ABD ve İsrail'in önünde üç seçenek var

Güncelleme Tarihi:

ABD ve İsrailin önünde üç seçenek var
Oluşturulma Tarihi: Eylül 29, 2009 14:18

Haberin Devamı

İsrail, ilkbaharda İran’la ilgili karar vermek zorunda kalacak (Yaakov Katz/The Jerusalem Post/29 Eylül 2009)

İsrail görüşmelerden olumlu bir sonuç çıkacağından şüpheli olsa da Tel Aviv’in tek taraflı olarak hareket etmeden önce müzakerelerin sonuçlarını bekleyeceği tahmin ediliyor. Bu durumda üç farklı senaryodan bahsetmek mümkün:

 

Birincisi görüşmeler başarısız olması dolayısıyla ABD, Rusya, Avrupa Birliği ve Çin’in, İran’a yaptırımlar uygulamaya karar vermesi. Bu durumda İsrail bekleyip yaptırımların sonucunu görmek isteyebilir.

 

İkincisi ABD ve İran arasında, uranyum zenginleştirme çalışmalarının sadece enerji üretme amaçlarıyla devam edeceği ve çalışmaları uluslararası denetime açması konusunda bir anlaşmaya varması. Bu durumda Obama yönetimi anlaşmayı diplomatik bir başarı olarak övüp İsrail’in ellerini bağlayabilir.

 

Haberin Devamı

Üçüncüsü müzakerelerin başarısız olması ve dünya liderlerinin ekonomik yaptırımlar dışında bir çözüm araması. Bu durumda İran’ı vurup vurmama kararı tamamen İsrail’e kalacaktır. Böyle bir gelişme olursa Tel Aviv’in 2010 baharında ne yapılacağına karar vermesi gerekir.

 

Obama’nın Hamlesi: İran ve Afganistan (STRATFOR/28 Eylül 2009)

Obama’nın önünde üç seçenek var:

 

Birincisi İran’a felç edici yaptırımlar uygulamak. Bu ancak Rusya’nın işbirliğiyle mümkün olabilir. Ancak hem Rusya hem Çin yaptırım istemediklerini açıkladılar. Onlar olmaksızın yaptırımlar anlamsız olur.

 

İkincisi Obama İran’a karşı askeri operasyon başlatabilir. Tek başına İsrail’in hava üstünlüğünü elde etmesi, gerekli sayıda tesisi vurması ve İran’ın Basra Körfezi’ndeki mayınlarını etkisiz hale getirmesi mümkün değil. Eğer İsrail tek başına bu işe girerse ABD’nin İran’la deniz savaşına girmesi kaçınılmaz olur.

 

Haberin Devamı

Üçüncüsü Obama hiçbir şey yapmamayı seçebilir. Washington, İran’ın gelecekteki nükleer silahlarını kabul edilebilir bir risk olarak görüyor. Ama İsrailliler aynı fikirde değil. Onlar ikinci senaryoyu desteklemeyi tercih ediyor.

 

ABD’nin İsrail’i İran’ı vurmamaya ikna etmeye çabalaması mümkün. Ama İsrail’in bu çağrıya uyacağı şüpheli. Bu da Obama’nın kredibilitesine zarar veriyor

 

İran’la ilgili olarak avantajlı konuma nasıl geçilir? (Flynt Leverett ve Hillary Mann Leverett/New York Times/29 Eylül 2009)

Yaptırımların ABD’ye İran’ın karar mekanizmalarını etkileme gücü vereceği yönündeki yanlış görüşünü savunmak yerine Obama yönetiminin İran’la stratejik bir ortaklık kurmaya çalışması gerekiyor. Bu da Washington’ın, Tahran’ı yakınlaşmanın İran’ın çıkarına olacağına ikna etmesini gerektiriyor.

 

Haberin Devamı

ABD’nin müttefikleri İran’a uygulanacak yaptırımlar için yeni yollar arıyor (The Wall Street Journal/29 Eylül 2009)

İran, dünyanın önde gelen petrol ihracatçılarından olsa da rafine kapasitesinin düşük olması ülkede kullanılan petrol ürünlerinin yüzde 40’ının ithalata dayalı olmasına sebep oluyor. Ancak petrol üzerine uygulanacak yaptırımlar Ahmedinecad’ı korkutmuyor. Kararın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden geçmesi zor çünkü Çin’in devlet şirketleri bu yıl İran’ın ithalatının üçte birini temin etmeye başladı.

 

İran petrolü üzerine konacak tam bir ambargo olası görünmüyor. ABD tasaları Amerikan firmalarının İran’dan petrol almasını yasaklıyor ama Avrupa, Japonya ve Çin bu ülkenin önde gelen müşterileri. Analistler Suudi Arabistan gibi büyük bir üretici aradaki farkı telafi etmedikçe, böyle bir ambargonun fiyatları yükseltip küresel ekonomiyi mahvedeceğini ifade ediyor.

 

Haberin Devamı

İran’la ilgili sadece iki seçenek kaldı (Eliot A. Cohen/The Wall Street Journal/27 Eylül 2009)

İran’la ilgili önümüzde iki ihtimal söz konusu. İlk ihtimal İsrail ya da ABD’nin İran üzerine bir askeri operasyon düzenlemesi. İkinci ihtimal ise Tahran’ın yakın bir gelecekte nükleer silah sahibi ülkelerden biri haline gelmesi.

