Büyülü Geceler

Güncelleme Tarihi:

Büyülü Geceler
Oluşturulma Tarihi: Ekim 30, 1999 00:00

Haberin Devamı

Son Osmanlı sosyetesinin 1950'li yıllardaki mekánı, Ratip Efendi Yalısı.

1950'li yıllarda, Boğaz’daki soluk görünüşlü güzel yazlık ev, sosyetenin kreması için mükemmel bir eğlence merkezi olmuştu. 19. yüzyılda yapılan Ratip Efendi yalısı bu gün Mardin ailesine ait. 1956 yılında yalı Şerif ve Suna Mardin'in düğününe ev sahipliği yaptı. Güzel prensesler Neslişah ve Hanzade, son Osmanlı Sultanı'nın diğer torunları, doğunun taçsız hükümdarları bu düğüne katıldı.

Bugün, cep telefonlarının ve dizüstü bilgisalyarlarının rehineleri olan bizler oradan oraya telaşla koşuşup dururken, Boğaz'da Mısırlılar adıyla bilinen Türk-Mısır asıllı tekstil devlerinin nasıl keyif çattıklarını tahmin etmek zor olacak. 1850'li yıllardan 1960'a kadar her yaz mevsiminde, bu kişiler Kahire'deki saraylarından ve Avrupa'da kaldıkları otellerden buraya göç ederlerdi. Düşünmeden para harcayabilen bu kişiler, on dokuzuncu yüzyılda patlak veren pamuklu merakının meyvelerini toplamaya gelirlerdi. Geliş şekli, günün modasına göre değişirdi. Tıpkı eski yuvalarına dönen evcil güvercinler gibi, bu insanlar da hizmetkar ordularıyla birlikte, Boğazın iki kıyısında inşa ettirdikleri yalılara yerleşirlerdi.

Boğazın yukarı kesimindeki kıyıda yer alan 19. yüzyılın ortalarından kalma, üç kuşak Ratip ailesini barındıran ve şimdi de Mardin ailesinin malı olan Ratip yalısı da bunlardan biri. Yalı, İstinye ve Yeniköy arasındaki koyda yer alıyor.

RATİP SERVETİ

Ratip servetinin oluşması, aileden bir kişinin Osmanlı İmparatorluğu tarafından sürgüne gönderilmesiyle başladı. Sürgüne gönderilen kişi, babasının Sultan II. Mahmud'un gözünden düşmesi üzerine Mehmet Ali Paşa'nın yönettiği Mısır’a kaçmıştı. Tahminlere göre, bu kişi Yeniköy'deki yalıyı 1860'lı yıllarda satın almıştı. Yalının büyük eğlenceler düzenlemeye müsait olması ve Osmanlı başkentinde kendini kabul ettirebilmesini sağlaması ihtimali, bu kişinin yalıyı satın almasına yol açmıştı.

Yeni yüzyıl başladığında, bu kişinin yarı Mısırlı kızı Ülfet Hanım, yaz aylarını bu yalıda geçirmeye başladı. Ülfet hanım büyük davetler vererek, bildiği yabancı dilleri kullanma fırsatı yaratıyordu. Ülfet Hanım, Klasik Türk Müziği'ne olan büyük sevgisi ve bu müzik hakkındaki bilgisinin derinliğiyle ve de evde geceleri düzenlediği konserlerle belleklere yerleşmişti. Fakat yalı asıl Ülfet Hanımın oğlu Ebubekir Ratip'in zamanında Avrupa ile Ortadoğu arasında bir kültür köprüsü oluşturmayı başardı. Zaten yalı da asıl bu özelliğiyle tanınmaktadır.

Yaz mevsiminde dört ay süreyle yalıda kalınırdı ve günler birbirini izlerdi. Yalı, herkese açıktı. Yüzme partileri, öğle ziyafetlerine yerini bırakır, balık tutmak, yelkenliyle, sandalla gezme programları birbirini izler, bunları akşam beş çayları takibederdi. Şemsiye ağacının gölgesi altında, bir semaver çevresine toplanan kişiler tembel tembel dedikodu yaparlardı.

Ebubekir Ratip, 1977 yılında seksen beş yaşında öldü, büyük servetini de tüketmişti. Karısı, onun ölümünden sonra üç yıl daha yaşadı. Bu karı koca, Boğazda yaz tatilini geçiren gerçekten çok renkli son Mısırlı aileydi. Ebubekir Ratip de eşi Ceyda Hanım da dostluk ya da kan bağıyla uluslararası sosyetenin hemen her üyesiyle ilişki içindeydiler. Bu kişiler teknelerini ve su kayaklarını Fransız Riviera'sına götürürlerdi.

