Erdoğan partililere hitap etti

Güncelleme Tarihi:

Erdoğan partililere hitap etti
Oluşturulma Tarihi: Ekim 03, 2009 17:06

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Cumhuriyetimizin temel nitelikleri olan demokrasiden, laiklikten, sosyal devletten ve hukuk devleti anlayışından taviz vermeden ülkemizi, milletimizi ve devletimizi yüceltmeye devam edeceğiz” dedi.

Haberin Devamı

Erdoğan, yeni bestelenen, birlik mesajı içeren “Işık Buradan Yükselir” şarkısı eşliğinde salonu selamladıktan sonra partinin kuruluşu ve iktidar sürecinin anlatan sinevizyon gösterisinin ardından partililere hitap etti.

ASKİ Sosyal Tesislerinde düzenlene AK Parti 3. Olağan Kongresi'nde yaptığı konuşmada, Pınarhisar Cezaevi'ne cezasını çekmeye giderken yaşadıklarını anlatan Erdoğan, şunları söyledi:
“Sevgili kardeşlerim, Pınarhisar Cezaevi'ne doğru yola çıkarken, 26 Mart 1999 günlerden cuma... Yola çıkarken, Üsküdar'dan evimin önündeki vatandaşlarıma seslendim: 'Bu bir veda değildir. İnşallah bitmeyen şarkının besteleri içindeki bir 'es'tir, bir duraktır' dedim.
İnanıyorum ki, 'es'ten sonraki notalar istikrar içeresinde aydınlık yarınların Türkiye'sine, barışa sevgiye, kardeşliğe giden yolda, sizin bu sevginiz, sizin bu aşkınız, sizin sevdalarınızla bütünleşerek devam edecektir' dedim. Umudumu bir an olsun yitirmedim, bir an bile hizmet yolculuğunun inkıtaya uğrayacağını, kesintiye uğrayacağını düşünmedim. Bir an bile karamsarlığa kapılmadım. Bir an bile başımı öne eğmedim.”

Haberin Devamı

Pınarhisar Cezaevi'nde, Necip Fazıl Kısakürek'in “Dua” şiirinin dizelerinin hislerine tercüman olduğunu belirten Erdoğan, Kısakürek'in dizelerini okudu. Başbakan Erdoğan, 26 Mart 1999 günü o yoluna çıkan kardeşlerinin, “bu şarkı burada bitmez” dediğini dile getirdi.
O şarkının orada bitmediğini, İstanbul'da yükselen o şarkının milyonlarca insanın söylediği “kardeşlik, özgürlük türküsüne” dönüştüğünü kaydeden Erdoğan,”O şarkı bütün Türkiye'yi sardı. O şarkı topyekun bütün Türkiye'nin terennüm ettiği bir şahesere dönüştü. O şarkı umudun melodisi oldu. O şarkı gönülleri yürekleri birleştirdi. O şarkı bugün burada bu salonda devleşen, abideleşen coşku, heyecan, aşk, sevda oldu” dedi.

Hareketlerine gönül veren, bu hareket için yüreğini ortaya koyan herkesi selamlayan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Türkiye'nin 81 vilayetini buradan selamlıyorum. Tüm ilçe, belde, köylerimizi; 72 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını... Bu ülkede yaşayan, bu ülkede nefes alıp veren her bir kardeşimi selamlıyorum; hanım kardeşlerimi, gençlerimizi selamlıyorum.
Bugün bu demokrasi şöleninde, bu bayram atmosferinde yalnız bırakmayan, dünyanın 4 bir yanından gelen dost ve kardeş ülkelerden gelen misafirlerimizi selamlıyorum.
Bugün bu salonda Anadolu var, Trakya var; Türkiye'nin 7 bölgesi var. Bu salonda Karadeniz'in coşkusu, Akdeniz'in sıcaklığı var. Bugün burada Kızılırmak, Yeşilırmak'ın Sakarya'nın, Dicle'nin, Botan'ın Seyhan'ın, Ceyhan'ın, Murat'ın, Meriç'in, Gediz'in, Menderes'in çağıltısı var. Bu muhteşem salonda Ağrı Dağı'nın Süphan'ın, Kaçkar'ın, Cudi'nin Munzır'ın, Erciyes'in, Torosların, Aladağlar'ın, Uludağ'ın ali cenaplığa var.”

Haberin Devamı

AK Parti'nin milletin partisi olduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, partisinin 14 Ağustos 2001'de milletin kurduğu bir parti olduğunu söyledi.

MİLLETİN ROTASI

Bu parti, bu hareket ve bu kadronun, milletin rotasından başka bir rota tanımadığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bundan sonra da tanımayacak. Bu partiye, toplumdan kopuk olan elitler yön belirleyemez. Bu partiye, küçümseyerek bakan seçkinler rota çizemez. Bu parti milletin hukukunu ayaklar altına alan çeteler sirayet edemez. Zira üzerimizdeki yük, aziz milletin yüküdür. Üzerimizdeki emanet top yekin milletin emanetidir. Biz bu yükü yere düşürmedik. Bundan sonra da düşürmeyeceğiz. Biz bu emanete halel getirmedik, bundan sonra da ALlah'ın izniyle getirmeyeceğiz.

Haberin Devamı

Dikkat edin, iktidarda bulunduğumuz 7 yıl boyunca üzerimizdeki bu emaneti düşürmek isteyenler oldu. Millet iradesini gölgelemek, milletin arzu ve taleplerini çiğnemek isteyenler oldu. Bizi demokrasi yolunda, ilerleme yolunda, kalkınma yolunda alıkoymak isteyenler oldu. Tahriklerle, provokasyonlarla, kirli senaryolarla Türkiye'yi karanlık mecralara sevk etmek isteyenler oldu. Hiç birine boyun eğmedik. Hiçbirine prim vermedik. Dik durduk, boynumuzu bükmedik, başımızı öne eğmedik. AK Parti'nin aklına asla ve asla gölge düşürmedik.
3 Kasım 2002 bu ülke için bu ülke ve millet için milat olmuştur. 3 Kasım'dan itibaren bu ülkede siyaset tartı, yönetim anlayışı, demokrasinin standardı, devlet millet kaynaşması köklü şekilde değişmiştir.

Haberin Devamı

Millet iradesinin seçimlerin dışında bir yolla değiştirilebileceğine inananlar, artık karşısında milleti bulurlar. Demokrasinin ertelenebileceğini, zafiyete uğratılabileceğini vehmedenler, karşılarında milleti bulurlar. Hükümet politikalarını çeteler eliyle, mafya eliyle, gizli senaryolarla, kirli ilişkilerle şekillenebileceğine inananlar, böyle bir gayretin içine girenler, karşılarında hukuku bulurlar. Milleti, bulurlar, Ak Parti iktidarını bulurlar.”

Mehmet AKif Ersoy'un, “Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz, bu yol hak yoludur dönme bilmez yürürüz” dizelerini okuyan Erdoğan, AK Parti'nin milletten aldığı güçle, Türkiye'yi daha ileri bir demokrasi haline getirmeye kararlı olduğunu vurguladı.

“YOLCULUĞUMUZU BU ŞEKİLDE DEVAM ETTİRECEĞİZ”

AK Parti'nin Türkiye'yi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün belirlediği muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmaya kararlı olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
“Cumhuriyetimizin temel nitelikleri olan demokrasiden, laiklikten, sosyal devletten ve hukuk devleti anlayışından taviz vermeden ülkemizi, milletimizi ve devletimizi yüceltmeye devam edeceğiz. Demokrasi tarihimiz boyunca, bu ülkede iktidarlar 2 yıl, 3 yıl gibi kısa süreler içinde yıprandı, heyecanını kaybetti.
Yozlaşma ve yolsuzluk batağında çırpınır hale geldiler. Siyaset, millete hizmet etmenin, millete hizmetkar olmanın, milletin derdi ile dertlenmenin, milletin meseleleriyle meşgul olmanın değil, acı ama gerçek çıkar sağlamanın, rant sağlamanın, güç devşirmenin aracına dönüştü.

Haberin Devamı

Siyasetin amacını iktidara gelerek, iktidarın imkan ve fırsatlarını kullanmak olduğunu zannedenler, kişisel ihtiraslara, münferit menfaat arayışlarına esir olmaktan kurtulamadılar. Biz 'millete efendi olmaya değil, hizmetkar olmaya geliyoruz' dedik. Bu yolculuğumuzu da bu şekilde devam ettireceğiz. AK Parti'de 'her şeyin temeli insandır. Siyasette insanın huzur ve mutluluğu, refah ve esenliği için yapılmalıdır' diyerek, siyasetin amacını yeniden belirledi. Artık siyasetin amacı, belli kişi ve partilerin geleceğini garanti altına alma uğraşı olmaktan çıktı. Artık tüm partilerin, tüm kurumların tüm sistemin ancak ve ancak insanın huzuruna, mutluluğuna, refahına odaklanması gerektiğine inanan bir siyasi anlayış iktidara geldi.

