O gazeteye böyle Şeyler söylemedim

Güncelleme Tarihi:

O gazeteye böyle Şeyler söylemedim
Oluşturulma Tarihi: Ocak 22, 2008 00:00

Aydın Doğan’ın mektubu ulaştığında Şevket Kazan, Anadolu’da Vakit Gazetesi’ne noter aracılığıyla göndereceği yalanlama metnini hazırlıyordu. "Ben o gazeteye böyle şöyler söylemedim" diyen Kazan’a göre, gazete, eskiden yazdığı kitaptan bazı bölümleri almış, çarpıtmış ve kendi ağzından yeni söylenmiş gibi yayınlamıştı.

MİLLİYET Gazetesi’nin Ankara Temsilcisi Fikret Bila, eski Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın bürosuna girdiğinde, o, Anadolu’da Vakit Gazetesi’ne noter aracılığıyla göndereceği yalanlama metnini tamamlıyordu. Kazan, Aydın Doğan’dan gelen mektubu okudu. "Ben o gazeteye böyle şeyler söylemedim" dedi ve Ankara 10’uncu Noteri vasıtasıyla göndereceği metnin bir kopyasını da Aydın Doğan’a iletti. Vakit Gazetesi, Kazan’ın eskiden yazdığı bir kitabı almış, buradaki bazı bölümleri çarpıtarak sanki onun ağzından yeni söylenmiş gibi yayınlamıştı. Şevket Kazan’ın gazeteye gönderdiği tekzip şu cümleyle başlıyordu:

SÖZLERİMİ ÇARPITTINIZ

"12 Ocak 2008 tarih ve 2229 sayılı Vakit Gazetesi’nin birinci sayfasında ’KİRLİ GAZETECİLİK’ başlığı altında, benim ve muhataplardan Aydın Doğan’ın adı zikredilerek ve sözlerim tamamen çarpıtılarak yapılan bir yayın ve bu yayına karşı şahsımı kastederek Aydın Doğan tarafından (Zırva 1, 2...) şeklinde verilen cevaplara karşı aşağıdaki açıklamayı yapmak zarureti hasıl olmuştur:

11 Ocak 2008 tarihinde saat 12.00 sıralarında, Vakit Gazetesi’nden Yusuf Melih isimli muhabir beni telefonla aradı.

Adı geçen kişi benden 28 Şubat dönemini anlatan Refah Gerçeği (Cilt 3) kitabının yazarı olmam münasebetiyle bu konuda ne diyeceğimi sordu. Ben de kendisine ’Birkaç yıldan beri 28 Şubat’ın atmosferini, yaşandığı tarihten farklı olarak değerlendiren bir hayli itirafçı gazete yazarı olduğundan’ bahsettim.

O tarihlerde rantiyeci medyanın tamamının aynı tavır içerisinde hareket ettiğini, Refah Gerçeği kitabımın 3. cildinde bir asker dostumun çizdiği krokide gösterildiği gibi bir organizasyon içinde REFAHYOL Hükümeti’ni yıkmak için ellerinden geleni yaptıklarını söyledim.

Rantiyeci medyanın bize yüklenmesinin, rant kaynaklarının kesilmesinden kaynaklandığını, hatta bu konuda Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Sayın Tansu Çiller’in 10 Mayıs 1997 tarihinde DYP’nin Sultanahmet Mitingi’nde Doğan Grubu’na ne kadar teşvik verildiğini açıkladığını ve bu konuşmayı Refah Gerçeği kitabımda da yazdığımı belirttim. Bu konuda o mitingden bir gün sonraki Milliyet ve Hürriyet gazetelerinin haber metinlerine de bakılmasını tavsiye ettim.

Daha sonra özellikle Genelkurmay brifinglerinin yapıldığı tarihlerde, rantiyeci medya çevrelerinin büyük sıkıntıda olduklarına ve bu sebeple borçlarının ertelenmesine, eğer böyle hareket edilecek olursa hükümetin üzerine daha fazla gelmeyeceklerine dair aracılarla haber gönderildiğini ve bunu Refah Gerçeği kitabımda yazdığımı belirttim. Ben konuşmamda ve kitabımda ’rantiyeci medya’ dedim, ’Dinç Grubu’ dedim, ’Uzan Grubu’ dedim ama Vakit Gazetesi muhabirine yaptığım açıklamaları müteakip, söylediklerimin saptırılmaması hususunu bilhassa belirttim ve yayınlanacak haber metninin en geç saat 14.30’a kadar mutlaka şahsıma fakslanmasını ve onayım alındıktan sonra basılmasını ısrarla rica ettim ve bu sözü aldıktan sonra telefon görüşmemiz bitti. Ne var ki ilgililer Parti Merkezi’ne saat 17.00’ye kadar yayınlayacakları yazıyı göndermedi.

