazisiyle engin bir tarihi birikim ve tecrübeyi birleştiren Harbiye'de bulunmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.


Gül, okulun başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere İstiklal Harbi'nin bütün komutanlarını ve aynı zamanda geleceğin komutanlarını yetiştirdiğini vurgulayarak, "Onun için; siz Harbiyeliler, donanımlı birer askeri lider olarak yetiştirildiğinizin bilincinde olmalısınız. Bu güzide çatı altında sizlere hitap etmekten büyük memnuniyet duyuyor, hepinize ayrı ayrı sevgilerimi sunuyorum" diye konuştu.


Harbiyelilere Harp Okulu Müzesi'ni gezdiğini anımsatan Gül, müzenin, okulun ihtişamlı geçmişini özetlediğini belirterek, "Geçmişi bu kadar sağlam olan, köklü olan ve geçmişi ile övünebilenler muhakkak ki, gelecekleri için de kendilerine çok büyük misyonlar çizerler ve çizmeye de hakları olur. Onun için hepinizin böyle bir okulun mensubu olmaktan dolayı gurur duyma hakkınız olduğunu Cumhurbaşkanınız olarak sizlere söylemek isterim" değerlendirmesinde bulundu.

Haberin Devamı


Cumhurbaşkanı Gül, Harbiyelilerin ülkenin milli güvenliği bakımından son derece önemli misyonlar üstlenmeye hazırlandıklarını ve onlara misyonlarında yararlı olacağına inandığı bazı tavsiyelerde bulunmak istediğini kaydederek, "Dış politika ve milli güvenlik politikaları başta olmak üzere, her türlü siyaset; öncelikle stratejik gerçekler dikkate alınarak yürütülür. Stratejik gerçekler yerine temennileri esas alan, konjonktürü vizyonun önüne koyan bir siyaset daima başarısızlığa mahkumdur. Bu nedenle, Türkiye'nin ulusal güvenliğini ve savunma stratejisini belirlerken küresel sistemi, bölgesel dinamikleri, yeni güvenlik konseptini ve Türkiye'nin uluslararası düzendeki konumunu iyi değerlendirmek gerekir" ifadesini kullandı.

Haberin Devamı


"Küresel güç dengelerine tesir eden devletlerin sayısı arttı"


Küresel sistemde ve güç parametrelerinde köklü değişikliklerin yaşandığı bir tarihi süreçten geçildiğine işaret eden Gül, günümüzde küresel güç dengelerine tesir eden devletlerin sayısının arttığını, devlet-dışı aktörler ile ulus-alt kimliklerine dayalı yeni oyuncuların güç kazandığını ve bu aktörlerin, ulus devletleri zayıflatacak şekilde güç ve nüfuza kavuştuğunu söyledi.


Gül, gerçek anlamda çok kutuplu bir uluslararası güç dengesinin artık bulunmadığına dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:


"Ancak tamamen kutupsuz bir dünya düzeninden söz etmek de mümkün değildir. ABD de dahil olmak üzere hiçbir güç, küresel sistemi tek başına belirleyecek konumda değildir. İkinci Dünya Harbi'nden sonra ortaya çıkan soğuk savaş düzeninin iki kutuplu dünyası ABD ve SSCB, yarım asır bile olmadan çökmek zorunda kalmıştır. Dünyadaki ekonomik güç merkezi ise Trans-Atlantik dünyadan Asya'ya doğru kaymaktadır. Küresel ekonomi, zaman zaman ciddi krizlerle boğuşmak zorunda kalsa da yine kendisini toparlamasını bilmektedir. Yüzyıllar önce dünyanın üretim merkezi Çin ve Hindistan tarafıydı. Daha sonra sanayii devriminin gelişmesiyle İngiltere, Avrupa, oradan büyük teknoloji ve bilimin önderliği ile ABD. Bugün hala bu şekilde dünya üretiminin, bilimin ve teknolojinin merkezi haline geldi. Ama eğilim şu ki; bu tekrar sanki doğuya dönüşü tamamlayacak şekilde Hindistan, Çin tarafına ekonomik merkez kaymaya başladı. Ekonomik merkez kayınca siyasi merkez de muhakkak ki onu takip edecektir. Özetle ifade etmek gerekirse, tek çekim merkezi bulunmayan bir küresel siyasal sistem ve ağırlık merkezleri çeşitlenen ekonomik ve kültürel bir düzen ortaya çıkmıştır."

Haberin Devamı


Gül, stratejik kararlar verirken, Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafyadaki dinamiklerin de göz önünde bulundurulması zorunluluğunu anımsatarak, parçası olduğumuz geniş coğrafyanın, çeşitli sorunlar kadar fırsatları da içinde barındırdığını dile getirdi. Coğrafyanın riskler ve avantajlar da sunduğuna vurgu yapan Gül, "Bir yandan yıkıcı iç çatışmalar, donmuş ihtilaflar, terörizm, kitle imha silahlarının yayılması gibi tehlikeler bölgemizin gerçeğidir. Yukarı Karabağ'dan Güney Osetya ve Abhazya'ya, PKK'dan El Kaide'ye, kitle imha silahlarının geçmişte kullanıldığı Irak'tan bu sene kullanıldığı Suriye'ye, İran'ın nükleer programından İsrail-Filistin ihtilafına kadar çeşitli sıkıntıları gözden geçirdiğimizde aslında Türkiye'nin çevresini ve bölgesini gözden geçiriyoruz demektir" ifadesini kullandı.