Siyasetin amacı, toplumun umumi menfaati oldu. Adaletin tam anlamıyla tesis edilmesi oldu, her bireyin temel hak ve özgürlüklere kavuşması oldu. Değerleri olmayan, idealleri olmayan, ahlaki amacı olmayan bir siyaset bizim kitabımızda yer bulamaz. AK Parti hizmet siyasetinin birlik siyasetinin, insan odaklı siyasetin yegane adresidir. Biz 'insanı yücelt ki devlet yücelsin' diyerek bu yola çıktık. Önce insan, sonra devlet; önce devlet, sonra insan değil... Siyaset ile insan arasındaki iktidar ile halk arasındaki devlet ile vatandaş arasındaki uçurumun her gün biraz daha büyümesine rıza gösteremezdik. Bunu için sosyal restorasyon düşüncesi ile devlet millet kaynaşmasının sağlamanın, yıpranan ilişkilerin güçlendirmenin, yıkılan güveni yeniden tesis etmenin gayreti içinde olduk.

Siyaseti daha etkin bir kurum haline getirerek, devlet millet kaynaşmasını yeniden tesis etmek, devletin kurumlarına güveni tazelemek, önemli hedeflerimizin arasında yer aldı. Yolsuzluklara, usulsüzlüklere göz yummadık, bundan sonra da göz yummayacağız.
AK Parti'de yozlaşma bekleyenler, beyhude beklerler; yıpranma bekleyenler, beyhude beklerler. AK Parti'de yorgunluk, bıkkınlık, heyecansızlık, durgunluk bekleyenler beyhude beklerler. Meyve veren ağaç taşlanır. 7 yıl boyunca türlü iftiralara, karalama kampanyalara, asılsız ithamlara maruz kaldık. Her birini alnımızın akıyla aşmayı başardık. Bize hile yapanlar, kendi hilelerine aldandılar. Bize tuzak kuranlar, kurdukları tuzağa kendileri düştüler.

AK Parti, iktidarın eritici gücünü, yozlaştırıcı etkisini, yıpratan özelliğini tersine çevirdi. Kimliğinden felsefesinden, ideallerinden asla kopmayan, hak ve hukuktan asla uzaklaşmayan, Türkiye'nin ve türk milletinin menfaatlerini korumaktan asla vazgeçmeden iktidarda nasıl büyünebileceğini, nasıl ayakta kalınabileceğini gösterdi. Girdiği 4 seçimden de birinci parti olarak çıkarak, istikrarı önce siyasetten başlattı.”

BİZİM YOLUMUZ UZUN...

Erdoğan, partisinin kongresinde yaptığı konuşmada, teşkilatımın tüm mensuplarına seslenerek, “Bizim yolumuz uzun... Bizim yolumuz meşakkatli... Bizim yolumuz zahmetli” dedi.

Yunus Emre'nin, “Bu yol uzundur, menzili çoktur, geçidi yoktur, derin sular var”, Aşık Veysel'in de “Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece” dizelerini söyleyen Erdoğan, “İşte bu uzun yolu, bu zorlu, bu meşakkatli yolu, sabırla, dirayetle, dayanışma içinde, en önemlisi de heyecan içinde, milletimizle el ele, gönül gönüle yürüyeceğiz, yürümeye devam edeceğiz” diye konuştu.

Erdoğan, şöyle konuştu:

“Bu partiden, bu hareketten farklı beklentileri olanlar varsa, millete ve ülkeye hizmetin ötesinde hedefleri olanlar varsa, onlar bizimle yollarını ayırsınlar. Heyecanını, coşkusunu, hizmet etme aşkını ve sevdasını yitirenler varsa onlar kenara çekilsinler.

Kendisini yorulmuş hissedenler varsa biraz mola versinler. Biz, 7 yıl boyunca milletimizin huzuruna alnımız ak, başımız dik şekilde çıktık, bundan sonra da aynı şekilde milletimizle kaynaşmaya, kucaklaşmaya devam edeceğiz.

Biz büyük acılar çekerek, büyük çilelerin içinden geldik. Fakirin umudu olarak geldik. Yoksulun her zaman yanında olduk, yoksullukla mücadelede her zaman ön safta olduk, bundan sonra da aynı minval üzere yolumuza devam edeceğiz. Garibin, gurebanın, yolda kalmışların, ihtiyaç sahiplerinin, ezilmişlerin, dışlanmışların sesi, nefesi olmaya devam edeceğiz. 7 yıl boyunca her vatandaşımıza uzanmaya, yoksul hanelere deva olmaya, üşümüş elleri ısıtmaya, sönmüş ocakları yeniden yakmaya, düşenlerin elinden tutmaya gayret ettik, bu hissiyatımızı kaybetmeyeceğiz.

Şunu asla unutmayınız, unutturmayınız: Dilovası'ndan Kadıköy'e kadar yayılmış, emeğiyle geçinen işçi kardeşimin hakkı bizim omuzlarımızdadır. İstanbul'da Gazi Mahallesi'nin, Ankara'da Kuşcağız Mahallesi'nin, Diyarbakır'da Benu Sen Mahallesi'nin hakkı bizim omuzlarımızdadır. Evinde sobası yanmadığı için titreyen elleriyle kalem tutmaya çalışan kız çocuğunun hakkı bizim omuzlarımızdadır.Bir kap sıcak çorbaya muhtaç yaşlı teyzenin, yaşlı amcanın hakkı bizim omuzlarımızdadır. Tüyü bitmedik yetimin hakkı bizim omuzlarımızdadır. Omuzlarımızdaki yük ne kadar ağır olursa olsun, dertlere çare üretmek için gece gündüz koşturacak, koşturacağız.”

REKORLAR

7 yılda Türkiye'nin, AK Parti'nin siyasete getirdiği yeni solukla, dinamizmle, yeni ufuklarla çok büyük bir değişim, çok köklü bir dönüşüm yaşadığı görüşünü dile getiren Erdoğan, “Bizim 7 yıllık iktidar süremizi, önceki hükümetle, önceki hükümetlerle kıyaslamak yanıltıcı olur. Zira biz, Türkiye'yi bir bütün olarak ele aldık, sorunlara bütüncül çözümler, köklü çözümler getirdik” dedi.

Kimi alanlarda son 10 yılın, 20 yılın, kimi alanlarda son 50 yılın, kimi alanlarda tüm bir Cumhuriyet tarihimizin rekorlarını elde ettiklerini anlatan Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

“Cumhuriyetimizin, ülkemizin, milletimizin birikimlerine yenilerini ekledik, daha fazlasını ekledik. Şimdi şuraya dikkatlerinizi çekmek istiyorum: Geçen hafta, Birleşmiş Milletler 64'üncü Genel Kurulu ve G-20 zirvesine katılmak üzere Amerika Birleşik Devletleri'ne gittim. 6 günde, resmi toplantıların haricinde tam 32 ülke lideriyle bire bir görüşme yaptım. Birçoğu ile ayaküstü görüşmelerimiz oldu. Hemen her hafta, birkaç ülkenin temsilcilerini Türkiye'de ağırlıyoruz. Bizzat ben, Dışişleri Bakanım, Başmüzakerecim, partimizden yetkili arkadaşlar her an diplomasi trafiğinin içindeyiz.

Suriye-İsrail görüşmelerini konuşuyoruz. İran'ı konuşuyoruz, Irak'ı konuşuyoruz, Kafkasya'yı, Orta Doğu'yu, Balkanlar'ı, Filistin'i konuşuyoruz. Nükleer silahsızlanmayı, iklim değişikliğini, su sorunlarını, gıda sorunlarını, yoksulluğu, küresel ekonomiyi konuşuyoruz.

Aynı şekilde, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini de konuşuyoruz, Kıbrıs'ı da konuşuyoruz, tır şoförlerimizin karne sorunlarını, Türk vatandaşlarının vize meselelerini de konuşuyoruz. Büyük-küçük her meseleyi konuşuyor, her birine çözüm üretmeye çalışıyor, her bir meseleyi aktif bir şekilde izliyoruz. Bizi, uçaktan inmemekle, çok gezmekle itham edenler, Türk dış politikasının artık yoğun gündemine ve yeni misyonuna dahi vakıf olamayacak kadar sürecin gerisinde kalmış durumdalar.

Bak, ben 81 vilayetin 81'ine de en az üçer kere gittim. Bazı illere yaklaşık 30 kez gitmişliğim var. Anadolu'yu, Trakya'yı, 7 bölgemizi karış karış, il il, ilçe ilçe, hatta köy köy geziyor, eserlerimizi inceliyor, şantiyeleri teftiş ediyor, toplu açılışlar yapıyor, oralarda dert dinliyorum. Bununla yetinmiyor, ülke ülke dolaşıyor, Kıbrıs'ı anlatıyorum, Avrupa Birliği'ni anlatıyorum, oradaki vatandaşlarımızın meselelerini gündeme taşıyorum.

Benim ABD'deki, Avustralya'daki, Almanya'daki vatandaşım, Bulgaristan'da, Romanya'da, Yunanistan'daki soydaşım, karşısında Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı'nı görmekten dolayı büyük mutluluk duyuyor, yalnız olmadığını hissediyor. Nice gittiğim ülkelerde, şehirlerde, 'Buraya gelen, halimizi hatırımızı soran ilk Türk Başbakan sizsiniz' dediler. Üzülerek ifade etmek durumundayım.