VAKİT BENİ OYUNA GETİRDİ

Saat 17.00’de partiden ayrıldıktan sonra Vakit Gazetesi’nden 11.01.2008 tarihinde saat 17.22’de çekilmiş ve benim beyanatımla ilgili 2 sayfalık bir faks ve yine aynı tarih ve aynı saatte yine Vakit Gazetesi tarafından çekilmiş Aydın Doğan’ın şahsıma cevaplarını içeren iki faks Genel Merkez’den bir görevli tarafından evime getirildi.

Faksları incelediğimde gazete tarafından bir oyunla karşı karşıya bırakıldığımı gördüm.

Evvela benim beyanatım henüz gazetede çıkmamıştı. Gazetede çıkmayan beyanatıma nasıl olmuş da Aydın Doğan cevap vermişti. Bunun mantığını anlamak mümkün değildi. Saniyen beyanlarım fahiş biçimde tahrif edilmişti.

Saat 18.20’de Vakit Gazetesi Haber Müdürü Fatih Akkaya’ya parti basın danışmanlarım vasıtasıyla ulaştım ve bu yazımın yayınlanmasına asla müsaade etmediğimi, çünkü bütün uyarılarıma rağmen sözlerimin tahrif edildiğini, ben açıklamamda ’rantiyeci medya’, ’Doğan Grubu’, şeklinde ifadeler kullanırken, sanki muhatabım Aydın Doğan’mış gibi sözlerimin çarpıtıldığını, bu çarpıtmalara ’Ahlaksız Teklif’ gibi çirkin ifadeler eklendiğini esefle müşahede ettiğimi söyledim.

Herhalde haberi baskıya vermiş olacaklar ki, vaziyeti kurtarmak için bu defa bana yalvarmaya ve yazının orasını burasını düzeltelim demeye başladılar. Neresini düzeltmeleri gerekiyorsa hepsini tek tek söylememe ve tamam demelerine rağmen bir gün sonra gazeteyi alıp okuduğumda içeride bazı düzeltmeler yapmakla birlikte, baş sayfada hiçbir düzeltme yapmadıklarını ve haberi manşetten ancak kendilerine yakışan ’Kirli Gazetecilik’ başlığıyla yayınladıklarını gördüm.

Keza aynı akşam Vakit Haber Müdürü ile görüşmemin hemen sonrasında Milliyet Ankara Bürosu’ndan, Sayın Aydın Doğan’ın 12.01.2008 tarihli 3 sayfalık mektubu da ev adresime getirildi.

DoĞan aracI göndermedi

Evvela Sayın Aydın Doğan’ın hem gazetede hem mektubunda yaptığı açıklamalara cevap veriyorum:
Sayın Doğan gönderdiği mektupta; gazeteciye gönderdiği cevapların başına, ’Eğer Sayın Şevket Kazan bunları gerçekten söylemişse ve gazeteniz sözlerini çarpıtmamışsa cevaplarım şunlardır’ diye bir cümle koyduğunu ifade ediyor.

Esas konulara gelince; Sayın Aydın Doğan, ’Doğan Grubu’nun 2000 yılına kadar devletten alınmış tek kuruş kredisi yoktur. Sizi bu iddianızı kanıtlamaya davet ediyorum. Aksi halde hakkınızda mahkemeye başvuracağım’ diyordu. Ben bu konudaki beyanımı, Başbakan Yardımcısı Sayın Tansu Çiller’in 10 Mayıs 1997’de Sultanahmet Meydanı’ndaki mitingine ve bir gün sonra kendilerinde yayınlanan açıklamalarına dayanarak vermiştim. Kaldı ki Sayın Doğan da, şahsıma gönderdiği özel mektubun içine koyduğu ve 8 Temmuz 1996 tarihinde Sayın Erbakan’a hitaben yazdığı mektupta da ’Biz de kredi kullanıyoruz, önemli olan bu kredilerin haksız mı, yoksa piyasa kurallarına uygun mu alındığıdır’ diyerek benim dediklerimi doğruluyordu.

