AİHM'in Türk yargıcından inanılmaz açıklama

Güncelleme Tarihi:

AİHMin Türk yargıcından inanılmaz açıklama
Oluşturulma Tarihi: Kasım 12, 2010 14:40

AİHM Türk yargıcı Işıl Karakaş, Türkiye'de 14 yıldır tutuklu bulunan kişi olduğunu ve geçenlerde Türk Hükümeti'ne bildirdiklerini söyledi.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, bu hafta Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin başkanlığını devraldı. Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi’nin Başkanı da bir Türk vekil: Mevlüt Çavuşoğlu.

 

Avrupa Konseyi’ndeki bu “Türk mevsimi”ne rağmen, Konsey’e bağlı çalışan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye’nin durumu içler acısı.

 

Strazburg’da sohbet ettiğimiz AİHM’deki Türk yargıç Işıl Karakaş’la konuştukça bu durum iyice belirginleşiyor.

 

Öncelikle Karakaş’ın söylediği bir cümle, adeta başımı döndürüyor:

Türkiye’de, tam 14 yıldır “tutuklu” bulunan bir kişi var.

 

Evet; tutuklu.

 

Yani mahkemesi devam ediyor, hakkında 14 yıldır herhangi bir hüküm verilmemiş, ancak kendisi bu süre boyunca hapiste.

 

Işıl Karakaş’a “kim” diye sorduğumuzda, adını hatırlamıyor. Ancak “Türk hükümetine bu durumu AİHM olarak bildirdik. Derhal önlem alınmasını istedik” diyor.

 

Karakaş’ın bu vurucu bilgiden sonra gelen açıklamaları da aynı derece sıkıntı verici. Mesela, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki durumu:

AİHM’de Türkiye aleyhine 18 bin 500 dava var.

 

Türkiye, dava sayısında Rusya’dan sonra ikinci

Nüfusa oranla dava sayısında da en üst sıralardayız.

Türkiye aleyhine açılan dava sayısı, geçen yıla oranla yüzde 34 arttı.

Geçen yıl açılan dava sayısı 4 bin civarında iken, bu yılın daha ilk 10 ayında dava sayısı 6 bin 500’e ulaştı.

 

Karakaş, bu istatistikleri verdikten sonra ekliyor:

“En çok başvuru yapılan Rusya, sonra Türkiye daha sonra da Romanya. Dava sayısını nüfusa oranlarsak Gürcistan birinci. Ama adet olarak baktığımızda Türkiye nüfusu kalabalık bir ülke ama ben şahsen 2. olmasını üzüntüyle karşılıyorum. Başından beri Avrupa’nın inşasında yer almış bir ülkeyken, niye dava sayısında2. ülkeyiz. Ben bunu doğrusu esef verici buluyorum”

 

“TÜRK YARGIÇLARDA ZİHNİYET DEĞİŞİMİ ŞART…”

 

Işıl Karakaş’a göre, demokrasi ve insan haklarında iyileşme sadece mahkeme kararları ile yeni Anayasalar yazmakla olmuyor.

 

Karakaş’ın bu alandaki en büyük eleştirisi ise Türkiye’deki meslektaşlarına, Türk yargıçlarına.

“İyi Anayasa, kötü anayasa yoktur. İyi yargıç, kötü yargıç vardır” diyerek özetliyor eleştirilerini AİHM yargıcı.

 

Ve devam ediyor:

“İyi yasa-kötü yasadan ziyade, iyi yargıç-kötü yargıç vardır. Kötü yargıç, sadece Anayasa ve onun lafzına bağlı kalan yargıçtır. Bu yeni bir şey değil söylediğim. Bu benim bütün kitaplarımda makalelerimde söylediğim bir şeydir. Yargının hukukun yorumlanmasındaki yolu çok önemlidir. Ben her zaman içtihat ile çalıştım. Önem verdim. Mahkemelerin kararları çok önemli. Siz elinizdeki metni nasıl yorumlarsanız öyle çıkar. Mutlaka karanlık tarafı görmek gerekmiyor. Mutlaka bir ışık bulursunuz içinde. Elinizdeki yasayı buna göre yorumlarsanız olur. Türkiye'deki yargı organları yasanın lafsına bakıyorlar. Uluslar arası hukuka göre yorumlamıyorlar.”