Maalesef bu acı durumu burada itiraf etmek durumundayım. '81 vilayetimiz içinde, 10 yıl, 20 yıl aradan sonra ilk kez bir Başbakan şehrimizi ziyaret ediyor' diyenler oldu. Meseleyi uçak meselesine, otobüs meselesine, araba meselesine, harcırah meselesine kadar düşürenler, başlarını iki ellerinin arasına alıp, Ankara'dan neden çıkmadıklarının, çıkamadıklarının muhasebesini yapsınlar. 29 Mart seçimlerinin propaganda sürecinde, bizim teşviklerimiz sayesinde, Sivas'ın ötesinde ancak birkaç ile gidip miting yapabildiler. Kusura bakmayın, biz o siyasetçilerden değiliz. Bizim ülke olarak, köklü bir tarihimiz var, bizim zengin bir kültürümüz var, bizim devlet geleneğimiz var. Bizim, aynı dili konuştuğumuz, aynı kültürü paylaştığımız, aynı hissiyatı taşıdığımız geniş bir ortak coğrafyamız var.”

“BEKLE-GÖR POLİTİKASI OLMAZ”

Türkiye'nin dış politikasının, “Bekle-Gör politikası olamayacağına” işaret eden Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

“Türkiye, küresel gündemin peşine takılıp, oradan oraya savrulan bir ülke olamaz. Türkiye, gündemi belirlenen bir ülke olamaz. Türkiye, haksızlık karşısında susan bir ülke asla olamaz. Tam tersine Türkiye, bugün gündem belirleyen, bölgesel ve küresel meselelerde ağırlığını koyan, güçlü, itibarlı, saygın bir ülke konumuna yükselmiştir.

Türkiye, AK Parti'nin etkin politikaları sayesinde soğuk savaş döneminin çatışma psikolojisinden çıkmış, güven ve iş birliğine dayalı bir dış politika izlemiştir. Bu sayede Türkiye, bölgesinde ve dünyada saygın ve güvenilir bir ülke haline gelmiştir.

Bugün Türkiye, bambaşka bir yerde duruyor. Biz soğuk savaşın refleksleriyle değil, tarihi bir misyon ruhuyla hareket ettik, ediyoruz.

Biz Türkiye'nin tarihi birikimini, kültürel derinliğini, jeo-stratejik konumunu bilerek ve anlayarak politika geliştiriyoruz. Biz, tarihin bu kırılma noktasında Türkiye'nin üstlenmesi gereken rolü biliyoruz. Komşularla sıfır problem politikamız sayesinde yakın bölgemizde sorun alanlarını minimize ettik. Bu konudaki gayretlerimiz çok kısa sürede meyvelerini vermeye başladı. Türkiye, artık bölgesinin barış, huzur ve istikrar adresi haline geldi.

Şimdi pasif komşuluk ilişkisinden aktif dostluk ve iş birliği safhasına geçtik. Komşularımızla dostluk ve iş birliği alanlarımızı güçlendirerek etrafımızda bir huzur, istikrar ve refah kuşağı oluşturuyoruz. Bunun hem ülkemiz, hem bölgemiz hem de dünya barışı için hayati önem taşıdığını biliyoruz. Küreselleşme sayesinde dünyamızın sorunları iç içe geçmiş, eski duvarlar yerini 21'inci yüzyılın yeni gerçeklerine bırakmıştır. Türkiye'nin, bölgesinde ve dünyada düzen kurucu bir aktör haline gelmesi, artık bir tercih meselesi değil, tarihi bir zorunluluktur. AK Parti'nin ulusal, bölgesel ve küresel vizyonunu işte bu bakış açısı belirliyor. İzlediğimiz akılcı politikaların bir tane gayesi var: Türkiye'yi dünyada hak ettiği yere taşıyabilmek. Yöntemimiz, milli değerlerimize, tarihi tecrübemize ve toplumsal zenginliğimize dayanarak ulusal, bölgesel ve küresel sorunları evrensel bir bakış açısıyla ele almak ve çözüm üretmektir. Türkiye'nin etrafına duvarlar örerek Türkiye'yi 21'inci yüzyılın parlayan yıldızı yapmak mümkün değildir. Hamasetle vatanı yüceltmenin mümkün olmadığını söyledik. 'Parti, oy, seçim gibi küçük siyasi hesaplarla bu ülkeyi küçültmeyin' dedik. 'Büyük Türkiye Vizyonu, her tür parti siyasetinin üstündedir' dedik.

Bu yüzden 'Sen Türkiye'sin büyük düşün' dedik. Siyasi görüşümüz ne olursa olsun, her yönüyle büyük ve güçlü Türkiye, hepimiz için daha geniş, daha ferah, daha yaşanabilir bir Türkiye'dir. Büyük Türkiye'de herkese yer vardır. Büyük Türkiye'de insanımızın yüreği geniş, ufku geniş, vizyonu büyüktür.

Büyük Türkiye, bölgesinin istikrar ve huzur kaynağıdır. Korkutan değil güven veren, dışlayan değil kucaklayan, empoze eden değil empati yapan bir ülkedir. Yani Türkiye'nin yeni küresel vizyonu ve dış politika aktivizmi, sadece bazı ülkeler yahut bölgeler tarafından değil, bütün dünya milletleri ve devletleri tarafından takdir ediliyor. Türkiye'ye yakışan da bu vizyonla hareket etmesi ve düzen kurucu bir aktör olmasıdır. NATO üyesi olan Türkiye, bölgesinde bir güvenlik ve istikrar unsuru olmaya devam ediyor. G-20 üyesi olan Türkiye, küresel ekonomik sistemin yeniden inşasında aktif bir rol oynuyor. Avrupa Konseyi, AGİT, İslam Konferansı Örgütü gibi kurumlarda da aktif bir rol oynayan Türkiye, bölgesel ve küresel sorunların çözümü için herkesle iş birliği ve dayanışma halinde çalışıyor, pek çok girişime öncülük yapıyor.

Türkiye'nin uluslararası kurumlardaki etkinliği, Türkiye'nin artan önemini açıkça ortaya koyuyor. 21'inci yüzyılda yeni bir dünya kurulurken Türkiye, artık küresel siyasete katkı veren, yönünü tayin eden bir ülke haline gelmiştir. Çünkü Türkiye'nin dünyaya söyleyecek sözü var. Çünkü biz konuşmaya daha yeni başladık. Çünkü bizim faslımız daha yeni başlıyor. Çünkü bizim anlatacak bir hikayemiz, bir rüyamız, bir hayalimiz var. Çünkü biz adaleti, eşitliği, hakkaniyeti, paylaşmayı, kardeşliği, saygıyı evrensel ilkeler olarak görüyoruz. Bu ilkeleri adil ve tutarlı bir şekilde hayata geçirmek için mücadele ediyoruz. Hiçbir milleti ayırmadan herkese eşit davranılmasını istiyoruz.

Zira uygulanmayan ilkeler, kısa sürede anlamlarını yitirirler. Biz bu yüzden evrensel adalet ilkesinin Gazze'den Afganistan'a, Çin'den Afrika'ya, Balkanlar'dan Latin Amerika'ya kadar dünyanın her yerinde tutarlı bir şekilde uygulanmasının mücadelesini veriyoruz.”

İSRAİL'İN GAZZE SALDIRISI

Gazze'de, İsrail saldırılarının başladığı andan itibaren, Türkiye olarak haklı bir tepki ortaya koyduklarını belirten Erdoğan, Türkiye'nin, dünya kamuoyunun dikkatlerini bu meseleye çektiğini ve gür bir sesle 'saldırıların derhal durdurulması' gerektiğini ifade ettiklerini söyledi.

Erdoğan, şunları kaydetti:

“Türkiye'ye yakışan budur, Türkiye'nin dış politikasına yakışan budur, AK Parti hükümetine yakışan işte budur. Bütün dünya, gözlerinin önünde cereyan eden bu katliama karşı kör, sağır, dilsiz kesilirken, biz her platformda, cesaretle, kararlılıkla, mertçe, dürüstçe karşı çıktık. Bugün de Gazze halkının yaralarının sarılması için, Gazze'ye verilen sözlerin tutulması için takipçi olmaya devam ediyoruz.

Gazze Şeridi'ndeki çatışmaları sona erdiren ateşkes ilanlarının ve Güvenlik Konseyinin 1860 sayılı Kararı'nın üzerinden 8 ay geçti. Şarm-el Şeyh'te yapılan toplantının neticesi ne oldu? Orada, Gazze'nin yeniden imarı için 4,5 milyar dolarlık taahhütte bulunmasının üzerinden 6 ay geçti. Ancak Gazze;deki insani trajedi halen devam ediyor.

Gazze halkının yaraları sarılamadı. Gazze için verilen sözler tutulmadı. Şu anda Gazze'ye inşaat malzemelerinin girişine dahi izin verilmiyor. Utanmasalar gıda, ilaç girişine de izin vermeyecekler.

Filistin sorunu, sadece bir tarafın talepleri esas alınarak çözülemez. İsrail'in güvenliği kadar Filistinlilerin güvenliği de önemlidir. İsrail'in istikrar talebi kadar Filistin halkının özgürlük ve barış talebi de meşrudur. Bölge ve dünya barışının önündeki en büyük engellerden biri olan Filistin sorununun çözümü, ancak herkese adil ve eşit muamele edilmesi halinde mümkün olacaktır.

