Güncelleme Tarihi:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Cnn Türk'te yayınlanan “Eğrisi Doğrusu” adlı programda Taha Akyol'un ülke gündemine ilişkin sorularını yanıtladı.Gül, “Anayasada Türk kavramının olup olmaması, milliyetçilik, Kürt meselesi, bütün bunları nasıl bir çerçevede bize anlatırsınız?” sorusu üzerine, bunların Türkiye'nin önemli meseleleri olduğunu ve zaman zaman kendilerini çok uğraştıran konular olduğunu söyledi.
Bu meselelerin, Türkiye'nin bütün potansiyelini kullanmasına engel olduğunu dile getiren Gül, bu konuları Türkiye'nin gündeminden çıkarmanın, ülkenin menfaatlerine olduğuna inandığını vurguladı. Gül, Kürt sorunu ve terör meselesini iki ayak üzerinden görmek istediğini belirterek "Bu, Türkiye'yi uzun zamanlar çok meşgul etmiştir, şimdi de meşgul etmektedir. Zaman zaman 'Bunu nasıl gündemden çıkartalım' diye gelenler olmuştur fakat netice vermemiştir” diye konuştu.
Gül, şiddetle, terörle bu konularda bir yere varılamayacağına işaret ederek, terörle, şiddetle hak alma ve kazanmanın mümkün olmadığını, bunun döneminin çoktan geçtiğini belirtti.Hiçbir devletin teröre baş eğmeyeceğini, terörle hizaya getirilemeyeceğini vurgulayan Gül, şöyle devam etti:
“Devletler, nihayetinde devlet olmanın varlığını sonuna kadar bütün güçleriyle mücadele ederek geçirirler. Devletleri idare edenler gelir geçer ama devletler bu kararlılığını sürdürürler. Kürt meselesi olarak baktığımızda, geçmişin tabii ki bazı yanlışlarının bugünlerde maliyeti ödenmektedir. Türkiye'de yanlışlar sadece Kürt vatandaşlarımızın şikayetleriyle ilgili değildir. Türkiye'de geçmişte birçok yanlışlar vardı. Türkiye'de çok partili sistem uzun süredir uygulanmakta ama özellikle tek partili sistem sırasında yapılan yanlışlıklar var.”
Bütün bunların Türkiye'nin demokrasi eksikliğinden kaynaklanan problemler olduğunu dile getiren Gül, Türkiye'nin demokratik standartlarının yükseltilmesi, gelişmiş, modern, kalkınmış demokrasilerin standartlarını uygulamaya başlamalarıyla bu problemlerin aslında ortadan kalkacağına inandığını ifade etti.
“Vicdanlarımıza ters geliyorsa, açıkça yanlış dememiz lazım”
“Bir de başka bir unsur var, vicdan unsuru” diyen Cumhurbaşkanı Gül, şöyle konuştu:
“Hepimizin vicdanı olması gerekir veya vicdanlarımıza ters gelen uygulamalar varsa, vicdanlarımıza ters gelen bir durum söz konusuysa, buna açıkça 'yanlış' dememiz lazım. Mesela Kayseri'de ben Kürtçe konuşan görmedim çocukluğumda, büyüdüğümde ama Diyarbakır'a gittiğimde herkesin Kürtçe konuştuğunu gördüm. Ben bunu nasıl inkar edebilirim. İnkar edersem bu benim vicdanımla ilgili bir sorunu ortaya çıkarır. Dolayısıyla bütün bunlara bu çerçeve içinde baktığımızda inanıyorum ki sorunları çözebiliriz.
Bu meseleler zaman zaman komşular tarafından kullanılmıştır. Vaktiyle soğuk savaş döneminde, soğuk savaşın aracı olarak kullanılmıştır. Sonra komşular kullanmıştır. Şimdi yine çok kullanılmaya başlanmıştır. Türkiye'nin sanki yumuşak karnı gibi görülmüştür ve bu oyunlara gelenlerin de bunun farkında olmaları gerekir. Bu ülke hepimizindir, bu vatan hepimizindir.”
Hiçbir ırk ve etnik grubun sadece bir ülkede yaşamadığını dile getiren Gül, “Türkler de baktığınızda koskoca bir Türk dünyası var, kaç devlette yaşamaktadırlar. Bazılarında çoğunluk, bazılarında daha az bir şekilde” diye konuştu.
Gül, Kürtlerin de aynı şekilde, Türkiye'de, Orta Doğu'nun birçok bölgesinde yaşadıklarına değinerek, “Tüm bunları tabii ki ülkeler arasındaki işbirliğinin, dayanışmanın köprüleri şeklinde algılamak gerekir. Ama herkesin kendi ülkesinde barış, huzur içerisinde birinci sınıf vatandaş olarak yaşaması ki bu yönde bir anlayışımız var” dedi.
