20 soruda anayasa değişikliği

Güncelleme Tarihi:

20 soruda anayasa değişikliği
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 05, 2010 17:21

10 Aralık Hareketi, anayasa değişiklik raporu yayınladı.

Haberin Devamı

10 Aralık Hareketi, 2010 Anayasa değişikliği paketi ile ilgili görüş ve değerlendirmelerini açıklayan “20 Soruda Anayasa Değişikliği-2010” başlıklı bir rapor yayımladı. 2010 Anayasa değişikliğinin “partiler arası uzlaşma süreci” işletilmeden yapıldığı, bir tür “dayatma” ile yola çıkıldığı belirtilen raporda “Dahası 17 Mart günü Başbakan başkanlığında toplanan AKP kurmaylarının çalışmaya başlamasından 12 Mayıs günü Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmasına kadar geçilen aşamaları damgalayan özellik, anayasa değiştirme yöntemi ve uzlaşma söylemi ile bağdaşmayan telaş ve acele oldu” denildi.

Anayasa değişikliği öneri paketinde, değiştirilen maddelerin ne kadar, neden ve hangi amaçla değiştirildiği konusunda bulunması gereken tutarlılık yerine belirsizlik, hatta kopukluk ve ayrışmaların, “anayasa tekniği” bakımından ciddi çelişkiler oluşturduğuna dikkat çekilen raporda şu tespitlere yer verildi:

-Kamu görevlilerine tanınan toplu sözleşme hakkın kullanımında son söz, Hakem Kurulu’na ait. Bu Kurulun oluşum tarzı ise, anayasal güvenceden yoksun. Hakkın kullanımı, ilgili kanunun çıkarılmasına bağlı.

-Bu olumsuzlukların yanı sıra, grev hakkının tanınmamış olması, başlıca eleştiri noktasını oluşturmaktadır. Çünkü grev hakkı ile desteklenmeyen toplu sözleşme hakkı,

daha baştan sınırlı doğan bir hak anlamına gelir.

-Kamu Denetçiliği Kurumu (Ombudsmanlık) ne tüzel kişiliğe, ne de özerkliğe sahip bir kuruluştur. Anayasa’da baş denetçinin niteliği bile belirtilmiş değildir; üstelik, TBMM’de çoğunluğa sahip siyasal parti, seçimde belirleyici olacak. Baş denetçi, iktidarda bulunan aynı parti tarafından desteklenen Hükümetin bürokratları üzerinde denetim görevini yerine getirecek.

-YAŞ ve HSYK kararlarına karşı yargısal denetim konusunda kapı aralayan değişiklik paketi, Cumhurbaşkanı’nın tek başına yaptığı işlemler ve olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameler üzerindeki yargı denetim yasağına dokunmuyor.

Haberin Devamı

ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELERİ SİYASALLAŞACAK

-2010 düzenlemesi, Anayasa Mahkemesi’nin yapısında TBMM’yi yetkilendirme, üye olma yaşını, 40’tan 45’e yükseltme ve üyelik süresini 12 yıl ile sınırlama gibi 1982 Anayasasına göre olumlu üç yeniliğe yer vermektedir. Bununla birlikte, olumsuz öğeler ağırlıkta. Yüksek Mahkemeler, 1982 metnine göre ikinci plana atılmakta; bunun yerine, doğrudan ve dolaylı olarak Cumhurbaşkanı ve Yürütme, belirleyici bir konuma geçmektedir. TBMM tarafından üye seçilmesi, demokratik meşruluk bakımından olumlu olmakla birlikte, nitelikli çoğunlukta ısrar etme yerine “basit çoğunluk”la üye seçme olanağı, sakıncalar getirecektir: Önerilen adaylar arasında seçimde çoğunluk partisi belirleyici olacaktır. Daha nitelikli uzmanlar yerine, siyasal eğilimi öne çıkan adaylar üye olarak seçilebilecektir.

-Üyeleri belirleme tarzında bir başka sakınca ise, öneri yapan kuruluşlarda seçimin üç adaya değil, bunlardan sadece birine oy verme biçiminde bir düzenleme yapılmış olmasıdır.

-Belirleyici konuma getirilen Cumhurbaşkanı ve genel olarak Yürütme, 1982 anayasasına oranla Anayasa Mahkemesi’nin üyelik yapısını, siyasal eğilimleri doğrultusunda şekillendirme olanağını daha çok elde ediyor.

