Baykal'dan şok iddia

Güncelleme Tarihi:

Baykaldan şok iddia
Oluşturulma Tarihi: Şubat 09, 2010 14:06

CHP lideri Deniz Baykal, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Baykal, Fransa Eski Cumhurbaşkanı Chirac'ın Başbakan Erdoğan'a Fransa'ya yapacağı ziyarete eşini getirmemesini söylediğini iddia etti.

İşte Baykal'ın açıklamalarından satır başları:

Haberin Devamı

BAYKAL'DAN ŞOK İDDİA / WEB TV

 

CİDDİ HAZIRLIKLARIMIZ VAR

 

CHP’nin iktidar programıyla ilgili açıklamalar toplumda çok büyük ilgi ve destek yarattı. İktidar çevreleri bundan çok rahatsız oldular. TEKEL işçilerinin içinde bulunduğu durum ve iktidarın bunun karşısında korkutma ve yıldırma tavrını herkes görüyor.

 

Sayın cumhurbaşkanı Hindistan’a giderken anayasa değişikliği tartışmasının bir tarafa bırakılması gerektiğini söyledi. Bunu çok önemli buluyorum. Daha önce biz de buna dikkat çekmiştik. Anayasa değişikliği konusundaki bu tereddüttün altında mecliste çoğunluk sağlamada sorun yaşanacağı Başbakan tarafından ifade ediliyor.

 

Haberin Devamı

Buna katılmıyorum. Parlamentoda çoğunluğu sağlayabilirler. Ama referanduma gittikleri takdirde yüzde 50’yi bulmaları imkansızdır. Gelişmeler şimdi Sayın Cumhurbaşkanının ifadesiyle de netlik kazanmıştır.

 

Anayasa değişikliği çok önemli bir konudur. Bizim de çok ciddi hazırlıklarımız var. Türkiye’nin gerçek ihtiyaçlarına cevap verecek bir anayasa düzenlemesinin şu an mümkün olmadığını görüyoruz.

 

DOKUNULMAZLIK DÜZENLEMESİ YAPIN

 

Hukukun arkasında dolanabilmeleri için bir anayasa değişikliği istediklerini biliyoruz. Mecliste 550 milletvekili var, 608 tane fezleke var. Yargı harekete geçemiyor çünkü milletvekili dokunulmazlığı var.

 

Madem o kadar demokrasi, diyorsunuz o zaman küçük bir dokunulmazlık düzenlemesi yapın. Sayın Cumhurbaşkanı tarihi fırsatları yakalama konusunda hepimizden yetenekli görünüyor. Sıkı sık tarihi fırsatları müjdeliyor ama onların altından bir şey çıkmış değildir.

 

Haberin Devamı

Kürt açılımı için de Ermeni açılımı içinde tarihi fırsat tanımlaması yaptı. Şimdi de anayasa için tarihi fırsat kaçtı diyor. Üzülmesin sayın Cumhurbaşkanı CHP olarak tarihi fırsat günü geldiğinde üzerimize düşeni yapacağız.

 

Esas tarihi fırsat cumhurbaşkanlığı seçiminde kaçmıştır. Bu seçimde bir uzlaşma ihtiyacını yok sayıp kendi iradenizi oraya dayatırsanız ve sonra uzlaşma olmadığı için anayasa değişikliği yapamıyoruz dersiniz. Sonra da Türkiye’ye bir ombudsman lazım dersiniz.

SİZ DESPOTSANIZ HİÇBİR ANAYASA SİZİ DEMOKRAT YAPMAZ

 

Sayın cumhurbaşkanının son dönemde atadığı rektörlerin tümü üniversite yönetimlerinin isteğinin dışındadır.Oylama yapılmıştır ancak sayın cumhurbaşkanı atamalarda üniversite yönetiminin iradesini yok saymıştır.

 

Haberin Devamı

Bu atamaların en dramatik sonuç doğuranı İzzet Baysal Üniversitesi’nde yaşanmıştır. Bu üniversite başta vakıf üniversitesi olarak kurulmuş daha sonra devlete teslim edilmiştir. Üniversiteye destek sağlayan vakıf ise çalışmalarını sürdürmektedir.

 

Öğretim üyelerinin yaptığı sıralamayı YÖK’ün değiştirmesi üzerine bu vakfın sayın başkanı, sayın cumhurbaşkanına bir mektup yazdı. O mektupta, üniversite yönetimince yapılan seçimde eski rektörün ilk sırada yer aldığı ayrıca vakfın da rektörü takdir ettiği yer alıyor.

 

YÖK’ün sıralamada bir değişiklik yapması durumunda Sayın Vakıf Başkanı Ahmet Baysal sayın cumhurbaşkanından 15 dakikalık görüşme talep ediyor. Ancak bunlara rağmen cumhurbaşkanı bir başkasını rektörlüğe atanıyor. Gazetelere bu durum “Baysal ağladı” şeklinde yansıyor.