Aynı şekilde, nükleer silahlar konusunda da egemen ülkelerin herkese eşit mesafede olmasını istiyoruz. Dünya kamuoyunu her ülkeye eşit davranmaya, adil davranmaya davet ediyoruz. Elbette İran'ın nükleer programını tartışalım, tartışıyoruz, ancak gelin aynı şekilde, İsrail'in elindeki nükleer silahları da konuşalım, bunu da tartışalım. Gazze'ye atılan kimyasal silahları, fosfor bombalarını da konuşalım. Aksi takdirde kamu vicdanı yara alacaktır, adalet duygusu yıpranacaktır, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası örgütlere güven azalacaktır.”

DEĞİŞİM VURGUSU

Türkiye'nin bu anlayışla, diplomasiden kültüre, turizmden sanata her alanda ölçek büyüttüğünü vurgulayan Erdoğan, Türkiye'nin artık onlarca uluslararası toplantıya, konferansa, zirveye, sempozyuma, çalıştaya, sergiye, konsere ev sahipliği yaptığını belirtti. Erdoğan, ülkenin, tarihiyle, tabiatıyla, sanatıyla, kültürüyle, insanıyla son yılların en önemli cazibe merkezlerinden biri haline geldiğini dile getirdi.

Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

“Yatırım, eğitim, teknoloji, sağlık, turizm alanlarında Türkiye, bölgesinin en fazla aranan, takip edilen, ziyaret edilen, izlenen ülkesi konumuna yükseliyor.

Pakistan-Afganistan arasında, Suriye-İsrail, Filistin-İsrail arasında barışın tesisine, sorunların çözümüne yönelik çaba harcıyoruz. Lübnan'ın, Irak'ın, İran'ın, Suriye'nin, Gürcistan'ın komşularıyla ve uluslararası toplumla olan sorunlarının çözümüne katkı veriyoruz.

7 yılda, çevremizdeki tüm komşularımızla iyi ilişkiler kurmanın gayreti içinde olduk. Tüm komşularımızla ticari ve ekonomik iş birliğini katlayarak artırdık. İşte en son, Ermenistan'la aramızdaki meseleleri çözmek için de adımlar attık, atıyoruz.

Biz, altını çizerek ifade ediyorum, çözümsüzlüğün bir çözüm olarak dayatılmasını, çözümsüzlüğün bir dış politika aracı olarak kullanılmasını kabul edemeyiz. Çözümsüzlüğe terk edilmiş sorunlarla 21. yüzyılın güçlü bir ülkesi olamayız. Çözümsüzlüğü çözüm olarak gören anlayış artık miadını doldurmuştur. Eski politikaları devam ettirmek, geçmişin söylemlerini tekrar etmek, artık gerçekçi de değildir, doğru da değildir, sürdürülebilir de değildir.

Türkiye'nin menfaati değişimdedir, milletimizin menfaati değişimdedir, ülkemizin çıkarları değişimdedir. Değişime direnenler ne ülkemizin, ne milletimizin, ne devletimizin menfaatlerini koruyabilirler.

Güçlü bir ülkeye, büyük bir devlete yakışan, küçük meseleleri arkasında bırakmak ve geleceğe odaklanmaktır.”

“7 YILLIK İKTİDARIMIZDA KIBRIS'TA SATILAN NE VAR?”

Konuşmasında, Kıbrıs sorununa da değinen Başbakan Erdoğan, Kıbrıs'ta çözümden yana olan tarafın hep Türk tarafı olduğunu ifade etti.

Erdoğan, şunları söyledi:

“Şunu herkes bilmelidir: Kıbrıs'ta kalıcı barışın temel parametreleri ortadadır. Çözüm, Ada'daki iki tarafın eşitliğine ve Kıbrıs'ta iki ayrı halkın, iki demokrasinin ve iki devletin varlığına dayanacaktır. Uzlaşma, bu zemin üzerinden sağlanacaktır.

Kıbrıs Türkleri'nin uzun ve zahmetli bir mücadele sonucunda elde ettikleri kendi kendilerini yönetme hakkından, eşit statü ve eşit ortaklıktan vazgeçmeleri asla mümkün değildir.

Biz, çözüm için çaba harcamaya devam edeceğiz. Çözümsüzlüğü bir çözüm gibi dayatanlara karşı da asla boynumuzu eğmeyeceğiz. Kimseye minnet duygumuz yok. Kimseye muhtaç olduğumuz bir durum da yok. Bizim tüm olumlu çabalarımıza rağmen bu kez de çözümsüzlük gibi bir durumla karşı karşıya kalınırsa, kimse Kuzey Kıbrıs Türk tarafından anlayış beklemesin. Kimse Türkiye'ye yeni taleplerle gelmesin. Bunun sorumluluğunu ne kendilerine, ne mensubu oldukları toplumlara, ne de tarihe verebilirler.

Kıbrıs Türkü, Türk milletinin ayrılmaz bir parçasıdır. Türkiye, geçmişte olduğu gibi, bugün, yarın ve daima Kıbrıs Türkü'nün barış ve esenliğinin en büyük teminatı olacaktır.

Ancak, şu hususa da dikkatlerinizi çekmek istiyorum: Biz, Kıbrıs meselesinde çözüm için gayret sarf ederken, birileri çıktı, 'Kıbrıs'ı satıyorlar' dedi. Bugün, o söyledikleri sözün ağırlığı altında kaldılar. İftiralarının, ithamlarının, karalamalarının altında kaldılar. 7 yıllık iktidarımızda Kıbrıs'ta satılan ne var? KKTC daha ileri mi gitti, daha geri mi gitti? 7 yıl önce bizi topa tutanlar, bugün gelinen noktayı görünce acaba 'haksızlık etmişiz' diyebiliyorlar mı?

Aslında her meselede bunu yaptılar. Türkiye'nin hangi kronik sorununu gündeme getirsek, 'ihanet' gibi, 'hıyanet' gibi, 'satmak, peşkeş çekmek' gibi siyasi edebe asla sığmayacak bir üslup kullandılar. Şimdi size soruyorum: Kıbrıs satıldı mı? Kıbrıs dün mü daha iyi şartlardaydı, bugün mü? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin itibarı, tanınmışlığı dün mü daha yüksekti, bugün mü?”

“TÜRKİYE'DEN KKTC'YE DENİZ ALTINDAN SU HATTI PROJESİ TAMAM”

KKTC'nin eskiden bir toplum gibi tanımlanırken, bugün İKÖ'de Kıbrıs Türk Devleti adıyla, gözlemci üye sıfatıyla toplantılara katılabildiğini hatırlatan Başbakan Erdoğan, “Ada'da, bir tek Türk askeri bile çekilmeksizin dengeler değişmiştir. 'Türk askeri çekilsin' diyorlardı. Biz tek bir asker çekmedik” dedi.

Erdoğan, şunları söyledi:

“Alman Parlamentosu'nda 24 Mayıs 2007'de kısıtlamaların kaldırılmasını destekleyen bir karar alındı. İngiltere'yle bu yönde ortak çaba gösterme konusunda mutabakata varıldı.

İtalyan siyaset adamları (Maurizio Turco ile Perduca Marco) KKTC vatandaşlığına geçmek için başvuruda bulunmuşlar ve başvuruları kabul edildi.

Bugün KKTC vatandaşları ABD, İngiltere ve Fransa başta olmak üzere, Orta Doğu, Orta Asya ve Uzak Doğu'da birçok ülkeye, toplam 15 ülkeye, kendi pasaportları ile seyahat edebiliyorlar.

KKTC'nin yurt dışı temsilciliklerinin sayısı 14'e çıkmıştır. KKTC'deki yabancı temsilciliklerin sayısı 7'ye ulaşmıştır.

Türkiye'den KKTC'ye deniz altından su hattı projesini tamamladık. Şimdi inşasıyla ilgili ihale hazırlıkları yapılıyor. Türkiye'den KKTC'ye su vereceğiz.

Ben tüm bu gelişmeleri, Kıbrıs üzerinden istismar siyaseti yürütenlere ithaf ediyorum, hayırlı olsun.”

TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİK SÜRECİ

Büyük Kongre'nin Türkiye için son derece anlamlı bir yıl dönümünde gerçekleştirildiğini belirten Erdoğan, 3 Ekim 2005'te Türkiye'nin Avrupa Birliği ile katılım müzakerelerine başladığını hatırlattı.

Bir yıl gibi kısa bir sürede 35 fasılda tarama sürecinin tamamlandığını kaydeden Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

“Türkiye'nin yarım asırlık Avrupa Birliği hayalinde en somut ve en çarpıcı gelişmeler bu dönemde, AK Parti döneminde yaşandı. Biz, Türkiye tarafı olarak, ülkemizin istikrar ve huzurunun kalıcı hale gelmesi, yaşam standartlarının, demokrasi standartlarının yükselmesi için, Avrupa Birliği Katılım Sürecine ilişkin yükümlülüklerimizi harfiyen yerine getiriyoruz.

Her dönem başkanlığında iki faslın açılması, Türkiye'nin önüne yeni şartların konulması, deyim yerindeyse, maç sırasında kuralların değiştirilmesi, Avrupa Birliğine karşı soru işaretlerinin de artmasına neden olmuştur. Ayrıca, Avrupa içindeki kimi ülke liderlerinin, tamamen popülist kaygılarla Türkiye'yi tartışma konusu yapmaları da ülkemize yönelik ciddi bir adaletsizlik olarak tezahür etmiştir.