Haberin Devamı


"Refah ve huzuru gözeten şartları oluşturmak için çalışmak hepimizin boynunun borcudur"


Dünyadaki ihtilaflar ve çatışma potansiyeli taşıyan olaylara haritada bakıldığında bunların Türkiye'nin çevresinde gerçekleştiğinin görüleceğini belirten Gül, bütün bu olumsuzlukların yanında bölgenin zengin tabii ve beşeri kaynaklarıyla eski medeniyetleri de içinde barındıran çok değerli bir bölge olduğunu kaydetti. Gül, "Bu nedenle, mevcut sorunların halline yönelik olarak uygun diplomatik ve stratejik yanıtlar geliştirmek ve coğrafyamızın sunduğu potansiyeli kuvveden fiile geçirerek herkesin refah ve huzurunu gözeten şartları oluşturmak için çalışmak hepimizin boynunun borcudur" dedi.


"Bölgenin değeri uzun yıllar değişmeyecek"


Gül, bugün, bölgenin en önemli güvenlik risklerinin Ortadoğu kaynaklı olduğuna işaret ederek, aynı Ortadoğu'nun, zengin enerji kaynakları ve geniş demografik yapısıyla büyük fırsatları bünyesinde barındırdığını da belirtti. Gül, dünya petrol ve gaz rezervlerinin Ortadoğu'ya ait olduğu düşünüldüğünde bölgenin önemi ve gelecekteki enerji ihtiyacı dikkate alındığında bölgenin değerinin uzun yıllar değişmeyeceğinin görüldüğünü söyledi.


Bu bölgedeki toplumsal ve siyasal değişim sürecinin, jeopolitik çıkar algılarından da kaynaklanan bir krize girdiğini, aynı zamanda, bölgede devletler arası güç dengelerinde köklü değişiklikler yaşandığını aktaran Gül, bölgesel nüfuz rekabetinin, ya fiili çatışmalara dönüştüğünü ya da bu çatışmaları körüklediğini bildirdi. Gül, "Vekalet Savaşı" ya da İngilizce olarak "Proxy Wars" denilen olayın bölgede artık alenileştiğini kaydetti.


Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:


"Bir diğer önemli dinamik ise Ortadoğu'da etnik, dini ve mezhepsel temelli kimlik siyasetlerinin öne çıktığı bir dönemin başlamasıdır. Bu da ulus-devletleri yeni sorunlarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bundan şüphesiz ki etkilenecek olan ülkelerden biri de biziz. Bu noktayı da dikkatli bir şekilde takip etmemiz gerekir. Bu nedenle, bölgeyi uzun yıllar boyunca etkisi altına alacak bir istikrarsızlık ve çatışma dönemine girdiğimizi görüyorum. Bu istikrarsızlık ve çatışma döneminin değişik şekillerde ortaya çıkarak uzun bir süre devam edeceğini, bölgede istikrar, güvenlik ve normalleşmenin sağlanmasının çok uzun yıllar alacağını da tahmin ediyorum."


"Geleneksel 'güvenlik' anlayışında köklü değişimlerin yaşandığı bir ortamda hareket ediyoruz"


Meseleye Türkiye açısından bakıldığında, ülkenin güney kuşağında uzun yıllar boyunca etkisini gösterecek ve milli güvenliğe olumsuz etkilerini bertaraf etmek için uğraşılacak önemli risk ve tehditlerin ortaya çıktığının görüldüğünü kaydeden Gül, "Yapmamız gereken, bu büyük resmin bilincinde olarak bölgesel 'kazan-kazan' formülleri geliştirilmek ve bir taraftan da belirli bir periot geçtikten sonra konumumuzu zayıflatıcı değil, güçlendirici tedbirler almak olacaktır. Hiç şüphesiz, bu yöndeki çabalarımız stratejik bir boşlukta veya beyaz bir zeminde yürütülemez. İyimser olmaya, naif olmaya hiç düşemeyiz, böyle bir durumda olamayız. Zira, geleneksel 'güvenlik' anlayışında da köklü değişimlerin yaşandığı bir ortamda hareket ediyoruz. Bu kavramın kapsamı şüphesiz genişlemiştir. Eskiden toprakların, sınırların, kritik tesislerin ve altyapının korunmasını hedefleyen klasik 'güvenlik anlayışı', odağına insanı yerleştiren yeni bir zihniyete dönüşmüş vaziyettedir" değerlendirmesinde bulundu.


"Güvenlik, tek bir ülkeyi ve sınırlarını ilgilendiren bir kavram olmaktan çıkmıştır"


Gül, artık konvansiyonel ordular ve silah sistemleri kadar organize suçlar, etnik ve mezhepsel çatışmalar, terörizm, radikalizm, deniz korsanlığı, tabii afetler, yoksulluk, salgın hastalıklar, yasadışı göç, siber saldırılar, iklim değişikliği ve enerji güvenliği gibi birçok konunun 'güvenlik konsepti'nin altında değerlendirildiğine dikkati çekti.


Cumhurbaşkanı Gül, şunları söyledi:


"Ayrıca güvenlik, tek bir ülkeyi ve sınırlarını ilgilendiren bir kavram olmaktan çıkmıştır. Geçen sene Eylül ayında BM Genel Kurulu'nda yaptığım konuşmada, 'Çağımızda barış ve güvenliğe en büyük tehdit iç çatışmalardan
gelmektedir ve gelecektir' demiştim. Dolayısıyla, gerçek anlamda bölgesel ve
küresel barış, her bir ülkede meşruiyet temelli düzenlerin teşkilinden geçmektedir. 'Meşruiyet temeli nedir?' diye sorduğunuzda, yani 'Bir ülkenin meşru bir şekilde yönetimi nasıl olur?' dediğinizde bugünkü çağda ona vereceğimiz cevap demokrasidir.


