Erdoğan: Diyarbakır'da da aynısını söylerim

Güncelleme Tarihi:

Erdoğan: Diyarbakırda da aynısını söylerim
Oluşturulma Tarihi: Eylül 02, 2010 08:32

Başbakan Erdoğan, ''İstanbul'da ne söylüyorsam Diyarbakır'da da aynısını söylerim'' dedi.

Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan, Dolmabahçe'deki Başbakanlık Çalışma Ofisi'nde, Kanaltürk televizyonunun “Merkez Siyaset” programında gazetecilerin sorularını yanıtladı.

İşte Erdoğan'ın açıklamalarından satırbaşları:

TÜRKİYE'NİN PORTO RİKO MAÇI

Gönlüm Yunanistan maçını da izlemek isterdi, ama İstanbul'da olduğum için televizyondan izledim. Maçtan sonra takım kaptanı Hidayet'i aradım, tebrik ettim. Dün akşamki maçta gerçekten takımın hırsı, azmi, kararlılığı, kazanma noktasında çok daha iyiydi. Rusya maçına göre dün akşamki maçı daha heyecanlı, kararlı buldum. Ersan'ın da dün akşamki performansı çok yüksekti. Üçlüklerde maşallah bayağı iyiydi. Ben kendilerini özellikle alan savunmasındaki başarıları ve pota altında verdikleri mücadele sebebiyle tebrik ediyorum. Şimdi Çin ile oynayacakları bir maçları var. O maçtan sonra zaten diğer grubun dördüncüsü ile oynayacaklar. Biz de yakından izleyeceğiz. Yani izleme fırsatı bulduğum yerde gidip bizzat maçlarını izleyeceğim. Ama bir taraftan da kampanya yürüyor. Kendileriyle beraber bu heyecanı paylaşmak, onları şampiyonluğa giden yolda yalnız bırakmamak benim için de milli bir görev. Onlara tek tek başarılar diliyorum.

“TERÖRLE MÜCADELEDE BİLE KONSENSÜS SAĞLAYAMADIK”

Haberin Devamı

Hep şuna inandım. Biz siyasetçiyiz, biz lideriz. Biz liderler olarak yeni kuşaklara hep örnek olmalıyız. Kaldı ki biz ülkeyi yönetiyoruz. Sayısal olarak parlamentoda yüzde 65'lik bir çoğunluğa da sahip olsanız, parlamentoda mümkün olduğunca bir ortak akıl oluşturmada, bir uzlaşmada, konsensüs sağlamada bunu ne kadar başarılı sürdürürseniz, şüphesiz ki ülke de geleceğe çok farklı bir şekilde hazırlanır. Ama biz terörle mücadelede bile maalesef konsensüs sağlayamadık. Birkaç meselede bir şey başarıyorsunuz, örneğin bir başörtüsü meselesi... Başörtüsü meselesinde sağladığınız bu başarıda da yine muhalefet alıyor bunu Anayasa Mahkemesine taşıyor. Şimdi o gün Anayasa Mahkemesine taşıyan muhalefet bugün çıkıyor meydanlarda 'Başörtüsü sorununu ben çözerim' diyor. O gün 411 sayısını Anayasa Mahkemesine taşıyorsun, bugün kalkıyor diyorsun ki; 'Bunu ben çözerim'. Bunun altında imzan var. Bu ne perhiz, bu ne ne lahana turşusu. Siyaset ilkeli olmayı, dürüst olmayı gerektiriyor. Eğer siz dürüst olmazsanız, ilkeli olmazsanız, gelecek kuşaklara nasıl örnek olacaksınız. Burada bu hep hedeften saptırılıyor. Bizim üzüldüğümüz nokta budur. 12 Eylül bir kırılma noktası olur mu? Benim kimseye ön yargım yok. Böyle bir şeyin içinde de değilim.

