Denizler altında 1100 yıl

Güncelleme Tarihi:

Denizler altında 1100 yıl
Oluşturulma Tarihi: Eylül 05, 1998 00:00

Haberin Devamı

EN ZENGİN MÜZE

George Bass'ın 1972 yılında kurduğu INA tarafından gerçekleştirilen kazılarda gün ışığına çıkarılan eserlerin tümü Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor.

İlk kazıların başladığı 1950'li yıllarda tavukların ve eşeklerin gezindiği ören bir yer olan Bodrum Kalesi'ndeki müze günümüzde Akdeniz'in en zengin sualtı arkeoloji müzesi olarak Türkiye'nin göğsünü kabartıyor.

İĞNE İLE KUYU KAZILIYOR

George Bass'ın gerçekleştirdiği kazılarla akademik bir disiplin haline getirdiği sualtı arkeolojisi dünya medeniyetler tarihinin pek çok bölümünün yeniden yazılmasına olanak sağlamakla kalmadı. Türkiye'yi de dünya sualtı arkeologları arasında vazgeçilmez bir laboratuvar haline getirdi.

BİLİM DÜNYASI HEYECANLA BEKLİYOR

Dünya sualtı arkeolojisinin ilk adımlarının Bodrumlu sünger avcıları tarafından atıldığını ve onların keşiflerini inanılmaz bilimsel buluşlara dönüştüren kişinin Amerikalı Arkeolog George Bass olduğunu çoğumuz bilmez. Bütün dünyanın 'sualtı arkeolojisinin babası' olarak tanıdığı George Bass ve ekibi bugünlerde başarılarına yeni bir halka eklemek üzere. Dünyanın dört bir yanından gelerek her yaz Marmaris Bozburun Selimiye köyünde kamp kuran genç arkeologlar, 9. Yüzyıl'da batan şarap yüklü bir geminin sualtı kazı çalışmalarını tamamlamak üzere son dalışlarını yapıyorlar. Bin kadar amforanın çıkarıldığı bu gemi batığının ele vereceği sırları bilim dünyası heyecanla bekliyor.

İnsanlık tarihinin gizlerini yüzyıllar boyunca üzerinde yürüdüğümüz toprak ele verdi. Denizlerin derinlikleri ise hep hazine avcılarının egemenliğinde kaldı. Hazine peşinde koşanlar batık gemileri yağmalarken tarihe ışık tutacak bilgileri bilerek ya da bilmeyerek yok ettiler.

Denize gönül veren bir avuç Bodrumlu sünger avcısı ile onların hayatını yazmaya gelen Amerikalı bir gazetecinin karşılaşması buna son verdi.

Amerikalı gazeteci Peter Throckmorton 1958'de geldiği Bodrum'da iki yaz boyunca sünger avcılarıyla birlikte yaşadı. Halen Bodrum'da yaşayan Kaptan Kemal Aras bir gün dostu Throckmorton'a Finike Gelidonya Burnu yakınlarındaki bir gemi batığının yerini gösterdi. 1959'da gemi batığına dalan Throckmorton gözlerine inanamadı. Bu batık su yüzüne çıkartıldığında tunç devrinin tarihini değiştirecekti. Bu keşif dünyadaki ilk bilimsel sualtı kazısını başlattı.

Throckmorton, bu keşfi daha önce Polatlı yakınlarında Gordion kazılarını yönetmiş olan Pennsylvania Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Robin Young'a haber verdi. Robin Young da Gordion kazılarında gözüne giren ve tunç devri konusunda doktora yapan öğrencisi George Bass'a.

Müze 36 yaşında

‘‘Daha önce sualtında hiç gemi batığı kazısı yapılmamıştı. Dalış ekipmanları bugünkü gibi gelişmemişti. Robin Young bana dalmayı öğrenip öğrenemeyeceğimi sordu. 27 yaşındaydım. Daha önce hiç açık denizde bulunmamıştım. Evlenmek üzereydim. Ama bu fikir beni çok heyecanlandırdı. Evlendiğimin ertesi günü eşimi arkada bırakarak İstanbul'a geldim. Boğaz'da dalma dersleri aldım. Önce üç metreye bile inemedim. Bir ara işi hiç öğrenemeyeceğimi düşündüm’’ diyen George Bass bugün 66 yaşında ve 'sualtı arkeolojisinin babası' olarak anılıyor.

George Bass, 1960'da Kültür Bakanlığı'nın izniyle kazıya başladı. M.Ö. 12. yüzyıla ait geminin kazısı, kara arkeologlarının yazdığı tunç devri tarihini değiştirmekle kalmadı, 'sualtı arkeolojisi' adında akademik bir disiplin doğmasına da yol açtı. Böylece Bass önderliğindeki bilimadamları ve Bodrumlu sünger avcılarının çabalarıyla dünya sualtı arkeolojisi tarihi Türkiye'de başlamış oldu. Bass ve ekibinin Türk denizlerinde günümüze kadar süren sualtı kazıları bir yandan eski medeniyetlerin en iyi korunmuş binlerce kalıntısını gün ışığına çıkardı. Bir yandan da Akdeniz'in en iyi sualtı arkeoloji müzesinin Bodrum'da kurulmasını sağladı.

