Erdoğan'ın Vakıflar Haftası'nda yaptığı konuşma

Güncelleme Tarihi:

Erdoğanın Vakıflar Haftasında yaptığı konuşma
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 03, 2010 13:20

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Ağaç kökleriyle yaşar. Kökü olmayan ağaç olmaz. Aynı şekilde milletler de medeniyetler de kökleriyle yaşar” dedi.

Haberin Devamı

Erdoğan, Vakıflar Haftası dolayısıyla TBMM Tören salonunda düzenlenen törende yaptığı konuşmada, haftanın hayırlı olmasını diledi.

“Vatan, alelade bir toprak parçası asla değildir” diyen Başbakan Erdoğan, “Vatan; o toprağı sevgi, merhamet, şefkatle yoğrulması, can feda edecek kadar sahiplenilmesi ve muhafaza edilmesidir” diye konuştu.

Anadolu ve Trakya'nın bin yıllar boyunca bizim sevgi medeniyetimizle yoğrulduğunu, tarihin en büyük kahramanlıklarına ev sahipliği yaptığı gibi, tarihin en gözde eserlerine de ilham kaynağı olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

“Bizim bu topraklar üzerine kurduğumuz ve dünyaya örnek teşkil eden medeniyet, altını çizerek ifade ediyorum; bir sevgi medeniyetidir. Biz, gerektiğinde vatanımızı savunmak noktasında hiçbir tereddüt göstermeyen, vatanı namus olarak addedip, siperlere koşan ve omuz omuza o siperlerde can feda eden insanların torunlarıyız. Ama aynı zamanda bizler, barış zamanlarında insan odaklı, daha geniş manada canlı odaklı medeniyetler inşa eden, çevresiyle, canlılarla, toprakla, estetikle, tabiatla barışık bir kültürün de takipçileriyiz.

Haberin Devamı

Vakıf medeniyeti, kendisini insanlığa vakfetmek, insanı ve canı hayatın merkezine alarak, insanlığın yararına çalışmak anlayışı üzerine kuruludur. Bu vakıf anlayışı, göçmen kuşlarını da düşünür, garip gurebayı, fakir fukarayı da düşünür, kimsesizi, yolda kalmışı da düşünür.

Bizi birbirimize bağlayan sevgi, merhamet, dayanışma, kardeşlik gibi özellikler, vakıf anlayışıyla daha da güçlenmiş, bizi bir ve beraber yapmıştır. Onun için vakıf demek sağdan soldan toplanılarak oluşturulmuş bir kese değildir aslında. Vakıf denilen aslında kişinin, geçmişteki büyüklerimizin ifadesiyle, ceb-i hümayundan (padişahın kişisel parası) vermek suretiyle bir hayrı inşa etmesi demektir. Bugün bunlar çok farklı şekilde devam ediyor, süre gidiyor.”

“İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN”

“Bakınız, dünya üzerindeki bir çok topluma nasip olmayan bir medeniyet tasavvurumuz var” diyen Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

Haberin Devamı

“Bu medeniyet tasavvurunda devlet kuran, o devleti yücelten, huzur ve güvenliğe kavuşturan, Osman Gazi kadar, Orhan Gazi kadar, dikkat ediniz, 'insanı yaşat ki devlet yaşasın' diyen Şeyh Edebali vardır.

Bu topraklar Alpaslan gibi, Melik Şah gibi, Kılıçarslan, Selahaddin Eyyubi gibi tarihe mal olmuş devlet adamları çıkarması yanında, Mevlana gibi, Yunus gibi, Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan Abdal, Karacoğlan gibi sultanlarını da yetiştirmiş topraklardır. Bizim tarihimizde Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman ve Yavuz Sultan Selim büyüktür, ulu şahsiyetlerdir, ancak en az onlar kadar Ak Şemsettin, Mimar Sinan, Hayrettin, Fuzuli, Nedim ve daha niceleri büyüktür, uludur ve en az onlar kadar şöhretlidir.