YÜCE DİVAN'A GÖNDERME SÖYLEMİ

Ana muhalefet ve muhalefet partisi beimle ilgili “Biz Yüce Divana göndereceğiz” diyor. Şimdi bunu söyleyen insanlarla siz neyi konuşacaksınız? Yüzünü, gözünü, her şeyini sizden esirgeyen insanlarla siz neyi konuşacaksınız? Bu tür bir şeyi söyleyen insan önce iddiasını ortaya koymalı. 'Ha biz iktidara gelince iddiamızı açıklayacağız'. Geç bu işi. Varsa bir iddian koy ortaya, hemen git mahkemeye, yargıya git. Şu anda da yargıya gidebilirsin. Şu anda yargı kapalı değil ki. Yargı şu anda da açık. Hemen davanı aç. Ama şu anda açılmış bir tane davaları yok bu konuda. Sadece bu işi söylem olarak, kafaları bulandırmak için yapıyorlar. Tayyip Erdoğan ile ilgili varsa Yüce Divana götürecek kadar önemli bir iddianız, hemen başlatın süreci. Neyi bekliyorsunuz? Beklemeyin hemen açın davayı. Ve ona göre de süreç başlamış olsun. Bizim milletvekilliğimiz bittiği anda da zaten o dosyalar açılacaktır. Böyle bir süreci başlatmıyorlar. Dert ne biliyor musunuz? Bilgi ve duygu kirliliği meydana getirmek. Yani vatandaşın kafasını karıştırıyorlar.

Haberin Devamı

ÖCALAN'I İMRALI'YA GÖTÜREN KİM?

Desinler ki; 'Şu madde sebebiyle PKK terör örgütü güç bulur'. Biz burada bir defa darbe anayasasını ne yapıyoruz, yargılıyoruz. Ama burada bölücü örgüt lideri bugün eğer hayattaysa, sağlayan, ona İmralı'nın yolunu açan 3 kişi var; merhum Ecevit, Bahçeli ve Yılmaz'dır. Onların koalisyon hükümeti döneminde teslim edilmedi mi? Teslim edildi. Onu Kocatepe muhribiyle İmralı'ya götüren kim? Bunlar değil mi, bunların iktidarı değil mi? Oraya götürdüler, orada yerleştirdiler, şimdi sıkılmadan şunu da söylüyorlar; 'Neden F tipi cezaevine nakledilmiyor da orada besleniyor?' Bunu da söylüyorlar zaman zaman. Oraya götüren sizsiniz. Niye götürdünüz? Demek götürmenin bir anlamı, bir sebebi var.

Haberin Devamı

'Peki siz o götürmeyi paylaşıyor musunuz?' diye sorarsanız, evet paylaşıyorum. Bana göre yapılan iş doğrudur. Ama ala-ü valayla oraya götüren sizsiniz. Ve idamdan kurtulmasını sağlayan da sizsiniz. Ve çok enteresan, geçenlerde bir televizyon kanalında merhum Ecevit'in konuşmasını dinliyorum, AB'ye verilen sözler, AİHM, bununla ilgili verilmiş sözler, bunlar anlatıldıktan sonra, 'erteledik' diyor. Arkasından Sayın Bahçeli'ye soruyorlar, 'Siz ne düşünüyorsunuz?', 'Sayın Başbakan gerekli açıklamaları yaptı, benim herhangi bir söz söylememe gerek yok' diyor. Sizden geldi bu. O süreçten bu hale geldi. Şunu söylüyorum, diyorum ki şu paketin içerisinde bölücü terör örgütünün güçlenmesine yönelik bir tane madde söylesinler, desinler ki şu madde. Bu, arkadaşlar bilgi kirliliğinin daniskasıdır. Bu, kafaları bulandırmak için, kalkıp bunlar bir iz bıraksın diye atıyorlar iftirayı. Ondan sonra sen bu kara propagandayı silebilirsen sil. Yaptıkları iş bu.