Cumhurbaşkanı Gül, “Şunu özellikle söylemek isterim ki 'terör arttı, şiddet arttı, dolayısıyla onun için biz buna bir çözüm bulalım, artık bulma noktasına geldik' anlayışında değiliz. Bu mesajın iyi anlaşılması gerekli. Biz inandığımız için, yanlışları gördüğümüz için, doğru olanları yapma irademiz olduğu için böyle bir gayret içerisindeyiz ve umut ederim ki iyi neticeler verir” ifadesini kullandı.
“Yapılması gerekenleri yapmaktan kaçınmamak gerekir”
“Türkiye'de teröre karşı son 1,5-2 yıl içinde daha kararlı mücadele verildi. Ne oldu da şimdi hem dilimiz, üslubumuz yumuşadı hem çözüm süreci diye başladık. Bizi bu noktaya getiren nedir?” sorusu üzerine Gül, bu anlayışlarının yeni olmadığını söyledi.
“İyi şeyler olacak dediğimde ben geçen sene söylemedim ki daha önce söyledim. Arkadaşlarım da aynı şekilde, Hükümet de aynı şekilde, hep aynı anlayış içinde olduk” ifadesini kullanan Gül, “Ama bizim bu anlayışımıza karşı silahla çıkıldığında daha güçlü silahla cevap vermek durumundaydık. Ama buna karşı bir anlayış söz konusu olursa, evet, eğer silahla, şiddetle bir yere varmanın bir faydası yok. O zaman tabii ki demin söylediğim anlayışımız çerçevesi içerisinde zaten yapılması gerekenleri yapmaktan da kaçınmamak gerektiği kanaatindeyim” dedi.
“Farklılıkları saygıyla karşılarsak bunlar problem olmaz”
Cumhurbaşkanı Gül, “Milliyetçilik tartışması, anayasada Türk milleti kavramının yer alması, almaması, bu konularda ne dersiniz?” sorusu üzerine, bu konulara dar bir açıdan da geniş bir açıdan da bakılabileceğini ifade etti.
Buna birçok örnek verilebileceğini vurgulayan Gül, şunları söyledi:
“Türk imparatorlukları dediğimiz Osmanlı İmparatorluğu, Selçuklu İmparatorluğu, bunlar insanlık tarihine Türk imparatorlukları olarak geçmemiş midir? Benim forsumdaki 16 Türk devleti nasıl devletlerdi? Dar anlamda davranmış olsalardı o zaman bunlar insanlık tarihinde Türklerin bu şekilde şanını mühürleyebilirler miydi? Olmazdı. Şimdi onların öz güvenine baktığımızda nasıl geniş bir herkesin farklılığını kucaklama ve herkesin farklılığına saygı gösterme anlayışı var.”
Farklılıklar zenginlik olarak görülüp saygı gösterilirse zenginlik, tehdit olarak görülmeye başlandığı andan itibaren de gerçekten tehdit oluşturacağını dile getiren Gül, imparatorlukların ise farklılıkları kucakladığını, gönüllü olarak farklılıkların bir noktada eridiğini ve bunun hep beraber milleti meydana getirdiğini belirtti.
Gül, “Ama siz onu ayrıştırmaya, tanımamaya, insanların soyunu, sopunu, aidiyetini, babasının, dedesinin geldiği yerleri, bunları yok farz etmeye başladığınız andan itibaren, o zaman etnik bilinci adeta kışkırtmış ve etnik bilinci harekete geçirmiş oluruz ki bu yanlış bir şeydir. O açıdan bu etnik meseleleri çok kurcalamamak ve çok oynamamak gerektiği kanaatindeyim” diye konuştu.
Bunları zenginlik olarak görmek gerektiğini vurgulayan Gül, şöyle dedi:
“İnsan fıtratındadır, herkes geçmişini, nereden geldiyse atalarına, dedelerine bunlara hep saygı duyar, çocuklarına bunları öğretmek ister. Bunu gayet normal görmemiz gerekir. Hele Türkiye gibi Osmanlı bakiyesi bir toplumda, çok büyük göçler almış bir toplumda, aynı zamanda Orta Doğu ülkesi olan bir ülkede eğer bu tip farklılıkları saygıyla karşılarsak bunlar problem olmaz.
Yugoslavya, Belgrad, bütün Adriyatik Denizi'ni yönetiyordu. Bütün Adriyatik Denizi Belgrad'dan idare edilirdi. Ama dar bir milliyetçilik anlayışına girdiler sonunda ellerinde sadece bir avuç Belgrad kaldı. Örnekler çoktur. Bu anlamda ben milliyetçiliğe çok geniş anlamda bakmak gerektiği kanaatindeyim. Etnik, ırkçılık gibi şeyler, bunlar zaten kim bu yoldan gittiyse daima küçültmüştür ve kendi ırkını da küçültmüştür.”