 

Haberin Devamı

Sayın Baysal “Vakıf başkanından 15 dakikalık görüşmenin çok görülmesi beni derinden yaralamıştır” diyor ve basın toplantısında gözyaşı döküyor. “Siyasiler bir adayı desteklemişti o aday benim gözümde siyasilerin adayı” demiştir. O üniversitede görev yapan hocaların tümü “Dokunmayın bu rektör iyi bir hocadır” diyor ama siz bunu neden duymazdan geliyorsunuz.

 

Sorun anayasadan önce o anayasayı uygulayacak kişilerdedir. Siz despotsanız hiçbir anayasa sizi demokrat yapamaz. Olay budur. Sizin gerçeğiniz budur.

 

ERMENİ AÇILIMI

 

İsviçre’de toplantılar yapıldı. Tarihi fırsattır denildi. Protokoller imzalandı ve yola çıkıldı.

 

Ermenistan bizim bir komşumuzdur. Ermenistan kurulduktan sonra Türkiye onu ilk tanıyan ülkelerden biri olmuştur.  Tarihte yaşanmış olan acı olaylar ayrı ve önemli bir tartışma konusudur. Gerçeklere saygı gösterip peşin hükümlü suçlamalar boyun eğmeden her zaman tartışırız.

 

Haberin Devamı

Daha sonra Ermenistan 1993 yılında Azerbaycan topraklarını işgal etti. Tüm dünya bunun bir işgal olduğunu kabul ediyor. Bunu üzerine Türkiye ‘olmaz bir şey’ dedi ve sınırını kapattı.

 

Ermenistan bundan çok rahatsız oldu. 60m bin ermeni kökenli insan Türkiye’ye geldi. Türkiye bu işsizlik ortamında bu insanları ekmek kavgasına göz yumdu. Bu bizim kültürümüz. Irak’ta Kürt kökenli insanlar katliama uğrayıp Türkiye’ye kaçmış onları kucaklamışız. Bulgaristan, İran, Bosna’da benzer olaylarda Türkiye hep kucak açmış.

 

Türkiye sınırı Ermeni halkına eziyet için değil, Ermenistan’a düşmanlık olsun diye değil, sınırı kabul etmedikleri için değil Azerbaycan’a yaptıkları için kapattı. Hükümet sıfır ihtilaf diyor ya. İhtilafı ortadan kaldırmak bizim elimde ise bu demektir ki ihtilafı biz yarattık. Ya da karşıdakilerin yarattığı ihtilafı hazmetmektir. Ermenistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin daha iyi bir noktaya gelmesi konusundaki iradeyi Ermenistan’da biz göremiyoruz.

 

AZERBAYCAN DOSTLUĞU KAYBEDİLDİ

 

Yapmayın bunu dedik. Bunu yaparsanız Azerbaycan’ı karşımıza alırız dedik. Azerbaycan sizin düşündüğünüzden daha önemlidir dedik. Bunu yaparsanız Azerbaycan’daki işgali, meşrulaştırırsınız dedik. Ermenistan işgali sonlandırmadığı takdirde protokole izin vermeyiz dedik.

 

Bizden tepkiyi gördü. Azerbaycan çok şiddetli tepki gösterdi. Bunu üzerine Başbakan gitti Azerbaycan’da “İşgal kalkmadan sınır açılmaz” dedi.

 

Protokolde ne var. Çok şey var dediler. Bizim sınırımızı tanımıyordu ya, şimdi, vazgeçiyor. Sınırı kabul edeceğini protokole koydular dediler. Soykırım konusunda gevşediler dediler. Bunları göremedik bir türlü.

 

Bu da tıkanmıştır. Çıkmaza girmiştir. Bunları neden söylüyorum, 24 Nisan geliyor. Türkiye yine sıkıştırılacak. Bu hükümetin sıfır ihtilaf anlayışının Ermenistan konusunda getirdiği nokta tam bir fiyaskodur. Hiçbir şey elde edilmedi ama çok şey kaybedildi.

 

Bir kere Azerbaycan’ın dostluğu kaybedildi. Sıfır ihtilaf diyordun, Ermenistan’la ihtilafı çözmedin, Azerbaycan’la yeni ihtilaf yarattın. Sanmayın ki bunu sadece diplomatlar veya belirli çevreler yansıyacak. Milletimizin ödediği doğalgaz faturalarına AKP iktidarının bu yanlışı yansıyacaktır.

 

Zam geliyor dedikçe “Baykal diyor” diye bugüne kadar zam yapmadılar, umarım yine olmaz da kışı böyle geçiririz, ama zam gelecek.

