Enver Paşa savaşırken alfabe icad etmişti

Güncelleme Tarihi:

Enver Paşa savaşırken alfabe icad etmişti
Oluşturulma Tarihi: Ekim 15, 2005 00:00

Türkler tarafından yaklaşık bin sene boyunca kullanılan Arap harflerinin eğitimi zorlaştırıp zorlaştırmadığı konusunda Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında tartışmalar yaşanmış ve bazı aydınlar, Arap harflerinin yerine Latin alfabesinin kullanılmasını teklif etmişlerdi.

Tartışmaların devam ettiği Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun güçlü adamı Enver Paşa, askeriyenin resmi yazışmalarında ‘huruf-ı munfasıla’ adı verilen yeni bir yazı sisteminin kullanılmasını emretti ama kısa bir süre sonra çıkan Birinci Dünya Savaşı, Paşa’nın alfabe hayallerinin önüne set çekti ve tekrar eski Osmanlı alfabesine dönüldü. Türkiye, yeni alfabesiyle artık 1928’de tanışacaktı.

TARİHİMİZİN yaklaşık bin senelik diliminde, Arap harflerini kullandık. Müslümanlığı kabul etmelerinden sonra Arap alfabesini de benimseyen Türk boyları, 20. asrın başlarına kadar bazı küçük farklılıklarla hep bu alfabeyi kullandılar.

1928’de yapılan ‘Harf İnkılábı’ ile Latin harflerine geçen Türkiye, bu harfleri kabul edip etmeme konusunu daha önceleri de düşünmüş, hatta bazı denemeler bile yapmıştı.

Osmanlı’daki alfabe tartışmaları, resmi olarak 1862’de, zamanın İlim Cemiyeti’nin başkanı ve sonraların Eğitim Bakanı olan Münif Paşa’nın sesli harf bulunmayan ve bitişik yazılan Arap harflerinin eğitimi zorlaştırdığını söylemesiyle başladı. Paşa, ‘huruf-ı munfasıla’ denilen, yani bitişik yazılan Osmanlı harflerini değil, ayrı yazılan Latin harflerini savunmakta ve yeni bir alfabenin okumayı kolaylaştıracağını iddia etmekteydi.

Tartışmaya, Tanzimat döneminin önemli aydınlarından olan gazeteci Şinasi, 1869’da Avrupa’dan dönüşünden hemen sonra katıldı. Şinasi’ye göre de Arap harflerini kullanmak, Latin alfabesine göre daha zordu ve Osmanlı yazısı kolay bir hale getirilmeliydi.

Şinasi’ye, Namık Kemal ve Ali Suavi gibi önemli aydınlardan destek geldi ama bu destek Arap alfabesinden vazgeçmek yerine bu harflerin ıslahının denenmesi şeklinde oldu. Namık Kemal’e göre, Latin harflerinin kabulü geçmiş eserler ile aramızdaki bağı koparacak, Arapça ve Kur’an öğrenimini zorlaştıracak, üstelik sağdan sola yazmaya alışık olan Osmanlılar’a ‘ayak üstü yazma’ şansı vermeyecekti.

O dönemde, Osmanlı harflerinin ıslahı yerine Latin harflerinin kabulünü teklif edenler de vardı ve Azeri edebiyatçı Ahundzáde Mirza Fethali, bu kişilerden biriydi. Ahundzáde, 1863’te İstanbul’a gelerek zamanın sadrazamı Áli Paşa’ya Arap harflerinin ıslahı konusunda bir rapor sunmuş, teklifi ciddiye alınmayınca da Latin karakterlerine benzeyen yeni bir ‘Türk alfabesi’ yaratmaya çalışmış fakat bir neticeye ulaşamamıştı.

İkinci Abdülhamid döneminde hızı kesilen alfabe tartışmaları, Meşrutiyet’in ilánı ile beraber tekrar arttı. Arnavutlar’ın Osmanlı alfabesini terkedip Latin harflerini kabulü ile ateşlenen tartışmalarda Celál Nuri ve Abdullah Cevdet beyler, açık açık ‘Latin harflerinin kabulünü’ istediler.