Haberin Devamı

“YARSAV BU İŞİN İÇİNDE AKTÖR”

Yani köşe yazarlarından tutun da halka varıncaya kadar. Peki şimdi ne oldu da bunlar darbe anayasasını savunur hale geldiler? Darbe anayasasını savunanlar kimler arkadaşlar? Hiç bir araya gelemeyenler. CHP, MHP, BDP, Türkiye Komünist Partisi, İşçi Partisi, YARSAV. Düşünebiliyor musunuz, YARSAV bu işin içinde aktör. Kim bu YARSAV? Üyelerinin hakim ve savcılardan oluştuğu bir vakıf veya dernek, aktif rol oynuyor. Şimdi nedir bu? Bu bir ihsası reyde bulunmaktır. Sen nasıl olur da ihsası reyde bulunursun? Nasıl olur da böyle bir çalışmanın içerisinde yer alırsın, rol alabilirsin? Şimdi yarın, şahsım veya bir başka arkadaşım, herhangi birinin hakim veya savcı olduğu mahkemeye ben nasıl güveneceğim, nasıl gönül huzuruyla gideceğim? Güvenilebilir mi?

Haberin Devamı

“GÜVEN OYLAMASI HAVASINA SOKULMAK İSTENİYOR”

MHP Genel Başkanı, gittiği yerlerde, 'Bu bir güven oylamasıdır' diyor. Ana muhalefet partisinin lideri bazen kaçırdı onu ağzından, söyledi, sonra 'Bu bir güven oylaması değildir' dedi. Bizde de aynı durumlar, benzer şeyler 1-2 arkadaşımız tarafından söylendi. Aslında bu bir güven oylaması değil. Bu bir siyasi partinin, iktidar veya muhalefet partisinin ne kadar oy alıp almadığını belirleyen bir seçim değil. Oy pusulası önümüze gelecek, bir karede 'evet', diğerinde 'hayır' yazıyor. Orada herhangi bir partinin amblemi yok, partinin amblemine oy vurmayacağız, mührü vurmayacağız.

“MİLLETİN ANAYASA YAPMASINA MI 'HAYIR' DİYORSUN?”

Niçin 'hayır' diyorsun bunu anlat. Yani kadınların haklarının anayasal güvence altına alınmasına mı 'hayır' diyorsun? Çocuk istismarına karşı çıkılmasına mı 'hayır' diyorsun? Yıllarca konuşulan toplu sözleşme, bunun yapılmasına mı 'hayır' diyorsun? Memurların toplu iş sözleşmesinden istifade etmesine mi 'hayır' diyorsun? Kamu denetçiliği kurumunun kurulmasına mı 'hayır' diyorsun? Bunları konuşalım. Bunlara girmiyorlar.

Mesela biliyorsunuz, kalkıp da ta AİHM'e gitmesini ortadan kaldıracak. Biliyorsunuz, eskiden darda kalan sıkıntılı insanlar, bu noktada ta oralara gidiyordu, ama parasının olması gerekiyordu. Ama şimdi böyle bir şeye hiç gerek yok. Kendi ülkende Anayasa Mahkemesine müracaatla kalkıp buradan o istediğin bilgiyi alabiliyorsun. Milletin anayasa yapmasına mı 'hayır' diyorsun? Yani belli bir elit mi yapsın bu anayasayı, bundan mı 'hayır' diyorsun? Hakim ve savcıların biliyorsunuz verdikleri kararda bir güvenilirlikleri vardır. Ama şimdi bakıyorsunuz, savcı veya hakim bu kararı verdiği zaman HSYK anında onu görevden alabiliyor. Böyle şey olur mu ya, bunları yaşadık bu arada. Bunların ortadan kalkması için bir defa çok ciddi bir adımın atılması, bu noktada 'evet'in artması gerekiyor.”

Bu 11 bin hakim-savcının kalkıp oy kullanmasına bunlar karşı çıkıyorlar. Niye katılımcılığa karşı çıkıyorsun? Bırakın onlar da katılsın bu işe. Bak, burada bir siyasi partinin ataması yok. Yani bizim hükümet olarak burada herhangi bir HSYK üyesini atama yetkimiz yok. İlk derece mahkemelerinden, yani Van'daki hakim veya savcı burada tercihini kullanacak. Bizde böyle bir şey yok. Anayasa Mahkemesiyle ilgili parlamentonun atama diye bir şeyi yok, tercih yetkisi var. Barolar Birliği 3 tane isim verecek, bu isimlerden bir tanesini Meclis tercih edecek. Sayıştaydan 2 isim gelecek, yine parlamento bir tanesini tercih edecek. Yani bunların hiçbirisinin, 'parlamento tarafından atanmıştır' hükmü altına girmesi bile yanlış. Siyasi iktidar olarak zaten bizim böyle bir yetkimiz de yok. Adalet Bakanı yıllar yılı zaten buranın üyesiydi, Bakanlık Müsteşarı zaten üyesiydi. Bu bizim yeni getirdiğimiz bir şey değil, kaldı ki biz yetkilerini de şimdi kısıtladık.