 

İran bomba yapmaktan vazgeçmez. Rusya ve Çin de İran üzerine uygulanacak felç edici ambargolara yanaşmaz. Almanlar da İran’a mal satmaya devam eder. Arapların bir şey yapacak gücü yok. İsrail İran’ı vursa bile dağılmış, yeraltında ve iyi korunan nükleer programı yok edemez.

 

İran’ın bomba yapması rejimi daha da sertleştirir, bölgede silah yarışını başlatır. Obama’nın askeri güç kullanmaya cesareti yok. Bu durumda tek yol İran’da rejim değişikliği, ama silahlarla değil.

 

Haberin Devamı

İran’ı nükleer yoldan döndürmek (Amir Taheri/The Wall Street Journal/28 Eylül 2009)

İran’da kamuoyu ve düşünce kuruluşları ikiye bölünmüş durumda. Bir kısım, “Büyük Şeytan” Amerika üzerine tam güçle zafere kadar saldırma önerisinde bulunuyor. Bu grubun görüşüşe göre Obama’nın zayıflığı ve saflığı sayesinde ABD’yi Ortadoğu’dan çıkarmak mümkün.

 

İkinci görüş Tahran’ın avantajlarını abartmaması gerektiğini, Obama’nın zaten İslam Cumhuriyeti’ni bölgedeki önemli bir güç olarak kabul ettiğini. Dolayısıyla Washington’ı diplomatik olarak aşağılama çabasının faydadan çok zarar sağlayacağını ifade ediyor.

 

Tahran’ın Obama’yı nasıl değerlendirdiği hedefini şaşıyor olabilir ancak Obama’nın uzattığı el rejimi kararlarını değiştirmiyor, aksine nükleer silah hevesini artırıyor.

 

Obama’nın İran tuzağı (Blake Hounshell/Foreign Policy/28 Eylül 2009)

Şimdi kendinizi İran liderlerinin yerine koyun. Bazı önemli teknik sorunlara rağmen, nükleer hedeflerinize yavaş yavaş yaklaşıyorsunuz. Kuzey Korelileri uzun zamandır yakından izliyordunuz ve gördünüz ki birkaç kez nükleer test yapmalarına rağmen rejim hala yerinde duruyor. Her şeyden önemlisi bir kere bombanız olursa Büyük Şeytan’la aranızdaki bütün sorunları çözebileceksiniz.

 

Ağırlaştırılmış yaptırımlar altında yaşamak bile o kadar kötü olmayabilir. Petrolünüz var ve başka ülkeler bunu almak zorunda. Dış dünya ile bağlantınızın kesilmesi zaten istediğiniz bir şey çünkü zaten küreselleşmenin etkilerinden nefret ediyordunuz. Dahası Dubai’deki vatandaşlarınız ne isterseniz temin edebilecek durumdalar.

 

Burada İsrail joker konumunda. Pek çok uzman İsraillilerin İran’ın nükleer tesislerini yok etme yeteneği olmadığını savunuyor. Ama İsraillilerin amacı İran’ın programını tamamen yok etmek değil, uluslararası kamuoyunun gündemine yeni bir sorun atmak olabilir. İran’ın nükleer silahlarını varlığına bir tehdit olarak algılayan bir ülke için, analistlerin ortaya attığı bütün kaygılar ikincil derecede önemlidir.

 

Peki bu durumda Obama ne yapacak? İran’ı bombalayıp Ortadoğu’daki umutlarını mı yok edecek yoksa İran’ın nükleer silah geliştirmesine izin verip silahsızlanma rejimini kötü bir espriye mi dönüştürecek? Gerçekten İran üzerine baskı uygulanacak mı yoksa yaptırımlara zaman verilerek İran’ın yeni neslini radikalizme, etnik bölünmeye ve fakirliğe mi emanet edecek?

 

Neden İsrail aniden İran’a uygulanacak yaptırımları övmeye başladı? (Haaretz Analiz/29 Eylül 2009)

Şimdi İsrail Obama yönetimine ve uluslararası kamuoyuna bir takım oyuncusu olduğunu, askeri olmayan çözümlere öncelik verilmesi fikrini desteklediğini göstermeye çalışıyor. Gelecekte bir noktada, Tahran’ı İran’a saldırı tehditleriyle korkutmak mantıklı olabilir ama şimdi müzakere zamanıdır.

 

Ahmedinecad arkasını kollamalı (Simon Tisdall/The Guardian/28 Eylül 2009)

İran’ın etnik, dini ve dilsel bölünmeleri düşünüldüğünde tanımlanması zorlaşan İran “ulusu” Başkan Mahmud Ahmedinecad’ın nükleer haklarının peşinde koşmasının birkaç ay öncekinden bile daha az ikna edici olduğunda hemfikir.

 

İran dünyanın ortak iradesini deniyor (Gideon Rachman/Financial Times/28 Eylül 2009)

ABD’nin İran’a karşı üstlenebileceği tek taraflı tek politika askeri müdahale olabilir. Bu politika da Başkan Obama’nın bugüne kadar temsil ettiği her şeye aykırı olacaktır. Otto von Bismarck’a mal edilen ünlü bir sözde dendiği gibi bugünün en büyük soruları konuşmalarla, ya da çoğunluk kararlarıyla değil kan ve demirle çözülecektir.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!