DNA tarihi yeniden yazıyor

Güncelleme Tarihi:

DNA tarihi yeniden yazıyor
Oluşturulma Tarihi: Aralık 06, 1998 00:00

Haberin Devamı

Geçmişle ilgili bilgilerimiz, o geçmiş uzaklaştıkça daha da artıyor. Son yıllarda teknolojinin hızlı gelişimi, tarihe yeni bir ışık tutuyor. Bu yeni teknolojilerin başında DNA analizi geliyor. DNA analizi sayesinde yıllar önce ölmüş birinin kimin çocuğu olduğu ortaya çıkabiliyor. DNA analizi, anne baba ve çocuktan alınan örneklerle yapılıyor. Üçü de ölmüş olsalar bile kemiklerden alınan örnekler akrabalık ilişkisini yüzde 99.99 kesinlikle ortaya koyuyor. ABD Başkanı Jefferson zenci kölesi Sally'nin 6 çocuğunun babası mıydı? Anna Anderson, Çar'ın kızı Anastasia mıydı? Beethoven fahişelerden frengi kapmış mıydı?!

Anastasia hikayesini hepimiz biliriz. Son Çar II. Nikolay, eşi, beş kızı, oğlu, doktoru ve hizmetkarları tarafından Rus Devrimi'nden sonra 1918'de Sibirya'da öldürüldü.

Sonradan en küçük kızı Grandüşes Anastasia'nın bu katliamdan kaçtığı ileri sürüldü. Anna Anderson adında bir kadın Anastasia olduğunu iddia etti. Bu olaydan esinlenerek yapılan ve Ingrid Bergman'ın başrolde oynadığı film öyle ilgi uyandırdı ki, çizgi filmi bile yapıldı. Sonuçta Anna Anderson'un Anastasia olup olmadığını kimse anlayamadan kadın ölüp gitti.

Ama DNA analizi yöntemi ortaya çıkınca ve Çar'la Çariçe'nin kemikleri bulununca, Anna Anderson'un mezarı açıldı; üç cesetten alınan kemik örnekleriyle genetik analiz yapıldı: Anna Anderson'un son Rus hükümdarının kızı olmadığı kesin olarak ortaya çıktı...

Geçtiğimiz günlerde DNA analizi, bu kez başka bir tarihi iddianın doğruluğunu kanıtladı. İlk ABD Başkanlarından Thomas Jefferson'ın zenci kölesi Sally Hemings'den tam altı çocuğu olduğu iddiası çok eskiydi. Ama daha sonra, siyahların köleliği sona erip bu konu ABD için kritik bir siyasi anlam kazanınca, resmi tarihçiler ünlü bir ABD Başkanı'nın siyah kölesiyle ilişkisini de yalanlamaya başladılar.

Ama geçtiğimiz günlerde ünlü bilim dergisi Nature'de yayınlanan bir makale, gerçeği ortaya koydu. Emekli patoloji profesörü Eugene Foster, Başkan Jefferson'ın, Sally Hemings'in ve Sally Hemings'in oğullarından Eston Hemings'in kemik örneklerini aldı, DNA analizi yaptı: Evet, Eston Hemings, Jefferson'ın oğluydu...

BEETHOVEN FRENGİ MİYDİ?

Beethoven niçin sağırdı? Büyük bestecinin, çağdaşı olan sayısız erkek gibi fahişelerle ilişkisi yüzünden frengi olduğu iddiası çok eski. Zaten geçen yüzyıllarda yaşamış bütün önemli erkeklerin frengili olduğuna inanılıyor, çünkü cinsel yoldan bulaşan bu hastalıkla ancak 20'nci yüzyılda etkin bir biçimde mücadele edilebildi.

Beethoven'den geriye kalan 582 saç teli, bir Danimarkalı ailenin elindeydi. Bu saçlar, Sotheby's müzayede şirketi tarafından açık arttırmayla satıldı. Amerikalı ürolog Dr. Guevara, Amerikan Beethoven Derneği'yle işbirliği yaparak bu saçları 6 bin 458 dolara satın aldı.

