Ankara'dan haberler

Güncelleme Tarihi:

Ankaradan haberler
Oluşturulma Tarihi: Nisan 06, 2002 00:00

Geçen hafta Ankara'daydım, biliyorsunuz. Fakat Ankara'dan bol haberler getirecek kadar uzun kalamadım, ne yazık! Ama görmeyi bilenler için bir bakış zamanı da yeter, diye düşünüyorum. Tabii sadece haber vermek için... Ankara havaalanında uçaktan indiğim zaman gökyüzü, ışık ve bulutlar tıpkı İstanbul gibiydi. Neredeyse uçağın dönüp dolaşıp yeniden İstanbul'a indiğini düşünecektim... Havaalanından kent merkezine doğru ilerlerken Tolga (İngiliz-Türk Kültür Derneğini'nin Halkla İlişkiler ve Organizasyon Müdürü) neşeyle telefonların neredeyse kilitlendiğini söyledi. Ankara'nın büyük bir merakla beni beklediğini esprili bir dille anlatırken onun neşesi de bana bulaştı ve havanın iç kapayıcı kasvetinden uzaklaştım. Aslında bulutlu ve gri havanın da kendine özel farklı bir hali vardır. Şayet kendinizi ve tüm dikkatinizi havayla bütünleştirmeyi başarabilirseniz, farklı bir gizemin sizi sardığını hissederseniz. Fakat şimdi havanın gizemine kapılmak yerine Ankara'yı yaşamak istiyorum ve bütün dikkatimi cadde ve sokaklara yöneltiyorum. Her gelişimde Ankara'yı farklı bulduğumu keşfetmek beni heyecanlandırıyor. Zaten yolların, kentlerin, insanların değişimini gözlemlemek için farklı zamanlarda ziyaret edeceksiniz. Akşam vereceğim konferansı düşünürken yaşam enerjimin giderek yükseldiğini hissediyorum. Üstelik konferansın konusu da 'Yaşam enerjisi' ve kabıma sığamıyorum. Bu sırada Tolga, beni dinlemeye gelenlerin sayısının çok fazla olduğunu, salonun tamamen dolduğunu ve hem kafeterya, hem de galerinin dolup taştığını ve insanların sokak kapısına yığıldıklarını anlatıyor. Birden bire endişeleniyorum ve üzülüyorum. Benim endişemi gören Tolga 'merak etmeyin dışarı hoparlör koydurdum' diyor ve ilave ediyor 'İsterseniz hemen inelim, bundan sonra gelecek olanlar nasıl olsa içeri giremeyecekler, siz konuşmaya başlayabilirsiniz' diyor. Salon tamamen dolu. Ayakta duracak yer yok. Hatta sahnenin yan taraflarında oturanlar var. Ve büyük bir heyecan hepimizi sarıyor. İki saat nasıl geçti anlamadım. Sorular devam ediyor. Tolga nasıl keseceğini bilemiyor. İnsanlar gitmek bilmiyor. Ben de soruları cevapsız bırakmak istemiyorum. Tekrar geleceğime söz vererek ayrılıyorum. Zaten ertesi günü de Yaratıcı Zeka ve Zihin Bilim Derneği'nde konferansım var. Ankara'nın gecesini görmek istiyorum. Hava berrak ve gökyüzünde Ay parlıyor. Gündüzden farklı bir atmosfer. Üstelik Dolunay. Çok etkileyici. Ertesi gün doğru Hürriyet'e gidiyorum. Faruk Bildirici, mutlaka 'Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ni gör’ diyor. Muharrem Sarıkaya ilave ediyor. Çok değişti ve çok güzel oldu. Son halini görmediysen mutlaka görmelisin, diyor. Ben de, 'Ankara nasıl' diye soruyorum. Muharrem şöyle diyor; 'Ankara, Tuna Nehri gibidir. Gördün mü?' diye soruyor. 'Eski bir zamanlarda görmüştüm ama ne demek istediğini anlayamadım' diyorum. O da, 'Tuna Nehri'ne baktığınız zaman hareketsiz durur. Ama içten muazzam bir akış ve hareket vardır. İşte Ankara'da böyledir' diyor. Aklıma 'Akrep Burcu dönemi' geliyor. Ekim sonu-Kasım dönemi. Hayvanlar kış uykusuna çekilir, ağaçlar da öyle. Metabolizma yavaşlar. Dışardan bakıldığında sanki yaşamıyormuş gibi görünür ama içinde müthiş bir canlılık vardır ve Akrep tipleri de öyledir. Sonra aklıma Türkiye'nin Akrep Burcu olduğu geliyor. Ankara da Türkiye'nin başkenti olduğuna göre tabii Muharrem'in benzettiği Tuna Nehri gibi olacak diyorum, Yasemin'ce...
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!