“Demokratik, kalkınmış ülkelerin anayasaları örnek alınmalı”
Cumhurbaşkanı Gül, “Anayasada Türk milleti teriminin kullanılması tartışmalarının” sorulması üzerine, “Türkiye'nin temel unsurlarını tartışacak halimiz yok” dedi.
Bu konularda, modern, demokratik, kalkınmış ülkelerin anayasalarını örnek almak gerektiği kanaatinde bulunduğunu ifade eden Gül, bütün anayasaları incelemek gerektiğini söyledi.
Türkiye'deki kurumların da yazarların da siyasi partilerin de bunları incelediğini dile getiren Gül, şöyle konuştu:
“Bütün gelişmiş, demokratik, kalkınmış ülkeler, anayasalarını şöyle aldığımızda, onlar bu işi nasıl çözmüşler. Bizim de öyle çözmemiz gerekir. Eşit vatandaşlık, bu işi rahatlatacağı kanaatindeyim. Bu ülkede hepimiz büyük bir milletiz ve bu milletin birliği ve bütünlüğü esastır. Ne kadar çok burada kucaklayıcı olursak o kadar çok bu ülkeye hizmetimiz olur.
1924 Anayasası'nda yazılan tarif aslında iyi bir tarif. Çünkü o tarife baktığınızda hem yapısında hem ruhunda Türkiye'de farklı olanları tanıyor. Onları reddeden, inkar eden bir anlayış yok orada. Ama maalesef uygulamalarımız onun hem yapısına hem ruhuna ters bir şeklide olmuş, uzun süre. Bugün zaten onun problemlerini yaşıyoruz. O uygulamalar bilinci oluşturmuş, o bilinci de kullanan, işte o zamanki soğuk savaş dönemi yıllarında kullananlar olmuş, daha sonra da başkaları kullanmış ve iş bugünkü çok kronik ve sıkıntılı hale gelmiş. O açıdan bu meseleyi, gelişmiş, demokratik, kalkınmış ülkeler nasıl çözdüyse öyle çözmeyi doğru buluyorum.”
“Türkiye'nin demokratik standartlarını yükseltme arzumuzdan dolayı”
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Müzakere süreci devam ediyor. Bu devlet, hükümet, destekleyen partiler tarafından silah bırakma süreci olarak tanımlanıyor. Neyin karşılığında silah bırakılıyor?” sorusunu, şöyle yanıtladı:
“Herhangi bir pazarlık, böyle bunu görmemek gerekir. Siz bir şiddet karşısında sıkışırsınız ve ondan sonra pazarlığa oturursunuz. Türkiye bugün böyle bir noktada değil. Bugün güvenlik güçlerimiz, başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere gayet profesyonelce, bütün diğer güvenlik güçlerimiz büyük bir koordinasyon ve işbirliğiyle görevlerini belki bütün dönemlerden çok daha iyi şekilde yapmaktadırlar. Ama biz hem vicdanımıza hem de Türkiye'nin demokratik standartlarını yükseltme arzumuzdan dolayı, böyle bir anlayışı da görünce o zaman bu ortam ortaya çıkmaktadır.”
“Böyle bir anlayış İmralı'da neden ortaya çıktı” sorusunu ise Gül, “Bizim şimdi bu konudaki demokratik standartlarımızı yükseltme dediğimde, bunlar anayasa çerçevesi içerisinde olabilir, kanunlarla olabilir, bunlar yerel yönetimler çerçevesinde olabilir, bunlar kültürel bazda olabilir. Ama bütün bunlar Türkiye'nin milli birliğini ve bütünlüğünü hiçbir şekilde zaafa uğratmayacak çerçeve içerisinde olabilir” diye yanıtladı.
“Önemli olan hangi sistem olursa olsun o sistemin ne kadar demokratik olduğudur”
“Müzakerelerde varılacak netice, üniter devlet çerçevesi içinde olacaktır diyebilir miyiz?” sorusunu Cumhurbaşkanı Gül, “Tabii ki. Türkiye'nin milli birliğini, bütünlüğünü zaafa uğratmayacak derken bunu söylüyorum” diye konuştu. Gül, kendisinin tavsiyelerinin bu çerçeve içerisinde olduğunu dile getirdi.
“Karşı taraf neden terörü tırmandırmışken birden bire 'Türkiye'nin dışına çıksın', 'Ağustos ayında silah bıraksınlar' gibi söyleme yönelindi? Görüşmelerin bir backgroundu mu var? Terörle yapılan keskin mücadele sonucunda böyle bir ihtiyaca mı yöneldiler neden birden bire böyle mesaj geldi?” sorusuna karşılık Gül, Türkiye'nin karalılığının ortada olduğunu vurguladı.
