Ameliyattan hálá korkarım

Güncelleme Tarihi:

Ameliyattan hálá korkarım
Oluşturulma Tarihi: Haziran 02, 2003 01:18

Lice'den çıkıp Amerikan Beyin Cerrahları Birliği'nce "Yüzyılın Adamı" seçilen Ord. Prof. Dr. Mahmut Gazi Yaşargil ile çok özel.

Ord. Prof. Dr. Mahmut Gazi Yaşargil, 1999'da Amerikan Beyin Cerrahları Birliği'nce 140 aday arasından ‘‘Yüzyılın Adamı’’ seçildiğinde tıp dünyası 74 yaşındaki ‘‘Maestro’’yu ayakta alkışlıyordu.

O Gazi hoca ki, beyin cerrahisine mikroskobu sokarak beyin damarlarındaki anevrizma ameliyatlarında çığır açmıştı. O Gazi hoca ki, yarattığı cihazlarla dünyanın dört bir yanındaki hastaları yeniden hayata döndürüyordu. İşte kızının adını verdiği beyin loplarını açmada kullanılan ‘‘Otomatik Leyla Ekartörü’’, işte damar sıkıştırmada kullanılan ‘‘Yaşargil Anevrizma Klipleri’’... Yaşargil'in Lice'den başlayıp ‘‘Yüzyılın Adamı’’ seçilmesine kadar uzanan yaşamöyküsü ancak kitaplara sığar. 1943'te Ankara Erkek Lisesi'nden mezun olduktan sonra tıp eğitimi için Almanya'daki Thüringen Friedrich Schiller Üniversitesi'ne girer. 2. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru eğitimine İsviçre Basel'de devam edip 1949'da mezun olur. 1953'te Zürih'te Prof. Dr. Hugo Krayenbühl'ün yanında beyin cerrahisi asistanlığına başlar. 1953-1964 arasında çalışmalarını beyin damarları ve anjiyografisi üzerinde yoğunlaştıran Yaşargil, 1965'te kılcal damar laboratuvarında çalışmak üzere ABD'ye gider. 14 ay boyunca mikroskop altında beyin damarlarına müdahale olanaklarını araştırıp 1967'de Zürih'e döner. Mikrocerrahi tekniklerini ameliyatlarında başarıyla uyguladıkça ünü dünyayı sarar. Ameliyat ve araştırmalarıyla nöroşirürjide devrim yapan Gazi hocaya 1973'te ‘‘ordinaryüs’’ unvanı verilir, 1993'te de emekli olur. Ancak Yaşargil için emekli olmak kahvede pişti oynamak değildir. Dünyanın her yerinden kendisine teklifler yağar ama, onun aklı Türkiye'dedir. 68 yaşında İstanbul'dan gelen bir teklifi kabul edip hazırlıklarını yapar ama, görülür ki yasaya göre o bir asker kaçağıdır. Sonunda ABD'nin teklifini kabul edip 40 yıllık sevgili eşi, sağ kolu Dianne'yla birlikte Arkansas'ın yolunu tutar... Ankara Bayındır Hastanesi Nörolojik Bilimler Araştırma ve Uyguma Merkezi kurucusu Prof. Dr. Haluk Deda, ne iyi etti de Yaşargil'i Türkiye'ye davet etti. Gazi hoca ne iyi etti de, bu daveti kabul edip doğup büyüdüğü topraklardaki bir hastanede, hasta vatandaşlarına şifalı ellerini dokundurdu. Ve ‘‘Yüzyılın Adamı’’ ne iyi etti de, bize 3 saat 36 dakika 24 saniyesini ayırıp kendi deyimiyle ‘‘hayatında ilk kez’’ her şeyi anlattı, kızmadan, bağırmadan, sabırla. Eminim, Gazi hocayı dinledikten sonra ilimciyle kilimcinin farkını daha iyi anlayacağız.

Eşim Dianne’yla 40 yıldır çok iyi ikiliyiz

Eşi Dianne'yla 40 yıldır birlikte çalışan Prof Yaşargil, şunları söyledi:

‘Bambaşka bir İngilizdir o. Türkleri sonsuz sever, çok hoşlanır. 8 sene Avrupa Beyin Cerrahisi Hemşireleri'nin şefliğini yaptı, mesleğinde çok başarılıdır. Benim ameliyatlarımda kendi yaratışları vardır, birlikte çok iyi düet yaparız. Ne yazık ki, dünyada hálá hemşirenin kıymeti bilinmiyor.

Kızarmış patatesi en son 50 yıl önce yedim

- Aslında insanın 120 yaşına kadar sapasağlam olması lazım, zihnen, fikren ve bünye olarak. Ben kendimi korurum, çok obur olmama rağmen, tatlının her çeşidine bayılmama rağmen ağzıma koymam. Fazla şekeri olmayan meyveleri tercih ederim, içkim yok, sigaram yok, hayatım hep muntazam olmuştur. Dianne'yla her sabah 06.00'da kalkarız, kahvaltı olarak o bir fincan kahve içer, ben bir elma, bir armut yerim. Hastaneye gidenken yanımıza da bir çıkın elma, armut alırız, öğlenleri onu yeriz. Akşamları ise çok hafif bir sebze yemeği, hepsi o kadar. Ayva çok severim ama, oralarda bulamıyoruz. Kızarmış patatesi en son 50 sene önce yedim, baklavayı da öyle. Çikolatayı çok severim ama, yemeyeli çok seneler var.

