DavutoÄŸlu: Mezhep gerilimi bölgesel intihar olur

Güncelleme Tarihi:

Davutoğlu: Mezhep gerilimi bölgesel intihar olur
OluÅŸturulma Tarihi: Ocak 04, 2012 15:07

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin Ortadoğu bölgesinde hiçbir kutuplaşmaya taraf olmadığını söyleyerek, "Bölgesel bir 'soğuk savaş' çıkarmak isteyenler var, bunu açık söyleyeyim. Bölgesel bir soğuk savaşı engellemeye kararlıyız. Bölgesel bir mezhep gerilimi, bütün bölge için bir intihar olur" dedi.

Haberin Devamı

Bakan DavutoÄŸlu, 2012 yılını ilk kez AA'ya deÄŸerlendirdi. DavutoÄŸlu, OrtadoÄŸu'da kutuplaÅŸmaların artıp artmadığının sorulması üzerine, yaptıkları deÄŸerlendirmelerde sadece Irak'ta ve Suriye'de deÄŸil, bütün bölgeye sirayet edecek bir tansiyon yükselmesi riski gördüklerini kaydetti. Bölgesel bir soÄŸuk savaşı engellemeye kararlı olduklarını ifade eden DavutoÄŸlu, Ä°ran ziyaretinin ardından bir ay içinde Rusya ve ABD'ye gideceÄŸini, AB ve Körfez ülkeleri ile toplantılar yapacağını, çeÅŸitli ülkelerin dışiÅŸleri bakanlarının da Türkiye'ye geleceÄŸini aktardı. Â

DAVUTOĞLU, 2012'Yİ AA'YA DEĞERLENDİRDİ / Fotoğraflar: Evrim Aydın

Davutoğlu ile gerçekleştirilen röportajın soru ve yanıtları şöyle:

SORU: Bazı çevrelerde "Tahran-Şam-Bağdat" ittifakına karşı Türkiye'nin bulunduğu şeklinde senaryolar dillendiriliyor. Bölgede sizce de kutuplaşmalar var mı?

Haberin Devamı

YANIT: Böyle bir şey sözkonusu değil. Tabii birilerinin gönlünden böyle bir şey geçebilir. Maalesef bölgemizde ister mezhepsel, ister bölgesel kutuplaşmalara zemin hazırlamak isteyenler olabilir. Türkiye Ortadoğu bölgesinde hiçbir kutuplaşmaya taraf değildir, hiçbir kutuplaşmanın çıkmasını da istemez, kutuplaşmalara karşı aktif politika takip eder. Bölgesel bir soğuk savaş çıkarmak isteyenler var, bunu açık söyleyeyim. Bölgesel bir soğuk savaşı engellemeye kararlıyız. Bazı çevreler Sünni-Şii gerilimi etrafında bir soğuk savaş çıkarmaya eğilimliler, etkileri on yıllarca sürebilecek olan. Zaten bu ziyaretimde bu konuyu özellikle gündeme alacağım ve gündeme getireceğim.
Bölgesel bir mezhep gerilimi, bütün bölge için bir intihar olur. Biz Türkiye olarak bunun karşısındayız. Onun için de bölgedeki bütün taraflarla sadece Şiiler, Sünniler değil, Hristiyanlarla da, Asurilerle de, Keldanilerle de, yani farklı din mensuplarıyla da temaslarımız var. Sayın Başbakanımızın Mısır ziyaretinde Kıpti Patriğini ziyaret etmesinin arkasındaki asıl neden buydu.

Siyasal baÄŸlamda da ister Ä°ran-Arap gerilimi, isterse belli eksenler oluÅŸturma çerçevesinde olsun Türkiye bütün bu kutuplaÅŸmalara karşıdır. Benim Tahran'a götüreceÄŸim önemli mesajlardan biri de budur.Â

