Abdülhalim Haddam Hürriyet’e konuştu

Güncelleme Tarihi:

Abdülhalim Haddam Hürriyet’e konuştu
Oluşturulma Tarihi: Nisan 29, 2011 11:14

Muammer Elveren, Lüksemburg’ta büyük güvenlik önlemlerinin alındığı ve çelik yelekli polislerin koruduğu bir malikanede, sürgündeki Suriye eski Devlet Başkan Yardımcısı Abdülhalim Haddam’la görüştü.

Haberin Devamı

Hafız Esad’a 21 yıl süreyle Cumhurbaşkanı yardımcılığı yapan Haddam, Esad ölünce anayasaya göre bir süre vekâleten Cumhurbaşkanı oldu. Beşar Esad’ın yaşı nedeniyle Cumhurbaşkanı olmasını engelleyen anayasa maddesinin değiştirilmesini onaylayarak 34 yaşında Cumhurbaşkanı ve Silahlı kuvvetlerin başına gelmesini sağladı.

Öcalan, bu konuda kendisini  uyaran istihbarat yetkilisine “Türk yetkiliyle aynı binada olduğumuzu  ilk günden beri  biliyorum ama o benim burada oturduğumu bilmiyor onun için çok rahatım, böyle üst düzey bir Türk'le aynı binada kaldığım hiç kimsenin aklına gelmez onun için güvendeyim merak etmeyin” dedi.

Beşar Esad ve etrafındakilerle kriminal Suriye rejimi yetkililerinin hesap vermesi için Suriye'deki durumu BM Güvenlik Konseyi'ne mektupla bildirdiğini anlatan Haddam, başta ABD Başkanı Obama olmak üzere Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi liderleriyle Genel Sekreter Ban Ki-Mun’a birer mektup gönderdiğini belirterek Obama’ya gönderdiği mektubun kopyasını Muammer Elveren’e verdi.

Haberin Devamı

Suriye rejimi polis, istihbarat ve askeri kurumlar üzerine kuruludur. Bunlar muhalifleri öldürerek susturma yoluna gidiyor. Baskı gören ve hayat şartlarının ağırlığı altında ezilen halk isyan edip ayaklanınca her geçen gün daha fazla vatandaş kanı dökülüyor diyen Haddam Suriye’de şu anda cinayetleri işleyenler, Cumhuriyet muhafızları, Ordu ve Muhabarat’tan elemanların bulunduğu ‘Fedai ül Esad’ (Esad’ın fedaileri) birimi, Suriye ile Lübnan arasında kaçak trafiğini yöneten rejim yanlıları olduğunu söyledi.

RÖPORTAJ: MUAMMER ELVEREN

Suriye eski Devlet Başkan yardımcısı Abdülhalim Haddam’la Lüksemburg’ta büyük güvenlik önlemlerinin alındığı bir malikânede görüştük. 15 Eylül 1932'de Suriye’nin Baniyas kentinde doğan Abdülhalim Haddam, Hafız Esad’a 21 yıl süreyle Cumhurbaşkanı yardımcılığı yaptıktan sonra Esad ölünce anayasaya göre bir süre vekâleten Cumhurbaşkanı oldu. Beşar Esad’ın yaşı nedeniyle Cumhurbaşkanı olmasını engelleyen anayasa maddesinin değiştirilmesini onaylayarak  34 yaşında Cumhurbaşkanı ve Silahlı kuvvetlerin başına gelmesini sağladı. Haddam bana hem Hafız Esad, Beşar Esad Suriyesini, hem de PKK’nın Beka kampının kapatılması ve Öcalan’ın Suriyede olduğu ve ayrıldığı dönemle ilgili çok önemli açıklamalar yaptı. Haddam, Suriye hükümetinin siyasi, ekonomik reform sürecinde başarılı olacağına inanmadığını söylerek Başkan yardımcılığı görevinden ve Baas partisinden istifa istifa ettikten sonra Beşar Esad'ın suikasta kurban giden eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri'yi pek çok kez tehdit ettiğini ve öldürülmesinde parmağı olduğunu iddia ettikten sonra 2005 yılında ülkeyi terk ederek Fransa’ya iltica etti. Ancak Fransa içinde siyasi faaliyet ve açıklama yapmamak koşuluyla Haddam ve ailesini kabul etti. Bu nedenlerle Haddam siyasi  faaliyetlerini Fransa dışında Madrid, Brüksel, Londra, Cenevre  ve  Lüksemburg gibi Avrupa başkentlerinde yaptı. Yurtdışındaki Suriye rejim muhalefet liderleriyle  bu başkentlerde toplantılar başlatarak Beşar Esad hükümetinin yerine demokrasi yoluyla geçici bir hükümet kurma amacıyla birleşik cephe oluşturdu ve ''Bütün Suriyeli muhalefet grupları ve eylemcilerinin, Suriye'de rejimin değişmesi gerektiği sonucuna vardığını'' duyurdu. Toplantılara aralarında Suriye Müslüman Kardeşler örgütü, Liberaller, Komünistler ve Kürtlerin bulunduğu 25 muhalefet lideri katıldı.  Haddam sorduğumuz sorulara şu cevapları verdi.