 

EN BÜYÜK SORUN YARGILAMA SÜRESİ

 

Türkiye aleyhine açılan davaların büyük kısmı, “yargılama süresinin uzunluğu” konusunda.

 

Yargılama süresi, “makul süreyi” geçtiğinde AİHM işe el atıyor.

 

Aklımıza Ergenekon ve benzeri davalar geliyor. Peki nedir bu “makul süre?”

 

Işıl Karakaş yanıtlıyor:

“Şu kadar diye kesin süre yok. 3 ay 5 ay diye bir şey yok. Ama makul süre diye bir şey var. Makul süre olaya göre değerlendiriliyor. Bir mahkemenin karar vermesinde ele aldığı kararları değerlendirirken, olayın karmaşıklığı, birden fazla failin olması bunu etkiliyor. Ancak bu süre, dava ne olursa olsun 15 yıl olamaz. Dava ne kadar karışık olursa olsun, en fazla 3 yıl 5 yıl olmalıdır. AİHM, bazen 2 yıllık bir tutukluluğu makul süre içinde bulabiliyor. Bazen de bulmuyor.

Ancak geçenlerde bir davayı hükümete bildirdik Türkiye'de 14 yıldır tutuklu. Artık bunun nesi makul?..”

 

Karakaş, uzun yargılama sürelerinden bahsederken, bunu sadece ceza davalarına yönelik almamak gerektiğine de dikkat çekiyor. Mesela, yıllarca süren bir arazi davası da “insan hakları ihlaline” giriyor.

 

“ANAYASA MAHKEMESİ, YENİ YARGITAY OLMAMALI…”

 

Işıl Karakaş’la Türkiye’de 12 referandumu yargı alanında yapılan değişiklikleri de konuşuyoruz.

 

İlk konu, Anayasa Mahkemesi’ne Türk vatandaşlarının kişisel başvuru hakkı.

 

Karakaş, bu değişikliğin “olumlu” olduğunu söylüyor. Ancak bir şartla: sistemin düzgün işlemesi.

 

Karakaş, bu konuda şunları söylüyor:

“Anayasa mahkemesine kişisel başvuru, eğer düzgün işlerse çok olumlu. Bu mekanizmaya sahip ülkeler buraya en az başvuru yapılan ülkeler. Mesela bunlardan biri İspanya, keza Almanya. Almanya'nın Türkiye'den daha fazla nüfusu var ve AİHM’e Almanya’dan da başvuru geliyor. Ama Türkiye kadar fazla değil.”

 

Bu konuda Işıl Karakaş’ın endişesi, Anayasa Mahkemesi’nin de, Türkiye’deki iç hukuk sürecinde “yeni bir Yargıtay” haline gelmesi:

“Türkiye’de, kişisel başvuru kabul eden Anayasa Mahkemesi, AİHM'in bütün içtihatlarını uygulamak zorunda. Anayasa mahkemesi, kendisine yapılan başvuruları AİHM içtihatları gereğiçözerse bir sıkıntı yok. Ama olmazsa gene, davalar yine AİHM’e gelecek.”

 

AİHM YARGICINA GÖRE, TÜRK HÜKÜMETİNİN “EV ÖDEVİ”

 

AİHM’de Türkiye’ye ilişkin bir başka sorun, Türk hükümetinin Yüksek Mahkeme kararlarını uygulamaya koymaması.

 

Işıl Karakaş, AİHM’de alınan, ancak Türkiye’de uygulanmayan kararlardan da örnekler vererek, bir çeşit “ev ödevi” hatırlatması yapıyor Türk hükümetine. Bunlar şöyle;

 

“ÖCALAN KONUSU AİHM’DE ARTIK KAPANDI….”