Haberin Devamı

1980'li yıllarda bölgede Afganistan cihadı, İran devrimi ile kendi içinde bir devinim yaşanırken İran-Irak Savaşı bölgenin 1980'li yıllarına damgasını vurdu. Bir milyonu aşkın insanın ölümüne sebep verdi. Fitne tohumu atan sonuçlar doğurdu. 1990'lı yıllarda bu kez Saddam'ın Kuveyt'i işgali ile başlayan süreçte bütün 1990'lı yılları esir alan ve 2003'e kadar süren süreçte bir anormallikler dönemi yaşandı.
Şimdi bölgede yeni bir Şii-Sünni, İran karşıtı veya Körfez'deki gerilim benzeri gerilimlerin ortaya çıkmasına Türkiye şiddetle karşıdır. Bunun için de Irak politikamız esasen bütün gruplarla yakın temas halinde olmayı öngörür. Burada kimsenin hata yapmaması lazım. Kimsenin tekrar eskiden olduğu gibi, şu veya bu ülkede, tek bir ideolojinin, tek bir mezhebin, tek bir etnisitenin hakim olduğu bir yapının doğabileceği kanaatiyle davranmaması lazım. Artık bölge halkları yeni bir siyasi anlayış istiyor. Bu anlayışın temelinde de etnik ve mezhep temelli ideolojik devletler değil, herkesi kuşatan, herkesin görüşlerine ağırlık veren ve herkesin siyasal sistemi katıldığı bir yapı var. Buna da özen gösteriyoruz. Bu açıdan Tunus iyi bir örnektir. Çünkü Cumhurbaşkanı ile Başbakan iki ayrı siyasi ekolden gelmektedir. Bu tür uzlaşmalarla biz bölgede uzlaşma kültürünün hakim olmasını istiyoruz. 2006 yılında Lübnan Savaşı sırasında da bu tür büyük bir risk yaşandı. Açıkçası önümüzdeki dönemde böyle bir tehlike görüyoruz. Yaptığımız değerlendirmelerde sadece Irak'ta ve Suriye'de değil, bütün bölgeye sirayet edecek bir tansiyon yükselmesi riski var.

Haberin Devamı

SORU: İran'a önemli bir ziyaret gerçekleştireceksiniz. Gündemdeki konular  nedir?

YANIT: İran ziyareti hakkında daha önceki senelerde de nükleer  müzakereler sürdüğü sırada 9-10 kere İran'a gitmiştim. Tabii o spesifik bir  müzakere konusuydu. Sayın Salihi ile mutabık kaldığımız, Sayın Muttaki ile de  gerçekleştirmeye çalıştığımız bir konu vardı. O da 1 yıl içinde 2 kez karşılıklı  ziyaret gerçekleştirmek ve dosyaları oturarak yüz yüze görüşmek. Ben Temmuz  ayında İran'daydım, Ekim ayında da Sayın Salihi geldi. Sonra da Kasım ayı başında  geldi. Şimdi de yine mutabık kaldığımız üzere ben İran'a gidiyorum. Bölgedeki tüm  konuları kapsamlı bir şekilde ele alacağız. Sayın Salihi ile İslam İşbirliği  Teşkilatı çerçevesinde Kasım ayında, Bonn Konferansı çerçevesinde de Aralık  ayında görüşmüştük. Dolayısıyla çok sık görüşme trafiğimiz zaten var. Ama bu kez  Tahran'a gittiğimizde bütün liderlerle görüşme imkanı bulacağız. Ayrıca İran'ın  önemli entelektüelleri ile de ayarlanabilirse buluşma düşüncem var.

Haberin Devamı

Önemli olan şu; İran-Türkiye ilişkileri köklü ve tarihi ilişkilerdir.  Belli bir geleneği vardır ve bu gelenek içinde her iki ülke de birbirinin  pozisyonunu anlayarak, bazen görüş ayrılıkları olsa bile, bunları konuşarak  çözmeye çalışan bir diplomatik geleneğimiz var. Bütün bu hızlı değişim süreci  yaşanırken tam da bu gelişmelerin merkezinde bir zamanlamayla Türkiye ile İran  arasında böylesine bir kapsamlı bir istişare olması başlı başına önemlidir. Biz  bütün dosyaları ele alacağız. Irak, Suriye, bölgesel konular, ikili ilişkiler,  Basra Körfezi'ndeki son gerginlik gibi... Nükleer müzakereler konusunda her iki  tarafın da yeniden başlama iradesi var. Sayın Ashton son görüştüğümüzde  Brüksel'de Türkiye'den bu konuda yeniden katkı talep etmişti. Ben de konuyu Sayın  Salihi'ye aktarmıştım. Tekrar nükleer müzakerelere başlanması, Suriye ve Irak,  Ortadoğu'daki gelişmeler gibi, bütün bu konuları İran ile istişare etme imkanı  bulacağız.

Haberin Devamı

Bu zamanlama itibariyle de önemlidir. Önümüzdeki bir aylık takvime  baktığımızda, aslında bu takvimin bütüncül bir cephesi var. 1 ay içinde İran  ziyareti dışında Rusya'ya gideceğim, bu ay sonunda Rusya ile yılda bir kez  yaptığımız ve bütün konuları içeren Ortak Stratejik Planlama Grubu toplantımız  var. Kapsamlı görüşmeler yapacağız; Kafkaslar, Orta Asya, Karadeniz Ekonomik  İşbirliği, Suriye, Ortadoğu gibi konular ele alınacak. Hemen sonrasında Şubat ayı  başında Washington ziyaretim olacak, Sayın Clinton ile mutabık kaldığımız gibi  bütün dosyaları ABD ile görüşme imkanımız olacak. Bu ay sonuna doğru Körfez  İşbirliği Konseyi (KİK) Stratejik Diyalog toplantısı da yapılacak. Suudi  Arabistan Dışişleri Bakanı ile dün bu konuyu ele aldık. Körfez'de İran ile Körfez  ülkeleri arasındaki gerilim bağlamında İran ziyareti, ardından KİK toplantısı,  yine ABD-İran gerilimi bağlamında önce İran ardından ABD'ye yapılacak ziyaret.  Suriye bağlamında hem İran hem de Rusya ile yapılacak görüşmeler, bunların hepsi  bir bütünlük arz ediyor. Yine bu ay içinde Türkiye-İran-Azerbaycan geçen sene  Urumiye'de yaptığımız bu sene Nahçıvan'da yapacağımız üçlü toplantı var, bu da  önemli bir süreçtir.