Haberin Devamı

Sayın Haddam, Suriye'deki ayaklanmalarla gelişen olayları ve Beşar Esad ile Suriye hükümetinin ülkede yıllardır süren olağanüstü hal yasasını kaldırdığı halde halen gösterileri yasaklamasını ve  ölümleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Haddam: Suriye rejimi polis, istihbarat ve askeri kurumlar üzerine kuruludur. Bu nedenle muhalifler öldürülerek susturma yoluna gidiliyor. Ülkede rüşvetsiz hiçbir iş yapılmıyor. En ufak iş için bile bahşiş adı altında rüşvet isteniyor. Ulusal zenginlik Devlet Başkanı Beşar Esad ve etrafındaki grup tarafından paylaşılıyor, talan ediliyor ve halk fakir bırakılıyor. Baskı gören ve hayat şartlarının ağırlığı altında ezilen vatandaş mecburen isyan ediyor ayaklanıyor. Ancak özgürlük ateşi yandığına göre çok çok ciddi olan Suriye’deki durum daha tehlikeli boyutlara ulaşmadan Beşar Esad pes edeceğini umuyorum. Her geçen gün vatandaş kanı dökülüyor. Suriye’de değişimin kanlı değil barışçıl bir şekilde son bulmassı gerekiyor ben buna inanıyorum. Sokakları dolduran ve ülkenin geleceği olan protestocu gençlerle muhalif gruplar başka ülkenin askerlerini Suriye topraklarında görmek istemezler. Başka ülkelerin müdahalesini de kabul etmezler. Bu nednelerle Suriye’de bir an önce halkın sesine kulak verilip özgür seçimlerin yapılabileceği demokratik bir rejim ve rüşvetçilerin yargılanacağı bir sistem olması en büyük dileğimdir. Suriye halkı çok yakın bir zamanda katilleri, hırsızları ve sorumluları hapse atacaktır.

Haberin Devamı

Suriye’de şu anda cinayetleri kimler işliyor biliyormusunuz?

Cumhuriyet muhafızları, Ordu ve Muhabarat’tan elemanların bulunduğu ‘Fedai ül Esad’ birimi, Suriye ile Lübnan arasında kaçak trafiğini yöneten rejim yanlıları. Ama bütün bu cinayetlere, baskıya rağmen Suriye halkı özgürlüğünü elde edecek ve vatandaşlık haklarını kullanacak. Zira bütün despot rejimlerin sonu mahkemeler önünde hesap vermektir. Hiç bir Suriye vatandaşının verilen reform sözlerine güveni yok.  Çünkü rejime güvenmiyor, 2000 yılından bu yana bu reform sözlerini dinledikleri için inanmıyorlar, Esad rejimi daima reform kelimesinin arkasına saklanıyor. Reform kararı Baas parti kongresinin 2005 yılı toplantısında kararlaştırılmıştı. Bu önemli kararın üzerinden 6 yıl geçmesine rağmen alınan kararlar dosyalarda kaldı. Çünkü Suriye’de rejim ülkeyi çiftliği gibi kullanıyor.  Beşar Esad babasından miras kalan bütün karar alma mekanizmalarını değiştirmeden aynen kullanıyor. Hükümete, Orduya, Muhabarat’a (İstihbarat servisi) polise istediğini yaptırıyor. Kararı tek başına alıyor. Aslında ülkeyi Beşar Esad değil sanki babası Hazıf Esad mezarından yönetiyor. OHAL’i iptal etmek bir dakikasını bile almadığı ve sadece bir imzasına baktığı halde bunu yapmıyor. Hükümete emir vererek OHAL’ı kaldırıyor aynı gün gösteri yapan 8 genç asker-polis kurşunuyla veriyor, çünkü yapılan kağıt üzerinde bir operasyondur ama uygulamanın durdurulması onun iki dudağı arasındadır. Zira Beşar Esad kararları kendisi alır, yetkililere sorgulamadan uygulamak kalır. Evvelki gün Cuma namazı sonrası gösterilerde ülke genelinde 69 kişinin öldüğü haberleri geldi. Bu nasıl Olağan üstü hali kaldırmadır. Beşar Esad sinirli kişiliği ile krizleri yönetirken büyük hatalar yapıyor, daha doğrusu krizleri yönetemiyor çünkü o ne politika nede siyaset bilir babası, yani  Hafız Esad krizlerden  nasıl ve ne zaman çıkılacağını çok iyi biliyordu. Oğlu ise kriz yönetmekten acizdir.

Haberin Devamı

Uzun süre sessiz kaldıktan sonra Suriye’de ayaklanmaların başlamasıyla yeniden  harekete geçtiniz ve Brüksel'de bir basın toplantısı düzenleyerek Suriye’deki hareketlere destek veren açıklamalar yaptınız. Bundan sonraki beklentileriniz nedir, şimdi neler yapıyorsunuz?

Suriye’de olaylar başladıktan sonra 3 hafta sessiz kalıp olayları izledim ve ülkenin çeşitli bölgelerinden bana ulaşan ayaklanmaların kanlı bir şekilde bastırılması bilgilerini değerlendim.

Şimdi Beşar Esad’ın ve etrafındaki yetkililerin hesap vermesi ve kriminal Suriye rejimine karşı vatandaşları korumak için uluslararası bir kampanya yürütüyorum. Suriye’de 15 Mart 2011 den bu yana meydana gelen olaylarda işlenen katliam gibi cinayetlerin durması ve uluslararası toplumun dikkatini çekmek için Suriye’deki durumun acil gündeme alınması amacıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine harekete geçirmek için bu kampanyayı yürütüyorum. Başta ABD Başkanı Obama olmak üzere BM Güvenlik konseyinin daimi üyesi 5 ülke (ABD-İngiltere, Rusya, Çin ve Fransa)  liderleriyle  BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun’a birer mektup gönderdim. Mektupta ‘Beşar Esad rejiminin  Suriye halkına yaptıkları  Nazi Almanyası ve Faşist Apartheid rejimi dönemi Güney Afrika’dakiler gibi İnsanlığa karşı işlenen suç olduğunu’ belirttim. Obama’ya gönderdiğim mektubu size veriyorum, Hürriyet’te yayınlayabilirsiniz.
Beklentime gelince: Ben Devlet işlerinde ve Partiden istifa ettiğim gün politika ve siyaseti bıraktım. 60 yılım siyasette geçti 40 yıl iktidarda kaldım. Ben halkımızın ve gençlerimizin önü açılsın diye hizmet ediyorum ama Rejim değişse bile kesinlikle devlette veya herhangi bir siyasi partide görev almayacağım. Yerimizi gençlere bırakmamız gerekiyor, geleceği kurmak için onlarında görev alması lazım çünkü bu devrim gençlerin devrimidir. Bizler onlara sadece yol gösteririz, destek veririz.