Büyük Kongremiz vesilesiyle şu hususu bir kez daha hatırlatmakta fayda görüyorum: Hükümet olarak, Avrupa Birliğine katılım sürecini kararlılıkla sürdüreceğiz. Nitekim, bakan düzeyinde bir Başmüzakereci atamış olmam da bu niyetimizin somut göstergesidir.

Biz, bize düşeni fazlasıyla yaptık, yapmaya da devam edeceğiz. Eğer Avrupa bizim bu gayretimizi, bu iştiyakımızı görmemekte direnirse, önümüze yeni kurallar, yeni engeller çıkarmaya devam ederse, bu kendi bilecekleri iştir. Ancak biz, kendimiz için, ülkemiz için, milletimiz için reformlarımızı yapmaya devam edecek, standartlarımızı yükselteceğiz.”

“TÜRKİYE'NİN LİDERLİĞİ”

Türkiye'yi büyütmeye, yüceltmeye, itibarını yükseltmeye var güçleriyle devam edeceklerini vurgulayan Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde üye olarak barışa hizmet ettiğini dile getirdi.

Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

“Türkiye, G-20 gibi oluşumlarda küresel ekonomiye yön vermeye katkıda bulunuyor. Türkiye, Medeniyetler İttifakı gibi yüzyılın en önemli projelerinden birine eş başkanlık yapıyor. Bugün Pekin'den New York'a kadar her yerde Türkiye konuşuluyor.

Bugün, Kabil'den Madrid'e, Sana'dan Kahire'ye, Beyrut'tan Melbourne'e kadar her coğrafyada Türkiye'nin onurlu duruşu konuşuluyor. Bugün, dünya mazlumları arasında Türkiye'nin liderliği, Türkiye'nin ağırlığı konuşuluyor.

Aynı şekilde, benim yurt dışındaki vatandaşlarım, güçlü bir Türkiye'nin, lider bir Türkiye'nin, haksızlık karşısında dimdik duran bir Türkiye'nin vatandaşı olmanın onurunu yaşıyorlar. Artık her bir vatandaşım, Türkiye Cumhuriyeti pasaportunu, Türk lirasını taşımaktan, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir vatandaşı olmaktan gurur duyuyor. Bunu AK Parti başardı, bunu işte bu kadro, işte bu teşkilat başardı. Bunu sizin heyecanınız, sizin coşkunuz, sizin samimiyetiniz başardı. Bunu, milletimin hayır duaları başardı. Çok daha fazlasını hep birlikte yapacağız. Türkiye'yi çok daha güçlü, çok daha saygın bir ülke haline birlikte getireceğiz. Yeter ki umudumuzu yitirmeyelim, yeter ki öz güvenimizi kaybetmeyelim.”

“BİZ, BİRLİKTE TÜRKİYE'YİZ”

AK Parti'nin, 3. Büyük Kongre için çok anlamlı bir slogan belirlediğini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

“Partimizi kurduğumuz andan itibaren gür bir sesle ifade ettiğimiz gibi, bugün de bütün yüreğimizle tüm Türkiye'ye, tüm dünyaya sesleniyoruz ve diyoruz ki: Biz, birlikte Türkiye'yiz.

Bu toprakları hep birlikte vatan kıldık. Bu topraklarda hep birlikte tek bir millet olduk. Çanakkale'de, Sakarya'da, Dumlupınar'da omuz omuza bu toprakları savunduk, yan yana şehit düştük. Biz şehitlerimizle Türkiye'yiz, biz gazilerimizle Türkiye'yiz. Biz, türkülerimizle, şarkılarımızla, halayımız, horonumuz, zeybeğimizle Türkiye'yiz. Ortak kaderimizle Türkiye'yiz, ortak ideallerimizle, ortak geçmişimiz ve ortak geleceğimizle Türkiye'yiz. 72 milyon vatandaşımın her biri, bu ülkenin asli unsurudur, vazgeçilmez temel taşıdır, her biri bu ülkenin birinci sınıf vatandaşıdır.

Şunu tüm samimiyetimle, bütün hasbiliğimle ifade ediyorum: Bu ülkenin tarihinden, Ahmet Yesevi'yi, Hacı Bektaş'ı, Pir Sultan'ı, Hacı Bayram Veli'yi çıkartmaya kalkarsanız, onları görmezden gelirseniz, onları yok sayarsanız, bu ülke öksüz kalır, yetim kalır, köksüz ve dayanaksız kalır.

Yunus Emre'siz bir Türkiye dilsiz kalır. Mevlana'sız bir Türkiye ruhsuz kalır. Sabahat Akkiraz'a kulak vermeyen, dinlemeyen Türkiye türküsüz kalır. Tatyos Efendi'yi yok sayan Türkiye'nin besteleri yarım kalır.

Cem Karaca bu ülkenin hasretini çektiği kadar, bu ülke de Cem Karaca'nın hasretini çekti. 'Hoşçakalın İki Gözüm' diyen Ahmet Kaya'ya vefa göstermeyen Türkiye'nin şarkıları eksik kalır.

Nasıl Mehmet Akif'siz bir Türkiye tahayyül edilemezse, Nazım Hikmet'siz bir Türkiye eksik sayılır.

Seversiniz sevmezsiniz, beğenirsiniz beğenmezsiniz, görüşlerini kabul edersiniz etmezsiniz ama Ahmedi Hani'siz, Bitlis'li Said-i Nursi'siz bir Türkiye'nin maneviyatı noksan kalır. Biz, bu ülkenin tüm renkleriyle, bütün çiçekleriyle, bütün kokularıyla, dağları, taşları, ırmaklarıyla Türkiye'yiz.”

“KİMSENİN BU ÜLKEDE BİR BAŞKASINI DIŞLAMAYA HAKKI OLAMAZ”

AK Parti'yi bir Türkiye partisi yapanın, bu kucaklayıcı tavrı olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, bu engin bakış açısıyla AK Parti'nin Türkiye'nin 7 coğrafi bölgesinde birinci parti olduğunu dile getirdi.

Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

“Mevlana'ya kulak verdik, 'Gel, ne olursan ol, yine gel' dedik. Hacı Bektaş Veli'ye kulak verdik, 'Bir olalım, iri olalım, diri olalım' dedik. Pir Sultan Abdal'a kulak verdik, 'gelin canlar bir olalım' dedik. Yunus'a kulak verdik, 'gelin tanış olalım' dedik.

Kimseyi Sünni olduğu için değil, kimseyi Alevi olduğu için değil, Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Tatar, Abhaza, Arap, Roman, Musevi, Rum, Ermeni olduğu için değil, herkesi insan olduğu için sevdik.

Biz bu terbiyeyi, biz bu adabı 'Yaradılanı severiz, Yaradandan ötürü' diyen Yunus'tan aldık. Biz bu terbiyeyi, Çanakkale'de düşmanına dahi kahve ikram edebilmeyi başarmış Mehmetçik'ten, şehitlerimizden, gazilerimizden aldık. Onun için kimsenin bu ülkede bir başkasını dışlamaya hakkı olamaz. Bu ülkenin hamurunda dışlamak yoktur. Bu ülkenin hamurunda ötekileştirmek yoktur. Geçmişte yanlışlarımız varsa, bunları bir tarafa koyalım. Bir milat, yeniden yola koyulalım.

Bu topraklar Anadolu'dur. Bu topraklar anaçtır, bu topraklar ana kucağı gibi herkese sevgiyle, şefkatle, merhametle kollarını açar. Bu topraklarda kimsenin bir başkasını ötekileştirmeye, dininden, mezhebinden, milliyetinden, etnik kimliğinden ötürü bir başkasını dışlamaya, hor görmeye hakkı olamaz.

Bu topraklarda hoş görülmeyen yegane şey, hoşgörüsüzlüktür. Tahammül edilmeyen yegane şey, tahammülsüzlüktür.

Biz, binlerce yıldan bu yana bu toprakların üzerinde yankılanan sese kulak veriyor, binlerce yıldan bu yana bu toprakları şekillendiren kardeşlik ruhunu benimsiyoruz. Bizim kitabımızda sınıf çatışmalarına yer yoktur. Bizim kitabımızda mezhep çatışmalarına yer yoktur. Bizim kitabımızda kavmiyetçi çatışmalara yer yoktur. Bizim kitabımızda memleketin bir bölgesini fazla, bir bölgesini eksik sevmek yazmaz. 780 bin kilometrekarenin tamamı bizim için aynı statüdedir. 72 milyon vatandaşımız bizim için aynı statüdedir, hepsi eşittir, hepsi birinci sınıf vatandaştır.”

“GELİN BU SORUN ALANLARINI BERABER ÇÖZELİM”

Mutlak hürriyetin ve mutlak özgürlüğün tesisinin, ancak herkesin kendini emniyette hissetmesiyle mümkün olacağını belirten Başbakan Erdoğan, güvenliğin olmadığı yerde özgürlükten, hürriyetin olmadığı yerde de emniyetten söz edilemeyeceğini ifade etti.