Bu ellerin neresi titriyor

Prof. Yaşargil'e röportaj sırasında ‘‘ellerinin titrediği

konusunda söylentiler olduğunu’’ aktardık. Hocaların hocası, öpülesi maharetli ellerini yüzümüze doğrultarak şöyle kükredi:

‘‘Yener bey, birileri hastalara gözümün görmediğini, elimin titrediğini söylemiş, çok hayıflandım. Ayıp oluyor böyle göstermek ama, bakın şu ellerime hiç titreme var mı? Benim için böyle konuşanların başka tarafları titriyor da o yüzden bu lafları çıkarıyorlar.’’

Sağlıklı ömür için dilimizin değil, beynimiz tadı önemli

- Sağlıklı ve uzun ömürlü olmak için dilimizin tadına göre değil, beynimizin tadına göre yiyeceğiz. İngiliz eşimle evlenene kadar ne haşlama karnabahar yedim, ne haşlama pırasa. Bence içkinin normal ölçüsü bir kadeh şarap veya bir şişe bira, bundan fazlasını içersen, gittin. Kırmızı şarabın faydasını ben bilemiyorum, bunlar ticari düşünceler olmalı. İrlandalılara bakarsanız viski daha yararlıymış, kimse bu sözlere aldanıp ölçüyü kaçırmasın. Sigara da damarları, göğsü ve endokrin hormonunu bozuyor. Hep düşünürüm, acınırım, rahmetli Atatürk içmeseydi bu kadar erken ölmeyebilirdi derim. .

Hastada şüphe sezersem hemen ameliyata girmem

Ben ameliyata hálá çok ürkerek girerim, ne olacağını bilemediğim için korkarım. O sırada bana mani olacak bir hadise olursa hemen parlarım, konsantrasyonum o kadar yoğundur. Ameliyatta vicdanınızla görüşürsünüz, Yunan filozofunun dediği gibi vicdanımız Tanrının sesi. Bir şey olacak diye korkuyorsunuz ama, olunca asla panik yok, çünkü her şeyin çaresini biliyorsunuz. Bir saniye içinde neler olmuyor ki, bir hata yaparsanız gitti, dönüşü yok. Ameliyattan önce göz diliyle hastanın bakışından hem korkusunu, hem ümidini görürsünüz. Eğer halinizden, tavrınızdan hoşlanırsa ümit dünyası sevgiye, sevince döner. Sevgiye dönmesi sizin elinizde ölmeye hazır olduğunu bildirmesidir aslında. Bunu da şimdiye kadar söyleyen kimse olmamıştır. Hastalarınızla yaşı, cinsi ne olursa olsun karşılıklı sonsuz bir sevgiye giriyorsunuz. Hasta size yüzde yüz itimat ederse sıkıntı olmuyor, bağışıklık sistemi sağlam kalıyor. Hastada şüphecilik sezersem hemen ameliyata girmem, gidip bir daha bakarım. Çünkü bu tip hastalarda çok komplikasyonlar çıkıyor. Bir özelliğim de, hastalarımı her gün 10-20 defa ziyaret etmemdir, çünkü onlar için en iyi ilaç doktorlarını görmektir. Elbette yapamadıklarım da var, mesela eskiden hipofiz tümörlerine girerdim, artık ayrı bir ihtisas oldu, girmiyorum. Mesela Bayındır Hastanesi'ne beni davet eden Prof. Dr. Haluk Deda arkadaşım sinüsün içinden kafatasının altına giriyor. Ben kafatasına delik açıp ilk girenlerden biriyim ama, bizden sonraki nesil bütün sinir ve damarların geçtiği kafatası kemiğini açıyor, ben bunu yapamam.

Umre yaptım zemzem içtim

Ben 6 Temmuz 1925 Lice doğumlu bir Türküm, babam kaymakamdı, Türkiye'de yetiştim. İlk ruhi gıdamı ailemden, komşulardan, okuduğum okullardan, arkadaşlarımdan aldım. Baba tarafından efsanevi Kayıhan aşiretindenim, ana tarafım ise Sinop'tan gelme.

Arap arkadaşlarımın davetiyle Mekke'ye gittiğimde umre yaptım. Kabe'nin etrafında dolaşıp dua ettim, zemzem suyu içtim.

İlaçtan hiç hoşlanmam, hastalara vermeyi de sevmem. Ben sadece aspirin içerim, bana sadece o iyi gelir.

Organlarımın hepsi kalp başta çok iyi çalışıyor, henüz onları bağışlamış değilim. Esaslı bir hastalık geçirmedim, küçüklüğümde zatürree ve yüz felci geçirdim.


YARIN: Beyin hakkında bilmemiz gerekenler
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!