“SİZ KENDİNİZ KAMERAYLA MI SEÇİLDİNİZ?”

Yandaş yargı oluşturma noktasında mahir olan CHP'dir. Biliyorsunuz daha önce gerek Seyfi Oktay, gerek Mehmet Moğultay zamanlarında atanmış 3 bin civarında hakim-savcı var ve o zamanlarla ilgili hatta geçenlerde sayın Moğultay gene açıklama yaptı, 'Ben kendi parti mensuplarımı, kaba ifadeyle yandaşlarımı değil de MHP'lileri, ülkücüleri mi atayacaktım, Refah Partilileri mi atayacaktım?' diyor. Çok açık, net.

Şimdi bu tür bir zihniyet, bu tür bir anlayış CHP zihniyetidir. Dönemimizde yapılacak atamalarla ilgili olarak biliyorsunuz Danıştay şöyle bir anlayış getirdi; 'Mülakatlar kamerayla yapılmalıdır, kamera olmadan mülakat olmaz'. Öbür taraftan da Yargıtay ve Danıştay kadrosuzluktan yakınıyor. Tabii böyle bir mantık varsa, 'Kusura bakmayın, böyle bir mantıkla eleman alımı yapmayız' dedim. Bugüne kadar siz kamerayla mı eleman alıyordunuz. Böyle bir şey var mı ya? Nereden çıkardınız bunu? Bu bir defa bu hükümete saygısızlıktır. Bugüne kadar yapılmış bir şey değil, bunun yasalarda hiçbir yerde yeri yok, hiçbir uygulaması yok ve siz şimdi kalkıyorsunuz, böyle bir şey getiriyorsunuz. Siz kendiniz kamerayla mı seçildiniz? Normal olarak seçimler yapılmıştır ve sizler de oralara atandınız. Kim sizi kamerayla seçti, böyle bir şey var mı? Ama siz şimdi kalkıyorsunuz, bu hükümet için böyle bir şey getiriyorsunuz, kusura bakmayın. Ve şu anda tabii ki milyonlarca dosya birikiyor. Bu anlayış değişmediği sürece bizim bunlarla çalışmamız zaten mümkün değil. Ondan sonra 'Yok şöyle, yok böyle' deniyor.”

“BUNA İLERİ DEMOKRASİ, BİRİNCİ SINIF DEMOKRASİ DENMEZ”

HSYK Başkanı diyor ki; 'Onlarda öyle ama bizde henüz böyle bir kültür oluşmuş değil'. Her sıkıştığınızda bu ülkenin insanını enayi yerine koyuyorsunuz. Onlar hep gelişmiş oluyor, bu ülkenin insanları gelişmiş olmuyor. Bu saygısızlıktır. Bu ülkenin parlamentosuna da bu ülkeyi yönetenlere de saygısızlıktır. Yani bu ülkenin en akıllısı onlar. Onlardan başka akıllı yok. Onlar seçerse doğru, onlar seçmezse yanlış. Böyle bir yaklaşım olur mu? Buna ileri demokrasi, birinci sınıf demokrasi denmez. Ben buna ikinci sınıf demokrasi bile diyemiyorum. Bu yaklaşım tarzlarını duyduğum zaman kendimden de utanıyorum.

Adalet Bakanı ve Müsteşar ilk defa mı buraya geldi? Yıllar yılı var. Bizim dönemimizde gelmedi ki? Adalet Bakanı ve Müsteşar diğer ülkelerin bir kısmında var. Yok diye bir şey yok. Şimdi bunların hazmedemedikleri şey, bu onların arka bahçesiydi. Bir kast sistemi vardı. Şimdi bu kast sistemi çöküyor. Şimdi bu halkın ön bahçesi olacak.