BİR TUTAM SAÇ

Bu saç tutamından ayrılan 422 tel, San Jose Eyalet Üniversitesi'nde büyük güvenlik önlemleriyle saklanıyor.

Dr. Guevara, bir emlakçıdan sağladığı fonla bu saçlar üzerinde analiz yapılıyor. İkisi, Broadway Books yayıncılık şirketiyle bir anlaşma imzaladılar: Sonuçları ancak bu şirket yayınlayabilecek.

Neyin analizini yaptıklarını bir devlet sırrı gibi saklıyorlar.

Şu ana kadar analizden elde edilen tek bir sonuç açıklandı: Beethoven'e ölüm döşeğindeyken afyon tipi ağrı kesiciler verilmemişti...

Saçlardan Beethoven'in frengi olup olmadığı anlaşılabilecek. Çünkü onun zamanında frengi için en çok rastlanan tedavi biçimi cıvaydı. Saçlar bir nükleer reaktöre sokulup nötron bombardımanına tutulduğunda kimyasal bileşimi ortaya çıkacak. Ne kadar cıva, ne kadar arsenik olduğu anlaşılacak. Eğer yüksek cıva oranı saptanırsa Beethoven'in frengi olduğu, yok yüksek arsenik oranı bulunursa bu kez de zehirlenmiş olduğu anlaşılacak...

Eğer yüksek miktarda sodyum ve bakır bulunur, çinko düşük miktarda olursa, bu da büyük bestecinin zekasını ve aykırılığının işareti sayılacak!

Bir başka iddia daha var: Acaba Beethoven'ın gayrimeşru çocuğu oldu mu? Bir iddiaya göre saçlardan DNA analizi yapılacak. Daha sonra Beethoven'le ilişki kurduğu söylenen iki kadının, yani Antonie Brentano ile Josephine Stackelberg von Brunswick'in ve bu ikisinin çocuklarının mezarı açılacak, Beethoven'ın çocuğu olup olmadıkları anlaşılacak!

EMILY DICKINSON LEZBİYEN Mİ?

Amerikan edebiyatının en büyük şairlerinden Emily Dickinson, hiç evlenmedi, kısa ömrü boyunca sosyal ilişki kurmaktan hep kaçındı.

Ancak yeni bir iddiaya göre aslında o bir lezbiyendi... Erkek kardeşinin eşi Susan Dickinson'la büyük bir aşk yaşamıştı!

Bu iddiayı ortaya atan akademisyen Martha Nell Smith, iddialarını Emily Dickinson'ın yengesine yazdığı mektupları araştırarak kanıtlamaya çalışıyor. Emily Dickinson'ın mektupları, o öldükten sonra ailesi tarafından sansürlendi. Mektuplardan bölümler kesilip atıldı, satırlar çizildi. Ama teknoloji herşeyi yakalıyor!

Virginia Üniversitesi İleri Teknoloji Enstitüsü'nde teknisyenler eski belgeleri incelemek için kızılötesi ışın kullanıyor. Bazı bilgisayar programları sayesinde bir mürekkep lekesindeki yüzlerce farklı rengi belirliyor, üstü çizilmiş satırların altında neler olduğunu ortaya çıkarıyor.

İşte bu sayede ünlü şairin sanıldığı kadar cinsellikten uzak olmadığı belki de ortaya çıkacak...

Yıllar süren bir tartışma

Fatih zehirlendi mi?

Tarih boyunca hangi ünlü kişi ölse, mutlaka zehirlenip zehirlenmediği sorusu ortaya atılır, dedikodular çağlar boyunca devam eder durur.

Osmanlı tarihinde de pekçok padişah için zehirlendi dedikodusu yapıldı. Bu söylentilerin en güçlülerinden biri Fatih'in ölümü dolayısıyla gündeme geldi.