George Bass müzenin kuruluşunu şöyle anlatıyor: ‘‘1959'da Kaptan Kemal Aras'ın keşfinin dünyanın en büyük sualtı arkeoloji müzelerinden birine giden yolu açacağını aklımdan bile geçirmemiştim. Ancak, bir gemi battığı zaman içindeki yükün, karadaki buluntulara oranla çok daha iyi korunduğunu gördük. Bu da bize eski medeniyetlerle ilgili çok kesin ipuçları veriyordu. Bulduğumuz paha biçilmez eserleri saklayacak bir yere ihtiyacımız vardı. 200 dolarımız vardı. Kaledeki şövalyelerin yemek odasını boyadık, pencere ve kapı taktık. Buraya kazıdan çıkardıklarımızı koyduk. Ertesi yıl Türk Hükümeti bin dolar verdi. Bizde de bin dolar vardı. Bu parayla müzenin ilk cam vitrinlerini yaptırdık. Müze resmen 1962'de kuruldu. 20 yıldır da 1962 Yassıada kazısında bize

yardım ederken tanışıp, bir aile gibi kaynaştığımız arkeolog Oğuz Alpözen'in yönetiminde dünyanın en mükemmel müzelerinden biri haline geldi.’’

Tunç devri batığının çıkarılmasının hemen sonra batık keşifleri birbirini kovaladı.

Uluburun’da ilk dalış

George Bass'ın 1972 yılında kurduğu kar amacı gütmeyen uluslararası bir kuruluş olan INA (Institute of Nautical Archaeology-Sualtı Arkeolojisi Enstitüsü) Türk hükümetinin izniyle kazılara devam etti. 1970'li yıllarda sünger avcısı Mehmet Aşkın'ın keşfettiği Marmaris Serçe Limanı batığı inanılmaz bir kargoyu ortaya çıkardı: Dünyanın Ortaçağ döneminden kalma en büyük İslam cam eserleri koleksiyonu. Bir milyon parçaya ayrılan binlerce cam eşya, Bodrumlu genç kızların da yer aldığı bir ekip tarafından tam 20 yıl emek harcanarak birleştirildi.

1980'li yılların en heyecan verici keşfi ise sünger avcısı Mehmet Çakır tarafından yapıldı. Türkiye'nin ilk sualtı arkeoloğu ve Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi Müdürü Oğuz Alpözen 1982 yılında Uluburun'daki bu batığa dalan ilk arkeolog oldu. M.Ö. 14. yüzyıldan kalma bu geminin kargosu bilim dünyasını şaşkına çevirdi. Şimdiye kadar kazılan tartışmasız en eski gemi batığından toplam ağırlığı 20 tonu bulan fildişi, gümüş, amber, altın, seramik, teneke, tunç, bakır çıktı. Daha önce hiçbir kara kazısında bulunamayan bu kalıntılar arasında cam külçeler, fildişi, hipotamus dişi, Afrika abanozu, Baltık amberi, altın ve gümüş mücevher koleksiyonun yanı sıra Kraliçe Nefertiti'nin altın mührü ve firavunun altın şarap kadehi paha biçilmez eserler olarak Bodrum müzesindeki yerlerini aldı.

George Bass'ın Gelidonya Burnu kazısından sonra tunç devri tarihini değiştiren teorilerine karşı çıkanlar, 30 yıl sonra Uluburun kazısının Bass'ı doğruladığını kabul etmek zorunda kaldılar.

INA'nın yurtdışı merkezini Bodrum'da kurarak bu balıkçı kasabasını uluslararası sualtı arkeolojisinin merkezi haline getiren Bass bugün emekli olmaya hazırlanıyor. Bir süre önce felç geçirdiği için doktorlar artık dalmasına izin vermiyorlar. Ancak Bass Bodrum'daki evi ile Bozburun arasında elden düşme Şahin marka arabasıyla mekik dokuyarak 9. Yüzyıl gemi batığı kazısının patronluğunu yapmaya devam ediyor.

Mutlu olarak öleceğim

1996'da Çeşme açıklarında keşfedilen M.Ö. 5. yüzyıl batığına dalmaya başlayacakları günleri heyecanla bekliyor. ‘‘Doktorlar dalmama izin vermiyor ama bu gemi Sokrates ve Sofokles gibi Antik Yunan döneminin en önemli düşünür ve sanatçılarının yaşadığı döneme ait. O dönemin de izine rastlanan tek gemisi. Doktorlar umurumda bile değil, hiç değilse denizaltı ile dalıp kazıyı izleyeceğim. Bu heyecanı kaçıramam’’ diyor.