Haberin Devamı

Arap dünyasında ve özellikle Kuzey Afrika ülkeleri Tunus, Mısır ve Libya'da gelişen özgürlük hareketleri ile Arap yarımadasında Bahreyn, Yemen ve Suriye’deki halk ayaklanmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Haddam: Arap âlemi, yeni bir süreçten geçmektedir. Arap âleminin mevcut siyasi, ekonomik ve sosyal sistemi halkların gereksinim ve beklentileri ile uyumlu değildir; özellikle de hakların özgürlük, adalet ve eşitlik yönündeki beklentilerin… Bu durum, gençlerin Arap devletlerinin pek çoğunda devrim fitilini ateşlemeleri sonucunu doğurdu. Arap devletleri bu işi ciddiye almadılar ve artık halklarına uygun olmayan mevcut yönetim sistemine dört elle sarıldılar. Gerçekte çatışma, güvenli ve parlak bir gelecek beklentisi içindeki genç nesillerle bu beklentilerle uyuşmayan rejimler arasında cereyan etmektedir. Bu, hayat mücadelesinin bir parçasıdır. Ve herkes artık mevcut rejimlerin ve içinde bulunulan durumun sonuna gelindiğinin farkında olmalıdır. Artık yeni bir çağ başlamaktadır. Bu yeni dönemin desteklenmesi için çalışmak gerekmektedir; bu hareketin kanla bastırılması için değil. Çünkü bu beklentilerin bastırılması geleceğin katledilmesi ve halklar için orta çağ karanlıklarından da koyu karanlıklara girilmesi anlamına gelecektir.

Suriye- İran ilişkileri ve İran’ın Beşar Esad rejimini desteklemesi konusundaki yorumuz nedir?

Görevde bulunduğum sürece Suriye’nin İran’la stratejik ittifak kurmasına karşı çıktım. Devlet Başkanı Beşar Esad’ın İran’la kurduğu yakın ilişkilerin Suriye’nin tarihi ve gelenekleriyle çeliştiğini söylemekten çekinmedim. Çünkü, İran Suriye’yi bölgede kendi stratejisi için bir ‘cephe’ olarak görüyor. Halen de öyle, Suriye vasıtasıyla İran’ın bir eli Lübnan’dadır diğer elinde Filistin kartını hatta bazen Irak kartını tutmaktadır. Bunun için İran’ın bölgesel stratejisinde Suriye merkez bir rol oynuyor. Suriye’de rejim değişirse İran bölgede bu kartları kaybeder ve kendi kabuğuna çekilmek zorunda kalır. Hangi yeni rejim gelirse gelsin İran, Suriye’yi bölgedeki stratejisi için ve şimdi olduğu gibi bir arka bahçesi, bir üssü gibi kullanamayacak. İran şimdi Esad’ı desteklerken Suriye’nin iç ve dış politikalarına dahi yön veriyor. Maalesef Suriye rejimi de İran’ın bu politikalarını  çok ciddiye alarak hareket ediyor.

Hafız Esad döneminde Devlet Başkanı yardımcılığı dahil en önemli görevlerde bulundunuz, Esad öldükten sonrada oğlu Beşar Esad’ın yaşı tutmadığı için Haziran 2000’de Suriye anayasasına göre geçici Cumhurbaşkanı oldunuz ardından Anayasa maddesinin değiştirilmesini onaylayarak yaş problemini ortadan kaldırttınız. Böylece Beşar Esad’ın Cumhurbaşkanı olmasını sağladınız. Ne oldu da bir süre sonra Beşar Esad’a ters düşerek ülkeyi terk etmek zorunda kaldınız?

Anlatayım…  Cumhurbaşkanı Hafız Esad, iki büyük hataya düştü. Bunlar, tek başına iktidarı ele almak ve ülkemizde geçerli tüm siyasi ve milli değerlere aykırı olarak bu yetkileri miras yoluyla oğullarından birine devretmekti. 15 yıl boyunca bu yetki mirası için hazırlıklar ve düzenlemeler yaptı. Her türden koşulu ve silahlı kuvvetler ile partisi içindeki düzenlemeleri de buna uydurdu. Hayatını kaybettiği gün Şam dışındaydım. Şama aynı gün döndüğümde Dr. Beşar Esad’ın babasının evinde beni beklediği bilgisi ulaştırılınca Hafız Esad’ın öldüğünü veya ölüm döşeğinde olduğunu anladım. Köşke gittim ve kabul salonuna geçtim.  ‘Ulusal Liderlik Komitesi’nin de orada olduğunu gördüm. Bana Hafız Esad’ın öldüğünü, onun yerine Beşar Esad’ı aday gösterdiklerini ve bunun için anayasa değişikliği önerisinde bulunduklarını söylediler.  O gün için alınan bu kararı tartışmak için uygun koşullar yoktu. Anayasa değişikliği ve diğer alınan kararlar aynen uygulandı.

Anayasada ilgili 86. maddenin değiştirilmesini onaylatarak Beşar Esad’ın Cumhurbaşkanı olmasını engelleyen yaş problemini ortadan kaldırıp 34 yaşında Cumhurbaşkanı ve Silahlı kuvvetlerin başına gelmesi sağlandı.