Haberin Devamı

Her zaman ifade ediyorum; bizim medeniyetimizde kalem, kılıcın önünde yer alır. 3 kıta üzerinde hüküm sürmüş Osmanlı Devleti'nin, bugün o kıtalarda nasıl anıldığına hepimiz dikkat etmek durumundayız. Balkanlar'da Osmanlı Devleti, zulüm ile baskı ile değil, Mostar Köprüsüyle, Drina Köprüsüyle, Karagöz Bey Camisiyle, Vardar Köprüsü, Kosova Taş Köprüsüyle, Vidin Köprüsüyle, binlerce sebiliyle, han, hamam ve kütüphaneleriyle hatırlanmaktadır. Ortadoğu'da Osmanlı, sömürüyle, istismarla, emperyalizme değil, Kudüs'te tesis ettiği barış ve huzur ortamıyla, Hicaz Demiryoluyla, Bağdat Demiryoluyla, Mescid-i Haram ile Kerbela ile inşa ettiği su kanallarıyla anılmaktadır...

Haberin Devamı

Aynı şekilde Afrika'da, ta Ace'de Afrika'nın zenginliklerini dışarıya kaçıran bir bir Osmanlı değil, oralara köprüler, camiler, sebiller, medrese ve kütüphaneler inşa eden bir Osmanlı vardır.

Herkes, her toplum, tarihine, geçip gitmiş bir zaman dilimi olarak bakabilir, nostalji gözüyle bakabilir, tarihini unutabilir ya da geçmişine sırtını dönebilir ama biz bunu yapamayız. Yapmak istesek de yapamayız. Tarihimizden, onun bugüne taşınan eserlerinden sıyrılamayız.”

“TARİH OLDULAR”

“On yıllar boyunca bırakın Balkanlar'daki, Asya'daki, Ortadoğu'daki, Afrika ve Avrupa'daki eserlere, kendi topraklarımızdaki eserlere dahi sahip çıkılmadı” diyen Başbakan Erdoğan, “onları kendi kaderlerine terk ettiler. Tarihe ve tarihi mirasa sırtlarını dönenler, işte görüyorsunuz; bugün tarih oldular ve isimlerini kimseler anmıyor” görüşünü ifade etti.

Haberin Devamı

Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Tarihin unutturulmak istendiği, tarihin yeniden ve farklı şekilde yazılmak istendiği dönemlerden geçtik. Oysa şunun idrakine varmak zorundayız: Bizi ülke ve millet olarak var eden tarihimizdir. Tarihi olmayanların geleceği olmaz bunu böyle bilmek zorundayız. Bizim geleceğimiz de tarihimizle şekillenecektir ve şekillenmektedir. Ağaç kökleriyle yaşar. Kökü olmayan ağaç olmaz. Aynı şekilde milletler de medeniyetler de kökleriyle yaşar. Açık söylüyorum; istediği kadar iyi eğitim alsın, teknolojiyi istediği kadar iyi kullansın, dünyayı istediği kadar yakından takip etsin eğer nesiller Şeyh Edebali'yi, Osman Gazi'yi, Ali Kuşçu'yu, Fatih'i, Mimar Sinan'ı, Fuzuli'yi, Hacı Arif Bey'i tanımıyorsa, onlardan ilhamını almıyorsa, alamıyorsa, asla ve asla kalıcı ve güçlü bir gelecek inşa edemez. Arif Nihat Asya bunu en güzel şekilde ifade ediyor. 'Bu kitaplar Fatih'dir, Selim'dir, Süleyman'dır. Şu minare Sinan'dır haydi artık uyuyan, destanını uyandır'.

Yahya Kemal, 'ruh ufuksuz yaşamaz' diyor. Bizim de genç nesillere 'Fatih'in ruhu kadar Çanakkale'nin, Kurtuluş savaşı'nın, Gazi Mustafa Kemal'in ruh dünyası kadar Mimar Sinan ve Selimiye'nin, Süleymaniye'nin ufkunu kazandırmamız gerekiyor.

Şu 7,5 yıl içinde Türkiye'nin her köşesinde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün İsmet İnönü'ye yazdığı o mektuptaki o incelik var ya... Ah ah, o mektubu iyi incelemek lazım, teferruatına girmeyeceğim. Hani diyor ya, 'o camiler, kervansaraylar askerlerden boşaltılsın...' Sadece o değil, orada daha başka şeyler de var. onu eğer incelersek, araştırırsak onların içinde nelerin olduğunu görürüz. İşte biz, oraları onlardan temizliyoruz. Ve bu nesile onları kazandırdık, şimdi de geleceğe kazandırıyoruz. Fark bu.