Meşruiyetin temeli bugün demokrasiden geçmektedir. Demokrasi dediğimiz de aslında milli iradedir. Bunu biraz daha genişletecek olursak, demokratik hukuk devletlerinin kurulmasıdır. Düzenlerin böyle olmasıdır. Demokratik hukuk devleti dediğimizde; çok partili sistem, adil, serbest, düzgün seçimler ve kuvvetler ayrılığı prensibi çerçevesinde herkesin yetki ve sorumluluklarının belli olması ve bu düzen içerisinde 'check-balans' dediğimiz denge sistemlerinin olup, bunların bir ahenk içerisinde yönetilmesidir."


Bunun dışındaki rejimlerin eninde sonunda ya acı çekerek veyahutta tecrübeli liderlerin inisiyatifinde demokrasiye geçeceklerini belirten Gül, "Arap baharında yaşadığımız budur. Daha önce başka ülkelerde yaşanan budur. Aslında Avrupa 2. Dünya Harbinde 50 milyon insanı öldürdükten sonra, bakmaya kıyamadığınız binaları, şehirleri yakıp yıktıktan sonra dersini almıştır. Daha önceki otoriter, faşizm, komünizm gibi rejimlerden vazgeçip demokratik hukuk devletine geçmiştir" dedi.


Gül, bölgelerdeki istikrar, güvenlik ve işbirliğinin altında da bu hususların yattığına işaret ederek, "Bu sadece bir ülke için geçerli değildir. Bulunduğunuz bölgede eğer böyle bir ortam varsa gerçekleşirse eğer o zaman tehlikeler yok olmaktadır. Bugün Avrupa'da sınırların kalkmasının sebebi budur. Eminim ki siyasi tarih derslerinizde okuyorsunuz. İngiltere ile Fransa arasında Yüz Yıl Savaşları vardır. Yani yüz yıl devam eden savaşlar vardır. Fransa ile Almanya arasında milyonlarca insanın ölümüne sebep olan yıkımlar, savaşlar vardır. Ama neticede derslerini aldıkları için geldikleri noktada demokratik rejimlerini kurmuşlar ve sınırların kalktığı, gümrüklerin olmadığı bir düzene geçilmiştir" ifadesini kullandı.

Gül, Kara Harp Okulunu ziyaretinde, Atatürk Amfisi'nde Harbiyelilere hitap etti.

Modern güvenlik politikalarının dar anlamda sınırların korunması değil, sınır ötesindeki milli menfaatlerin de muhafazasını ve olumsuz gelişmelere mahal vermeden tehditlerin yerinde bertaraf edilmesini hedeflediğine dikkati çeken Gül, "Yani savaş gerekçelerini ortadan kaldırmak. Bunun entegre bir askeri doktrin ve etkin sivil-asker işbirliğini gerektirdiği aşikardır. Şüphesiz ki bölgemiz için, Avrupa için söylediklerim geçerli değildir, onun için bizim çok daha farklı stratejilere, hiç değilse bölgede demokrasinin yaygınlaşmasına kadar farklı stratejileri izleme zorunluluğumuz ve mecburiyetimiz vardır. Sorunların kaynağında tespiti ve sivil-askeri yeteneklerin uyumlu biçimde birleştirilmesi esastır. Barışı inşa, koruma ve destekleme misyonlarının temel mülahazası budur. Tüm bu dinamikler karşısında Türkiye'nin uluslararası ve bölgesel konumunu tanımlamak ve bu tanıma uygun bir vizyon geliştirmek durumundayız" diye konuştu.

Gül, köklü bir devlet geleneğine ve medeniyet mirasına ev sahipliği yapan Türkiye'nin geleceğinin de büyük ufuklarda aranmasının en tabii hak olacağına işaret ederek, şunları söyledi:

"Diğer tüm güçlü devletler gibi, bunu yaparken, sahip olduğumuz tüm güç unsurlarından uygun bir bileşimle istifade etmek kararlılığındayız. Bu açıdan öncelikli hususun, Türkiye'nin güç parametrelerinin sağlıklı bir şekilde değerlendirilmesi olduğunu düşünüyorum. Türkiye'nin güç parametreleri dediğimizde de önce bir ülkenin itibarlı, güçlü ve halkının mutlu ve müreffeh olabilmesi için demokratik hukuk standartlarının yüksek olması gerekir. Aslında bu Atatürk'ün 'muasır medeniyetlerin üstünde...' diye işaret ettiği noktadır. İkincisi güçlü, sağlam ekonomisinin olması gerekir. Üçüncüsü de güçlü bir ordusunun ve silahlı kuvvetlerinin olması gerekir. Birinciye demokratik ve hukuk standartlarının yüksekliği ve ekonomiyi yumuşak güç olarak tarif edersek geniş anlamda, bunun muhakkak alt başlıkları vardır. Buna 'hard güç' dediğimiz askeri gücü de koyduğumuzda işte o zaman bir ülke hem güçlü olur, hem itibarlı olur, hem de halkı mutlu olduğu gibi etrafına ışık saçan bir ülke haline de gelir. Örnek alınacak bir ülke haline de gelebilir. Bütün bu tanımlamalardaki esas hedef, ülkemizi içinde bulunduğumuz geniş coğrafyada, stratejik, tarihi ve kültürel derinliğe sahip bir merkez ülke yapmak, örnek alınacak ülke yapmak; aslında itibar buradan gelir. Bir ülkeye dışarıdan baktığınızda örnek alınacak başarıları varsa o zaman itibarlıdır. Yoksa 'ben güçlüyüm, ben itibarlıyım, ben büyüğüm' demekle uluslararası dünyada itibar kazanılmaz. Sizin başarılarınızı siz değil, başkaları anlatacaklar ve sizi örnek alacaklar. Bu çok önemli."