Yarım yüzyıl sonra, Ratip'in çevresindeki kişilerin karmaşık ilişkiyi anlamak çok zor. Ebubekir Ratip Bey'in bağlantıları daha çok Türk-Mısır asıllı kişilerdi. Kendisi de Hıdiv'in akrabasıydı. Fakat Ratip'in yeğenlerinden biri İran'ın eski Kraliçesi Fevziye ile evliydi. Ratip'in eşi Ceyda, daha da karmaşık bağlantılar içindeydi. Ceyda, gazete sahibi Ahmet Cevdet İkdam'ın üç kızından en büyük olanıydı. Ceyda'nın yarı Rus olan annesi, bir konser piyanistiydi ve St. Petersburg'da bir saray kuyumcusunun kızıydı. Ceyda'nın ilk kocası Prens Andre Obolensky, Güney Fransa'da bir araba kazasında ölmüştü. 1920'lerin ortalarında Ceyda, genç bir duldu ve ortanca kardeşi Reya ile Kahire'de yaşıyordu. Ceyda, Kahire'de Ebubekir Ratip ile tanıştı ve daha sonra onunla evlendi. Reya'nın kocası son Suriye ve Lübnan valisinin oğlu Türk diplomat Arif Mardin'di.

KRAL FAYSAL

Kral, her sabah tam saat dokuzda yalıya geliyordu ve ertesi sabah üçte yalıdan ayrılıyordu, çünkü genç kral o sıralar Hanzade Sultan'ın güzel kızı Prenses Fazıla'ya kendini beğendirmeye çalışıyordu. Daha sonra bu iki genç, yalının serin salonunda nişanlandılar. Prenses Fazıla, Kral'dan nişan hediyesi olarak zümrüt yüzüğü alırken, kısa boylu ama sevimli nişanlısının 1958 Temmuzu’nda Bağdat'taki ihtilal sırasında öldürüleceğini ve de daha sonra Hayri Ürgüplü ile evliyken kendi yalısını satılmaktan kurtarmak uğruna bu yüzüğü satmak zorunda kalacağını elbette tahmin bile edemezdi.

Ebubekir Ratip ile Ceyda'nın elli yıl süren evliliği çocuksuz bir evlilik oldu. 1980 yılında Ceyda ölünce, yalı Şerif ile Suna Mardin'in oğlu Osman'a geçti. Osman Mardin, Ceyda Hanımın ortanca kardeşi Reya'nın torunu ve Ebubekir Ratip'in de evlilik yoluyla küçük yeğeniydi.

Artık Mardin yalısı adıyla anılması uygun olan yalı, kısa bir süre önce büyük bir özenle onarıldı.

O Şimdi Mardin Yalısı

Yüksek duvarlarla çevrili yalıyı yoldan geçenlerin görmeleri olanaksız. Ve bu yalının güzelliği, çekiciliği onu yaşamları boyunca bilenler için de onu daha dün görenlerde olduğu gibi tazeliğini koruyor.

Ratip Efendi Yalısı’nın sade dış görünüşü aldatıcı, içerdeki göz kamaştırıcı dekoru akıllara getirmez. Binada evi en alt kattan en yukarı kata kadar bağlayan muhteşem döner merdivenler var. İkiz yalıların sarayla çok iyi ilişkiler içinde olan bir paşanın kızları için çeyiz olarak yaptırıldıkları söyleniyor ama bu binaların ne zaman ve nasıl inşa edildikleri ya da bunları yaratan mimarın adı hakkında en küçük bir bilgi dahi yok. Bu yalıların yerel ustaların, yetenekleri bir nesilden ötekine aktarılan dahi sayılacak nitelikteki ustaların eserleri oldukları kesin.

Tepenin kendisi su kaynaklarıyla bezenmiş. Bu sular, çok güzel dekore edilmiş çeşmelerden bir dizi oval biçimde yapılmış balık havuzlarına akıyor. Kıyıya yakın bir yerde, kayıkhane ile yalı arasındaki boşlukta, bir taze su kaynağı, kumların arasından su kabarcıkları yaratıyor. St. George'a adanmış bir tapınak olarak duvarlarını bilinmeyen bir tarihe ait freskler süslüyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!