Bu dostluk bitmesin

Güncelleme Tarihi:

Bu dostluk bitmesin
Oluşturulma Tarihi: Eylül 16, 1999 00:00

Haberin Devamı

Beden dili ne de etkiliymiş meğer. Gecenin kör karanlığında Ricomex'teki enkazı kaldırmaya çalışan Ankaralı Yılmaz'ın eliyle yaptığı işareti hemen anlayan Yunanlı Gogo, anında demir kesme makasını verdi. Daha sonra da kompresör tabancasını. Betonu deldikçe canlıya ulaşmayı umut eden Yılmaz'ın eli o anda bir cesedin ayağını tuttu.

Elleriyle konuşan Yılmaz'la dalgıç Gogo, bu kez çaresiz, nemlenen gözleriyle buluştular.

Trabzonlu Ekrem'e sordum daha sonra.

‘‘Birlikte çalışıyorsunuz, konuşuyorsunuz, gülüp ağlıyorsunuz. Nasıl anlaşıyorsunuz?’’

‘‘Dilimiz aynı’’ dedi. ‘‘Aynı duyguları hissedip yansıtınca Yunanca bilmek gerekmedi. Anladık ki birbirimize çok yakınız. Söylendiği gibi değillermiş. İnsanlık önemli.’’

İLK ADIM

Evet, aynı değerlerde buluşmuşlardı Atina'da. Daha öncesindeyse Gölcük'te, Değirmendere'de.

Yorgo'ya göre, bu sıcaklığın ilk adımı Marmara'da atıldı. Georgios Ververis ya da Yorgo Berberis, Ege'deki jeolojik yakınlaşmanın dışında, iki halkın buluşmasını şöyle anlattı:

‘‘Bu sıcaklığı Türkler yarattı. Önce siz bizi Gölcük'te kucakladınız. O kadar yakındınız ki, bunu unutmamız olanaksızdı. Şimdi de siz buraya koştunuz. Depremle buzlar çözüldü.’’

‘‘Deprem size neyi öğretti?’’ diye sorduğumda da, başladı anlatmaya:

‘‘Belki çok can kaybettik, evsiz barksız kaldık. Ama çok dost kazandık. Allah'ın bir denemesiydi bu. Deprem iki halkı birbirine yakınlaştırdı. Oysa politikacılar 40 yıldır kışkırtıyorlardı. Türkler'in düşman olduğuna inandırmaya çalışıyorlardı. Şimdi halkın konuşma hakkı doğdu. Halk böyle diyorsa, politikacılar değişmek zorunda.’’

- Bir gün gelecek deprem de unutulacak. Heyecanlar bitecek, ya sonra?

Bu sorumun Yorgo'yu üzdüğünü gördüm. Bazen olur ya, içimi pişmanlık duygusu kapladı. Ama o yanıtlamakta ısrarlıydı. Uzaklara daldı gitti:

SAVAŞ KORKUSU

‘‘Bunca yıl yakınlaşmayı bekledik. Sizi unutamayız. İki çocuğum, eşim ve ben Alekspolis yani Dedeağaç'taki evimizde yaşıyoruz. Uzaktan Türkiye'yi seyredince hüzünlenirim. Çocukluğumdan beri hep savaş korkusuyla yaşadım. Asker gibi yetiştirildim. Ben çocuğumu böyle büyütmeyeceğim.’’

- Ya Ege'deki kıta sahanlığı? Bitmeyen kavgalar?

Kıta sahanlığı dediğiniz, çok uzaklardan Ege üzerine oynanan bir oyun. Türkiye büyük birader, Yunanistan küçük birader. Bu oyunu artık yeni nesil çok iyi biliyor.Halkların başkaldırısına hiç kimse karşı koyamaz.''

- Bundan sonra ne yapacaksınız?

‘‘Atina'dan şehrime gider gitmez bu dostluk için ne gerekiyorsa yapacağım. Türk-Yunan kardeşlik günü yapılmasını istiyorum. İki binli yıllara giriyoruz, hareketimiz geç kalmadı. Grubumuzu büyüteceğiz, halk bunu istiyor. Medya da yanımızda artık.’’

GÖNLÜM EGE'DE KALDI

350 kişilik Yunan Gönüllü Kurtarma Ekibi'nin hemen hepsinin düşüncesi böyleydi. Genç neslin tarih masallarıyla kandırılması artık çok güçtü. Baskılardan bunalan gençler, sınırları zorluyordu. Hristo, Maki, Nektarius, Peni, Vivian, Cahit ve Dimitri de Yorgo gibi özgürce Türkiye'ye gidip dostlarını görmek istiyorlardı.

Onlar Türkçe, dostları Yunanca bilmiyordu ama anlaşmak için hiçbir engel yoktu önlerinde.

Pire sahilindeki veda yemeğinde Yakup'un okuduğu sevda şarkısı ya da Veysel'in seslendirdiği ‘‘Kardeşlik Türküsü’’yle ağlarlarken evrenselliği bir kez daha zorluyorlardı.

Jimmy'nin lokantasında Dimitri'nin okuduğu parçayla hüzünlenmeleri de bundandı işte...

Evrensel müzik ve sevgiyle yoğrulmuş beden dili her şeyin üstündeydi. Yan masalardan Türk ve Yunan dostluğuna tanık olanların alkışlarının sesi ve yollanan kucak dolusu kırmızı güller havaya mutluluk dalgalarıyla saçılıyordu.

Gecenin ilerleyen saatine karşın, hiç kimse masasından kalkmak istemedi.

Yanımıza gelip, ‘‘Ne olur bu dostluk bitmesin’’ diyen genç-yaşlı Yunanlılar şerefe şampanya patlattılar.

Otelin kapısında ENKA'lı Kurtarma Ekibi'ni tanıyan Yunanlılar ise hatıra fotoğrafı çektirmek için yarıştılar. Kimi İzmir'e selam gönderiyor kimi de Boğaziçi'ni merak ediyordu.

VİTAMİNİN PARASI

Ekip başı mühendis Okan, bir ara işçilerine destek olması için Panepistimiu Caddesi üstündeki bir eczaneden vitamin almak istedi. Hapların parasını ödemek istediğinde ‘‘hayır’’ yanıtını aldı. ‘‘Sizi tanıdık. Hiç olmazsa bu da bizim size küçük bir teşekkürümüz olsun’’ diyen eczacı, Türk mühendisin ısrarı karşısında kár payını almadan drahmiyi kabul etti.

Hiçbir şey planlı değildi.

Halkın iradesiydi bu. Gücün dengesi değişiyordu.

Kim ne derse desin...



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!