Bass, ‘‘Bodrum'a ilk geldiğimde günde iki saat dışında evlere elektrik verilmezdi. Su çeşmeden akmazdı, bidonlarla satın alırdık. Bugün müzenin olduğu kalede eşekler ve tavuklar dolaşırdı. Bodrum'daki iki arabadan bir tanesi bizim ekibimize aitti. Hayatımı burası ile Amerika arasında mekik dokuyarak geçireceğim hiç aklıma gelmezdi. Ama şimdi bundan daha güzel bir hayat ve kariyer düşünemiyorum. Ben mutlu bir adam olarak öleceğim’’ diyor.

TARİH TÜRKİYE'DE BAŞLADI

Türkiye'de yapılan, M.Ö. 12. yüzyıla ait geminin kazısı, kara arkeologlarının yazdığı tunç devri tarihini değiştirmekle kalmadı, 'sualtı arkeolojisi' adında akademik bir disiplin doğmasına da yol açtı. Böylece Amerikalı bilimadamları ve Bodrumlu sünger avcılarının çabalarıyla dünya sualtı arkeolojisi tarihi Türkiye'de başlamış oldu. George Bass ve ekibinin Türk denizlerinde günümüze kadar süren sualtı kazıları bir yandan eski medeniyetlerin en iyi korunmuş binlerce kalıntısını gün ışığına çıkardı.

Kamp değil amfora fabrikası

Marmaris Bozburun'un Selimiye köyünde dünyanın dört bir yanından gelen genç arkeologlar bugünlerde dört yıldır süren bir sualtı kazısının sonuna gelmenin heyecanını yaşıyorlar.

George Bass'ın açtığı yolda ilerleyen ünlü arkeologlar Fred Hocker ve Sheila Matthews'ün liderliğinde 9. yüzyılda batan bir geminin kalıntılarını gün ışığına çıkarmak üzere son dalışlarını yapıyorlar. Türkiye, İsrail, İskoçya, Danimarka, Fransa ve Amerika'dan 50 kadar genç bilimadamının 1995'ten bu yana her yaz mayıs ve eylül ayları arasında Selimiye köyünde kurdukları kamp bir amfora fabrikasına benziyor. Sadece bu sezon toplam 500 amfora çıkaran genç arkeologlar bunun için üç ayda iki binden fazla dalış yaptılar.

9. yüzyıla ışık tutacak

9’uncu yüzyılda Bozburun Yarımadası’nda bulunan üç ortaçağ yerleşim biriminin girişi yakınındaki koyda batan geminin, burada bulunan bir Bizans ordu karargahına şarap getirdiği ya da bölgede şarap ticareti yaptığı sanılıyor. Kazıyla ilgili ilk bilimsel bulgular gelecek baharda yayınlanacak. Ancak şimdiden geminin içinden çıkan amforalar döneme ait bir çok ipucu veriyor. 9. yüzyıla ait fazla yazılı belge olmaması, bu geminin vereceği ipuçlarını çok önemli kılıyor. Sheila Matthews o dönemde Bizanslılar ile Osmanlılar'ın bölgede müthiş bir iktidar kavgasına tutuştuğunu hatırlatarak, ‘‘Bu geminin kargosunu inceleyerek o döneme ait pek çok şey öğrenebiliriz. Daha önce 7. yüzyıl ve 11. yüzyıl gemi kazılarını gerçekleştirdiğimiz için, bu gemi bir geçiş dönemine ait olması açısından bizim için çok önemli. O dönemde gemiler günümüzde bir otomobil ya da uçak kadar önemliydi. Bu yüzden bu geminin inşa teknolojisi bize çok önemli bilgiler verecek’’ diyor.

0nbir yüzyıl geriye dalış

Bu ipuçlarına bir an önce ulaşmak için kampta hayat saat 7.00'de kahvaltıyla başlıyor. Kısa bir toplantının ardından günün ilk dalışları 8.30'da başlıyor. 11.30'da çıkarılan amforalar kamp yerine getirildikten sonra 12.30'daki yemek saatine kadar temizlenip, etiketleniyor, koruma için ilk işlemler başlatılıyor. Öğleden sonra dalışları akşam 18.00'e kadar sürüyor. Akşam yemeğinden sonra herkes günün bilançosunu çıkarıyor ve ertesi günün hazırlıklarını yapıyor. Her gece saat 10.00'da ışıkların söndüğü kampta günlük işler büyük bir disiplin içinde sırayla yapılıyor. Hiç kimse bulaşık ya da tuvalet yıkamaya itiraz etmiyor.

ABC televizyonunda kamp hayatı ve kazı çalışmalarını konu alan 20/20 programıyla ABD'de reyting rekoru kıran bu gençler, her gün 11 yüzyıl öncesine dalarak benzersiz iş yaptıklarını biliyor ve ağız birliği etmişçesine ‘‘Bozburun kazısı hayatımızın en harika deneyimi oldu’’ diyorlar.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!