“Eğer biri silahla karşımıza çıkarsa daha güçlü silahla mukabele vermek ve sona kadar mücadele etme kararlılığımız ortada” diyen Gül, herkesin insan olduğunu ve değerlendirme yapmak durumunda bulunduğuna değinerek, şöyle devam etti:
“Bunun bir faydası olmadığını görmeleri de gerekir. Eminim ki onlara çeşitli telkinler de çevreden oluyordur, ülkelerden oluyordur. Bunun nasıl bir acılar yarattığı da ortaya çıkmaktadır. Nihayetinde böyle bir beklenti aslında tabanda da vardır, halkta da vardır, bütün halkta da vardır. Dolayısıyla bunlara da tabii kulak verilmiş olabilir. Dolayısıyla herkes girdiği yolda sonuna kadar devam edecek diye bir şey yok. Dünyanın başka ülkelerine de baktığınızda bu tip hareketler neticede belli noktalarda, belli kararları alabilmişlerdir.”
“Keskin dil söylediğinizin karşı tarafa ulaşmasını önlüyor”
Gül, kendisinin zaman zaman üslup uyarısı yaptığı hatırlatılarak, “Süreç devam ederken hem politikacılara hem de entelektüellere Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı olarak nasıl bir üslup tavsiye edersiniz?” sorusuna, “Bu, Türk siyasetinin en negatif yanıdır, bir gelenektir. Maalesef bizim acı bir geleneğimizdir. Bundan dolayı Türkiye'nin başına nelerin geldiğini de hepimiz biliriz” yanıtını verdi.
Türkiye'nin bugünkü eğitim, kültür seviyesi ile bunun bağdaşmadığına dikkati çeken Gül, şöyle konuştu:
“Bu kadar büyük sorunlarla uğraşırken ve bu kadar büyük sorunları çözme tabii ki teşebbüsleri varken muhakkak ki onun iklimini de oluşturmak gerekir. İklim önce dille tabii ki oluşur. Dilin gücü malumdur. O bakımdan o iklimi oluşturacak dile geçmek gerekir artık ki söylediklerimiz ve düşündüklerimiz karşı taraf tarafından daha iyi algılanabilsin. Keskin dil söylediğinizin karşı tarafa ulaşmasını önlüyor. Buna ihtiyaç var”
“İyi şeylerin olmasını çok arzu ederiz”
Programın yapımcısı gazeteci-yazar Taha Akyol'un, Kuzey İrlanda'da silah bırakma faslına yönelik eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in anılarını dikkatlice okuduğunu ve o dönemde muhalefet lideri John Major ile bu işi başarabilmek için “al ver” yaptıklarını belirterek, “Bu siyasi olgunluk karşısında ben gıpta mı ettim kıskandım mı ne diyeceğimi bilemedim. O siyasi olgunluk bizde maalesef..” demesi üzerine Cumhurbaşkanı Gül, şunları söyledi:
“Doğru. Ümit ederim bizde de belli noktalara geldikten sonra bu süreçle ilgili iktidar ve muhalefet arasında bazı bilgilendirmeler, görüşmeler olacağını tahmin ediyorum. Bu nasıl olur, ne olur bu ayrı bir konu. Açık olur, kapalı olur bunlar ama ne kadar çok herkes bu işin içine girer ve ne olduğunu bilirse o kadar çok tabii ki yapıcı davranır.”
Gül, “İyi şeyler olacak mı?” sorusunu, “İyi şeylerin olmasını çok arzu ederiz ve bir irade de var görüyorsunuz, iyi şeylerin olmasıyla ilgili. Ama 'Ne pahasına olursa olsun' derseniz, o zaman ortaya çıkan iyi mi olur kötü mü olur bilemezsiniz” diye yanıtladı.
“Bu sefer daha mı iyimsersiniz yoksa geçen sefer ne kadar iyimserseniz o kadar mı?” sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Gül, şöyle konuştu:
"Bu sefer bunun büyük bir ortamı var gördüğüm kadarıyla. Çevrede biraz, çevre hem aleyhte hem lehte açıkçası. Çevre ülkeler, bölge olarak konuşuyorum. Çünkü bölgedeki gelişmeler fırsat gibi de görülebilir, teröristler tarafından fırsat gibi de görülebilir. O, çok tarihi bir yanılgı olabilir onlara. Ama diğer yandan da bölgedeki diğer ülkelerdeki Kürt liderler, onlar da silahlı mücadelenin ne kadar yanlış olduğuyla ilgili açık çağrılarını hep yapıyorlar. O bakımdan ümit ederim ki iyi şeyleri hep beraber yaşarız. Nihayetinde herkes bu toprağın çocukları.”
Başkanlık sistemi
Gül, başkanlık sistemine ilişkin önceki açıklamaları hatırlatılarak, görüşlerinin sorulması üzerine, “Önemli olan hangi sistem olursa olsun o sistemin ne kadar demokratik olduğu” diye konuştu.