Dert başka, çünkü kendilerine güvenleri, inançları yok ve Türkiye geneline yayılmış yargı camiasına saygıları yok. Çünkü bunların eliti var. Bu elit kesim, egemen kesim, 'Biz ne dersek o olacak' anlayışıyla yaklaşıyor ve bunun için de bu arka bahçe olarak görevi sürdürmek için... Şimdi o telefon görüşmeleri, teknik takibe takılma var ya, işte bunlar hepsi bunun neticesi. Tabii ister istemez bakanlığımız da araştırmaları, çalışmaları yapıyorlar, yapacaklar. Gerçekten böyle bir şey var mıdır, yok mudur? Bu iddiaların araştırılması lazım. Varsa bunlar ülkemiz için hayra alamet değil.

“BU KUNDAKLAMALARIN YAPILMASI BOŞUNA DEĞİL”

Ben şunu da söyleyeyim. Burada bu tür şeyler ilk defa yaşadığımız şeyler değil. Her şeyden önce sağduyulu bölge halkım, benim Kürt kökenli vatandaşlarım, bugüne kadar o bölgede bize çok oy verdi. Ama bu insanlar hep ölümle tehdit edildiler. Bakın şu anda bugün ya da dün ilköğretim okullarına kundaklamalar yapıldı. Bu kundaklamaların yapılması boşuna değil. Hepsi bunların sinyalleri.

Korku yaratmak, korku havasının neticesinde vatandaşın sandığa gitmesini engellemek. Şehir merkezinde buna benzer adımlar atıyorlar. Tabii biz de her türlü tedbiri aldık, alıyoruz, almaya devam edeceğiz. Bölgedeki vatandaşlarımız bence kararlı olmalılar. Biz hükümet ve devlet olarak bütün imkanlarımızı seferber edeceğiz, yanlarında yer alacağız.

TERÖR ÖRGÜTÜNÜN BİR NUMARALI HEDEFİ

Medyanın atacağı adımlar, atacağı başlıklar bunlar çok önemli. Çünkü terör örgütünün bir numaralı hedefi, propagandasını yapmaktır. Yazılı ve görsel medya bunlara yer verdiği sürece güç kazanacaktır, bunu aşmamız lazım.

Bölgede çok daha farklı bazı tedbirler geliştirmek, adımları atmak için Terörle Mücadele Yüksek Kurulumuzun başlattığı bazı çalışmalar var, bunlar devam ediyor. Burada kararlıyız. Ama burada süreci unutmayalım. Bizim milli birlik, beraberlik, kardeşlik süreci sıradan bir süreç değil. Burada 'Demokratik Açılım' başlığını verdiğimiz süreç, sıradan bir süreç değil, bir projenin hayata geçirilmesi. Peki bu akşamdan sabaha mı? Mümkün değil, akşamdan sabaha. Yani şu anda 30 yıllık terörün meydana getirdiği tahribatı sizler kaldırmanın mücadelesini vereceksiniz. Bunun tabii dal budak saldığı, içeride ve dışarıda ayakları var. Bunlar üzerinde çalışmalar sürdüreceksiniz. Ciddi dış destekler aldığını inkar edemeyiz. Maalesef dış destek de alıyor. Bunlarla ayrı mücadele ediyorsunuz.

DİYARBAKIR'DA DA AYNISINI SÖYLERİM

Bizim için oralar da çok önemli, çünkü bizim doğuda başka, batıda başka, kuzeyde başka, güneyde başka gibi değişikliğimiz söz konusu değil. Biz her yerde bu çerçeve içinde mesajları verdiğimiz için Diyarbakır'da vereceğimiz mesaj da o beklentilere cevap oluşturacak mesajlar değildir. Şimdi burada çıtayı kasıtlı olarak yükseltenler var. Örneğin diyorlar ki; 'Biz Başbakanın burada farklı mesaj vermeyeceğini biliyoruz'. 'Biliyoruz' diyen kişi bakıyorsun 'tek dil' diyor. Benim bugüne kadar 'tek dil' diye bir mesajım olmamıştır.

