Arap Baharı’nın asıl çiçekleri daha açmadı

Güncelleme Tarihi:

Arap Baharı’nın asıl çiçekleri daha açmadı
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 11, 2013 00:00

Fransız yazar Mathias Enard, yıllarca yaşadığı Ortadoğu coğrafyası ve kültürüne en az bizim kadar hâkim. Geçenlerde İstanbul Modern’de edebiyatta Arap Baharı’nı konuşmaya gelen Enard’la buluşup Arap Baharı’nı da anlattığı yeni romanı ‘Hırsızlar Sokağı’nı konuştuk...

Haberin Devamı

Romanda mekân olarak Fas’ı tercih etmenizin özel bir sebebi var mıydı?
- Evet, elbette var. Fas, okyanustan önceki son Arap toprağı. Avrupa’ya en yakın Arap toprağı aynı zamanda. Tam bir sınır ülkesi, kozmopolit bir yapısı var. Tüm bu Arap Baharı’nda yaşananlar açısından baktığımızda, hem her şeyin ortasında kalıyordu hem de olabildiğince dışındaydı. Örneğin Fas’ta yaşananlar diğer ülkelerdekiler kadar şiddetli değildi... Ama yine de bir etkisi oldu. Bu dışında ve içinde olma durumu, hem kişisel olarak benim hem de yazar olarak romanımdaki kahramanımın da durumunu ortaya koyuyor aslında. Ben, her şeyden önce politika incelemesi değil roman yazmak istedim.

Hırsızlar Sokağı, bir yolculuk romanı aynı zamanda. Hatta İbn- Battuta’ya da açık göndermeler var. Hem yolculuk hali hem de Fas ikisinin de hayatında etkili unsurlar...
- İbn Battuta gördüklerini olduğu gibi yazmıştır. Kahramanım Lakhdar ile çok paralel değil aslında onun yolculuğu. İbn Battuta yatay bir yolculuğa çıkar; batıdan doğuya ilerler. Lakhdar ise dikey bir yolculuktadır, güneyden kuzeye hareket ediyor. İkisinin de yolculuğu açısından Fas önemli bir durak gerçekten. İbn Battuta’dan aktardığım Hint prensinin yaptığı tiranlıklar, bugüne metaforik yaklaşımlar içerir. Söz konusu prens, ona ‘Tiransın, zorbasın’ diyen şeyhi işkence ettirerek öldürtür. Tıpkı bugün Suriye’de yaşananlar gibi... İbn Battuta’nın yolculuğu onu bugün bildiğimiz seyyah yapmıştır. Lakhdar’ın yolculuğu da benzer bir etkiye sahiptir...

Haberin Devamı

‘Kitap’ ve ‘kitap okuma’nın da Lakhdar’ın hayatında sıradışı bir etkisi var. Sanki hepsi birer kutsal kitapmış gibi bir etkileri var...
- Gerçekten de kitaplar bu romanda çok önemli bir rol oynuyor. Sözünü ettiğiniz gibi bir Kur’an veya diğer kutsal kitapların anımsatıldığı metafordan söz etmek de mümkün. Ama bunun dışında, kitap her zamankinden çok daha fazla önemli bir konuma yükselmiş durumda. Çünkü kitap okumak demek, ana akım düşünceye karşı koymak demektir. Sana dayatılan düşünceye insan olarak, birey olarak, vatandaş olarak karşı koymak demektir. Özgür bir vatandaş olarak özgürce okumaktan başka elimizde ne var ki? Ona da karışamazlar asla! Karışmamalılar! Okumayı genel bir çerçeveye alırsak gazeteyi bile bunun içine dahil edebilirim. Televizyonda Arap Baharı’na dair ne görüyoruz, anlamadığımız dilde sloganlar, Suriye’de patlayan bombaları görüyoruz. Ama hikâyenin aslı hiç de öyle değil. Orada başka şeyler de yaşanıyor; çerçevenin içindeki resmin detaylarını gazeteler, dergiler ve kitaplar bize gösterir.