Türkiye'nin bir sorumluluğu vardır

Türkiye'nin bölgesinde böyle bir ülke olma hakkı ve sorumluluğu bulunduğunun altını çizen Gül, "Geçmişi bu kadar köklü olan bu bölgede başka ülke yoktur. Hiçbir ülkenin Harp Okulu yoktur ki; böylesi bir müzesi olsun, övünebileceği. O bakımdan Türkiye'nin böyle bir sorumluluğu vardır. Aynı zamanda küresel düzende etkin bir aktör durumuna yükselmemiz gerekir. Etkin olabilmek için de önce kendi güveniniz olacak. Kendi öz güveninizin olması için de demokratik hukuk standartlarınız, ekonominiz ve güçlü bir ordunuz olacak. Bunlardan birisi olmadığı süre içinde uluslararası arenada etkin olmanız söz konusu olmaz. Bu gerek askeri, gerek diplomasi alanında olsun..." dedi.

Gül, Türkiye için bir bölgesel rolden söz edilecekse, bu rolün her şeyden önce bölgesel ihtilafların üzerinde bir konumla, barış ve istikrarı tesise çalışan belirleyici güç olması gerektiğini belirterek, Türkiye'nin güçlü olmasının, örnek alınabilmesine ve bölgesindeki ihtilafların barışçı bir şekilde çözümüne yardımcı olacağını kaydetti. Gül, bölgedeki problemlerin çözüldüğünde güvenlik ve istikrarın geleceğini ve bunlarla birlikte ekonomik iş birliklerinin gelişeceğinin altını çizerek, "Ekonomik işbirliğinin olduğu yerde insanlar mutlu olacak. İçinde yaşadığımız bölgenin zenginlikleri düşünüldüğünde, dünya petrol ve gaz rezervlerinin çok büyük kısmı bu bölgededir. Dünya bu bölgeye bağlıdır. Bu bölge kendi kaynaklarını, kendi zenginliklerini, kendi insanının mutluluğu için harcayamıyor ki. Sefalet, acı, yoksulluk hala bu bölgede. Zenginlik olmasına rağmen. Bu zenginliğin, bölgedeki halkların, Türkler, Araplar, İranlılar, diğerleri, mutluluğuna kullanılabilmesi için ihtilafların çözümü, güvenliğin ve istikrarın sağlanması ile olacaktır" değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye'nin milli menfaatleri

Türkiye'nin burada önemli bir rol oynayabileceğine vurgu yapan Gül, bu rolün oynanması ve asla kaybedilmemesi gerektiğini belirtti.

Gül, Türkiye'nin milli menfaatlerinin özenle korunmasına çok önem verdiğini bildirerek, şöyle konuştu:

"Ulusal çıkarların deniliyor. Ulusal çıkar denildiğinde 'çıkar' kelimesi negatif anlam taşıyor. Aslında milletin, devletin 'âli-yüksek' menfaatlerinin korunması dediğimizde çok asil bir durum ortaya çıkıyor. O açıdan yeni Türkçe kelimelerle ifade ederken, çıkar deyince biraz negatif, çıkarcı, oportünist bir tavır ortaya çıkıyor. Bu anlamda değil, şüphesiz ki. Bu bağlamda, politikalarımızı geliştirirken, uluslararası ve bölgesel güç denklemini dikkate alarak realist bir yaklaşım sergilememiz de elzemdir. Nihayetinde dış politikada reel politik dediğimiz şey çok önemlidir. Gözardı edemezsiniz. Eğer bunu gözardı ettiği andan itibaren, o zaman ulusal menfaatlerde problemler ortaya çıkmaya başlar. Ana hatlarıyla bahsettiğim yeni stratejik iklim ve bölgemizde farklılaşan tehdit algılamaları ışığında, önce içeride istikrarın ve güçlü bir ekonominin sağlanması, sonra aktif bir diplomasi, realist bir savunma stratejisi ve bunun temelini oluşturacak caydırıcı askeri güç, Türkiye için bir tercih değil, zorunluluktur."

Türkiye'nin, bu rolü oynamak için gerekli birikime sahip olduğunu, asırlara dayanan köklü bir devlet geleneğine, stratejik zihniyete ve kültürel birikime sahip bulunduğunu aktararak, bölgedeki sorunlar yumağına bakıldığında, küresel ve bölgesel düzen ile istikrarın temini açısından Türkiye'nin caydırıcı bir askeri güç olarak mevcudiyetini sürdürmesinin zaruri olduğunu kaydetti. Gül, 'Hazır ol cenge, istiyorsan sulh-u salah' ilkesinin bugün de geçerliliğini koruduğunu dile getirerek, hocalarının Harbiyelilere görenlerin yanlış yapmaması için savaşmayı ve yeri geldiği zaman vatan için ölmeyi öğrettiklerini kaydetti. "Karşı tarafa yanlış yaptırmamak ve caydırıcı olmak için siz gerektiğinde ölüme hazır hale geliyorsunuz. Gerektiğinde her an savaşacak durumda, teyakkuzda oluyoruz" diyen Gül, Türkiye'nin bölgesindeki olaylara dikkat edildiğinde teyakkuz halinden hiçbir zaman vazgeçilemeyeceğine işaret etti.

NATO'nun en büyük ikinci ordusu

Gül, Türkiye'nin NATO'nun en büyük ikinci ordusuna sahip olduğunu anımsatarak, "Yüksek disiplin anlayışı, modern sevk ve idare kabiliyeti, her geçen gün gelişen teknolojik imkanlarla mücehhez muharebe imkanlarına sahip olması, ordumuzu bölgemizdeki en önemli savunma ve caydırma unsuru haline getirmektedir. Caydırıcı bir askeri güç, ülkemizin bekası için vazgeçilmezdir. Ancak, askeri gücün, stratejik hedeflere ulaşılmasında tek başına yeterli olmadığı aşikârdır. Askeri gücün sürekli güçlü olabilmesinin yolu soft power ve hard power'dan geçer. Soft power kısmına koyduğum, demokrasi, hukuk standartları ve ekonomi olmadığı süre içinde askeri gücü sürekli tutabilmek ve sürekli güçlü yapmak da mümkün değildir. Onun için bunların hepsi birbirinin bütünüdür" değerlendirmesini yaptı.