Gelişmiş modern demokrasiler ve kalkınmış ülkeler arasında başkanlık sistemiyle de parlamenter sistemle de yönetilenlerin olduğunu ifade eden Gül, şöyle dedi:
“Burada önemli olan şey, her iki sistemin de demokratik yapan temel prensiplerinin ve dengelerinin muhafaza edilip edilmemesidir. 'Check and balance' dediğimiz denge, kontrol sistemleri, bu başkanlık sisteminde farklı bir şekilde, parlamenter sistemde yine farklı bir şekilde. Ama bu temel prensiplerin olması önemli. Bunlar biraz daha açtığımızda 'kuvvetler ayrılığı' dediğimiz, yasamanın, yürütmenin ve yargının bütün bunların bir taraftan birbirlerinin işine karışmaması ama bir taraftan da ahenk içinde çalışabilmeleri. Buna bakmanız gerekir. Bu olduktan sonra öbürü siyasi bir tercih olur. Önce bu çok önemli.”
“Sistem değişikliği yapıldığında bunun konjonktürel olmaması gerekir
“Sizin tercihiniz hangisi” sorusunu Gül, şöyle yanıtladı:
“Siyasi tercih derken de tabii ki ülkelerin hangi sistemi seçtilerse, idare ediliyorsa bunlar nihayetinde toplumların yapıları, kültürleri bütün bunlarla bir şekilde bütünleşerek gelişmiş oluyor. Hepsi bir birinin noksanlıklarını törpüleyerek nihayette olgunlaşmış oluyor. Bütün bunlara rağmen her iki sistemin de noksanlıkları var, avantajları var. Sadece bir tarafına bakarak almamak gerekir. Siyasi tercihi yaparken de şuna doğrusu dikkat edilmesini isterim, bir sistem değişikliği yapıldığında bu konjonktürel olmaması gerekir. Bugüne göre değil. Bir anayasa değişikliği yaptığımızda, yeni bir anayasa değişikliği ne kadar zorlanılıyor ki bu bir değişiklik yeni bir anayasa değil. Hele bir sistem değişikliği olduğunda, sistem değişikliği dediğiniz köklü bir şey. Sistem değişikliği olduğunda, ondan bir şekilde bir vazgeçmek söz konusu olursa o çok ayrı bir şey olur. O bakımdan iyi tahlil edilmesi gerekiyor. Bu yapıldığında bugün biz, yarın başkası, öbür gün başkası neyse o sistemin içinde bir yol açıldı, o yolda bugün ben, yarın öbürü, öbür gün başkası tabii ki geçecek, Bütün bunları hep düşünerek doğrusu neticede o tercih artık ona göre tabii ki yapılır. Bu noktaya gelirken esas bir anayasa yapmakla ilgili yola çıkıldı biliyorsunuz. Anayasa yapılırken bir Uzlaşma Komisyonu kuruldu. Uzlaşma Komisyonu çalışırken tabii ki herkes tekliflerini verdi. Uzlaşma Komisyonu'nda eğer bir uzlaşma olamazsa iktidar partisi alternatif teklif olarak başkanlık sistemini önerdi. İşin doğrusu bakmak gerekir, eğer Uzlaşma Komisyonu bir uzlaşmaya varacak olursa iktidar partisinin birinci tercihi gördüğümüz kadarıyla o. Ama olmazsa o zaman diğer sistemi öneriyor. Ama nihayette ben doğrusu ne olursa olsun bu sistemlerin içine bakmamız gerekir. İçinde de ne kadar demokratik, ne kadar temel ilkeleri muhafaza ediyor.”
“Seçilmiş hükümetlerin yanında adeta gölge hükümetler ortaya çıkıyordu”
“Sizin tercihiniz hangisi? 'Araştıralım bakalım' noktasında değilsiniz siz. Muhakkak bir birikiminiz var. Çok iyi biliyorsunuz. Bu bilgi ve tecrübe birikiminizden sizin tercihinizi soruyorum?” denilmesi üzerine Cumhurbaşkanı Gül, şunları söyledi:
“Onu birazcık tartışmaya bırakayım. Şu anda benim doğrusu esas üstünde duracağım nokta hangisi olursa olsun bu temel prensiplerdir. Biz şimdiye kadar parlamenter sistemden şikayet ederken parlamenter sistemin demokrasi noksanlığından dolayı şikayet ettik değil mi? Hep onu tamamlamak için, çünkü anayasalarımızda 'vesayet sistemi' dediğimiz çeşitli şeyler vardı. Seçilmiş hükümetlerin yanında adeta gölge hükümetler ortaya çıkıyordu. Bunu gelişmiş demokrasilerin gerisinde görüyorduk. Şimdi hangi bir başkanlık sistemi düşünülürse onda da buna benzer bir noksanlıklar olmaması lazım. Benim birinci derecede doğrusu söyleyeceğim şey bu. O zaman başka bir şekilde yine eksik demokrasiyle karşılaşmış oluruz. O açıdan bu tartışmaları, tartışma safhasında tabii bütün bunlar, eminim dikkatli analizler, tahminler yapılacaktır.”