7,5 yıl içinde tarihi eserlerimiz yeniden hayata döndü. Bunlar ahır olarak kullanılıyordu. Bu ahırlardan temizledik. Bu tarihe ihanet değil midir? İşte bunlardan temizleyerek onları bugüne ve geleceğe kazandırdık. Yeniden can suyuna kavuştular.”

ÇALIŞMALAR HAKKINDA BİLGİ VERDİ

Erdoğan, Vakıf Haftası açılışı dolayısıyla TBMM'de düzenlenen törende yaptığı konuşmada, iktidarları döneminde vakıflar alanında yapılan çalışmalar hakkında bilgi verdi.

Türkiye'de 1996-2002 yılları arasında sadece 46 tarihi eserin onarımının yapıldığına işaret eden Erdoğan, 2003-2009 yılları arasında ise 165 hamam, 26 kervansaray, 76 han, 26 bedesten, 21 imaret, 13 kilise, 3 mevlevihane, 19 çeşme, 30 kümbet ve 4 şadırvan da dahil olmak üzere, yaklaşık 3 bin 400 eserin restorasyonunun tamamlandığını bildirdi.

Erdoğan, şu anda 250 kültür varlığının restorasyonunun devam ettiğini, bu yıl içinde toplamda 500 eseri daha tamamlamış olacaklarını ifade etti. Adana'dan Zonguldak'a, Aksaray'dan Batman, Osmaniye, Diyarbakır'a kadar 81 ilde tarihi eserlerin izini sürdüklerini dile getiren Erdoğan, bunlar için kaynak ürettiklerini, ellerinden tutup ayağa kaldırdıklarını anlattı.

Yapılan çalışmalardan örnekler veren Erdoğan, Adıyaman'da Musalla Camisi'nin onarıldığını, Amasya'da Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Hamamı'nın tamir edildiğini, Antalya'da Yivli Minareli Cami'nin, Bursa'da Emir Sultan Hamamı'nın, kendi dönemlerinde Vakıflar Genel Müdürlüğü eliyle yeniden kazandırıldığını söyledi.

Sadece Türkiye ile kalmadıklarını, Anadolu ve Trakya'da değil, dünya üzerinde medeniyetlerine, kültürlerine ait eser, miras varsa oraya ulaştıklarını, gün yüzüne çıkardıklarını vurgulayan Erdoğan, Dışişleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, TİKA aracılığıyla ata yadigarlarını bulup, o ülkelerin yetkili makamlarıyla görüşüp, anlaşmalar imzalayıp, hayata döndürdüklerini belirtti. Erdoğan, Türklere ait bilinen en eski eserleri, Moğolistan'daki Orhun Anıtları'nı restore ettiklerini, 46 kilometrelik yolu yaptıklarını, oraya ulaşabilecek imkanları sağladıklarını dile getirerek, “Niçin, tarih ayağa kalksın, tarih konuşsun diye yaptık” dedi.

“ANKARA DIŞINA ÇIKAMIYOR”

Erdoğan, Balkanlar, Ortadoğu, Orta Asya, Afrika'da kültür varlıklarının izini sürdüklerine işaret ederek, “Atalarımız nerelere gitmişler, neler yapmışlar. Biz, şimdi 780 bin kilometrekarelik vatan topraklarının dışına çıkamıyoruz. Hele hele bazıları Ankara'nın dışına çıkamıyor” diye konuştu.

İstanbul, Bursa, Konya, Kayseri büyükşehir belediyeleri ve ilçe belediyelerinin, sınırları içerisindeki yüzlerce eseri bu dönemde restore ettiklerini anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Biz, bizi biz yapan, bizi var eden o ruh kökünden yola çıkıyor, geçmişten aldığımız ilhamla geleceğimiz için bir ufuk çizmenin mücadelesini veriyoruz. Büyük düşünenler, işte bugünlere ulaşan, yüzlerce yıldır, asırlardır ayakta duran bu eserlerin oluşmasını sağladı. Onlar bizi var ettiler, inşallah biz de yarınların var olmasına vesile oluşturacak tohumları atıyoruz. Bizlerde büyük düşünüyoruz. Geleceğe eserler bırakmak için emek sarf ediyoruz.