Dr.Beşar Esad’ı yakından tanımıyordum. Ancak bununla birlikte gerek siyasi gerek ekonomik, idari ve yargısal reformlar yapacağı, devlette ve devlet aygıtlarında kökleşmiş yolsuzlukla mücadele etmek amacıyla ciddi kararlar alacağı ümidi ve beklentisi ile kendisine yardımda bulunmak için ciddi gayret gösterdim. Ekonomik sistem ve devlet organları ile yargı ve eğitim kurumlarında reformlar yapılması için bir reform projeleri paketini sundum. Ayrıca bu paketin tamamını ‘Ulusal Liderlik Komitesi’ önünde de savundum. Fakat ne yazık ki paketi onaylamasına rağmen Dr. Beşar Esad, devamlı olarak paketin uygulamaya sokulmasından kaçındı ve iç politikasının daimi bir muhalifi bulunduğum, Suriye vatandaşlarını anayasa ve uluslar arası kanunlar ile teminat altına alınmış temel hak ve hürriyetleri ile insan haklarından dahi mahrum eden babasının yolundan gitmeyi tercih etti. Liderlik Komitesinin pek çok toplantısında yapılan reform çağrılarını cevapsız bıraktığı gibi emniyet teşkilatı aracılığıyla benim güvenilirliğimi zedelemek amacıyla çarpıtılmış bilgilere dayalı kampanyalar yaptırıldı.
Kendisiyle yıllar süren işbirliğim sonucunda Beşar Esad’in zihninde reformların ciddiyetle hayata geçirilmesi yönünde kararlılıkla yürümek gibi bir yöneliş olmadığını anladım. Durum giderek daha da kötüleşmeye ve daha girift hale gelmeye başladı. Özellikle de devlette ve toplumda yolsuzluk faaliyetlerinin artması, güvenlik güçlerinin vatandaşların hürriyet haklarını bastırması ile birlikte bir parti toplantısında rejimin dışına çıkmayı kararlaştırdım ve fiilen 2005 yılı Haziran ayının beşinci gününde Baas partisi yönetim komitesindeki ve hükümetteki görevlerimden istifa ettim. İstifamı dış politikada yapılan büyük hatalara ve iç politikadaki endişe verici ihlallere dayandırarak açıkladım.

2005 yılında Suriye’yi terk ettikten sonra Madrid, Brüksel, Londra ve  Lüksemburg gibi Avrupa başkentlerinde yurtdışındaki Suriye rejim muhalefet liderleriyle  toplantılar  başlattınız. Bu toplantılar sonrası Beşar Esad sonrası için sürgünde Suriye'deki hükümete alternatif olabilecek  « Suriye Ulusal Selamet Cephesi » adlı bir muhalefet koalisyonu kurduğunuzu açıkladınız. Çeşitli görüşleri bir araya getirdiğiniz bu muhalefet Hareketi şimdi hangi durumda?

Evet… Doğrudur…  Yurtdışında yaşayan Suriyeli muhaliflerle, 2006 yılında yaptığımız çeşitli ülkelerdeki toplantılarda Beşar Esad hükümetinin yerine demokrasi yoluyla geçici bir hükümet kurma'' amacıyla birleşik cephe oluşturduk ve ''Bütün Suriyeli muhalefet grupları ve eylemcilerinin, Suriye'de rejimin değişmesi gerektiği sonucuna vardığını'' duyurduk. Bu toplantı Brüksel’de yapıldı ve aralarında Suriye Müslüman Kardeşler örgütü, liberaller, komünistler ve Kürtlerin bulunduğu muhalif gruplar katıldı.  Benimle birlikte bu toplantıya Müslüman Kardeşler örgütünün o günkü Genel Sekreteri Ali Saadeddin Beyanuni'nin de yer aldığı 25 muhalefet lideri ve grubu katıldı. O gün Washington'da faaliyet gösteren muhalif grup Suriye Ulusal Liberal Demokrasi Partisi'nin lideri Hüsam El Dairi,''Tarihte ilk kez Suriye içindeki ve dışındaki muhalefet hareketleri bir masa etrafında toplandı ve ortak bir plan üzerinde anlaştı'' açıklamasını yapmıştı.
Bu hareketi organize etmek için ben Fiilen ülke dışına çıktıktan sonra Suriye muhalefetinin farklı taraflarıyla iletişim kurmaya ve görüşmeler yapmaya başladım. Yönetimin barışçıl yöntemlerle değiştirilmesinin gerçekleştirilebilmesi ve vatandaşların dinsel, etnik ve cinsiyet farklılıkları gözetilmeksizin eşit hak ve yükümlülüklere sahip olarak yaşayacakları medeni ve demokratik bir devletin kurulması amacıyla bir çalışma programı belirledim. Bu hususta ciddi mesafe kaydettik. Ancak muhalefet bu konuda ciddi zorluklar ve engellemelerle karşı karşıya kaldığından o aşamada bu hedeflerini gerçekleştiremedi.

Hedefimiz sürgünde bir hükümet ilan etmek değildi ancak bununla birlikte rejimin çökmeye yüz tuttuğu noktada bir geçiş hükümeti kurmak istiyorduk. Bildiğiniz gibi Suriye gençliği, uzun yıllar boyunca halkı hak ve hürriyetlerinden mahrum bırakan ve kanla bastıran rejimden kurtulmak amacıyla bir devrim başlattı. Rejimin uygulamaları ülkenin giderek daha çok daralmasına, fakirliğin yaygınlaşmasına, yaşam düzeyinin daha da aşağı düzeylere düşmesine neden oldu. Tüm bunlar

Suriye gençliğine değişikliğin bir an önce gerçekleştirilmesi ve yeni ve güvenli bir geleceğin inşası yönünde ilham verdi. Suriye gençliği değişim sürecini başlatmak hususunda başarılı oldu. Genç kuşak,  babalarının kuşağı tarafından desteklenmeyi hak etmiştir. Babaları, yeni bir Suriye kurulması önünde bir engel olarak durmamalı ve gençlerle dayanışma sergilemelidir. Çünkü yeni Suriye kendi gelecekleridir. Onların bu geleceği yönetmeye hakları vardır. Benim bakış açıma göre babaların ve bu arada tüm Suriye muhalefeti ve diğer unsurların buradaki rolü, gençleri desteklemek ve onlarla dayanışmaktır. Her hangi bir kuşağın diğer kuşağın yerine geçmemesi hayatın bir gerçeğidir. Bizim kuşağımız artık Suriye tarihinin bir parçası olmuştur. Suriye gençliğinin kuşağı ise Suriye’nin bugünü ve geleceğidir.