Türkiye'nin milli güvenliği ve menfaatlerine yönelik stratejik planlamalarda, ekonomik, sosyal, kültürel ve değerler boyutunda kalpleri ve zihinleri kazandıracak "yumuşak güç" unsurlarının kullanılmasının çok önemli olduğunu kaydeden Gül, bunun en iyi Afganistan'da yapıldığına işaret etti. Gül, Afgan halkının kalbini kazacak çalışmalara, askeri çalışmalar kadar önem verdiklerini ifade ederek, "Onun için gurur duyduğumuz askerlerimiz, burada ayyıldızlı amblemleri ile Afgan sokaklarında rahatlıkla gezebilmektedirler. Başkaları daha güçlü, daha büyük silahlara sahip olsalar da ancak zırhlı arabaların içinde çıkabilmektedirler. Bu Türk askerinin orada başkasına verdiği değeri ve insanları insan gibi görüp onların kalbini ve gönlünü kazanma çalışmalarından kaynaklanmaktadır" dedi.

Çarpan etkisi ile çoğaltan tamamlayıcı güç

Gül, Türkiye'nin içinde bulunduğu zorlu coğrafyada, demokrasi, hukukun üstünlüğü, özgürlükler ve insan hakları alanında gerçekleştirdiği atılımlarla çok önemli bir yumuşak güç haline geldiğini anlatarak, "Bunu, güçlü ekonomik performansı ve tarihi ve kültürel birikimiyle daha da etkin hale getirmektedir. Bütün bunlar ülkemizin güçlü ve caydırıcı niteliğini çarpan etkisiyle çoğaltan tamamlayıcı güç unsuru haline gelmektedir" şeklinde konuştu.

2012'de Harp Akademileri Konferansı'nda yaptığı konuşmada, Türkiye için temel hedefin, güvenliğin sadece askeri ve siyasi boyutuna değil, adalet ve beşeri değerler boyutlarına da önem veren 'erdemli güç' olarak ele alınması gerektiği konusuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Gül, "Yoksa bir kaba kuvvet değil gücümüz. Kaba kuvvetle övünmek de değil. Erdemli bir güçle övünmek. Gerekirse haklının hakkını korumak, ezilmişin ezilmişliğine son verdirmek, işgal ve zulüm altındaki insanları kurtarabilmek. Bunları yaparken de başka insanların, kimliğine, dinine, diline, kültürüne, farklılığına, rengine saygı gösterebilmek. İşte erdemli güç o zaman oluyor. Yoksa, yine siyasi tarihlerde okuduğunuz ve emperyalizm olarak farklı boyutlara giden farklı anlamlar ve farklı tavırlar çıkar ki, onları sürdürmek mümkün değil. Muhakkak onlara da reaksiyonlar olur. Günü geldiğinde onlardan intikam alınır" diye konuştu.

Gül, kendisi kadar başkalarının huzur, emniyet, mutluluk vehaysiyetini de gözeten; çatışma ve dayatmayı değil, uzlaşma ve işbirliğini esasalan bu güç tanımının kapsamı genişleyen yeni güvenlik konseptini de en iyi şekilde yansıttığına işaret etti. Gül, "Stratejik planlamalarımızı, güvenliği yaymayı ve yaygınlaştırmayı öngören bu yaklaşım temelinde sürdürdüğümüz takdirde, ülkemizin her alanda tahkim ettiği milli güç unsurlarını, kendisi ve insanlığın yararına en optimum şekilde kullanmış olacağına inanıyorum" dedi.

Gül, Kara Harp Okulunu ziyaretinde, Atatürk Amfisi'nde Harbiyelilere yaptığı konuşmada, sadece subay adayı olarak değil, aynı zamanda askeri lider adayı ve geleceğin komutanları olarak mezun olacaklarını söyledi.

Çerçevesini çizdiği Türkiye vizyonunun hayata geçirilmesinde
Harbiyelilere de büyük görevler düşeceğini ifade eden Gül, "Bugün nasıl değerli
komutanlarınız, çok büyük sorumluluk duygusu içinde üstlerine düşeni en iyi şekilde yapıyorlarsa günü geldiğinde bunu sizler de yapacaksınız. Bu itibarla askerlik ve subaylığın yanı sıra bütün temel disiplinleri en iyi şekilde öğrenmelisiniz. Çağımızda, hiçbir şey geleceğin liderlerini yetiştirmekten daha önemli değildir" diye konuştu.

Gül, komutanlardan okulun eğitim müfredatı hakkında bilgi aldığını, sınıfları da gezdiğini dile getirerek "Memnuniyetle gördüm ve takip ediyorum ki farklı disiplinlere açıksınız ve disiplinler arası geçişlere müsait olan bir eğitim sistemi içerisindesiniz. Bunu şunun için söylüyorum: yeri geldiğinde çok stratejik kararlar alacaksınız. Bu kararları alırken sizler sadece dar, size derslerde verilen bilgilerle hareket etmemelisiniz. Önce kendinizi geleceğin liderleri olarak güçlü bir şekilde yetiştirmelisiniz" ifadesini kullandı.

