28 senelik bir not defteri

Güncelleme Tarihi:

28 senelik bir not defteri
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 07, 2005 23:37

Kitapların arasından çıktı. Bir lise ajandası, hangi güne ne ödev var, onu yazmak için. Haftanın 6 gününe bölünmüş, her biri ayrı bir renk. Pazartesi kırmızı, Salı lacivert, Çarşamba yeşil... diye gidiyor. Yırtmışım sayfaları, incelmiş; eskimiş, yumuşamış... Kapak içine belki on yere Kerim, Kerim Serdar, Kerim Serdar Devrim diye yazmışım...

Haberin Devamı

Birinci sayfaya, Sene 1977/1978 – DEVRİM Kerim Serdar – Uygulamalı Ekonomi Fakültesi – Sene 1 ... ve sayfanın sağına soluna herhalde kitap okurken alınmış notlar:

 

“Etkisizlik, otoritarizmin bedelidir” R.-G.Schwartzenberg

 

Totalitarizm = 6 kriterin birleşmesi – (1) Dayatılan ideoloji (2) Tek parti (3) Gizli polis terörü (4) İletişim tekeli (5) Silah tekeli (6) Ekonominin merkezleştirilmesi (Brejinski ve Friedman)

Bir başka köşede: Monokratik yönetim – (1) sadece devlet mekanizması = OTORİTARİZM (2) toplumun bütünü = TOTALİTARİZM

 

Haberin Devamı

Sayfanın dibinde uzun bir şema, Diktatörlük : Teknik – Sosyolojik – İlerici/Devrimci – Gerici/Tutucu – Askeri – Sivil...

 

Acaba neler okuyordum ki o tarihte, o yaşta?

Sayfaları çeviriyorum. Pazartesi, 1. yaprak

Antisemitizm – Antagonizm – Allemanizm – Antikolonyalizm – Anarşizm – Antifaşizm – Agnostisizm – Ateizm – Antiklerikalizm... diye gidiyor. A’dan Z’ye okumalarımda geçen ne kadar –izm varsa sıralamışım. Bu arada, siyasî –felsefî olmayanları da eklemişim: Astigmatizm, Egoizm, Raşitizm...

 

Deliler gibi okuduğum yıllardı. Sabahlara kadar, fonda France-Inter radyosu. Türkiye’de siyasî kitaplar yasak, zar zor buluyoruz, sokakta ödümüz kopuyor bir arama olacak diye, evi polis/jandarma basıyor, kimi bahçeye gömüyor, kimi daha da korkak, benzin döküp yakıyor.

 

Böyle bir baskıdan kurtulup, Fransa’ya gitmişiz, dünya bizim, her önüme geleni okuyorum, ama para mı yeter, sabahtan akşama eski kitapçıları geziyorum, tozdan hapşıra hapşıra... (Yıllarca eski kitap satan dükkanlarda ne çok mesai yaptıysam, 17 yıl sonra, okuduğum şehre bir gittiğimde girdiğim bir dükkanda, kitapçı bana uzun uzun baktıktan sonra ‘Seni hatırlıyorum. Yıllar var ki her gün gelirdin benim dükkanıma’ dedi de hayret ettiydim...)

Şimdi düşünüyorum da, hem aptallığıma gülüyorum, hem geçirdiğim saatlere, uykusuz kaldığım gecelere acıyorum, (18-20 yaşında o geceler çok daha iyi değerlendirilebilirdi...) neler okumuşum neler...

Haberin Devamı

 

Elimdeki 1977-78 tarihli deftere aldığım notları okudukça hatırlıyorum...

 

“Kalkınmakta olan ülkelerin dilemması” diye bir not:


’Yaratıcı yıkıcılık’ (Schumpeter) etkisi altında şiddetli yapısal değişim ve ideolojik-politik temsil krizi -
à Güçlü bir merkezi yönetim ihtiyacı

 

OYSA

 

Sosyoekonomik kalkınma için gerekli olan karar ve üretim merkezlerinin etkililiği à Özgürlük, etkililiği olmazsa olmaz şartı...


İki sayfa ötede, bir bibliografya, okumam gereken kitaplar listesi, okuduklarımın üstü çizilmiş:

 

Marx ve/veya Engels: Ekonomi Politik ve Felsefe (okunmuş), Kapital (ı-ıh, yememiş), Komünist Manifesto (Elbette), Kutsal Aile (Okunmuş), Felsefenin Sefaleti (okunmuş), İktisat Doktrinleri Tarihi (Okunmamış) ... diye gidiyor.

Haberin Devamı

 

Engels : Anti-Dühring (Okunmuş), Ailenin mülkiyetin ve devletin kökenleri (okunmuş), Klasik Alman Felsefesinin Sonu (yok artık...) ... vs

 

Daha neler neler!