Suriye Askeri Mahkemesi 17 Ağustos 2008 de gıyabınızda sizi "siyasi iktidarı devirmek için komplo düzenlemek, Suriye'yi yurt dışında kötülemek amacıyla yalan bilgiler yaymak, Suriye'yi kötüleme eylemlerine maruz bırakmak" suçlamalarıyla 13 ayrı suçtan Ömür boyu hapis cezasına mahkûm edildiniz. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet… Mahkumiyet kararını duyduğumda bunun "halkı baskı altında tutarak ülkeyi büyük bir cezaevine döndüren Suriye rejiminin yalnızlığının bir göstergesi" olarak değerlendirmiştim. Bu değerlendirmemin doğruluğu bugünde ortadadır. Suriye rejimi, kendi kendini kandırdığı gibi insanları da kandırmaya  çalışmaktadır. Bilindiği üzere Suriye’deki tüm yargısal ve idari organlar emniyet ve güvenlik teşkilatına dahil birer kurumdur. Kendilerine halk meclisi üyeleri ile ilgili olarak gelen yönlendirmelere göre karar verir. Yargısal ve idari organlara güvenlik teşkilatı yönlendirmede bulunarak benimle ilgili çarpıtmalar yaptırılmasına ve yabancı bir devletle bağlantı içinde olduğum ithamında bulunarak güvenilirliğimi zedelemeye çalıştılar. Aslında bu hükmün bir sigara dumanı kadar bile değeri ve geçerliliği bulunmamaktadır.

Bir önceki soruya verdiğim cevapta da işaret ettiğim gibi hürriyet, adalet ve onur talepleri aslında Suriye gençliğinin, içinde büyüdüğü evden ve babasından aldığından başkasını bilmeyen babasının yolundan gitmekten başkasını öğrenememiş ve aynı terbiye ile büyümüş, rejimi ancak polisiye tedbirlerle koruma altına alabilen bir başkanın güvenlik teşkilatı aracılığıyla  bastırdığı  ihtiyaçlarının bir ifadesidir.  Suriyeli gençler, ülkeyi bir zindana çevirmiş, siyasi hayatı felç etmiş ve hürriyetleri gasp etmiş bir rejimin değiştirilmesi ve karanlık bir rejimden hürriyet, adalet ve eşitlik ışığının parladığı bir rejime dönüştürülmesi, dahası halkın iradesinin hiçe sayıldığı ve çarpıtıldığı bir rejimin düşürülmesi yönünde görüş ifade ediyorlar.

Suriye’nin hemen hemen tüm bölgelerinde daha fazla özgürlük için  yapılan gösterilerde birçok göstericinin güvenlik birimleri ve askerlerin açtığı ateş sonucu  hayatını kaybettiği bildiriliyor.  Basının sınırdışı edildiği ve içeriden çok zor bilgi sızdığı  bu dönemde Suriye’nin bugünkü durumuyla ilgili sağlıklı bilgi alabiliyor musunuz, size gelen bilgilerde son durum nedir?

Suriye gerçekten çok buhranlı bir dönemden geçmektedir. Her gün Suriye rejimine ve rejimin işlediği suçlara ve cinayetlere karşı halkın öfkesi biraz daha kabarmaktadır. Tüm bunlar da Suriye halkının değişimi sağlamak konusunda samimi olduğunu gösterir. Reform söylemi gerçekliği olmayan yalan bir söylemdir. Çünkü diktatör bir rejimin istibdat ve fesat dışında bir şey üretmesi mümkün değildir. Baskıcı bir rejimin hürriyet ışığı üretmesi ve yönetimi gerçek sahiplerine yani halka iade etmesi mümkün değildir. Suriye halkı, tek adam yönetimi sistemini yıkacak ve parlamenter bir yönetimi kuracak yeni bir anayasa yapılmadığı ve iktidarın halkın içinden çıkmasını, iktidarın anayasal kurumlar eliyle denetlenmesini ve hesaba çekilmesini sağlayacak bir sistem kurulmadığı sürece sükûnete kavuşmayacaktır.

Görgü tanıkları Suriye’de durumun çok kötü olduğunu ve güvenlik birimleri sivil polis, istihbarat ile askerlerin her köşe başını tutarak halka nefes aldırmadığını duyuruyorlar. Esad rejimi hiçbir gösteriye izin vermiyor, Deraa gibi kentlerde yönetim göstericilerin aşırı dinci gruplar olduğunu iddia ederek bu ayaklanmaların dini bir devrim için yapıldığını ve sonunda bunun tarikatlar çatışmasına dönebileceğini azınlıkta kalan Aleviler ile Hıristiyan azınlığın bundan korktuğunu iddia ediyorlar.  Bu sizce doğru mu? Suriye halkı dinimi yoksa özgürlükçü demokratik- laik bir devrim için mi isyan ediyor?

Bildiğiniz gibi Suriye halkının Hıristiyan ve Müslüman halklarıyla mütedeyyin bir halk olmakla birlikte mutaassıp ve aşırı bir halk değildir. İnsanların hayatlarını, güvenlik ve geleceklerini tehdit eden bir krizden geçerken Allah’a yönelmeleri ve Ondan yardım isteyerek Ona sığınmaları normaldir. Allah’a inanan herkesin radikal olduğunu ileri sürmek gerçekdışı ve mantıksız bir iddiadır. Ayaklanmaların dini bir devrim için yapıldığını ileri sürmekse rejimin kendi halkından ne kadar haberdar olmadığının da bir göstergesidir. Sünni Müslümanlar Suriye’de ezici çoğunluğu oluşturmalarına rağmen hiçbir zaman aşırı davranışlarda bulunmadılar ve yobazca davranmadılar. Tam aksine devamlı olarak vatanın birlik ve beraberliğini korumaya özenli davrandılar. Örneğin Suriye parlamentosunun 1943’te seçilen ilk parlamento başkanı  olan Faris El Khori, Hıristiyan azınlıktan bir kişiydi. Buna ek olarak kendisi defalarca başbakanlık yaptı. Hafız Esad 1970 yılında gerçekleşen değişimden sonra Suriye vilayetlerine yaptığı ziyaretlerde benzeri olmayan bir kabulle karşılaştı. Daha sonra ülkenin cumhurbaşkanlığını üstlendiğinde halkın büyük bir kesimi tarafından desteklenmişti. Kendisini destekleyen bu büyük kalabalıklar Hafız Esad’in Alevi kesimden olduğunu biliyordu. Bunu dile getirmemin nedeni izolasyon, ayrımcılık ve bastırma politikalarını uygulayan bu rejim ezici çoğunluğun evlatlarını emniyet ve askeri kurumlarına girmekten alıkoydu ve böylece topluma etnik ayrımcılığı empoze etti. Ayrıca Suriye’deki Sünni Müslümanlar ülkedeki diğer Müslüman veya Hıristiyan kesimlerle çatışma veya düşmanlıktan yana değiller. Çünkü vatanın birlik ve beraberliğine düşkündür ve bu tüm Suriyelilerin önceliklerin en başında yer alır.