Haberin Devamı

Bugün farklı tanımlamalar yapılsa, kimileri ‘kış’a döndü dese de sizce nedir Arap Baharı?
- Her şeyden önce, Arap Baharı genel bir adlandırma. Mısır’da, Tunus’ta, Fas’ta, Suriye’de, Libya’da ve diğer yerlerde daha farklı sebeplerle başlayıp, farklı olaylarla gelişti ve haliyle daha farklı sonuçlarla kendini gösterdi. Ortak noktaları olsa da farklı bağlamlarla açıklanacak hareketler toplamıdır Arap Baharı. Tunus, Libya ve Mısır’da gençlerin başkaldırısı öyle veya böyle diktatörlüğü ortadan kaldırdı ve bu başlı başına çok önemli bir hareket. Asıl önemli olan gelişmeler bundan sonra kendini gösterecek. Devrimi hazırlayan ve sorumluluğunu yüklenen genç nesil, interneti ve başka teknolojik araçları çok iyi kullanıyor. Devirdikleri diktatörler kadar onların yerine getirdikleri isimler de bir önceki kuşağa aitler ve gençler beklenti içindeler. Hâlâ birtakım talepleri var. Bu yeni iktidarın onlar için özellikle ekonomik refah beklentisi açısından ne yapacağını görmek gerekiyor. İnsanlar hâlâ bir şeylerin düzelmesini bekliyor. Tunus’ta yeni bir anayasa yazılıyor, Mısır’da ordu ve Müslüman Kardeşler arasında hâlâ halledilmesi gereken sorunlar var. Dolayısıyla Arap Baharı henüz sona ermiş bir şey değil. Bunlar ilk tomurcuklardı sadece, Arap Baharı’nın asıl çiçekleri ileride açacak.

Haberin Devamı

Birçok siyasetbilimci, İran Devrimi örneğinden hareketle, yaşananların gerçek bir devrim olmadığını ve belli bir ‘ideoloji’ye sahip olmadığını söylüyor. Siz ne söylemek istersiniz?
- Aksine bence bu da bir devrim ve arkasında bir ideolojik düşünce de var. Bazıları bunu kabul etmese de kapital pazar özgürlüğüne dayalı bir düşünce bu. Bunu kapitalizmin zaferi olarak addedenler dolayısıyla, bunu bir devrim olarak görmeyenler de olabilir elbette. Belki sokaklarda söylenen sözler, atılan sloganların açık karşılıkları olmadı. Ama insanların istediği konuşma özgürlüğüydü, hareket edebilme özgürlüğüydü, onlar için en önemlisi ekonomik özgürlüktü. Bunları görmek istediler. Ne kadarını gördüler, bunu tartışabiliriz. Ama İran Devrimi ile mukayese edip, bunlar birer devrim değil demek yanlış olur. İran Devrimi’nin de başında ilk hedef Şah rejimini ortadan kaldırmaktı. Ulema ile sosyalistler bir arada gerçekleştirmişlerdi bunu... İslam Cumhuriyeti gibi bir taleple yola çıkmadılar. O, devrimin arkasından gerçekleşti. Ben bu hareketlerin arkasında politik bir motivasyon görüyorum ve bunun biçimlenmesi de çok yakında gerçekleşecek. Hareket içinde belli bir liderden söz edemediğimiz bir gerçek ama şunu görmeliyiz: Burada lider hareketin kendisi.

Haberin Devamı

İran’daki devrimden sonra, Batı dünyası büyük bir endişe içine girmişti, Arap Baharı ise tam aksine Batı tarafından destek gördü... Bunun sebebi neydi sizce?
- Öncelikle, İran Devrimi esnasında iki kutuplu bir dünya vardı ve ‘soğuk savaş’ dönemiydi. ABD yeni İran’ın SSCB’ye yani komünist Rusya’nın yörüngesine gireceği endiyesi içindeydi. Farklı gibi görünse de son otuz yılda Afganistan’da yaşananları da böyle değerlendirmeli. Arap Baharı ise Arap dünyasında olduğu kadar, Akdeniz’de yaşanan bir şey. Yani Avrupa’nın dolaylı komşularından ve ortak kültürel geçmişinde adı geçen topraklarda. Bu nedenle Batı, bilhassa Avrupa destekledi. Avrupa çok zaman Hüsnü Mübarek, Zeynel Abidin Bin Ali, Beşar Esad ve Kaddafi’yle uğraşmak zorunda kalmıştı. Ancak bu isimler Avrupa’nın işine gelecek şeyleri de yapıyorlardı. Politika biraz böyle bir şey ne yazık ki. Şimdi yeni bir düzen kuruluyor ve Avrupa da bunu istiyor, zira bu da beraberinde ekonomik bir harekete olanak tanıyacaktır ki Avrupa’nın böyle bir ekonomik hareketliliğe ihtiyacı var...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!