Türkiye, yeniden yargılama sorununu çözmeli. Reform sürecinde başta yer alıyordu bu konu. Ancak Abdullah Öcalan’ın da yeniden yargılanmasını da gündeme getirebilir kaygısıyla paketten çıkarıldı. Oysa Işıl Karakaş, Öcalan’ın AİHM’deki durumu konusunda çok net konuşuyor: “Artık Öcalan için yeniden yargılanma söz konusu değil. Bundan önce problem vardı. Daha sonra Öcalan’ın avukatları 2. kez AİHM’e başvurdu. Ve mahkeme, Öcalan konusundaki bu yeniden yargılanma başvurusunu reddetti. Artık bu konu ortadan kalktı.” .Dolayısıyla, Türkiye’nin AİHM önünde “Hulki Güneş Türkiye’ye karşı” davasıyla ortaya çıkan, “yeniden yargılama hakkını” tanıması gerekiyor.

 

Vicdani retçiler meselesi. AİHM, inançları gereği askerlik yapmak istemeyenler için alternatif yöntem uygulanmasına hükmetmiş. Ancak Türkiye’de bu konuda hala hiçbir adım atılmış değil.

Alevilere zorunlu din dersi konusundaki “Zengin Türkiye’ye karşı” davasında alınan karar, uygulamaya konulmalı. Bu çerçevede, ders kitaplarının değiştirilmesi gerekiyor.

Nüfus cüzdanlarından din hanesinin kapatılması davasında da Türkiye, AİHM kararını uygulamadı. Işıl Karakaş, bu konuda da, “Başbakan demeç verdi, ‘çözeriz’ dedi. Ama hala bir şey yapılmış değil” diye konuşuyor.

İstinaf mahkemeleri kurulmalı. Böylece, Yargıtay’ın önünde halen bulunan 1 milyon davanın bir kısmı eritilmeli.

Hükümet, yasal bir düzenleme yaparak dava sürelerine sınırlama getirmeli “Şu kadar sürede mahkeme bitecek” denilmeli. Böylece, mesela arazi davaları gibi davaların uzamasının, bu uzunluğun da insan hakları ihlaline girmesinin önü kesilmeli.

 

KIBRIS’TA SON DAVALAR

Ve AİHM yargıcından bir de iyi haber:

Artık AİHM, Kıbrıs’a tazminat davalarına bakmayacak. Gelen davalar, doğrudan KKTC’de kurulmuş Mal Tazmin Komisyonu’na gönderiliyor. Yüksek Mahkeme’nin Türkiye aleyhine geçen haftalarda verdiği tazminat kararları, Mal Tazmin Komisyonu kurulmadan önce açılan davalara ilişkin. Bunun gibi sadece iki dava daha var. Ardından, AİHM’de Kıbrıs’ta tazminat konusu

 

AİHM YARGICINDAN TÜRBAN KONUSUNDA ÖNEMLİ AÇIKLAMA:


YENİ DÜZENLEME YAPILIRSA, AİHM DE TÜRBANI YENİDEN DEĞERLENDİREBİLİR

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki Türk Yargıca, AİHM’in o çok tartışılan türban kararını da soruyoruz. Yüksek Mahkeme, türban konusundaki kararını Leyla Şahin adlı bir öğrencinin, Üniversite’ye türbanla girmesine izin verilmemesinden dolayı yaptığı şikayet üzerine vermişti. AİHM’in kararı, Türkiye’de “Yüksek Mahkeme, üniversitede türban yasağına izin verdi” olarak yorumlanmıştı.

 

Karakaş, bu karar konusunda şöyle konuştu:

“AİHM, Leyla Şahin konusundaki kararı İstanbul Üniversitesi’nin yönetmeliğine bakarak verdi.Orada da, İstanbul Üniversitesi’ndeki uygulamanın sözleşmeyi ihlal etmediğini, çünkü üniversitenin böyle bir takdir yetkisinin olduğunu belirtti. Leyla şahin kararı hiçbir şeyi engellemiyor. Yeni bir düzenleme yapılır, yeni bir durum ortaya çıkarsa,o zaman karar verilir. Sanki Türkiye'de AİHM'in kararı türbanı yasaklıyormuş gibi anlatıyorlar.Ama AİHM kararı türbanı ne yasaklıyor ne de yasaklamıyor. Karar, “bu bizim değil, sizin işiniz” diyor. Leyla Şahin’den sonra gelen öğrenci davalarını artık mahkeme reddediyor. Ama bir düzenleme yapılır ve bundan sonra başka bir başvuru gelirse, AİHM yine değerlendirir sözleşmeye göre..”

 

.

Haberin Devamı

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!