Afyonkarahisar'dan yola çıkarken bu noktada 4 mesajım oldu. Bunlar; tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Biz bu 4 başlıkla yola çıktık. 3 tane de ayrı başlığımız vardı. Biz etnik milliyetçiliğe, bölgesel milliyetçiliğe, dinsel milliyetçiliğe karşıyız. Dil konusuna gelince, resmi dil olarak tek bir dil tanırız, Türkçe. Ama herkes kendi dilini rahatlıkla konuşabilmelidir. Hatta bunun için de kendi ana dillerinde kurs açmalarına zemin hazırladık. Burada hedef saptırma gayretleri var. Buradan geri adım atmayı bekleyenler var, biz geri adım atmayız. Biz Türk bayrağının yanında başka bir bayrağın dalgalanmasına bu topraklar üzerinde 'evet' diyemeyiz. Bunun bilinmesi lazım. Bunu bugün İstanbul'da bu şekilde nasıl söylüyorsam, yarın Ağrı'da da aynı şekilde söylerim daha önce Diyarbakır'da söyledim, yine aynı şekilde söylüyorum.

Niye? Çünkü biz ana muhalefet partisinin liderinin yaptığı gibi, doğuda 'Biz şu an genel affı getireceğiz' derken, Kayseri'ye gelince 'Ben onu kastetmek istemedim. Başka şeyi kastettim' diyemeyiz. Bizim kitabımızda bu yok, ama biz şunu biliriz; bizim bayrağımızın alı, sadece Türk'ün kanı değildir. Orada Türk'ün kanı da var, Kürt'ün kanı da var, Çerkez'in de Laz'ın da Arnavut'un da Boşnak'ın da kanı var. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin kanı var. Bunu etnik unsurlar olarak söylüyorum. Çünkü bizi zaten millet yapan bu. Ne diyor şair; 'Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak uğrunda ölen varsa vatandır.

“DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ NOKTASINDA HASSASİYETLERİM VAR”

Düşünce özgürlüğü noktasında hassasiyetlerim var. Yeter ki hakaret olmasın, eleştiri noktasında en ufak bir tereddütüm yok. Ama kalkıp da Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını, 'Türküm demekten utanan bir Başbakan' diye pankarta asıp, onu sallandıran, buna da 'Ağır eleştiriye girer, bu hakaret değildir' diyen bir yargı anlayışına saygı duyamam. Böyle bakan bir yargı anlayışı var. Diyor ki; 'Sen Başbakansın, katlanacaksın'. Normal vatandaşı getir, sor. 10 kişiden 9'u 'hakarettir' der. Ama onlara sorduğunuz zaman, 'Ağır eleştiri' diyorlar. Aynı şeyi sana yapalım bakalım, sen ne diyeceksin yargı mensubu olarak. Sen buna 'Ağır eleştiri' diyebilecek misin?

BUNLAR KONUŞURKEN ÇOCUKLARI TV'DEN UZAK TUTUN

Bu akşamki görüşmemizin başında sorduğunuz sorunun cevabı budur. Nasıl bakarsın? Her zaman yaptıkları iş bu. Bunun şu anki anayasa tartışmasıyla ne alakası var. Şimdi soruyorum, şimdi bir siyasi tartışma adabına uyuyor mu? Bunu bir siyasi liderin ağzına yakıştırabiliyor musunuz? Onun için diyorum çocukları bunlar televizyonda konuşurken, televizyon karşısına koymayın. Çünkü şu ifadelerden bu çocuklar nasibini yanlış alır ve bunlar yakışık almayan yaklaşım tarzlarıdır. Allah aşkına gençlere, çocuklarımıza bunlar mı örnek olacak? Bunlara bu ifadelerle cevap veremem ki. Sorsan ona 'kalpazan' ne demek? Tanımını bile yapamaz. Hani eğer kalpazanlığın ne olduğunu bilmiş olsa, mensubu olduğu siyasi partisinin geçmişine bakması lazım ve o geçmişinde bunların nasıl karşılıksız para bastıklarını göreceksiniz. Ama ben şu mübarek ramazan ayı içinde söyledim, onların diliyle bunlara cevap veremem. Edebim, adabım da buna müsaade etmez. Milletime havale ediyorum. Milletim onlara en güzel dersi 12 Eylül akşamı verecek.