Beşar Esad Alevi topluluklar arasında değişimin bu kesimin aleyhine olacağı söylemini yayıyor. Böylece onları korkutmaya ve koruma içgüdüsüne sarılmalarını sağlayarak gençlerin devrimine karşı desteklerini almaya çalışıyor. Bu durumu Alevi topluluğun kanaat önderleri, siyasileri ve din adamları ile aydınlarının takdirlerine bırakıyoruz. Kendilerinin Beşar Esad’ın uyguladığı kanla bastırma yönteminin tüm ülke için taşıdığı tehlike ve riskleri değerlendirmelerini talep ediyoruz.

Suriye’de göstericiler arasında şiddet kullanılmadan demokratik bir rejim değişikliği dışında hiçbir şeyi kabul etmeyen Deraa kentindeki gibi isyancılar ve Facebook ile Twitter’da değişim için organize olan gençler var.  Rejim şiddet kullanmadan bunu başarabilir mi?

Bu rejim başaramaz. Suriye gençliği farklı toplum gruplarından oluşuyor. Ancak bu grupların tamamı değişim konusunda hem fikirdir. Problem rejimden ve rejimin bastırma uygulamalarından kaynaklanmaktadır. Fakat bu baskılar ve kanla bastırmaların kendisi aslında değişim sürecine hizmet etmekte ve değişimi kaçınılmaz hale getirmektedir. Göstericiler barışçıl gösterilerin dışına çıkmış değildir. Buna karşı kuvvet uyguladılar. Göstericiler ise irade, fikir ve çığlıktan başkasına sahip değiller. Ama kendilerine kurşunlar yağdırılarak ve yüzlercesi öldürülerek karşılık verildi. Bu şiddetin sorumluluğunu taşıyabilecekler mi? Her durumda rejimin uyguladığı bu şiddetin kendisi değişimi gerçekleştirecektir.

Lübnan’ın suikasta kurban giden Başbakanı Refik Hariri için o zamanlar Suriye askerlerinin Lübnan'dan çekilmesi politikasını savunduğu için, 14 Şubat 2004'de aracının geçeceği bölgeye yerleştirilen bombaların patlatılması sonucu öldürüldüğü iddia edilmişti. Sizde Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Hariri suikastında parmağı olduğunu iddia ettiniz. Bu iddialarınızın sonucunda ne oldu?

Bu konuda bildiklerimi daha öncede basına açıklamıştım ayrıca Uluslararası Soruşturma Komisyonu için bir analiz de yapmıştım. Dava dosyası şu anda uluslararası yargıdadır.  Bu konuda konuşmakta bir fayda görmüyorum. Lübnan’daki özel uluslararası mahkemenin vereceği kararın beklenmesini tercih ediyorum.

Ama sizin açıklamalarınızdan sonra Hariri suikastında tüm şüpheler Suriye yönetimine çevrildi. Birleşmiş Milletler nezdinde soruşturma komisyonu açıldı. Soruşturmayı yürüten Alman savcı Detlev Mehlis suikast emirlerinin Suriye yönetiminden verildiğine dair kanıtlar içeren bir rapor sundu. ?

Evet, Birleşmiş Milletler Soruşturma Komisyonu olayla bağlantılı olduğu iddia edilen beş Suriyeli yetkiliyi Viyana'da sorguladı. Alman savcı Detlev Mehlis, Viyana sorgulamasından sonra BM 'ye sunduğu raporda doğrudan Suriye’yi suçladı. BM Güvenlik Konseyi, Hariri suikastını soruşturan Alman savcı Mehlis’in sunduğu raporu inceleyerek, soruşturmanın uzatılmasına karar vermişti. Lübnan’da Suriye karşıtı muhalefet sokaklara döküldükten sonra, Suriye Lübnan'daki 29 yıllık askeri varlığını sona erdirmek zorunda kaldı.

(Bilgi Notu: Şimdi bu davanın uluslararası yargı aşamasında olduğu için fazla konuşmak istemediğini belirten Haddam Suriye’yi terk ettikten sonra 2006 yılında İspanya'nın La Vanguardia gazetesinde yayımlanan demecinde şu iddiaları ileri sürmüştü ''Hariri'yi öldüren Beşar Esad'dı. Bu cinayetin delilleri ve derin kökleri var. Hariri cinayetinde Lübnan ve Suriye gizli servisleri işbirliği yaptılar. Bununla ilgili elimde birçok bilgi var. Esad, partide bize Hariri, Fransa Cumhurbaşkanı Jacques ve  ABD Başkanı George Bush'un Suriye'ye karşı komplo kurmaya çalıştığını söyledi. Esad, Hariri'yi işbirlikçi olarak nitelendirdiğinde, onun ölümünü istediği açıktı. Cinayetten iki hafta önce Esad, Lübnan'daki adamlarını arayarak onlardan Hariri'yi İsrail ile işbirliği yapmakla suçlamalarını istedi. Hedefi, cinayeti temize çıkaran bir ortam yaratmaktı''.)

Hafız Esad döneminde Başkan yardımcılığı yaptığınızda karar alma mekanizmasında yer alıyor muydunuz, sorumluluğunuz hangi alandaydı? Çünkü oradan PKK ve Öcalan’la ilgili kararlara gelmek istiyorum.

