‘Cezayir’deki macera bizimkinden farklıydı’

Güncelleme Tarihi:

‘Cezayir’deki macera bizimkinden farklıydı’
Oluşturulma Tarihi: Nisan 10, 2005 01:12

DIŞİŞLERİ Bakanı Abdullah Gül’le birlikte Cezayir’e giderken uçakta ‘Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi’ tarafından hazırlanan ‘Bilgi Notu’nu incelemeye başladım.

Notta Cezayir’in nüfusu, yüzölçümü, ekonomik yapısı gibi temel bilgilerin yanı sıra ‘İç Siyasi Durum’ başlıklı bir bölüm vardı.

Bu bölümde yer alan şu ifadeleri merakla okumaya başladım:

Cezayir, 1830 yılında Fransız yönetimi altına girmiş, Fransız sömürge yönetimine karşı 1957-1962 yılları arasında bağımsızlık savaşı vermiş ve 1962 yılında bağımsızlığını kazanmıştır. Cezayir’in önde gelen siyasi partisi Milli Kurtuluş Partisi (FLN), 1962’den bu yana siyasi ağırlığını korumuştur. Milli Kurtuluş Cephesi’nin Cezayir siyasasındaki ağırlığından hoşnut olmayan kesimlerin toplandığı İslami Kurtuluş Cephesi (FIS), 1991 Aralık ayı seçimlerinin birinci turunda sürpriz bir başarı kazanınca, Cezayir ordusu seçimlere müdahale etmiş ve ikinci tur seçimleri erteleyerek, laik elitlerin korktuğu radikal bir hükümetin seçimleri kazanmasına engel olmuştur... Askeri darbe sonrası radikallerin (İslamcı radikaller kastediliyor) başlattıkları saldırılar, isyan seviyesine çıkarak 1992-1998 yılları arasında devam etmiş ve yüz bin kişinin ölümüyle sonuçlanmıştır...’

Bu satırları okuduğumda daldım gittim.

Türkiye’de laik-İslamcı geriliminin had safhaya ulaştığı bir dönemde Cezayir nasıl da gündemimize oturuvermişti.

‘Türkiye Cezayir olur mu?’ başlığı altında nasıl da bitmez tükenmez tartışmalar yapmıştık.

* * *

O tartışmaların yapıldığı dönemde, Cezayir dendiğinde akla şunlar geliyordu:

Laik elitlerin elinde tuttuğu bir yönetim...

O yönetime karşı İslamcı bir partinin başlattığı sert muhalefet...

Yoksul halkın desteğiyle İslamcı partinin elde ettiği seçim zaferi.

Ve sonunda askeri müdahale...

Müdahalenin ardından ise yüz bin kişinin öldüğü kirli ve kanlı süreç...

İşte bu süreç, Türkiye’de bütün kesimler tarafından dikkatle ve tabii tedirginlikle izleniyor ve en hararetlisinden ‘Türkiye Cezayir olur mu?’ tartışması yapılıyordu.

Türkiye, bir korkunun pençesindeydi:

Acaba Türkiye’deki İslamcı partinin yükselişi, Cezayir’dekine benzer tehlikeli ve ürkütücü bir maceraya yol açar mıydı?

* * *

Ve bugün...

Bugün ‘Türkiye’yi Cezayir’e çevirecekler’ diye hedef tahtasına oturtulan kadronun içinden çıkmış isimler Türkiye’de iktidarda.

O iktidarın en önemli ismi, bir uçak dolusu işadamıyla FIS’i tasfiye edenlerin yönetimindeki Cezayir’e doğru gidiyor.

Hedefinde ise ‘Cezayir’le ekonomik ve kültürel işbirliğini pekiştirmek’ var.

Buna karşılık Cezayir, hálá yoksullukla boğuşuyor. Demokrasi askıda. Başta Abbas Medeni olmak üzere FIS’in tüm önder kadrosu Cezayir zindanlarında...

* * *

İşte uçakta tam da bunları düşünürken Abdullah Gül yanıma geldi.

Kendisine ‘FIS’i, sizi, Türkiye’yi, Cezayir’i filan düşünüyordum... Herhalde sizin de zihninizden bunlar geçiyordur’ dedim.

Gülümsedi ve ‘Evet, aynen öyle’ dedi.

Sonra en önemli soruyu sordum:

‘Orada ne oldu? Bizde ne oldu?’

Gül,
bu soruya çarpıcı bir yanıt verdi:

‘Cezayir’deki macera bizim maceramızdan farklıydı. Oradaki hareket, insanların kişisel yaşamlarına din adına müdahale etmeye kararlı görünüyordu. Hataları buydu. Süreç içinde yaptığımız özeleştirilerle bizim geldiğimiz yer rasyonel bir yerdir. Duyarlıklarımızı kaybetmedik ama demokratik değerler etrafında buluşmak gerektiğine inandık. Cezayir’deki elitlerin durumu da bizdekine benzemiyordu. Batı’ya yaklaşımları farklıydı. Oysa bizdeki demokrasi deneyimi, her türlü aksaklığına rağmen, İslam dünyası için örnektir. Arap aydınlarının yazdıkları makaleleri okuyun. Orada Türkiye’deki deneyime ve bizim yaptıklarımıza nasıl heyecanla yaklaştıklarını göreceksiniz.’

Gül: Cezayir Cumhurbaşkanı ‘Bizi niye bırakıp gittiniz’ dedi

CEZAYİR’de, 1514-1830 yıllarında Osmanlı idaresi hüküm sürdü.

Gül, Cezayir’deki Osmanlı hatırasının saygıyla anıldığından söz ediyor ve ‘Bu ülkede Türk sevgisi var’ saptamasını yapıyor.

Ve bu noktada ilginç bir anekdot anlatıyor:

‘Uluslararası bir panelde Cezayir Cumhurbaşkanı Bouteflika ile birlikte konuşmacıydım. Panelden sonra da yemekte birlikte olduk. Yemekte bana döndü ve Osmanlı’nın Cezayir’den çekilişine atıfta bulunarak ‘Bizi neden bırakıp gittiniz?’ dedi... Sonra da Cezayir’deki bir Osmanlı kalesinin onarımında yardımcı olmamızı istedi. Sonra arkadaşlardan o kalenin görüntülerinin getirilmesini istedim. Görünce şaşırıp kaldım. Ben küçük bir tarihi yapı beklerken, bizdeki Topkapı Sarayı’nın ihtişamını andıran muhteşem bir yapı vardı karşımda. Bu gezimizde orayı da gidip göreceğim ve onarımı için gerekenin yapılmasına katkı sağlayacağım.’
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!