Aracı gönderme meselesine gelince;
Ben mülakatımda Genelkurmay brifingleri öncesinde, rantiyeci medya tarafından yapılan ve bir anlamda taraflar arasında sulh teklifine benzeyen bazı önerilerin kulağıma geldiğini söyledim. Böyle bir teklifin bizzat Aydın Doğan tarafından gönderilen bir kişi aracılığıyla yapıldığını asla söylemedim. Bu konuda da Refah Gerçeği kitabımın 3. cildinde benzer bir beyanım vardır.

ASKİ’YİDE ÇARPITTILAR

Sayın Doğan’ın ASKİ’de Erbakan’la görüşmesi meselesine gelince,


Görüşmemde, hükümetin istifasından sonra ASKİ Sosyal Tesisleri’nde yapılan görüşmede Sayın Aydın Doğan’ın REFAHYOL Hükümeti zamanında Maliye memurlarınca baskı altına alınmaktan şikáyet ettiğini, başka bir şey söylemediğini açıkça ifade ettim, ancak yayınlanan haberde gördüm ki bu da çarpıtılmış.

Olayın aslı budur.

İşbu açıklamamın Basın Kanunu’nun ilgili hükümlerine göre her türlü hukuki haklarımı mahfuz tutarak ilgililerce tavzihini önemle rica ederim.

SAYIN NOTER, dört nüshadan ibaret işbu ihtarnamenin, birer nüshasının muhataplara tebliğini, bir nüshasının dairenizde muhafazasını, tebliğ şerhini muhtevi bir nüshasının ise tarafıma verilmesini saygılarımla

arz ederim."

Komployu kuranları faka bastıran belge

ŞEVKET Kazan’ın, Ankara 10’uncu Noteri aracılığıyla gönderdiği tekzip şunu açıkça ortaya koyuyordu. Vakit Gazetesi, Aydın Doğan’a karşı tam anlamıyla "sivil bir andıç" hazırlamıştı.

Olmayan bir mülakat yayınlanmış, Şevket Kazan’ın kitabından alınan bazı bölümler çarpıtılarak tam anlamıyla "fabrikasyon" bir yayın hazırlanmıştı.

Ancak onların da bilmedikleri bir şey vardı.

Aydın Doğan’ın yıllardır uyguladığı bir alışkanlığı vardı.

Siyasi liderlerle yaptığı görüşmeleri daha sonra bir "konuşma notu" haline getirir, bunun bir kopyasına kendi kasasına koyar, ötekini de konuştuğu lidere gönderirdi.

Nitekim Refahyol döneminde Başbakan Necmettin Erbakan’la yaptığı iki görüşmeyi "görüşme notları" haline getirmiş, öyle iletmişti.

Madem bazı dosyalar açılıyordu, artık o dönemin zihniyetine ışık tutacak bu görüşmelerin de o günkü notlarını açıklamanın zamanı gelmişti.

Görüşmelerden biri Ankara Belediyesi’ne ait ASKİ tesisinde, öteki ise Başbakanlık Konutu’nda yapılmıştı.

İşte o iki görüşmenin görüşme notları. (Dizinin 4. bölümünde yayınlanacak.)

Toplantıya katılanların tam listesi ve yapılan konuşmalar.

Erbakan ne demiş, Aydın Doğan ne cevap vermişti.

Kimmiş bu 40 bin dolar alan gazeteciler
/images/100/0x0/55eb185af018fbb8f8aab7a4


ŞEVKET Kazan, daha önce yayınlanan kitabında, Doğan ve Bilgin gruplarında çalışan bazı gazetelerde, 40-50 bin dolar maaş alan yazarların bulunduğunu, hükümetin bunların üzerine gitmesi üzerine rahatsız olduğunu iddia ediyordu. Kitabında ayrıca "rantiyeci yazarlar" dediği bu kişilerin listesini ve aldıkları paraları veriyordu.

Aydın Doğan
gönderdiği mektubunda, çok açık bir ifadeyle kendi yayın gurubunda 40 bin dolar maaş alan kimsenin bulunmadığını belirtti.

Şevket Kazan bu sözlere şu cevabı verdi: "Doğan Grubu, Dinç Grubu ve Uzan Grubu yazarlarına 50 bin, 40 bin dolar aylık ödendiğini ben Refah Gerçeği kitabımın 3. cildinde Emre Kongar’ın 22.10.1998 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde çıkan ve daha sonra hiç kimse tarafından tekzip edilmeyen yazısına dayanarak ifade ettim. Sayın Kongar’ın bu yazısına göre söz konusu yazarlara şu maaşlar veriliyormuş:

Güneri Cıvaoğlu (Kanal D-Milliyet)
50.000 $

Ali Kırca (ATV)40.000 $

Fatih Çekirge (Star)40.000 $

M.Ali Birand (Eko TV)30.000 $

Ufuk Güldemir (Star)25.000 $

Reha Muhtar (Show)25.000 $

Emre Kongar’ın ise Cumhuriyet’ten 144 $ aldığı yazılıyordu ve bu köşe yazısı kimse tarafından tekzip edilmemişti."