Dolayısıyla bir ay içinde bütün bu konulara taraf olan ülkelerle doğrudan  ve uluslararası örgütlerle toplantılar yapacağız. Önemli olan bölgemizdeki bu  tansiyonun düşürülmesi ve belli ilkeler etrafında bölgenin kendi içinden gelen  bir irade ile kendi geleceğini belirleme kudretini gösterebilmesi. Bu konuda da  tabi ki Suriye ve Irak bağlamında da, her iki dost ve komşu ülkenin bu geçiş  süreçlerini bütün tarafların katılımı ile aktif bir şekilde yürütebilmesi önem  taşıyor. Suriye'de halk iradesini yansıtacak bir reform sürecinin başlaması,  Irak'ta da bütün tarafların devrede olduğu, kimsenin kimseyi dışlamadığı,  herkesin siyasi sürecin içinde olduğu bir ulusal uzlaşı döneminin yaşanması bizim  için hayati önem taşıyor. Bu konularda İran'la da yoğun istişarelerimiz olacak.  Yani bu bir aya baktığımızda sadece İran ziyareti değil, bütün takvim önemli  olacak. AB ile de Ocak ayı sonunda da bütün dışişleri bakanlarının katıldığı  Dışişleri Konseyi'ne katılacağım. Yani, dolayısıyla ABD, Rusya, İran'la doğrudan,  yüz yüze görüşmeler yapacağız. Türkiye'ye de önümüzdeki dönemde Ürdün, Tunus  Dışişleri Bakanları gelecek. Bunun dışında da KİK, Arap Ligi, AB ile de kurumsal  bazda toplantılar yapacağız."

SORU: Mesajlarınızın bir yere varacağına (İran tarafına) dair ümitli  misiniz?

YANIT: Tabi biz İran ile yaptığımız her görüşmede diğer ülkelerle  yaptığımız görüşmelerde de pozisyonlarımızı çok açık şekilde ortaya koyarız ve  karşı taraf da bu açıklık içinde diplomasi takip eder. Bizim İran ile son derece  iyi işleyen bir iletişim kanalımız mevcut. Hiçbir konuda biz şu ana kadar İran  ile açık söyleyeyim bir gölge oyunu içinde ya da farklı saiklerle davranmadık.  Onun için de Tahran Anlaşması'na giden süreçte İran'ın bize duyduğu güven başka  hiçbir ülkeyle yapmadığı anlaşmayı bizimle yapmış olması İran'ın bize duyduğu  güveni gösterir. Bizim Tahran Anlaşması sonrasında bu anlaşmanın arkasında  durarak BM Güvenlik Konseyi'nde "hayır" oyu vermiş olmamız da bizim İran'a olan  taahhütlerimize ne kadar sadık olduğumuzu gösterir.

Tabii ki görüş farklılıkları olur. Suriye konusunda farklı kanaatlere  sahibiz ama tutumumuz ilkeseldir. Onların da kendi perspektifleri var, kendi  ilkesel tutumları var. Ama bunları tartışırız, konuşuruz. Suriye halkı  Türkiye'nin de İran'ın da dostu olan bir halktır. Bütünüyle böyle baktığınızda  burada Irak'ta veya Suriye'de olan şeyler bağlamında, İran yanlıları veya Türkiye  yanlıları ya da karşıtları gibi bir kompozisyon içinde bölgeye bakmayız.  Bölgedeki herkes dost ve kardeştir. Beşşar Esad eğer kendi halkıyla bu şekilde  bir savaşa girmemiş olsaydı onlarla da her hangi bir sıkıntı yaşamazdık. Ancak  onlara dahi, hep dostane tavsiyelerde bulunduk, hiçbir zaman ikili bir politika  takip etmedik. Bu konuda da Türkiye'nin sicili hem temizdir hem açık ve berrak  bir diplomasinin çok güzel bir örneğini veriyoruz. Bu ziyaretimde de bunları açık  bir şekilde İranlı dostlarımla konuşacağız.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!