Öğrencilere, kendilerine en iyi imkanların sunulduğunu, bunları en iyi şekilde almaları önerisinde bulunan Gül, şunları belirtti:

"Bunlara ilave olarak muhakkak çok boyutlu ve çeşitli okuyun. Tarihi en iyi şekilde bilin, sadece kendi tarihimizi değil, dünya tarihini de. Felsefe, sosyoloji, din. Bunları muhakkak bilin. Bunlar sizin ufkunuzu ve kişiliğinizi çok geliştirecektir. Dünyaya bakışınızı çok farklı hale getirecektir. Unutmayın ki biz sadece Türkiye'den ve Türklerden ibaret değiliz dünyada. Dünya çok çeşitli, çok ırklar, kültürler var. Gelmiş geçmiş çok farklı medeniyetler ve anlayışlar var. Sizin önemli görevler yapacağınız dönemde dünya çok daha bütünleşmiş olacak. Sınırların anlamı da anlamsız hale gelecek. O zaman siz sadece bizlerle kendi evinizdeki insanlarla karşı karşıya olmayacaksınız. Siz dünyanın her tarafında Afrika'dan Amerika'ya kadar, Batı'ya kadar herkesle karşı karşıya olacaksınız. Oralarda kuvvetli bir şahsiyet, Türk subayı olarak, her şeyi bilen, özgüveni sağlam, bilgisi mükemmel insanlar olabilmeniz için kendinizi şimdiden iyi yetiştirmeniz lazım. Bu yıllarda dağarcığınıza ne koyarsanız onu koyarsınız. Kendime baktığım zaman temel bilgi birikimimin üniversite yıllarına ve hatta lise yıllarına ait olduğunu görüyorum. Ondan sonraki hayat sizi o kadar çok meşgul edecek ki belki bu çağda okumanız gereken romanı, şiiri okuyamayacak ve ezberleyemeyeceksiniz. İleride okumaya kalksanız ayıp olacak. 20 yaşında okunacak bir kitabı birisi 50 yaşında okumaya kalkarsa o bir ayıp olur doğrusu. Kendinizi yetiştirirken çok donanımlı ve hazır olmaya önem vermeniz gerekir."

"Siz, nihayetinde askersiniz"

Gül, öğrencilerin nihayetinde asker olduklarına işaret ederek "Günü geldiğinde, inşallah olmaz, her an cephede olabilecek gibi hazır olmanız gerekir. Onun için komutanlarınız size diğer derslerin yanında özellikle askerlikle ilgili kuralları öğretiyorlardır. Ama sadece askerlerin değil, siyasetçilerin ve devlet adamlarının da başucunda olması gereken kitaplardan birisi Sun Tzu'nun kitabı, Çinli savaş taktiklerini veciz bir şekilde ortaya koyan kişi. Sadece sizin için değil, siyaset, devlet adamları ve hatta büyük şirketlerin CEO'ları için bir baş kitaplardan birisidir. Onun askerler için söylediği şu söz muhakkak çok önemli: 'Askerlerinizi evlatlarınız gibi görürseniz, en karanlık vadilerde dahi sizi takip ettiklerine şahit olacaksınız. Onlara kendi kardeşleriniz gibi davranırsanız, sizinle ölüme bile seve seve gittiklerini göreceksiniz.' Sizler mezun olduktan sonra astlarınıza komutanlık edeceksiniz. Sivil asker mahiyetinizdeki personele komutanlık ederken bu düsturu unutmayın" değerlendirmesini yaptı.

Türk milletinin askerine nasıl baktığının herkes tarafından bilindiğine dikkati çeken Gül, şöyle devam etti:

"Ne kadar bu üniformadan gurur duysanız azdır. Anneler çocuklarını eskiden beşikte sallarken 'paşa oğlum' diye sallaması boşa değil. Milletimizin askerini, ordusunu, silahlı kuvvetlerini göz bebeği olarak görmesi ve onu el üstünde tutması nasıl gerçekse sizlere emanet edilen bu er olur, subay olur, astsubay olur neyse, mahiyetinizde kim olursa olsun onları da bu şefkat ve bu sahiplik duygusu içinde onlara sahip çıkmanız, muhakkak ki ileride sizin başarınıza en büyük katkıyı sağlayacaktır."

Gül, öğrencilere tek başlarına başarılı olamayacaklarını unutmamaları tavsiyesinde bulunarak çevrelerindeki potansiyeli, kendi potansiyellerine ekleyecek bir davranış, liderlik göstermeleri durumunda oluşacak sinerji ile büyük organizasyonu gerçekleştirebileceklerini anlattı. Siviller için geçerli olan bu kuralların askerler için misli ile geçerli olduğunu dile getirerek sözlerini şöyle sürdürdü:

"Size başarılar diliyorum. Sizin başarılarınız hepimizin gurur duyduğu başarılar olacaktır. Sizin başarılarınız bir şirketin başarısı olmayacaktır. Kar eden şirketin sadece ortakları sevinsin veyahutta sizin başarınız bir okuldaki başarı olmayacaktır ki okulun mensupları bununla öğünsün. Siz görev aldığınızda sizin başarılarınız, bir milletin başarısı, bir ülkenin başarısızlığı olacaktır, Allah korusun. Tarihten biliriz ki nasıl bir mıh nalı, bir nal nasıl bir atı ve komutanı, o da nasıl bir ordu ve milleti Allah korusun, felakete götürür. Bunun tersi de yine sizin elinizde olacaktır. Onun için sizler sıfır hata ile yetişmelisiniz. Gerçekten göz bebeği gibi baktığımız subaylarımıza her türlü imkanı vermekte ülkemiz, devletimiz ve hükümetlerimiz. Ellerinden gelen her şeyi yapmaya devam edecektir. Ama sizler de sizlerden beklenenleri en iyi şekilde yerine getireceksiniz. Bu sizin azminiz ve kararlılığınız ve sebatınızla mümkün olacaktır."