Erdoğan, şunları söyledi:

“Bugüne kadar etnik ayrımcılık yapmadık, yapmıyoruz, yapmayacağız. Dinsel ayrımcılık yapmadık, yapmıyoruz, yapmayacağız. Bölgesel ayrımcılık yapmadık, yapmıyoruz, yapmayacağız.

Bütünleştirici, birleştirici, kaynaştırıcı bir siyaset istiyoruz. Bütünleşmiş, birleşmiş, kaynaşmış bir Türkiye istiyoruz. Bunu başarmak bizim elimizde. Bunu başarmak iktidarıyla, muhalefetimizle, anayasal kurumlarımızla, sivil toplum örgütlerimizle, sanatçılarımız, bilim adamlarımız, akademisyenlerimizle bizim elimizde.

Ne diyoruz biz, ne diyoruz, ey muhalefet? Hepiniz, gelin, ne diyecekseniz, açık ve net söyleyin. Bu sorunlar var mı ülkemizde? Sorun alanları var mı ülkemizde? Bu sorun alanlarını biz siyasiler ortadan kaldırmayacak mıyız? Kaldıracağız. Peki ne güne duruyorsunuz. Daha gecikelim mi? Eğer sizin iktidara gelmenizi bekliyorsanız, bu millet sizi iktidara getirmez ve getirmeyecektir. Ben öyle görüyorum. Çünkü, bu anlayışla vatandaşına yaklaşanları bu millet iktidara getirmez.

Gelin bu sorun alanlarını beraber çözelim. Bunları ortadan kaldıralım. Mesele, gelin üzümü beraber yiyelim ama derdiniz sizin bağcı dövmekse, benim milletim size bağcıyı dövdürmez. Onun için bu yolculuğu kararlı bir şekilde sürdüreceğiz, onu için durmak yok, yola devam diyoruz, devam edeceğiz.”

AK PARTİ'NİN OY ORANI

AK Parti'nin Türkiye'nin 81 vilayetinin 80'inden milletvekili çıkaran yegane parti olduğunu belirten Erdoğan, 22 Temmuz seçimlerinde AK Parti'nin oy oranının, Güneydoğu bölgesinde yüzde 51.7, Doğu Anadolu bölgesinde ise yüzde 54 olduğunu, AK Parti'nin her iki bölgede de oyların yarıdan fazlasını aldığını söyledi.

AK Parti'nin Doğu Anadolu'da toplam 57 milletvekilliğinin 43'ünü, Güneydoğu'da ise 54 milletvekilliğinin 37'sini kazandığını anımsatan Erdoğan, şöyle devam etti:

“Doğu Anadolu'da bağımsızlar 9, CHP 3, MHP ise sadece 2 milletvekili çıkardı. Güneydoğu'da ise bağımsızlar 13, CHP 3, MHP 1 milletvekili çıkarabildi. Aynı tablo, 29 Mart 2009 seçimlerinde de tekrar etti. Doğu ve Güneydoğu bölgemizde bulunan 23 ilimizde, AK Parti ortalama yüzde 40 oy oranına ulaşarak yine birinci parti oldu. Buna karşılık, AK Parti'nin bölgedeki en yakın takipçisi DTP ise yüzde 25 oy oranına ulaşabildi. CHP bölgeden yüzde 8, MHP ise yüzde 7 oy alabildi. Şimdi, bu tablo son derece önemli. Bu tablo şunu gösteriyor. Bu ülkenin batısı da, doğusu da, kuzeyi ve güneyi de AK Parti'ye umut bağlıyor, AK Parti'nin kendisini hayal kırıklığına uğratmadığına, uğratmayacağına inanıyor ve emaneti gönül huzuruyla AK Parti kadrolarına yüklüyor.

AK Parti'nin kadroları, Edirne'nin, Tekirdağ'ın, İstanbul'un, Kocaeli'nin, Yozgat'ın, Çankırı'nın, Çorum'un, Kırşehir'in sorunlarını çok iyi bildiği, çok iyi takip ettiği gibi, Diyarbakır'ın, Muş'un, Bitlis'in, Tunceli'nin, Şanlıurfa'nın, Mardin'in, Batman'ın, sorunlarını da çok iyi biliyor ve çok yakından takip ediyor.

AK Parti'nin kadroları, Aydın'ın, Muğla'nın, İzmir'in, Antalya'nın, Afyon'un, Rize'nin, Trabzon'un, Hatay'ın sakinleriyle iletişim kurabildiği kadar, Iğdır'ın, Ağrı'nın, Şırnak'ın, Hakkari'nin, Van'ın sakinleriyle, oralardaki vatandaşlarımızla da iletişim kurabiliyor, gönül köprüsünü oralarla da inşa edebiliyor. Ülkenin bir meselesi varsa, AK Parti'nin ona sırtını dönme seçeneği asla ve asla yok. Ülkemde kanayan bir yara varsa, AK Parti'nin ona ilgisiz kalma, alakasız kalma lüksü asla ve asla yok. Ülkemde yükselen bir talep varsa, AK Parti'nin ona karşı kör, sağır, dilsiz olma ihtimali yok.

Türk kardeşimin meselesi benim meselemdir. Kürt kardeşimin meselesi benim meselemdir.Alevi kardeşimin meselesi benim meselemdir. Azınlıkların meselesi, benim meselemdir. Bu ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı her bir kardeşimin meselesi benim meselemdir. İşte onun için 'milli birlik' diyoruz. İşte onun için 'demokratik açılım' diyoruz.”

“ONLAR, 'KÜÇÜK OLSUN, AMA BENİM OLSUN' DERDİNDELER”

Erdoğan meselenin “Sivas'ın doğusuna geçemeyen partilerin anlayabileceği, kavrayabileceği bir mesele olmadığını” belirterek, “Sivas'ın batısına geçemeyenler bu meseleye bizim kadar samimi yaklaşamaz” dedi.

Türkiye'nin belli illerinde, belli bölgelerinde varlık gösterebilenlerin, Türkiye'nin tamamına hitap edemeyenlerin, Türkiye'yi bir bütün olarak ele alamayanların bu sorunları çözemeyeceğini ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:

“Onlar, 'Küçük olsun, ama benim olsun' derdindeler. Biz bunu yapamayız, yapmadık ve yapmayacağız. Tüm Türkiye'yi kucaklayamayanlar, Türkiye partisi olmaktan çıkıp bölge partisine dönüşenler, milletimizin hissiyatını bir bütün olarak algılayamazlar. Türkiye'yi zihinlerinde, siyasetlerinde, teşkilatlarında bölenler, bizi Türkiye'yi bölmekle itham edemezler. Bugün Türkiye'de birlik siyasetinin, bütünlük siyasetinin yegane adresi AK Parti'dir. 30 yıldır bu ülkenin ne batısında, ne de doğusunda annelerin feryadı duyulmadı.Evladını yitirmiş annenin ne hissettiği anlaşılmadı. Doğurduğu, emzirdiği, üzerine kol kanat gerip büyüttüğü yavrusu, al yıldızlı bayrağımıza sarılmış tabut içinde gelen annelerin acısı paylaşılmadı.”

Erdoğan, bir Anadolu türküsünün sözlerini okuyarak Türkiye'nin meselelerinin bu türkünün, ağıdın ve yakarışların karşılığını bulmak olduğunu ifade ederek, “Meydanlarda hamasetle bu iş çözülmüyor. Onun için diyoruz ki ne biliyorsan onu söyle. Hizmetkarın olalım, doğruları paylaşalım, beraber bunu ortadan kaldıralım diyoruz. Bildiğimizi, düşündüğümüzü dayatalım demiyoruz gel beraber yapalım diyoruz. Onun için de İçişleri Bakanımızın koordinasyonunda bugüne kadar çalıştık, çalışıyoruz. 11 Ağustosta partimizin grup toplantısında da ifade ettim.

Doğudaki anne ile batıdaki anne, gencecik yavrularının başında aynı Fatiha'yı, aynı Yasin'i okuyorsa, aynı ağıdı yakıyorsa, cemaat aynı kıbleye yöneliyorsa, buna rağmen bu acılar yaşanıyorsa, burada çok ama çok ciddi bir yanlış vardır. Herkes, çözümü devletten bekliyorsa, herkes çözümü siyasetten bekliyorsa, buna gözünü yummak, buna duyarsız kalmak akıl karı mıdır? Böyle bir yaklaşım, demokrasiden başka, siyasetten başka, hukuktan başka kapıların açılmasına seyirci kalmak demek değil midir?”

“KİMSE AK PARTİ'YE 'ÜLKEYİ BÖLÜYORSUN' DİYEMEZ”

Erdoğan, AK Parti'nin her meseleyi siyaset içinde, hukuk içinde, demokrasi içinde konuşulabileceğini, tartışılabileceğini, çözülebileceğini düşündüğünü ifade ederek,Türkiye'nin her sorunu hal yoluna koyabilecek bir donanıma, bir birikime ve bir özgüvene sahip olduğuna inandıklarını belirtti.

Son derece halis duygularla, son derece samimi hislerle, son derece hasbi niyetlerle yola çıktıklarını anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

“Burada iki şey var. Bir hesabı olanlar var, iki hasbi olanlar var. Hesabı olanları milletim hesaba çekecek. Ama hasbi olanları da benim milletim her zaman olduğu gibi mükafatlandıracak.