Hayır görevdeyken karar alma mekanizmasında değildim.  Devletin iç siyasetinde benim karar alma rölüm yoktu. Çünkü Devlet Başkanı Hafız Esad bütün kararları kendisi alıyordu ama her zaman büyük krizlerden  nasıl ve ne zaman çıkılacağını çok iyi biliyordu. Arada sırada Başbakanı ve bazı bakanları bu kararların uygulanmasında kullanırdı. Dış politikadan  ben sorumluydum ama karar alma yetkisi bende değildi buna rağmen kararın ortağı olarak gözüküyordum. Ben tüm yaptıklarımın sorumluluğunu kabul ediyorum. Mesela Lübnan dosyasının sorumlusu bendim ama güvenlik işlerinin sorumlusu ben değildim.  Çünkü Suriye’nin bütün güvenlik işleri direk Devlet Başkanı Hafız Esad’ın elindeydi.  Askeri istihbarat direk Genel Kurmay Başkanına bağlıydı ama bazı hallerde başkanın talimatıyla Savunma Bakanına geçiyordu. Buna rağmen ne Genel Kurmay Başkanının nede Savunma Bakanının askeri güvenlikle ilgili fazla bilgileri olmuyordu çünkü sadece Başkan Esad bazı bilgileri verdiğinde bir şeyler biliyorlardı. Devletle ilgili bütün raporlar  da Hafız Esad’dan geçiyordu. Bu raporların yararlı olup olmadığına tek başına o karar veriyordu. Düşünün İçişleri Bakanı iç siyasi politikalardan sorumlu değildi. Hâlbuki kanun bu politikaların sorumluluğunu İç İşleri Bakanına veriyordu ama bu politikaları da başkan yönlendiriyordu. Beşar Esad bu sistemi hiç değiştirmedi ve şimdi ayaklanan halkı bu baskıyla sindirmeye çalışıyor.

Orta doğu ve Kuzey Afrika’daki ülkelerde durum bu kadar vahimken PKK ve Öcalan’la ilgili soru sormamın zamanı değil belki ama Türkiye’yi ilgilendirdiği için sormadan geçemeyeceğim. Öcalan’ın Suriye’ye gelmesi, Türkiye’nin baskısıyla Suriye toprakları dışına çıkarılması ve Suriye’nin denetimindeki Beka vadisindeki PKK kampının kapatılması  ile ilgili kararlar nasıl alındı?  Dış politikadan Sorumlu Başkan Yardımcısı olduğunuz için o süreci anlatır mısınız?

Aslında dediğiniz gibi zamanı değil ama anlatayım. Çünkü Öcalan’la bu görüşmeleri ben yaptım. Bu konuda Suriye’den ayrıldıktan sonra bazı açıklamalar yapmıştım. Abdullah Öcalan’ın Temmuz 1979 da Suriye’ye yerleşmesinde Hafız Esad’ın Aralık 2004 te ölen kardeşi Cemil Esad önemli rol oynadı. Ben Başkan yardımcısı olarak dış politikadan sorumlu olduğum için karşı olduğumu söylemiştim. Buna rağmen Cemil Esad’ın Öcalan’ı Türkiye’ye karşı kullanmak için Suriye’ye getirdiğini sanıyorum. Cemil Esad, Öcalan’la çok samimiydi. Hafız Esad Abdullah Öcalan ile direk görüşmüyordu ama Suriye’de bulunduğu süre içinde Öcalan ile ilgili bilgileri muntazam bir şekilde Cemil Esad’tan alıyordu. Cemil Esad’ın bazen çok tuhaflıkları olurdu o aralar Alevileri desteklediğini göstermek amacıyla başına yeşil bir bant bağlar ve kendini Hazreti Ali’nin oğlu Hüseyin’in varisi (halefi) olarak tanıtırdı. 80 li yıllarda ‘El Murtaza’ adlı Alevi teşkilatını da o yönetiyordu.

Turgut Özal Faktörü
PKK ve Öcalan’dan dolayı Suriye-Türkiye ilişkileri çok gergindi. Turgut Özal başa geldiğinde Türkiye’nin, PKK ve Kürt meselesine el atarak çözüm aramaya başladığı bilgilerini aldık. Suriye topraklarında PKK ve Öcalan’ın faaliyetlerini durdurması için bizimle ilişkiye geçildi. Bu konuda iki ülke arasında Eylül 98 den önce çözüm bulunacağı konusunda bir anlaşmaya varıldı ama maalesef yürümedi. Devlet Başkanı Hafız Esad da önce bu anlaşmaya karşı çıkmadığı halde sonra nedenlerini bilmediğim gerekçelerle vazgeçtiğini söyledi.

Necmettin Erbakan’ın girişimleri
1996 -1997 yılları arasında  Başbakan olan Necmettin Erbakan, danışmanları vasıtasıyla Lübnan’da faaliyet gösteren ve başkanlığını Faysal Mevlevi’nin yaptığı Sünni hareketi olan  ‘Cemaat-i İslami’  ile ilişkiye girerek Türkiye ile PKK konusunda arabuluculuk yapmamızı istedi. Cemaati İslami bunu bize iletince konu hükümet nezdinde değerlendirilerek sorunun çözümü için gerekenin yapılması kararlaştırıldı. Bende Öcalan’ı çağırtarak kendisine durumu anlattım ve Türkiye’den ne istediğinin sorulduğunu bunu bir mektupla bildireceğimizi söyledim. Öcalan Türkiye’nin toprak bütünlüğüne karşı olmadıklarını Türkiye'den toprak istemediklerini, PKK’nın Türkiye topraklarının dışına çekilmesini kabul ettiğini söyledi. Bunun dışında elindeki dosyada bu istekleri yerine getirmek için hazırlanan bazı planlar ve bilgiler yer alıyordu. Bu bilgiler çerçevesinde  o yıllarda  Ankara Büyükelçimiz  olan Abdülaziz Rifai vasıtasıyla Başbakan Necmettin Erbakan’a iletilmesi için bir mektup gönderdik.