Kara Harp Okulundan çok büyük komutanlar ve devlet adamları çıktığını anımsatan Gül, öğrenciler arasından da günü geldiğinde çok büyük liderler, komutanlar çıkacağını belirtti.

Gül, konuşmasının sonunda başta Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel olmak üzere, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi Akar, Kara Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Yılmaz Uyar'a, öğrencilerin komutanlarına ve hocalarına teşekkür etti.

Kara Harp Okulunu ziyaret ederek, Atatürk Amfisi'nde konuşma yapan Cumhurbaşkanı Gül'e, Harbiyeliler soru yöneltti.

"Benim bir huyum vardır, yaptığım konuşmalarda, yurt içinde, yurt dışında, hiç ambargo koymadan, 'İstediğiniz soruyu sorun' derim. Sorular iyi olursa ben de ona göre iyi cevaplar veririm" diyen Gül, öğrencilerin sorularını yanıtladı.

Okuduğu kitaplar içinde en beğendiklerinin sorulması üzerine Cumhurbaşkanı Gül, tek bir kitap söylemeyeceğini belirtti. Çok beğendiği romanlar olduğunu, Rus klasiklerini okuduğunu ifade eden Gül, bugünlerde dünya siyasetiyle ilgili kitapları takip ettiğini, bunlar arasında en son, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne de layık görülen Daron Acemoğlu'nun "Why Nations Fail" kitabının bulunduğunu da dile getirdi.

Hem akademik kökeni hem de devlet idaresinde temel olduğuna inandığı için ekonomiye önem verdiğine değinen Gül, "Türk ekonomisi eğer güçlü olmasa ne ben ne Sayın Başbakan ne Sayın Dışişleri Bakanı ne Sayın Genelkurmay Başkanı Türkiye dışına gittiğimizde başımız dik dolaşabiliriz. Benim devlet hayatında da birinci önceliğim hep ekonomidir" dedi.

Önemli gördüğü iç ve dış raporları sık sık okuduğunu aktaran Gül, "Size, asker olarak bir kitabı tavsiye edeceğim. Bu, eski ABD Dışişleri Bakanı ve aynı zamanda da Genelkurmay Başkanı Colin Powell'ın bir kitabı. Size de uygun olacağını düşündüğüm en beğendiğim kitap, 'It Worked For Me'. Hepinize bu kitabı okumanızı özellikle tavsiye ederim. Çünkü kendisi de bir asker. Çok kritik şeyleri göreceksiniz" diye konuştu.

"Savunma reformuyla ilgili çalışmalar sürüyor"

Cumhurbaşkanı Gül, "Geleceğin Türkiye'sinin uluslararası platformlarda daha çok ve daha önemli roller alacağı öngörülüyor. Bu kapsamda ülkemizin savunma ve güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak için genç bir subay adayı olarak ne yapmamızı tavsiye edersiniz" sorusunu yanıtlarken, geleceğin liderlerini yetiştirmekten daha büyük bir öncelik olamayacağını konuşmasında dile getirdiğini hatırlattı.

Türkiye'nin köklü bir savunma reformuna ihtiyacı olduğunu daha önce söylediğini ve bu yönde başta Genelkurmay Başkanlığı olmak üzere çok önemli çalışmalar yürütüldüğünü memnuniyetle gördüğünü vurgulayan Gül, şöyle devam etti:

"Benim de Cumhurbaşkanlığında kurduğum ayrı bir komite var ama Harp Okullarında, bu istikamette konuşmamı yaptıktan sonra bu çalışmalar daha da hızlandı. Dün de Genelkurmay Başkanlığından bu çalışmaları, Türkiye'nin 2033 vizyonu çerçevesi içerisinde, Türk ordusu o zaman nasıl olacak, bütün savunma nasıl olacak şeklinde yapılan çalışmaların içerisinde dikkat ettiğim konulardan birisi, geleceğin komutanlarının nasıl yetiştirilmesiyle ilgili önemli bir bahis var..."

Harbiyelilerin yetişmesinde hem eğiticilere hem de öğrencilere düşen roller olduğuna değinen Gül, "Sizi hazırlayanların yapacağı, okulların müfredatı, size sunulan imkanlar, 10-20-30-40 yıl sonrasının savaş, mücadele şartlarını, o gün ortaya çıkacak problemleri, kavgaları düşünerek senaryolar kurmak. Onları düşünerek programları geliştirmek ve sizi onlarla başa çıkacak şekilde mücehhez kılacak, donatacak dersleri, imkanları sunmak" ifadesini kullandı.

"Size düşen görevler daha çok"

Öğrencilerin de kendilerini iyi hazırlaması gerektiğine dikkati çeken Cumhurbaşkanı Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Yoksa imkanlar sunulur ama siz onu tam kapasite, yüzde 100 almazsanız, o zaman siz üzerinize düşeni yapmamış olur, siz, kendinizi geleceğe hazırlamamış olursunuz. Sizin, sadece size sunulanları değil, onun dışında da kendinizi geliştirmeniz gerekir. O açıdan, sizin geleceğin ortaya çıkartacağı güvenlik sorunlarına karşı bir komutan olarak kendinizi iyi hazırlayabilmeniz için çok bütünsel, kapsamlı bir karar verme aşamalarından geçebilecek şekilde kendinizi donatmanız gerekiyor. Önemli, stratejik kararları verirken ayaküstü vermeyecek, doğru analizleri yapacak ve onu sadece dar bir bilgiyle değil çok geniş bir anlayışla, sağduyu, 'common sense' dediğimiz, güçlü bir duygu ve bilgiyle karar verecek hale sizi getirmeniz.