Annelerin gözyaşını dindirmekten, babaların yürek sızısını gidermekten başka hiçbir gayemiz yok. Kimse AK Parti'ye, AK Parti iktidarına 'ülkeyi bölüyorsunuz' diyemez. Bunu diyenler AK Parti'ye en büyük ithamı yapmış olur. Bu ülkeyi, 780 bin kilometre kare, 72 milyon vatandaşıyla birlikte arşınlayacaksın, metrekaresine kadar ulaşacaksınız. Dağ, taş demeyeceksin. Köydes projesiyle yolu olmayan, suyu olmayan yerlere ulaşacaksın, orada vatandaşınla kucaklaşacaksın. Ondan sonra da sen bölücü olacaksın, öyle mi? Kaç kere gittin acaba oralara? Tanır mısın acaba oranın yollarını? Hiç gittin mi, kucakladın mı, sarıldın mı, okşadın mı, derdin nedir sordun mu? Yok. Ama utanmadan, sıkılmadan bir de kalkacaksın, diyeceksin ki Türkiye'yi bölüyorlar. Türkiye'yi asıl bölen sizsiniz, siz. Sizin ta kendiniz bu ülkeyi yıllardır maalesef etnik ifadelerle böldünüz. Hiç bir zaman kucaklayamadınız. Ama biz Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Romanıyla istisnasız bütün vatandaşlarımı aynı şekilde kucaklıyor ve seviyoruz. Ayırmak yok. Etnik kimlikler alt kimliktir dedik. Bir de bizim üst kimliğimiz var. O da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığımızdır. Burada da birleşeceğiz. AK Parti'li işte budur. Biz böyle biliyoruz, böyle yürüyeceğiz. Öyle mi Diyarbakırlı bacım?”

Erdoğan, salonda bulunan Diyarbakırlı kadınlara yönelerek, “Diyarbakır'daki bütün bacılarımıza bunları anlatıyor musunuz? Zılgıt o zaman zenginleşir. O zaman güç kazanır. Kapı kapı anlatacağız” diye konuştu.

“YAZILI DAVET İSTEYECEĞİM”

Bu süreci yılmadan, usanmadan devam ettireceklerini, parlamentoda önce milletvekillerince konuyu müzakere edeceklerini, daha sonra da bütün Türkiye'yi dolaşacaklarını belirten Erdoğan, İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın iki aydır konuya ilişkin sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, düşünce grupları, yazılı ve görsel yayınların temsilcileri ve akademisyenlerle görüştüğünü anımsattı.

Erdoğan, şunları kaydetti:

“Havuzda şu anda bir şeyler birikti. Bu kongreden sonra MHP kararını açıkladığı için, ret cevabı verdiği için, gerek yok. CHP yazılı cevap vermediği için ben bir yazılı davet isteyeceğim. Verirler veya vermezler. Vermeleri halinde gideceğim, konuşacağım. Konuştuktan sonra da ona göre yolumuza devam edeceğiz. Biz bu konuda bağcıyla uğraşmıyoruz bizim tek derdimiz barışın, özgürlüğün, kardeşliğin markası olan üzümü yemek. Ve slogan atarak, iftira atarak, ağır ithamlarla süreci tahrik ederek açılımları baltalamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Cenaze törenlerinden, stad tribünlerine kadar neler yaptıklarını görüyorsunuz değil mi? Bu provokasyonları kimler ne için yapıyor, milletim biliyor. Futbolu dahi tahriklerine alet edecek kadar bu ülkenin kardeşliğinden haz etmiyorlar. Cenazelerimizde bizim slogan atılmaz. Bağırıp, çağrılmaz. Tekbir dahi getirilmez. Bunları biz bu işin ehli olanlardan öğrendik. Ama ehli olanlar musallanın başında söylemelerine rağmen onlar bakıyorsunuz kendilerine has sloganlarıyla, kendilerine has işaretleriyle, kendilerine siyasi rant devşirmenin gayreti içerisindeler. Ve maalesef cenaze namazında da durmazlar. Şehide saygın varsa gel görevini yap. Bırak slogan atmayı, bırak orada bu işin adabı içerisinde olmayan şeyleri yapmayı.”

“KIŞKIRTMALARA PRİM VERMEYİNİZ”

Bütün bu yaşanan olumsuzlukları sabırla karşıladıklarını, sabırla da karşılamaya devam ettiklerini ifade eden Erdoğan, hiç bir zaman kötüyü kendilerine örnek almayacaklarını, yapılan ayrımcılığı, haksızlığı onaylayan, suskunluk ve pişkinlik içerisinde olmayacaklarını vurguladı.

Erdoğan, şöyle devam etti:

“Stadlarda atılacak her gol kalemize atılacaktır. Orada atılacak her gol, bizi küme düşürecektir. Orada atılacak her gol, düşmanlığın, çatışmanın, ayrışmanın hanesine yazılacaktır. Gelin, kardeşlik adına, dostluk adına, birlik ve beraberliğimiz adına gol atalım. Zorlu bir süreçteyiz, zor bir dönemeçteyiz, sabır isteyen, soğukkanlılık isteyen, suhulet isteyen bir değişim sürecindeyiz.

Terör piyasasından nemalananlar, kirli oyunlarını sergilemeye devam edecekler. Biz o oyunları hep birlikte bozacağız, millet olarak, el ele, gönül gönüle bozacağız. Ve bu demokratik açılım sürecinde öncelikli terör sorunu var. Etnik unsurların sorunları var. Azınlıkların sorunları var. İşsizlik sorunları var. Ülkelerle olan sorunlarımız var. Aklınıza ne geliyorsa tüm sorun alanları bu açılım içerisinde yer alıyor. Aziz milletimizden rica ediyorum; kışkırtmalara, tahriklere, galeyana prim vermeyin, fitne ve fesadı aranızda barındırmayın. Bizim yolumuz barış yoludur, yolumuz kardeşlik yoludur.

Allah'ın izniyle, milletimizin hayır dualarıyla biz bu kardeşlik sürecini nihayete erdireceğiz. Göreceksiniz Türkiye kazanacak, Türkiye'nin 81 vilayeti birden kazanacak, 780 bin kilometrekare vatan toprağının her bir karışı, 72 milyon vatandaşımızın her biri kazanacak. Bizim samimiyetimizi sorgulayanları, bizim vatan ve millet sevgimizi istismar konusu haline getirenleri cemaziyelevvellerini aziz milletim de çok iyi biliyor. Bizim yaptıklarımız, bu ülkeye kazandırdıklarımız her şeyi açık ve net bir şekilde ortaya koyuyor. İşte TRT ŞEŞ, işte TRT TÜRK, işte TRT AVAZ. Şimdi tüm Ortadoğu'ya, Arap dünyasına seslenen TRT kuruluyor, o da yayına başlıyor. Nereden nereye. Güneydoğu'da AK Parti iktidarı olağanüstü hali kaldırdı. Fakat şimdi bunu kimse konuşuyor mu? Bunları unutmayın. Dünyanın 26'ıncı ekonomisiydik şimdi 17'inci ekonomisiyiz. Yüzde 63 faizle devlet borçlanıyordu, şimdi tek haneli rakama indik. Faiz yüzde 30'du, dün açıklandı yüzde 5.27'ye geldik. Yüzde 30'dan buraya enflasyon canavarı ne olacak diyenler bunu konuşsunlar.”

“KURTULUŞ SAVAŞIMIZIN HATIRASINI YÜCELTEN BİZ OLDUK”

Başbakan Erdoğan Türkiye'nin borcunun da yüzde 74'lerden yüzde 45'lere gerilediğini belirterek, bu oranın daha da aşağılara çekileceğini söyledi. Dünyanın en gelişmiş ülkesinde dahi işsizliğin yüzde 10 seviyesinde olduğunu, Avrupa'nın en güçlü ülkelerinden İspanya'da işsizlik oranının yüzde 19'lara dayandığını anlattı. Erdoğan, Türkiye'de işsizlik oranın yüzde 12 seviyesinde bulunduğunu belirtti.

Türklerin, bilinen en eski yazılı anıtlarının Moğolistan'daki Orhun Kitabeleri olduğunu belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

“Onlara biz sahip çıktık, AK Parti iktidarı sahip çıktı. Moğolistan hükümetiyle işbirliği içinde o tarihi anıtları dünya mirasına biz kazandırdık. Müzeyi kurduk, 42 kilometrelik Karakurum-Orhun Kitabeleri yolunu yaptık. Makedonya'da Mustafa Paşa Camii'nin restorasyonunu bitirme aşamasına getirdik. Priştina'da Fatih Camii'ni biz restore ettik. Kosova'da, Murat Hüdavendigar Türbesi'ni restore ettik, yeniden gün yüzüne çıkarttık.

