Aha dis iz e ket!

Güncelleme Tarihi:

Aha dis iz e ket
Oluşturulma Tarihi: Ocak 26, 2006 16:14

İNGİLİZCE DERSLERİ ARTIK EZBERLE DEĞİL, OYUNLA ÖĞRETİLECEK!

Türk gençliği, liseyi bitirene kadar toplam 1000 saat İngilizce dersi görüyormuş. Gerçi birçok okulda İngilizce hocası olmadığı için görmek dedikleri bön bön bakmaktan ibaret ama olsun, kontör işliyor, kağıt üstünde de olsa 1000 saat ders tamamlanıyor ya siz ona bakın...

Ancak, bütün dersleri ve bu arada Türkçe’yi mükemmel (!) öğrenmelerine rağmen... Türk gençliği adam gibi İngilizce konuşamıyor, yazamıyormuş bir türlü.

AKP buna da bir çare bulmuş.

İngilizce dersleri bundan böyle OYUN ŞEKLİNDE geçecekmiş.

*

Bak İngilizce deyince aklıma geldi. Biz, 1970’lerde Saint-Benoît’da okumuş bütün bir nesil, İngilizce öğrenemedik. Ben ‘Acaba Fransızlar, bilerek mi engellediler’ diye düşünüyordum ama salı akşamı CNN-Türk’te 5N1k’da (150.yılı dolayısıyla) Notre Dame de Sion mezunlarıyla yapılan röportajları izledim. Bir büyükelçi eşi ‘Bize NDS’da verilen İngilizce ile İngiltere’de üniversite okuduğunu’ övünerek anlatıyordu. Demek ki kabahat Fransız misyonerlerinde değildi. Kabahat, bütün bir Saint-Benoîtlı neslinin İngilizce öğrenmeyi bırakın, bu hayati dilden nefret etmesine sebep olan - adı lazım değil SB’lılar tanırlar onu - bir İngilizce hocasındaydı. Kötü bir öğretmen insanın hayatını nasıl da etkiliyor...

*

Neyse, konumuza dönelim.

Bundan böyle yeni bir model uygulanacakmış.

(1) Model Lüksemburg’tan alınmış. Lüksemburg halkının en az iki ana dili vardır, Fransızca ve Almanca. Eğitim ve kültür seviyeleri, aile yapıları, sosyal çevreleri filan bakımından, gerçekten de Lüksemburg bizim Hakkari’ye, Şırnak’a, Çankırı’ya filan çok benzer!

(2) Dil eğitimi çocuğun doğal hayatı temel alınarak verilecekmiş. Mesela çocuk kesme-yapıştırma yaparken öğretmen ‘kes’, ‘yapıştır’ gibi talimatları İngilizce olarak verecekmiş. İngilizce öğretmeni ders sırasında çocuğa - doğal hayatını esas alarak - mesela ‘Ula Hüso, hele först kat’asın, leytır past’asın!’ şeklinde İngilizceyi, cümle içinde kullanarak, öğretecekmiş.

(3) Sonra efendim çocuğa ders ‘beden dili’ kullanılarak daha kolayca verilecekmiş. Bu uygulama da faydalı olur diye düşünüyorum. Zaten çocuk babası ve anası tarafından ‘beden dili’ kullanılarak eğitilmeye alışmıştır o yaşa kadar. İleride Hüso askerde başçavuştan, Ayşe evlenince beyinden ‘beden dili’ ile ikaz ve talimat alacaktır, şimdiden alışmasında fayda vardır!

(4) Dersler tiyatro gibi olacakmış. ‘Çocuğun verdiği fiziksel tepkiden anlayıp anlamadığı belli olacak’ imiş. Bu da yerinde... Van-Çaldıran’da bir köy öğretmeni bana dert yanıyordu: “Serdar abi, ilköğretim çocuklarına biyoloji, matematik, din ve ahlâk kültürü içeren müfredat vermemiz isteniyor bizden. Oysa biz, okulun ilk iki senesi öğrencilerimize Türkçe öğretmeye çalışıyoruz...” Onun için ‘tiyatro gibi İngilizce’ öğretmek iyi fikir. Öğrenci nasılsa daha Türkçe bilmediği için öğretmenle anlaşamıyor. Bari el kol hareketini denesinler...

(5) Haber aynen şöyle diyordu: “Ezber yok, görsel var: Kavramlar kitaptan ezberletilmHürriyetek yerine görsel olarak öğretilecek. Mesela tahtaya üzerinde değişik hayvanların resimleri asılacak. Çocuklara hayvanların isimleri İngilizce olarak söylenerek, hangi hayvan olduğu bulması istenecek.” Ne güzel bir fikir değil mi? ‘Aha on dı bilekbord yu si e nays kow. Ayşe milk di kow may dotır...’

(6) Eğer buna rağmen çocuk gördüğü heywanin İngilizcesini hâlâ bulamazsa, öğretmen öyle lank diye söylemeyecek, bir ipucu daha verecekmiş; yine haberden : “Çocuk bulamazsa öğretmen o hayvanın sesini çıkaracak. Kediyse "Miyav", kuş ise İngilizce (!!!) "chirp, chirp" denecek” miş. Çocuk kedinin resmini görüp de tanımayacak kadar eblehse, İngilizce olarak ‘miyav’ deyince nasıl bilecek acaba?

(7) Bitmediiiii... Eğer çocuk İngilizce miyav deyince hâlâ ‘Aha dis is e ket’ diyemediyse, yine haberden: “Bu yeterli olmazsa, kanat çırpılacak mesela.” Öğretmen, son bir ipucu olarak mesela kuşu anlatmak için ‘kanat çırpacak’mış. Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı sınıf öğretmeni elkitabına bakmak lazım, acaba öğretmen mesela mandayı yahut deveyi nasıl tarif edecek?

(8) Ve haberin bitirici final cümlesi: “Türkçe'yi de gramerle ve kitapla öğrenmiyor çocuklar. Duyarak öğreniyorlar. Cümle kurmayı da Türkçeyi nasıl öğreniyorsa öyle öğrenecek.” Yani... bir bok öğrenemeyecek!


Not: Alıntılar, 29 Aralık 2005 tarihli Vatan gazetesinde yayımlanan Salif Usul imzalı haberdendir.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!