-Anayasa Mahkemesi’nin görev alanının genişlemesi ve yeniden yapılanması, beklenen bir gelişme olmakla birlikte, bu konuda belli başlı çelişki ve olumsuzluklar dikkat çekiyor. Bireysel başvuru, bir uzmanlık konusu. Bu nedenle, bir Bölüm’ün bireysel başvuru ile görevlendirilmesi beklenirdi. Ayrıca, Anayasa Mahkemesi’ne üyelik belirlemesinde insan hakları uzmanlığının, yani nitelik koşulunun öngörülmesi gerekirdi. Anayasa Mahkemesi’nin önemli kararlarında nitelikli çoğunluk şartına rağmen üyelerin belirlenmesinde bu koşul aranmıyor. Anayasa Mahkemesi’nin görev alanı genişletilerek yeniden yapılandırılma sürecinde 1982 Anayasası’nın koymuş olduğu yasaklara hiç dokunulmuyor.

HSYK’DA HÜKÜMETİN ETKİSİ ARTIRILIYOR

-Olumlu öğe, üye sayısının arttırılarak, bu konuda tıpkı 1961’de olduğu gibi 1. sınıfa ayrılmış yargı mensuplarına seçme hakkının verilmesidir.

-Olumsuz durum ise, yürütmenin etkisini ileri derecede arttırmış olmasıdır. HSYK’da iki üye yerine bundan böyle ( Hükümetten veya dolaylı olarak Yürütme tarafından belirlenmiş olan) 6 üye bulunacak. Adalet Bakanlığının yetki ve nüfuzu devam edecek. HSYK kararlarına karşı yargı denetimi meslekten çıkarma cezası dışında yapılamayacak.

ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI “YOK” SAYILAMAZ

-Anayasa Mahkemesi, kısmen iptal kararı verirse ne olacak? Yapılması gereken, yargısal kararın gereğini yerine getirmek. Çünkü Anayasa Mahkemesi’nin yaptığı, -zorlama yoluyla da olsa- bir yorumdur. Her yorumda hukukilik öğeleri yanında, yerindelik öğeleri de bulunur. Bunu önlemek mümkün değildir. Bu durum, başka devletlerdeki Anayasa Mahkemeleri için de geçerlidir.

DEĞİŞİKLİKLER 1982 ANAYASASI’NIN GERİSİNDE

-“Milletin egemenliği” sloganlarıyla referandum sürecine sokulan Anayasa değişikliği, bizzat referandumda kullanılacak iradenin serbestliği açısından dayatmacı, toptancı ve antidemokratiktir.

-Eğer konuya, anayasal erkler arasında fren ve denge mekanizmaları açısından bakılırsa, 2010’da gerçekleştirilen değişikliklerin, 1982’nin de gerisine düştüğü söylenebilir. Bu durum, Türkiye toplumunu “ortak bir anayasa dili” oluşturmak suretiyle yeni bir anayasaya doğru ilerleme iradesi ile açıkça çeliştiği gibi, bütüncü bir revizyon olasılığını da zayıflatıcı etki yaratabilir. Referandum sürecine damgasını vurması muhtemel olan göstermelik bir “demokrasi söylemi”, olası tehlikeyi perdeleyici bir işlev görecektir.

REFERANDUMDA “HAYIR” ÇAĞRISI

Raporda, Anayasa değişikliklerinin, Türkiye’yi kutuplaştırıcı bir ortama sürüklediği ve değişikliklerin referandumda kabul edilmesi durumunda bunun etki ve sonuçlarının toplumsal gerilimi artırmakla sınırlı kalmayacağını ve aynı zamanda 1982 Anayasası’nın ruhu pekiştireceği ifade edilirken, “Neden, 1982 Anayasasının ruhu ve felsefesi olarak nitelenebilecek Başlangıç kısmına hiç dokunulmadı? Neden, Türkiye’de kimlikler üzerine can yakıcı bir konu olan yurttaşlık tanımı görmezden gelindi? Neden, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nce Avrupa Sözleşmesi’ne aykırı bulunan ‘zorunlu din dersleri’ne ilişkin maddeye dokunulmadı? Bu liste, üç yerine on üçe kadar bir çırpıda uzatılabilir. Ama şu iki sorunun tatmin edici yanıtını bulmak mümkün değil: Anayasa değişikliğinde, neden tercihler yapılanlar yönünde kullanıldı ve neden bu kadarıyla yetinildi?” sorularına yer verildi.

Raporda şunlar kaydedildi:

“Bütün bu yanıtı verilemeyen soru ve nedenlerin yanısıra, yeni bir anayasa için Türkiye toplumunun meşru beklentisini de zayıflatacağından, özgürlükçü ve demokratik, eşitlikçi ve sosyal yeni bir anayasa’ için, 2010 Anayasa değişikliklerine ‘12 Eylül 2010 halkoylaması’nda ‘hayır’ oyu vermek gerekir. Halkoylaması sürecinde ise, ‘hayır’ın nedenlerini iyi açıklamak kadar, yeni ve ortak bir dille, yeni anayasanın eksenlerini koymak da önem taşımaktadır. Bunu, sadece içerik olarak değil, aynı zamanda izlenmesi gereken yol ve yöntem olarak da yapmak, umutsuzluğu umuda çevirici bir işlev görebilir.”

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!