Kırım'da Zincirli Medrese ve Sultan Giray Han Türbesine biz sahip çıktık,restorasyonlarını yaptık, bitirdik. Konya'da Selimiye Külliyesi'ni, Beyşehir Eşrefoğlu Külliyesi'ni, Akşehir Ulu Camii'ne Sahip Ata Medrese ve Camisi'ni tamir ettiğimiz gibi; Bosna'da Drina Köprüsü, Trablusşam'da Mevlevihane, Şam'da Süleymaniye Külliyesi'ni biz yeniden inşa ediyoruz. Kudüs'te Mescid-i Aksa içindeki Kubbetüs Sahra'nın çinilerini biz yeniliyoruz. Yine Kudüs'te, Yusufiye Osmanlı mezarlığının çevre düzenlemesini de biz yaptık. Kırım'da, Kırım Tatarlarına bin konut inşa ediyoruz, Afganistan'da 50 den fazla okul, 11 hastane, 168 su kuyusu, köprü, yol, meslek lisesini de biz yapıyoruz.

İstanbul'a Fetih Müzesi'ni yaparken, Çanakkale'yi unutmadık, kendi kaderine terk edilmiş şehitliklerimizi, şehitlerimize yaraşan, Çanakkale ruhuna yaraşan şekilde yeniden düzenledik. Çanakkale'nin, o şehitliklerin, o buram buram tarih kokan, her karışı Mehmetçiğin kanıyla sulanmış toprakların eski halini bilirsiniz. 1973'te Gelibolu'yu Milli Park ilan ettiler, onun dışında da hiçbir şey yapmadılar. Geldik, 2003 yılından itibaren burası için 50 milyon TL harcadık. Bir de şimdi gidin görün. Mutlaka gidin. Çocuklarınızı yanınıza alın, eşinizi yanınıza alın, Çanakkale'ye, Gelibolu'ya, şehitliklere mutlaka gidin ve orada bir Fatiha okuyun.

1998-2002 yılları arasında Türkiye genelinde sadece ve sadece 46 eserin restorasyonu yapılabilmişti. Biz ise, 2002-2008 yılları arasında toplam 3 bin 363 adet tarihi eserimizin restorasyonunu gerçekleştirdik. Samsun'da, Polatlı'da, Amasya'da Kurtuluş Savaşımızın hatırasını yücelten biz olduk.”

EKONOMİK VERİLER

Konuşmasında, ekonomiyle ilgili yaptıkları çalışmalara değinen Erdoğan, göreve geldiklerinde devletin yüzde 63 faizle borçlandığını, şu anda bu oranın tek haneli rakama düştüğünü, aynı şekilde enflasyonu yüzde 30'dan “yüzde 5.2 küsura” düşürdüklerini belirtti.

Erdoğan “(Enflasyon canavarı ne olacak?) diyenler bunu konuşsunlar. Aynı şekilde Türkiye'nin borcu yüzde 73'tü. Şimdi dünyadaki krize rağmen yüzde 45 civarında. Daha aşağılardaydı kriz nedeniyle biraz tırmandı.” diye konuştu.

Bazı çevrelerin “Türkiye'de işsizlik aldı başını gidiyor” şeklindeki iddialarını da değerlendiren Erdoğan, “İnsaf, ya ayıptır. Dünyanın en gelişmiş ülkesi Amerika'da şu anda işsizlik yüzde 10'a dayandı. İspanya'da yüzde 19'a dayandı. Biz yüzde 10.7'de aldık, şu anda yüzde 13, bütün bu krize rağmen. Vicdan sahibi olan bunu görür. Türkiye'de biz mücadelemizi, kavgamızı sağlam veriyoruz. Bak bankalar oralarda hep battı” şeklinde konuştu.

“Türkiye'nin borçlandığına” yönelik iddiaların bulunduğuna de işaret eden Erdoğan, “Adam diyor ki 'Türkiye şu kadar borçlandı'... Yok yok biz borcumuzu azalttık. Şu anda Amerika'nın borcu 1.5 trilyon dolar. Dünyada bu örnekler ortada” dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan, şu anda TOKİ tarafından yaptırılan ve inşaatı devam eden konut sayısının 380 bini aştığını, yaklaşık 280 bin konutu da sahiplerine teslim ettiklerini anlattı.

Erdoğan, Türkiye'nin, dünyanın her yerinde iş adamlarıyla var olduğunu belirterek, şu anda yurt dışında iş yapan müteahhitler arasında Türkiye'nin Çin'den sonra ikinci sıraya yükseldiğini kaydetti.

Bunların durup dururken olmadığına dikkati çeken Erdoğan, şunları söyledi:

“Türkiye'de kalmadık, ta Moğolistan'a gittik. Moğolistan'da Orhun Anıtları'nı müze haline getirdik. Orada havaalanı falan yoktu ha. Uçakla tarlaya indik. Baktık tarlada inekler otluyor. Uçağın geldiğini görünce kaçmaya başladılar ve ondan sonra adeta bir çöl safarisi yaptık. Yaklaşık 42 kilometre. Hani şimdi bu 'milliyetçilik' diyenler var ya, hiç oralara acaba gitmişler mi? Sadece bol bol nakarat yapmışlar. Biz yerine gitmişiz. 'Karakurum'dan Orhun Abideleri'ne kadar o bölgenin yolunu biz yapacağız' dedik. 42 kilometrelik yolu yaptık, açılışına gittik. Fakat açılışında Türkiye'deki bazı gelişmeler sebebiyle döndük. O zaman Başbakan Yardımcım Hayati Bey ve Milliyetçi Hareket Partisi'nden bir arkadaşımız yanında olmak üzere gidip o yolun açılışını yaptılar. Şimdi Karakurum-Orhun Abideleri arasına bu şekilde gidiliyor. Biz buyuz, milliyetçilik budur. Bunların dediği gibi kuru milliyetçilik değil, kafatası milliyetçiliği değil, hizmet milliyetçiliği, hizmet.”

Erdoğan, yurt içinde ve yurt dışında restore ettikleri medrese, türbe, cami, külliye ve köprü gibi eserlere işaret ederek, “Kudüs'teki Mescid-i Aksa içindeki Kubbet-üs Sahra'nın çinilerini biz yeniliyoruz. Yine Kudüs'te Yusufiye Osmanlı Mezarlığı'nın çevre düzenlemesini de biz yaptık” dedi.

Erdoğan, İstanbul'da Fetih Müzesi'ni yaparken Çanakkale'yi unutmadıklarını belirterek, “Çanakkale'de muhteşem bir müzeyi yapıyoruz, yapacağız. Şehitlerimize yaraşan, Çanakkale ruhuna yakışan bir şekilde yeniden düzenliyoruz” şeklinde konuştu.

İstanbul'da devam eden IMF ve Dünya Bankası yıllık toplantısına da değinen Erdoğan, “13 ayda toplantının yapıldığı İstanbul Kongre Merkezi'ni 330 milyon TL'ye tamamladık. Tarihte ecdadımızın bu tür yapıtları vardır. Şimdi de biz yapıyoruz. 13 ay... Öyle 25 yıl evvel temelini at, ortada kalsın, yok böyle bir şey. Temelini attık, tarih verdik ve bitirttik. IMF, 'Biz bunun biteceğine inanmıyorduk. Hatta buradan alıp başka yere de götürmeyi düşündük' diyor. Bu ülkeyi tanıyın, onun için bir an önce bu IMF işini de bitirelim. Hiç müzakeresini yapmayacağız, hayırlı olsun deriz” diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, eğitim, sağlık, adalet, ulaşım ve tarım konularında yaptıkları çalışmaları da anlattı.

NOTLAR

Erdoğan, salona gelişi sırasında ayakta alkışlanırken konfetiler atıldı. Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan, daha önce hazırlanan platformda dolaşarak partilileri selamladı.

Salonda, “Ergenekon senin olsun, Bozkurtlar onun olsun, bu can Türkiye'ye feda olsun”, “Türkiye aşığı Başbakan”, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” şeklinde pankartların yer aldığı gözlendi. Salonda, Türk bayrağı ve parti flamaları yer aldı. Delegeler, salonun ortasında kendilerine ayrılan yerde otururken, basın için platform oluşturuldu.

Bir grup partili genç, salonda bir ara müzik eşliğinde hayal çekti.

İzleyiciler arasında KKTC Başbakanı Derviş Eroğlu'nun yanı sıra, Almanya, Kosova, Azerbaycan, Makedonya ve Bulgaristan'dan parti temsilcileri, bazı sendika temsilcileri, Türkiye Harp Malulü, Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri Derneği Başkanı Taner Uran da yer aldı.

Derviş Eroğlu, kongrede yaptığı konuşmada, Azerbaycan'ın merhum Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'in, Türk halkları için “Tek millet, iki devlet” sözünü anımsatarak, KKTC'nin de Kosova'dan sonra 4. devlet olduğunu söyledi.

Bu arada, Erdoğan, konuşmasında, 1999 yılında hapishaneye girerken, o anki hislerine Necip Fazıl Kısakürek'in “Dua” şiirinin tercüman olduğunu belirtti. Başbakan Erdoğan, Kısakürek'in şiirinin, şu dizelerini okudu:

“Dua dua, eller karıncalanmış; yıldızlar avuçta, gök parçalanmış. Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış. Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu iplik ki incecik, örer boşluğu. Ana rahmi zahir şu bizim koğuş; karanlığında nur, yeniden doğuş. Sesler duymaktayım: davran ve boğuş. Sen bir devsin, yükü ağırdır devin. Kalk ayağa, dim dik doğrul ve sevin. Mehmed'im sevinin başlar yüksekte. Ölsek de sevinin, eve dönsek de!Sanma bu tekerlek kalır tümsekte. Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir. Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir.”


 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!