Emre Kongar’ın Kazan’ın kastettiği yazısı, Cumhuriyet’te 22 Ekim 1998’de, Medya Notu köşesinde çıkan, "Medyada kim kaç para alıyor" başlıklı bir makale. Kongar, yazısında aralarında Doğan Grubu’nda çalışan 2 gazetecinin de bulunduğu 11 gazeteci ve televizyoncunun ismini veriyor ve sırayla aylık kazançlarını belirtiyor. Maaş bilgilerini ise Ankara’da haftalık yayın yapan Kuva-yı Medya adlı bir dergiden aldığını söylüyor. Ancak Kongar, yazısında birkaç kez kaynağına güvenmediğini açıkça söylüyor. Bunu yazmakta da çok haklı.

SAHİBİ BELİRSİZ KAYNAĞIBELİRSİZ

Kongar’
ın bahsettiği haber, Kuva-yı Medya’nın 12 Ekim 1998 tarihli sayısında çıktı. Bahsedilen maaş bilgilerini nereden aldıkları, kaynaklarının ne olduğu belli değil. Derginin künyesinde bir gazetecinin ismi yazı işleri müdürü olarak geçiyor ama asıl sahibi eski Hürriyet mensubu gazeteci Nezih Tavlaş olarak biliniyor. Tavlaş, Hürriyet tarafından işten çıkarılmış bir kişi. Dergiyle ilişkisini araştırdığınızda ise karşınıza haberin yayınlanmasından bir ay önce noterden onaylanmış bir duyuru çıkıyor. Tavlaş, duyuruyla, 11 Eylül 1998 itibarıyla Kuva-yı Medya ile hiçbir bağının kalmadığını açıklıyor. Sonuçta, sahibi belirsiz bir derginin, kaynağı belirsiz bir haberini alıntılayan ve güvenmediğini söyleyen bir gazeteciye dayanarak, eski bir bakan 5 yıl sonra kitap yazıyor. Kitap çıktıktan 5 yıl sonra da, aynı kitaba dayanarak aynı iddiaları başka bir gazete aktarıyor. Aydın Doğan, Vakit’teki haberin ardından Kazan’a yazdığı mektupta şöyle dedi: "Benim yayın grubumda, 40 bin dolar maaş alan ne bir yazar, ne bir yönetici vardır."

Pahalıya patlayan konuşması bakanlarını bile güldürmüştü
/images/100/0x0/55eb185af018fbb8f8aab7a6


Şevket Kazan’ın krediler konusunda kaynak gösterdiği diğer nokta, Tansu Çiller’in 10 Mayıs 1997 tarihli Sultanahmet Mitingi konuşması. 28 Şubat sürecinde Refahyol Hükümeti’nin iyice sıkışıp Başbakan Erbakan’ın mecbur kalarak Cumhurbaşkanı’na istifasını sunmasından bir ay önce Sultanahmet’te bir miting yapan Çiller, kendisini eleştiren medyaya yüklendi. 9 Mayıs günü yaptığı bir konuşmada, Türkiye’de büyük holdinglere tam 52 milyar dolar teşvik verildiğini, bunun 40 milyar dolarını da, Doğan Grubu ve Sabah Grubu’nu kastederek, iki büyük basın grubunun aldığını öne sürdü. Ancak verdiği bu rakamlar, o sırada ekonomiden sorumlu bakanlarının bile gülmesine neden oldu. O sırada Türkiye’nin toplam milli geliri bile 200 milyar dolardı. Çiller, bir gün sonraki mitingde, bu rakamı 64’te birine indirdi ve 625.2 milyon dolar olarak yeniledi. Bunun 424.8 milyon dolarının da Doğan Grubu’na verildiğini öne sürdü. Aslında söylediği miktar, Doğan Grubu’nun o sırada yaptığı bütün yatırımların toplamıydı. Doğan Grubu bu iftiralar için mahkemeye gitti ve davaların hepsini kazandı. Ama davaları kazanmadan önce bile ekonominin e’sinden anlayan insanlar, bu rakamların hayali olduğunu ve Doğan Grubu’nu yıpratmak için ortaya atıldığını biliyordu

YARIN: Erbakan’a güvenoyu aldığı gün iletilen mektup
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!