Fatih Sultan Mehmet, 3 Mayıs 1481'de İstanbul'un Anadolu yakasında Tekfur Çayırı denilen bir yerde öldü. Padişah Avrupa'ya bir sefer yapmak üzere buraya gelmişti. Zehirlendiği iddiası daha ölür ölmez ortaya atıldı. Öyle ki bir isyan başladı: Sadrazam, sultanın özel hekimlerinden Yahudi asıllı Yakup Paşa öldürüldü, İstanbul'un Yahudi mahallelerinde yağma ve katliam yapıldı.

Şüpheler Venedik Cumhuriyeti'nin üzerindeydi: Gerçekten de Venedik, o dönem Osmanlı Padişahı'nın en büyük düşmanıydı ve Venedik'in casusları aracılığıyla Fatih'i en az yirmi kez zehirletmeyi planladığı, ünlü Osmanlı tarihçisi Franz Babinger'in araştırmalarıyla da daha sonra ortaya çıkmıştı.

DİYABET TEŞHİSİ

Asıl ilginci, yıllar sonra Fatih'in zehirlenip zehirlenmediğinin anlaşılması için ortaya öneriler atılması oldu.

Tıp dünyası ise 20. yüzyılda bu ölümle ilgilendi. 1946'da Prof. Dr. Süheyl Ünver, Fatih'in sağlık durumunu eldeki bilgiler ışığında inceledi. Ona diyabet teşhisi koydu. Şöyle yazıyordu:

‘‘Fatih'in mükemmel bir morfolojisi vardır. Lakin o 40 yaşlarında çok şişmanlamıştır. Vefatına bir sene kala ise çok zayıflamıştır. Ölümünde içinden omuzları kesilerek çıkarılan robu onu gösteriyor. 51 yaşında dişlerini döken ve kendisini bu kadar zayıflatan sebep nedir? Kısa hastalığı yalnız Nikris krizi miydi? Yoksa bu hastalığın sonunda asidoza, yorgun üzgün bir hal ile hemen sonra da komaya düşmesi midir?’’

Mart 1950'de Resimli Tarih Mecmuası şu başlığı attı: ‘‘Gayet mühim bir sır ifşa ediyoruz - Fatih'in mübarek vücudunun yüzü aynen muhafaza edilmiş olarak durduğunu öğrendik - Bu sevinçli haberin tetkik ve tahkiki resmi makamlara düşer. Eğer böyle ise beşyüzüncü fetih yılı bayramında halkın ziyaretine açılmalıdır...’’

KABRİ AÇILSIN

Bir vatandaş, Vilayet'e dilekçe vererek Fatih Camii altında araştırma yapmak istedi. Fatih'in mumyalanmış olduğu söylentisi günlerce basını işgal etti. Ancak mumyalama İslam kurallarına uygun olmadığı için bu iddialar pek ciddiye alınmadı.

Aradan yaklaşık 15 yıl geçtikten sonra ünlü müzeci ve ressam Elif Naci, Fatih'in kabrinin açılarak araştırma yapılmasını önerdi. Amaç, zehirlenip zehirlenmediğini anlamaktı. Eğer organik bir maddeyle zehirlenmişse, bunun saptanması olanaksızdı. Fakat inorganik, yani madeni bir maddeyle zehirlenmişse, aradan binlerce yıl geçse, ceset ve kemikler tamamen eriyip ufalanmış olsa bile, etrafındaki toprak dağılmadan duruyorsa, zehir saptanabilirdi...

Elif Naci mezarın açılması için Milli Eğitim Bakanlığı'na başvurdu, ancak Bakanlık bu isteği Yüksek Anıtlar Kurulu'na sevketti. Kurul, bu başvuruyu reddetti.

1993'de konu yeniden gündeme geldi. Dr. Turgut Akpınar, Tarih ve Toplum Dergisi'nde ‘‘Fatih Sultan Mehmed'in ölümündeki Esrar: Fatih Zehirlendi mi?’’ başlıklı bir makale yayınladı. Tempo Dergisi, çeşitli bilimadamlarıyla bu konuda röportaj yaptı.

Ancak tartışma o kadarla kaldı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!