“Türk usulü başkanlık” kavramı
Cumhurbaşkanı Abdulah Gül, “Türk usulü başkanlık” kavramına ilişkin görüşlerinin sorulması üzerine şunları kaydetti:
“Biraz önce söylediklerim belki bunu kapsar diye düşünüyorum. Daha önce bizim Türk usulü demokrasimiz vardı ama noksandı, değil mi parlamenter sistemimiz? O bakımdan buradan kriterler çok önemli. Hangi standartta, kriterde demokrasiyi tercih ediyorsun. Bu, çok önemli. Yüksek seviyede, standartlarda demokrasiyi tercih etmemiz gerekir. Türkiye'yi de güçlü yapan bu. Müslüman bir ülke olarak, nüfus olarak Türkiye'nin daha yüksek standartlarda bir demokrasiyle yönetiliyor olması Türkiye'yi çok güçlü yapmaktadır. Türkiye'yi, İslam dünyası içerisinde de Türk dünyası içerisinde de çok büyük bir ilgi ve çok büyük bir cazibe merkezi haline getirmektedir. Bu açıdan benim üstünde durmak istediğim şey bu kriterler. Bu kriterler dediğimiz de değerlerdir nihayette. İşte 'kuvvetler ayrılığı' dediğimiz temel mesele, eşitlik, kadın erkek eşitliği meseleleri, açıklık, şeffaflık, hukukun üstünlüğü meseleleri, hesap verebilirlik, bütün bunlar aslında bizim hep kendi değerlerimizdir ama farklı terminolojilerle biz farklı ifade ediyoruz. 'Hak, hukuk, adalet' diyoruz, batı terminolojisi içinde farklı şekilde ifade ediyoruz. Bütün bunları ne kadar gerçekleştirirsek o kadar güçlü oluruz doğrusu, o kadar büyürüz.”
Programın yapımcısı Taha Akyol'un, Cumhurbaşkanı Gül'ün yeniden aday olup olmayacağına ilişkin tartışmaları hatırlatarak, “Ben sorayım size, hazır bulmuşken 14 ayda bir defa, ne yapacaksınız 2014'te?” sorusuna Gül, “Tabii siz bu soruyu sormasaydınız, size program bittikten sonra herkes 'Niye sormadın' derdi, 'Böyle bir soru sorulmaz mı' derdi” karşılığını verdi.
Akyol'un, “Net bir cevap almak için soruyu süsleyerek sorduğunu” belirtmesi üzerine Gül, “Yerinde sordunuz bu soruyu ama siz benim yerimde oturuyor olsaydınız şimdi benim vereceğim cevap gibi cevap verecektiniz ondan da emin olun. Bunun daha vakti var doğrusu, bunun daha vakti var. Başkalarına da baktığınızda hep böyle olmuş. Bunun daha vakti var, vakti geldiğinde muhakkak ki arkadaşlarımla konuşacağız, kendi aramızda tartışacağız ve ondan sonra ne yapacağıma ona göre karar veririm” ifadesini kullandı. Cevabının yeterli olduğunun ifade edilmesi belirtilmesi üzerine Gül, “Yani net oldu o zaman” diye konuştu.
Gülerek karşılık verdi
“Basın başdanışmanınız Ahmet Sever'in açıklamasından sonra birtakım tartışmalar oldu. Siz bu meseleyi Sayın Başbakan ile konuştunuz mu?” sorusunu Cumhurbaşkanı Gül, “Zaten bu konuların, o zaman dikkat ederseniz daha çok vardı, en az iki seneden fazla bir vakit varken bunların tartışılması açıkçası hoş değildi tabii ki. Biz bu konuyu kendi aramızda kısa bir şekilde konuştuk, evet” diye yanıtladı.
Akyol'un, “Bize de bir şeyler fısıldar mısınız kimse duymaz, ne konuştuğunuz aramızda kalsın” sözlerine Gül, gülerek karşılık verdi.