Cumhuriyetin ilánından önce, Osmanlı alfabe tarihindeki önemli bir reform teşebbüsü, dönemin kudretli Harbiye Nazırı Enver Paşa tarafından yapıldı. Milaslı Dr. İsmail Hakkı adında bir yayıncının, yayınladığı eserlerde birleşik değil, ayrı ve bütün sesli harflerden oluşan değişik bir alfabe kullanması Enver Paşa’ya ilham verdi ve Paşa, Balkan Harbi yıllarında ordu yazışmalarında bu yeni harflerin kullanılmasına çalıştı. Zamanın harekát subaylarından olan İsmet Bey, yani sonraların İsmet İnönü’sü, alfabede savaş zamanında yapılacak böylesine köklü bir reformun raporların gecikmesine yolaçacağını ve bunun da savaşın sonucunu olumsuz etkileyeceğini söyleyerek Paşa’yı ‘Eserinizi, zafer sonrasına erteleyiniz’ sözleriyle vazgeçirdi.

Alfabe konusundaki kesin kararını Balkan Savaşı’ndan sonra veren Enver Paşa, Savaş Bakanlığı’nın resmi yazışmalarında Osmanlı yazısındaki bitişik sistemin tam tersi olan ve ayrık harflere dayanan yeni bir yazı usulünün kullanılması emrini verdi. Paşa’nın istediği yazıya ‘huruf-ı munfasıla’ yahut ‘Enver Paşa yazısı’ denir oldu ve bu yazıyla ordu için yeni alfabeler basıldı, hattá askeri harita, kanun, nizamnáme ve talimatnáme gibi askeri metinlerde de aynı yazının kullanılmasına başlandı.

Ancak, kısa bir süre sonra çıkan Birinci Dünya Savaşı, Enver Paşa’nın alfabe hayallerinin önüne set çekti, yeni harflere alışamayan subaylar yüzünden Paşa geri adım attı ve tekrar eski Osmanlı alfabesine dönüldü. Türkiye, yeni alfabesiyle artık 1928’de tanışacaktı.

Sorular ve cevaplar (Mehmet Nuri YILMAZ)

Abdest uzuvlarında yara bulunması halinde nasıl abdest alırız?

Sait SÖĞÜT/ANKARA

Abdest organlarından birinde yara veya başka rahatsızlık bulunan kişi, bu organının yıkanması zarar verecekse yıkamayıp ıslak elle üzerini mesh eder. Mesh edilmenin zarar vermesi halinde bu da terk edilir. Bu rahatsızlık, abdest veya gusül uzuvlarının çoğunluğunda ise abdest veya gusül yerine teyemmüm edilir.

Çalışmıyorum diye kocam başıma kakıyor. Halbuki ben evde ev işlerini görüyor, çocuklarıma analık yapıyorum. Kocamın bu sitemi dinen doğru mudur?

İsimsiz/KOCAELİ

Kocanızı haklı görmek mümkün değil. Genel olarak kadının nafakasını temin etme görevi erkeğe aittir. Ancak, bu kadının çalışmayacağı, üretime katkıda bulunmayacağı anlamına gelmez. Ailenin giderlerinin karşılanmasının erkeğe verilmesi, kadının çalışamayacağından değil, evde çocukların yetiştirilmesi, bakımı ve terbiyesiyle daha çok meşgul olmasından ötürüdür. Kadınların memuriyet, işçilik, yöneticilik vb. gibi mesleklerde çalışmaları, üretime katkı olduğu gibi evde yemek pişirmeleri, çocukları terbiyeli ve sağlıklı olarak yetiştirmeleri de bir üretim faaliyetidir. Çalışan kadınların bu işleri bir başkasına yaptırmak durumunda kalmaları bu gerçeğin ispatıdır.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!