Burada hem sizi hazırlayanlara düşen görevler var hem de size düşen görevler var. Ama size düşen görevlerin daha çok olduğuna inanıyorum. Size yeteri kadar bilgi sunulmasa bile bugün dünyada bilgiler herkese açık. Öyle ki en güvenlikli konularla ilgili bilgiler bile herkese açık. Elinizdeki bilgisayardan, internet üzerinden dünyanın her türlü kütüphanesine, Amerikan Harp Okullarına da İngiliz Harp Kolejlerine de hepsinin kütüphanelerine girebilecek ve kendinizi yetiştirebilecek durumdasınız."

"Silahla kazanamadığını kalbinle, gönlünü kazanarak kazanabilirsin"

Savunma ve güvenlik dünyasında "akıllı güç", "yumuşak güç" ve "sert güç" tanımları yapıldığının hatırlatılması ve "Siz bu kavramlara 'erdemli güç'ü
de kattınız. 'Erdemli güç'ü biraz daha açar mısınız?" diye sorulması üzerine
Gül, erdemli güçten kastının bunların hepsinin toplamı ve gücün iyi bir şekilde kullanılması olduğunu belirtti. Cumhurbaşkanı Gül, "Güç tek başına bir şey ifade etmez. Hitler de Stalin de güçtü. Mağlup olmadan önce. Yüzbinlerce tankı yürütüyorlardı. Yüzbinlerce orduyu yürütüyorlardı. Ama orada yüzbinlerce insan kırılırken, sağa sola talimat veriyorlardı. Yani güç ne için kullanılıyor, bu çok önemli. Onun için gücün erdemli olması, erdemli güce sahip olmak onurlu olur ve bu sürekli olur" dedi.

Gücün erdemli hale gelmesi için bir taraftan çok sert, her türlü donanımlı, en iyi şekilde eğitimli askeri personele sahipken bile insanların kalbinin ve gönlünün kazanılması gerektiğini anlatan Gül, "Ona diplomaside, her ne kadar kariyer diplomat olmasam da 5 seneye yakın Hariciyenin başında oldum. Onlardan öğrendiğim çok şey vardır. İnsanların gönlünü ve kalbini kazanmak diye tarif ederiz. Elinde en güçlü silahı olan insanın, yeri geldiğinde en yumuşak bir insan gibi karşısındakine saygı duyması, hürmet etmesi, önünde selam vermesi onun kalbini ve gönlünü kazanmaktır. Silahla kazanamadığını kalbinle, gönlünü kazanarak kazanabilirsin" değerlendirmesinde bulundu.

Gül, müttefiklerin Afganistan'a gittiklerinde ilk olarak mecburen hapishaneler yaptıklarını dile getirerek, şunları söyledi:

"Siz gittiğiniz yere önce hapishane yaparak başlarsanız o halkın kalbini ve gönlünü kazanamazsınız. Afganistan'da harcanan para, silah ve askeri güç olarak milyarlarca dolar. Eğer onun dörtte birini değil, onda birini halkın gönlünü ve kalbini kazanmak için harcansaydı belki çok daha farklı mesafelere ve çok daha fazla kalıcı başarılar elde edilirdi. 'Erdemli güç' dediğim şeye bu anlamda bakmanız gerekir. Gücün zayıflığı değil, en güçlü, herkesten daha üstün, güç elinizdeyken davranışınız erdemli olabiliyorsa o zaman erdemli güç olursunuz. O zaman silahla alamayacağınız neticeyi o davranışınızla alırsınız. Baktığınızda atalarımızın geçmişte çok büyük coğrafyayı barış, huzur içerisinde yönetebilmelerinin altındaki esas gerçek de erdemli güçtür."

Osmanlı Devleti'nin gittiği yerlerde insanları asimile etmeden farklı din, dillere saygı gösterdiği için uzun yıllar güç kullanmadan kalabildiğine işaret eden Gül, "Atalarımıza, Osmanlı'ya hayranlık varsa bu onun sebebiyledir. Hangi mağrip ülkesine giderseniz gidin bunu görürsünüz" dedi.

Gül, "Gittiğiniz de göreceksiniz. Tarih bazılarına yük getirir. Bazılarına da onur ve gurur getirir. Bizim tarihimiz, bize onur ve gurur getirmektedir. Niye o zaman erdemli davrandıkları için. Bugün aslında modern dünyanın geldiği nokta da odur" ifadesini kullandı.

Avrupa ülkelerinin bir araya geldiği parlamentodaki ilkelere bakıldığında, bunların bir zamanlar Türklerin başka terminolojilerle gerçekleştirdiği ilkeler olduğunun görülebileceğine dikkati çeken Gül, "Onun için emperyalist davranış tarzımız olmadı bizim. Gittiğimiz yerlerin kültürünü, ırkını, dilini değiştirecek davranışlarımız olmadı bizim. Hindistan'a gidip de Hindistan'ı mağrip ülkelerine gidip de mağrip ülkelerini değiştirenler, oralarda hiçbir zaman moral üstünlükleri yoktur. Bizim ama her yerde moral üstünlüğümüz vardır her açıdan. Gücün erdemli bir şekilde kullanılması ile ilgilidir" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e, konuşmasının ardından Kara Kuvvetleri Komutanı Tümgeneral Uyar tarafından günün anlam ve önemine binaen şilt ve meç sunuldu. Gül, daha sonra Harbiyeli öğrencilerle öğle yemeği yedi. Gül, yemekhaneye girişinde öğrenciler tarafından ayakta karşılandı. Öğrencilerin yemek duasını okumasından sonra "Afiyet olsun" diyen Gül, masasındaki bir grup Harbiyeli ile öğle yemeğini yedi.


Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!