Lenin (Neredeyse her yazdığını okumuşum), Mao (Seçilmiş Eserler ve Kırmızı Kitap), Zinoniev (Stalin, Troçki’ye karşı), Stalin (Marksizm ve Dil, Sovyet Rusya’da Sosyalizmin İktisadi Meseleleri, Diyalektik materyalizm – tarihi materyalizm...), sonra Troçki (bütün kitapları...), Toynbee, Krivine ve Zeller (Devrim yolu), Poulantzas (Devlet, İktidar, Sosyal – Faşizm ve Diktatörlük – Günümüz Kapitalizminde Sosyal Sınıflar), Max Gallo (Canlı canlı iktidar)... elimdeki defterde böyle böyle 20 sayfa dolusu kitap listesi...

Haberin Devamı

 

Gramsci’den Hitler’e, Che’den Ossowski’ye, Kışlalı’dan (Les Forces Politiques de la Turquie Moderne) Machiavel’e (Prens...) aklınıza kim gelirse!

 

Tabii bu arada Ricardo’lar, Smith’ler, Keynes’ler, Pareto’lar, Weber’ler...

 

Hayretler içinde sayfaları çevirmeye devam ediyorum.

 

“Robespierre ve Saint-Juste : Nasyonal-sosyalizm” diye bir not, ne demekse!

 

Altında Dimitri Kitsikis ile bir sohbetten: İngiltere’de iyi vatandaş herkese benzeyen vatandaştır (demokratik bakış), Fransa’da iyi vatandaş herkesten farklı olanıdır (totaliter eğilim)

 

Yaprakların arasından 4’e katlanmış bir dergi sayfası çıkıyor: Hayat Bilim ve Teknik Ansiklopedisi – Demiryolu maddesi (Nedense?)

Haberin Devamı

 

Derken Jules Guesde (Fransız Markisti), Jean Allemane (Fransız sendikacısı) ve Jean Jaures’in (Humanite’nin kurucusu Fransız sosyalisti) hitabet kabiliyetlerini mukayese ettiğim uzun bir yazı...

 

Gramsci’nin bir sözü: Organik bunalım eskinin ölmekte olduğu ve yeninin doğmadığı durumdur...

 

Derken, ne ilgisi varsa, Pascal’in ‘erdem’ üzerine nefis ama gecenin bu saatinde tercüme edemeyeceğim bir sözü...

 

“Sartre bir şeylerin başı mıdır, sonu mu diye sormak çok aptalca. Yaratıcı her insan, yaratıcı her şey gibi, Sartre da ortadadır ve ortadan iter” diye tam Fransızlar’a has bir ukalalık, G.Deleuze imzalı.

 

Neo-korporatizm üzerine notlar; Bernstein ile Millerand arasında sosyal-demokrasi kavgası hakkında düşünceler; Maurice Duverger’nin ‘Faşist parti modeli’ ve Serdar’ın eleştirileri (Yesinler, 18 yaşında Duverger’yi eleştiriyor haçan!)

 

Bitmedi, Salvador Dali ile yapılmış bir röportajdan alıntılar ve... okul defterinin son sayfalarında (Cumartesi – Yeşil renkli)

 

1. f2-f4   d7-d5

2. Cg1-f3  Cb8-c6

3. de-d4  (Hatalı hamle, küçük roku geciktiriyor)

... diye giden, muhtemelen kendime karşı oynadığım bir satranç maçı...

 

*

 

Bu bahsettiğim, kitapların arasında bulduğum defterlerden, bloknotlardan sadece biri...

 

Sakın bunları marifet diye anlatıyorum sanmayın, ‘Bakın ben ne çok okudum, ne çok şey biliyorum’ demeye getirdiğimi zannetmeyin...

 

Kelimesini hatırlamıyorum bütün okuduklarımın. Çoğunu okuduğumu bile unutmuşum!

 

Sadece - samimiyetle - hayret ediyorum.

 

Ne bol vaktimiz varmış, ne kadar işsiz güçsüz ve ne kadar gelecekten umutluymuşuz meğer.

 

Ama Tanrım, ne kadar güzel günlermiş!..

 

(Çeyrek asır sonra, Türkiye’nin en büyük gazetesinin bir sanal köşesinde, Hülya Avşar ile Gülben Ergen’den alıntılar yapacağını, Devlet’i temsilen eleştire eleştire kendi halinde uyuyan bir bakanı eleştireceğini, okuduğunu anlamaktan aciz bir geri zekâlının internet sitelerinde adını ‘Spekülatör Soros’tan fonlanan gazeteciler’ listesine ekleyeceğini ve bu arada da ne angutların ‘büyük adam’ diye bu meslekte itibar göreceğini bilseydi... 18 yaşındaki Serdar yine Enver Hoca’nın ‘Bütün Eserleri’ni, Harrison Salisbury’nin ‘Siyah Gece, Beyaz Kar’ını, yahut da ne bileyim ben, Geoges Bernanos’un ‘Bir Köy Rahibinin Günlüğü’nü aynı heyecanla okur muydum acaba?)

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!