Lütfen farklı yerlere çekilmesin; milliyetçilik ırk esasıyla bir ayrımcılığa gitmek değildir. Milliyetçilik, ben bu ülkeyi var eden, kardeşliğe, dayanışmaya, paylaşmaya sırtını dönmektir diye asla düşünmüyorum. Milliyetçilik, bu toprakların nasıl vatan olduğudur, bu milletin nasıl teşekkül ettiğidir, hangi iklimde doğup, hangi atmosferde büyüyüp, geliştiğini idrak etmek ve bunun gereğini yapmaktır. Süleymaniye'nin her bir tuğlası, kerpici, taşı farklı coğrafyalardan getirilmiş olabilir, her bir ahşap, çivi, hat farklı bir elde işlenmiş olabilir. Ama Süleymaniye tek başına, tek bir vücut olarak bu ülkenin tamamının, tarihin, medeniyetimizin, kültürümüzün, birlik, bütünlük ve kardeşliğimizin özetidir. Bugün bizim millet tasavvurumuzun da özünde bu vardır. Bizler aynı vatan üzerinde, aynı bayrak altında aynı idealler altında birlemiş bir milletiz. Dili, dini, ırkı, etnik kökeni, rengi ne olursa olsun, biz tıpkı Süleymaniye, Selimiye, Sultan Ahmet, Galata Kulesi, Akdamar Kilisesi gibi bu toprakların ortak sahibiyiz ve bu toprakların ortak eseriyiz. Nasıl geçmişi birlikte inşa ettiysek,aynı şekilde geleceği de kimsenin kuşkusu olmasın birlikte inşa edeceğiz.”

“ÇAKILI TEK KAZIĞI YOK”

Erdoğan, 2010 yılı Vakıf Medeniyeti İstanbul olarak belirlenmesinin son derece isabetli bir tercih olduğunu dile getirdi. İstanbul'un, 2010 Avrupa Kültür

Başkenti olarak, dünyanın bir kez daha dikkatini çektiğini, çok sayıda etkinliğe ev sahipliği yaptığını anımsatan Erdoğan, belediye başkanlığı ve hükümetleri döneminde, İstanbul'u modern bir dünya şehri yapmak için yoğun bir çaba sarf ederken eş zamanlı olarak İstanbul'un tarihi mirasını koruma, geliştirmenin gayreti içinde olduklarını söyledi.

Kendileri bu gayret içinde olurken, bir kısmının Marmaray'a, bir kısmının tüp geçite karşı çıktığını belirten Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:

“Bir kısmı da 1. köprüye karşı çıktıkları gibi şimdi de 3. köprüye karşı çıkıyorlar. Bunları, bu zihniyeti anlamak mümkün değil. Çünkü bunların, bu ülkede çakılı bir tek kazığı yok. 1 ve 2. köprüyle ilgili 250 bin araç düşünülürken, şimdi ihtiyaca cevap vermiyor. 3. köprü bu ihtiyaçtan doğdu. Saatlerce eğer oralarda bekleniyorsa, bunun çözümünü, çıkış yollarını bulmak da bizlerin sorumluluğumuzdur. Bunun için Marmaray dünyanın en derin raylı sistemi olarak, BOğaz'ın altından geçiyor, aynı şekilde onun biraz daha güneyinde çift tüp lastikli sistem yapılıyor. Şu anda ihalesi yapıldı. Öbür tarafta da 3. köprü...Bütün bunları Asya, Avrupa arasındaki bu bağı rahatlatalım diye bu adımları atıyoruz. Ama bütün bunların yanında tarihi zenginlik noktasında ihmal edilmiş İstanbul, bizim dönemlerimizde 2 koldan büyük gelişme kaydetti. Bugün İstanbul, geniş caddeleri, metro hatları, kongre salonları büyük ulaşım yatırımları,havaalanları, uluslararası organizasyonları, artan yeşil dokusu, temiz havası, temiz sokaklarıyla dünyada öne çıkarken, tarih ve kültür noktasında hiçbir şey kaybetmiyor, tam tersine kazanıyor. Bir yandan İstanbul'u, dünyanın önemli bir finans merkezi yapmanın mücadelesini verirken, diğer yandan her türlü tarihi eseri unutulmuş onlarca yadigarını da İstanbul'a yeniden kazandırıyoruz. 2010 yılı Vakıf Medeniyeti İstanbul kapsamında, bu dünya şehrinin yeni güzellikleriyle buluşmasını temenni ediyorum. “

 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!