ÖZEL BİR REÇETE UYGULAMIYORUM

Öyle alanlara gittik ki on binlerce insan, Kayseride mesela resmi rakam 60 bin. 40 derecenin üzerinde sıcak vardı. Fakat o vatandaşın heyecanı, coşkusu, ister istemez size her şeyi unutturuyor. Ondan daha büyük vitamin olur mu? Ondan daha büyük enerji olur mu? Oradan o enerjiyi alıyorsunuz. O şekilde şu ana kadar sürdürdüm. Herhangi bir özel reçete uygulamıyorum. Ama tabii yediğim içtiğimde gündüz hararet vermeyecek şeylere dikkat ediyorum. Eşimin de bu noktada kendine has şeyleri var.

ALTIN ÇİLEK PATLAMASI

Tarabya'da öyle bir uğradığımız bakkal dükkanındaki şeydi, ondan sonra hakikaten Türkiye'de bir hareketlenme oldu ve bazı illerde altın çilek getirip hediye ediyorlar sağ olsun, ama fiyatları da bayağı ilerlemiş.

“YETER, KARAR MİLLETİNDİR DİYELİM”

Ne getiriyor, ne götürüyor? Yani bu leblebi, çekirdek getirmiyor ya. Yani bahsedildiği gibi kayısıdan bahsediliyormuş, bundan bahsediliyormuş. Bu kadar sulandırılmaz bu iş. Böyle bir şey bu işin içerisinde yok. Burada ciddi şeyler yatıyor. Üstünlerin hukukuna son veriyoruz. Ya, bundan daha güzel şey olur mu? Hukukun üstünlüğüne geçiyorsun. Bundan daha güzel şey olur mu? Bunu başarıyoruz. Ve istiyorum ki ben artık Merhum Menderes'in o ifade ettiği, 'Yeter, söz milletindir', biz de diyoruz ki buna, 'Yeter, karar milletindir' diyelim. Ondan sonra da mührü buna göre vuralım. Ama genel seçimlerde ne diyorlarsa desinler, tercihlerini hangi istikamette kullanıyorlarsa o zaman kullansınlar.

KİTABIMIZDA TERÖRİST BAŞINI AFFETMEK YOK

Bakın 2006, 2010. Bunun arasında biz 22 Temmuz genel seçimlerini geçirdik, yerel seçimleri geçirdik. Ayıptır. Dürüst ol, dürüst. Ama bu zat, dürüstlükten çok uzak. Bizim kitabımızda terörist başını veya terörist liderleri veya teröristleri affetmek gibi bir şey bugüne kadar asla meclise gelmemiştir. Dört dörtlük bir yalandır. Benim altında imzam olan böyle bir şey meclise asla gelmemiştir. Böyle bir şey meclise gelmiş olsaydı, bunlar 22 Temmuzda, şurada burada bunu tepe tepe kullanırlardı. Ve biz buna rağmen yüzde 47 oy alacaktık öyle mi? Benim milletim, terör örgütünün liderini affeden bir başbakanın partisine yüzde 47 oy verecekti.

“AYAĞIMIZDA PRANGALAR VAR”