Türkiye’nin baskısı
Erbakan bu mektuba verdiği cevapta ‘Bunlar bizim isteklerimizi karşılamıyor’ dedi ve bize Türkiye’nin şartlarını yazdığı yeni bir mektupla iletti. Bu mektupta ‘PKK’nın derhal silah bırakması ve Güneydoğu Anadolu toprakları dışına çekilmesi ile Öcalan’ın Suriye topraklarından çıkması isteniyordu. Ankara’nın bölgeye asker sevk ettiği ve sınırda yığınak yaptığı, Akdeniz’de ise bir tatbikat hazırlığı haberleri geliyordu. Durum gerçekten ciddiydi. Büyükelçimizden bu ikinci mektubu alınca Öcalan’ı bir kez daha Başkan yardımcılığı ofisime çağırttım ve Türkiye’nin şartlarını bildirdim. Bu görüşmede kendisine aynı zamanda PKK ile tüm ilişkilerimizi kesme kararı aldığımızı, Türkiye ile artık sorun yaşamak istemediğimizi söyledim, Öcalan durumu zaten yakından izliyordu, şartları kabul ettiğini söyledikten sonra yanılmıyorsam Ekim 1998 in ilk günleriydi yeni bir mektup hazırlayarak Ankara büyükelçimiz Rifai’ye ilettik. Büyükelçimiz yeni mektubu ilettiğinde Erbakan ‘Tamam ancak Genel Kurmay Başkanı ile görüşeyim sonra cevap veririm dedi ama daha sonra cevap vereceğine aynı mektubu Büyükelçimize ‘bu mektup sizde kalsın’ diyerek iade etti.
 
Mübarek’in arabuluculuk çabaları
İki tarafta sessizlik hakimdi ama Türkiye ile savaşın eşiğine gelindiği biliniyordu. Mısr Devlet Başkanı Mübarek iki ülke arasındaki tansiyonun düşmesi için arabuluculuk görevini üstlendi. Mübarek Türkiye’ye gidip döndükten sonra Suriye’ye gelerek durumu anlattıktan sonra Kahire’ye geçti. Türkiye’nin, Suriye’ye terörü beslemeyi durdurması için 45 gün süre tanıdığı ve diplomatik girişimlere son vereceği haberleri geliyordu.

PKK’nın Bekaa’daki kampı kapatıldı
Dışişleri Bakanımız Faruk El-Şara Kahire’ye gidip döndükten sonra istihbarat servisimiz Muhabarat’a ve General Gazi Kenan’a Öcalan’ın Suriye topraklarından çıkarılması ve PKK’nın Lübnan’daki kampları kapatılması emri verildi. General Gazi Kenan derhal harekete geçti ve başta Suriye’nin kontrolünde olan Lübnan’daki PKK’nın Bekaa kampı olmak üzere  Filistinlilerin kampları ile birlikte 9 kampı kapattık.  Öcalan o günlerde sessiz kalma yolunu seçmişti.

Öcalan’ın yaşadığı evle ilgili bu bilgiyi ilk kez Hürriyet’e açıklıyorum
Şimdi size bugüne kadar ilk kez açıklayacağım bire bilgiyi veriyorum. Bu süreçte Abdullah Öcalan Şam’ın merkezindeki bir binada kalıyordu. Burada asıl ilginç olanı Öcalan’ın Şam'da ikamet ettiği bu binada Türk Askeri Ataşesi kalmasıydı. Evet  Türk Askeri Ataşesi Öcalan’la aynı binanın değişik katlarında kalıyordu. Öcalan bunu biliyordu ama Türk Askeri Ataşesi Öcalan’ın aynı binada kaldığından haberdar değildi. Öcalan’la ilgilenen Muhabarat yetkilisi ona ‘Dikkatli olman gerekir, can güvenliğin için tehlikeli bir yerde ikamet ediyorsun, zira kaldığın binada Türk askeri Ataşesi de kalıyor’ dediğinde ‘Türk Askeri Ataşesiyle aynı binada olduğumuzu  ilk günden beri  biliyorum ama o benim burada oturduğumu bilmiyor onun için çok rahatım, böyle üst düzey bir Türk yetkilisiyle aynı binada kaldığım hiç kimsenin aklına gelmez  onun için güvendeyim merak etmeyin, onun için güvendeyim ve Suriye’nin en güvenli binasında oturuyorum demektir’ dediği bana iletilmişti.

Öcalan’la Suriye’yi terk etmesi konusunu ben tebliğ ettim
Öcalan’ın Suriye'den çıkışına gelince, Öcalan’ın Suriye’ye tehlike oluşturduğunu hükümet yetkililer ide konuşmaya başlamış ve konunun Liderlik Komitesi ve Baas Partisi Konseyi'nde görüşülmesi kararlaştırılmıştı. Toplantıda Hafız Esad da artık Öcalan’ın Suriye’yi terk etmesi gerektiği konusunda ikna olmuştu. Öcalan’la Suriye’yi terk etmesi konusunu da bizzat ben görüştüm Onu yine büroma getirdiler. Durumun vahametinin farkındaydı, konuşacakları için hazırlıklı gelmişti. ‘Türkiye ile savaşın eşiğine geldik, durum çok ciddi, Baas partisi Konseyinde önemli kararlar alındı . Bunlardan biride senin Suriye toprakları dışına çıkmandır’ dediğimde kısa bir sessizlikten sonra .‘Türkiye’nin savaş konusunda çok ciddi olduğunun biliyorum, iki ülke arasında krizin daha fazla büyümemesi için hazırlıklarımı yapıp bir kaç gün sonra Suriye’den çıkacağım. Merak etmeyin, alınan karara uyacağım’ diyerek izin istedi. Birkaç gün sonra bana Öcalan’ın Şam havalimanından biletini satın alarak diğer yolcularla beraber tarifeli bir uçakla Yunanistan’ın başkenti Atina’ya gittiği bildirildi. O günlerde Öcalan’ın Suriye’den ayrılması için özel uçak tahsis edildiği söylentileri yayılmıştı, bu söylentiler tamamen uydurmaydı ve doğru değildi. Öcalan’ın  bazı ülkelerin istihbarat servisleriyle görüştüğü servislerimizce de biliniyordu, sanıyorum Şam’dan ayrıldıktan sonra bu ilişkilerini kullanmıştır.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!