“Sizin yaşınız çok erken. 2014'te görev süreniz dolduktan sonra ben Abdullah Gül'ün siyasette kenara çekilip hatırat yazacağını, zaman zaman üst düzeyde danışmanlık yapacağını düşünemiyorum. Hiç olmazsa 'aktif siyasete devam ederim etmem' diye bir şey alamaz mıyım” denilmesi üzerine Gül, şöyle konuştu:
“Dediğim gibi bütün bunlar için daha vakit var. Tabii ki biz, doğrusu ben tabiri caizse vatan millet meseleleriyle çocukluğumuzda doğrusu kendimi o işlerin içinde buldum, bu faaliyetlerin içinde buldum. Neredeyse bütün lise hayatım, üniversite öğrencilik hayatım, özel hayatımız adeta zevkimiz olmayacak şekilde hep bu hareketlerin içerisinde geçti. Üniversite hocalığım aynı şekilde, sadece yurt dışında çalıştığım süre içerisinde biraz Türkiye'den uzak kaldım ama ondan sonra hep devlet hizmetinde ve milletin hizmetinde oldum. Tabii ki hep milletin hizmetinde muhakkak ki olmaya devam edeceğim. Nasıl olur, ne olur bunlar da Allah sağlık, sıhhat versin, ömür versin bunlar hep bakalım gelecekle ilgili. Şimdi somut söyleyeceğimiz şey yok.”
“Tutukluluğun bir cezaya dönüşmesi üzücü”
Akyol'un, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un tutuklanmasının ardından açıklamalarını hatırlatarak, uzun tutukluluk dönemlerine ilişkin bazı iyileştirmeler yapılmasına rağmen kamuoyunda geniş kitlelerin hassasiyetini ifade eden konularda bir vicdan rahatsızlığının olduğunu belirtip, yargı konusundaki görüşünü sorması üzerine, Cumhurbaşkanı Gül, şunları söyledi:
“Beraber çalıştığım bir Genelkurmay Başkanının tutukluluğu ilk günden beri bizim için bir üzüntü kaynağıdır, bunu ifade etmek isterim. Sizin de söylediğiniz gibi benim görüşüme göre yargılanma yeri farklıydı ama nihayetinde mahkemeler öyle karar verdiler. Bugünkü mahkemeler ve yargıyla ilgili konular, burada tabii bir de şunu söylemem gerektiğine inanıyorum. Anayasamıza göre, yargı konularında telkinde bulunmak, müdahalede bulunmak, onları herhangi bir şekilde yönlendirmek olamaz, böyle bir şey olamaz. Bu, bir anayasa maddesi. Tabii ki ona en çok riayet etmesi gereken kişi cumhurbaşkanıdır. Ama diğer yandan da tabii ki Türkiye açık bir toplumdur ve tartışmalar, görüşler ifade edilmektedir ve ifade edeceğim görüşlerin de bu çerçeve içerisinde algılanmasını isterim önce. Sorduğunuz için demiyorum, biraz önce sizin de ifade ettiğiniz gibi üç senedir neredeyse önemli platformlarda bu konuyla ilgili görüşlerimi gayet ilkeli şekilde açıklıyorum. Nerede? TBMM'nin açılışında yaptığım konuşmalarda uzun uzun bahsediyorum. Yani bütün milletvekillerinin, parti liderlerinin hükümet üyelerinin önünde söylüyorum görüşlerimi. Sonra yine yargıyla ilgili önemli toplantılarda bu görüşlerimi yine ifade ediyorum. Tutukluluğun bir cezaya dönüşmesi ve dönüşüyor şekilde ortaya çıkıyor olması üzücü tabii. Her ne kadar yeni düzenlemelerle bu sayılar azalıyorsa da özellikle şu anda herkesin takip ettiği, kamuoyunu çok meşgul eden davalarda bu devam ediyor.”
“Bazı subayların yaşlarının ileri derecede olduğu ortada”
Gül, hukuki bir araç olan tutukluluğun başvurulabilecek son çare olduğunu söyledi. Tutuklulukta kaçma ve delillerin yok edilebilmesi unsurlarının öne çıktığını dile getiren Gül, şöyle devam etti:
“Bu noktalarda baktığımızda daha dikkatli olunabilir diye düşünüyorum. Hele hele usul yönünden hiç tartışmalara fırsat vermemek gerekir. Yine konuşmalarımda bunun da altını çok çizdim. Çünkü bunlar takip edilen mahkemeler, takip edilen davalar olduğu için hiç fırsat vermemek gerekir. Tabii ki hakimlerin işi kolay değil, onların dosyalarında neler var, onları doğrusu bilemiyoruz, dosyalarında onlar da nihayetinde kendilerini bağlayan kanunlar var, dosyalar var. Bu konularda belki yol birazcık uzun olabilir ama usul konusunda özellikle daha çok titiz davranmanın gerekliliğine inanıyorum. Bir de bütün imkanlarımızı seferber ederek bu davaların kısa süre içerisinde bitirilmesini tabii ki sağlamamız gerekir. Özellikle bazı subayların yaşları itibarıyla yaşlarının ileri derecede olduğu da ortada. Nihayetinde hepimiz insanız tabii. Belli yaşlardan sonra belli sağlık problemleri ortaya çıkmakta. Bütün bunların da bu süreçlerde dikkate alınmasının çok doğru olacağına inanıyorum.”