Önemli olan 'evet'in çıkmasıdır. Bizim hedefimiz bu. Yani ne kadar çıkarsa ne olur, ne kadar çıkmazsa ne olur bu önemli değil. Ama ben şunu iddia ediyorum; yani 'evet'in çıkmasıyla Türkiye'yi bizim sıçratmadaki performansımız mukayese edilemeyecek derecede artacaktır. Yani biz prangalarımızdan kurtulacağız. Şu anda bizim ayağımızda prangalar var. Ve biz bu prangalarla çalışıyoruz. Düşünebiliyor musunuz? Yani bir hükümet, yürütme, yerindelik kararı veremiyor. Yerindelik kararı kimindir? Anayasa tespit eder, hükümetindir, ama bunu veremiyor. Niye? Danıştay gibi bir pranga var, engelliyor. Yani bir vali ataması yapamıyorsunuz. Bunu hepsi için söylemiyorum. Ama 2 tane de olsa, 3 tane de olsa, eğer siz çalışmayacağınız bir vali orada Danıştay kararıyla duruyorsa, hele hele bu iki kere üç kere yine yerine iade ediliyorsa, o zaman bırakın da bu ülkeyi gelsin Danıştay idare etsin. Bunun hesabını vatandaşa verecek olan kimdir? Hükümettir, yürütmedir. Bu sadece valiler için değil ha, bir şube müdürü için bile böyle. Geçen arkadaşlar söyledi 23 kez bir şube müdürü görevine iade edilmiş. Aynı şekilde 11-12 kez bir şube müdürü görevine iade edilmiş. Düşünün. Yani bir şube müdürünü dahi siz görevden alamıyorsanız, onu bir başka yere atayamıyorsanız veya merkeze çekemiyorsanız nasıl olacak da siz huzur içinde rahatlıkla çalışabileceksiniz? İşte bu 'evet' bu prangalardan yürütmeyi kurtaracaktır.

“BU, SEÇİMDEN SONRA DAHA GENİŞ BİR ANAYASANIN ANAHTARI”

Şu anda muhalefetin kampanya şekli malum, yani anayasa metnine yönelik değil. Tamamen muhalefet bu işi bir genel seçim havasında götürmek istiyor ve burada adeta o muhalefet cephesi oylarını bir arada toparlamak suretiyle AK Parti, Saadet Partisi, Büyük Birlik Partisi, yani 'evet'te buluşan siyasi partilerin oylarına karşı adeta orada bir cephe oluşturmuş vaziyetteler. Biz şu anda tabii olayı buradan çıkartıp, bu bir genel seçim değildir, bu bir halk oylamasıdır. Bu bir güven oylaması değildir ve bu halk oylamasında yeni bir anayasanın hele hele 2011 genel seçimlerinden sonraki döneme yönelik daha geniş, daha katılımcı bir anayasanın adeta anahtarı olarak biz bunu görüyoruz. Bununla beraber o döneme çok daha farklı gireceğiz. Çok daha güçlü bir anayasayı hazırlamanın gayreti içinde olacağız. Yani bu anayasayı da biz her şey olarak görmüyoruz. Ama çok önemli maddeleri içeren bir anayasa olarak görüyoruz ve diyoruz ki 2011'in inşallah genel seçimlerinde bu atacağımız anayasa adımıyla 'evet'le farklı bir süreci başlatacağız. Bu aynı zamanda 2023'ün de müjdesidir.

EN AZ 3 ÇOCUK

'Yapabileceğin kadar değil, bakabileceğin kadar' diyor. Böyle saçmalık olur mu? Şu anda benim 4 çocuğum var. Zenginlere bakıyorum, çocuk sayısında 2'den fazlasını göremezsiniz. Çocukları kendileri için adeta yük kabul ediyorlar. Halbuki asıl zenginlik o, buna bakmak lazım. Bunu da teşvik etmemiz lazım. Bunu her yerde söylüyorum. Vatandaşlarımın en az 3 çocuk yapmalarını arzu ediyoruz, bunu da bir milli beka meselesi olarak görüyorum. Bu konuda da kararlıyım. Bunun bilimsel bir altyapısı da var.

Zaten ülkemizde öyle tipler var ki onlarda zaten evlenmek, şu-bu derdi zaten yok. Onlar ayrı bir şey. Biz kalkıp onların yaşamına karışamayız, o ayrı bir mesele. Temenni ederiz ki onlar da evlensin, çünkü erkek ve kadın birbirinin tamamlayıcısıdır. Tamamlandığı zaman bir bütün ortaya çıkıyor. Temenni ederim ki bekarları kızdırmış olmayız. Ama darısı hepsinin başına diyorum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!