“Yapmaları gereken işleri yapıyorlar”
“Sayın Başbakan 'Orduda tayin edecek subaylar bulamıyoruz' diye yakınma yaptı. Gerek terörle mücadele bakımından gerekse kademelerde, terfilerde. Siz MGK'nın başındasınız, bütün askeri şura kararları ancak sizin tasdikinizle gündeme geliyor. Sıkıntı nedir?” sorusuna karşılık Gül, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel ve komutanların işlerine çok hakim olduklarını, görevlerini profesyonelce ve büyük fedakarlıkla yaptıklarını vurguladı.
Gül, bu kadar etkin ve koordineli bir dönemin daha önce yaşanmadığını ifade ederek, “Bugün de yine bölgedeler kendileri. Devamlı bölgeyi geziyorlar ve gerçekten büyük gayretle ve çok profesyonel, kendi mevzularını, kendi sorumluluklarını üstlenerek yapmaları gereken işleri yapıyorlar. Bunun altını özellikle çizmek isterim” dedi.
Yargılamalar konusunda “Kurunun yanında yaş da yanıyor” düşüncesinin herkes için bir sıkıntı olduğuna dikkati çeken Gül, şöyle konuştu:
“Buralarda daha titiz davranılması, masumiyet ilkesinin daha çok öne çıkartılması, bunlara daha çok dikkat edilmesi gerektiği kanaati var doğrusu hepimizde. 'Savcıların iddialarının hepsi hayalden mi üretilmiş' de denemez. Nihayette geçmişimize baktığımızda seçilmiş hükümetlerin görevlerine birçok müdahalelerin olduğunu da biliyoruz. Türkiye bunları yaşadı ama burada bir askeri disiplin içerisinde bulunan insanlar nasıl hareket edebilirdi, ne olurdu? Onları biraz daha iyi anlamak gerektiği kanaatindeyiz. Bu anlamda sıkıntılar oluyor bazen. Çok önemli bir görevdeki komutan, yurt dışına göndermişsiniz, önemli bir görev yapıyor orada, getirseniz bir türlü, getirmeseniz bir türlü. Bu tip sıkıntılar. Çok sıkıntılı bir süreç tabii. Bunun süratli bir şekilde bitirilmesinde büyük bir fayda var.”
Cumhurbaşkanı Gül, sıkıntının daha çok Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'yla ilgili olup olmadığı sorusuna, “Biraz öyle gözüküyor, evet” yanıtını verdi.
Suçlamaların “terör” başlığı altında yapılmasının rahatsızlık yarattığına işaret eden Cumhurbaşkanı Gül, “Terörden hepimizin neyi anladığı belli. Diğer taraftan suçlamalara baktığımızda, seçilmiş hükümetin çalışmalarına mani olma, hükümeti değiştirme... Bütün bunlar. Bütün bunlar terör olarak sınıflandırılınca bu biraz, biraz değil, gerçekten bu rahatsız edici bir durum ortaya çıkartıyor” ifadesini kullandı.
Gül, hakimlerin ve savcıların bu konuda suçlanamayacağını belirterek, onların da kanunlara bağlı kaldığını söyledi.
“Terör örgütü mensubu olmasa dahi terör örgütü üyesi gibi muamele edilir” yönündeki kanun hükmünü anımsatan Gül, “pankart açanı hapse attı” diye hakimlerin veya savcıların suçlanamayacağını vurguladı. Gül, “Yapacağımız şey yasalarımızı tekrar gözden geçirmek ve yasalarımızda bu tip düzenlemeleri yapmak. Nitekim üçüncü yargı paketinde yaptık, dördüncü yargı paketi de geliyor. Orada da bu tip bazı aksaklıkları giderici düzenlemeler yapılıyor” diye konuştu.
“Her şeyi kanunlarla düzenlemek elastikiyeti engeller”
Üçüncü yargı paketinin çıkmasının ardından seçilmiş milletvekillerinin tahliyesine ilişkin beklenti oluştuğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Üçüncü yargı paketinde adli kontrolle bağlayarak tahliye sistemi en ağır suçlular için bile getirilince birtakım tahliyeler olacak diye umutlandınız” sözleri üzerine, şunları kaydetti:
“Haklısınız, tabii. Yaşı ileri seviyede olan ve ayrıca kaçma ihtimali, delilleri değiştirme ihtimali ne kadar söz konusu olabilir? Bir de adli kontrol olunca o birçok şeyi engelliyor. Burada biraz zihniyet meselesi oluyor. Bütün bu konuları kanunlarla düzenlemek de doğru değil. Her şeyi kanunlarla düzenlemek demek her şeyi detaylandırmak demek. Her şeyi detaylandırmaya başladığınızda, o, elastikiyetin kaybolması anlamına gelir. Bu başka sıkıntıları ortaya çıkar. O açıdan zihniyet değişikliği ve bakış açılarının daha toleranslı olması daha doğrudur diye düşünüyorum.”