 

TBMM’DEKİ OLAYLAR

 

Bazen o görüntülere bakınca uzak asya parlamentolarındaki güreş yetenekleri gelişmiş milletvekillerini izlediğimizi zannettik. Bunu arkasında ne var diye düşündük. Bunların arkasın görmemiz gerek üç ana nokta var.

 

Bunlardan biri eş tartışmasıdır. Aile ve eş tartışması kürsüye yansımıştır. Hassas bir konu. Herkes için hassas. İkincisi, bir din istismarı boyutu vardır olayın. Eş aile tartışmasıyla din istismarı tartışması birbirine girmiş ve olay çığırından çıkmıştır.

 

Üçüncüsü ise saldırı boyutudur. Çok açık ve sistemli, parti düzeyinde, organize saldırı olayı gerçekleşmiştir.

EŞ TARTIŞMASINA ÇOK ÜZÜLDÜK

Eş tartışmasına çok üzüldük. Siyasi tartışmanın muhatabı siyasetçidir. Böyle bir durum bizim ahlak anlayışımıza yakışmaz. Herkesin ailesine saygı göstereceksin. Bunu öğrenmediysen senin siyaset sahnesinde yerin yok demektir.

 

Bu temel bir ilke ama tek taraflı bir ilke değil. Kimse ailemizi siyaset zeminine taşımayacağız. Taşırsak o da saldırıya hedef olmaya başlar. Eşine en büyük haksızlığı sen yapmış olursun.

 

Bun olayda ilk kez sayın başbakan Pazar günü TRT’deki toplantıda hiç icabı yokken eşi ile ilgili bir konuyu gündeme getirmişti.

 

Türkiye’de kılık kıyafet ile ilgili bir konuyu konuşacaksan eşin üzerinde bunu yapmayacaksın. Eşinle ilgili hatıraları anlatıp bir mağduriyet görüntüsü yaratırsan bu yanlış olur.

 

CHİRAC “EŞİNİ GETİRME” DEDİ

 

Yanlış buradan başlıyor. Türkiye'de kılık kıyafetle ilgili bir konuyu  konuşacaksan eşinin üzerinden bunu konuşmayacaksın, yanlış olur.

Yanlış  yapılmıştır. Eşine yönelik hatıraları anlatarak, üzüntüleri kamuoyuna yansıtarak  bir mağduriyet psikolojisi inşa etme, bir merhamet talep talebinde bulunma  konumuna gelirsen o zaman siyasi tartışmaya çok yanlış bir boyutu bizzat sen  katmış olursun. Ve maalesef olmuştur.

Başbakan o pazar günü bir olayı anlattı ama bizim bildiğimiz fakat şu ana  kadar hiç söylemediği bir başka olay, yine Sayın Başbakan'a Fransız Devlet  Başkanı'nın lisanı münasiple bir devlet ziyareti sırasında 'eşini buraya getirme'  diye mesaj göndermiş olmasıdır. Bu olayı yaşadık. Jacques Chirac, Sayın  Başbakan'a sadece kılığı kıyafeti dolayısıyla bu yapacağı devlet ziyaretinde  'eşini getirme' mesajını verdi. Bunu biliyoruz.

Bunu bir gün dile getirip,  şikayet konusu yaptık mı? Bu bizi de rencide etti, rahatsız etti. Ne suçlama  konusu, ne siyasi tartışma konusu yaptık. Şimdi sen ne açıyorsun bu defterleri?  Sen ülkenin yönetimden sorumlusun, sen ağlayacak, şikayet edecek, merhamet talep  edecek noktada değilsin. Sen sorunları çözecek noktadasın. Çözebildiğini  çözersin, çözemediğini istismar etmezsin. Hem çözemem hem istismar ederim, bu  yakışmaz. Çöz kardeşim, çöz... Ağlayacağına zamanında çöz, çözemiyorsan da  sus.


Grup toplantısındaki konuşmasında Erdoğan'a, Sarkozy'nin 'eşini buraya getirme' dediğini ifade eden Baykal'ın sözleri, daha sonra Chirac olarak düzeltildi. 

 

BAŞBAKANLIK'TAN İDDİAYA AÇIKLAMA

Başbakanlık'tan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, “Fransa Devlet Başkanı'nın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a 'eşini buraya getirme' dediği yönündeki iddialarıyla” ilgili olarak yapılan açıklamada, “Sayın Baykal'ın bu iddiası tüm diplomatik kurallara, iki ülke ilişkisine, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin saygınlığına uymayan asılsız ve ciddiyetsiz bir iftiradır” denildi.

Açıklamada, CHP Genel Başkanı Baykal'ın bugün CHP grubunda yaptığı konuşmasında, Başbakan ve eşi hakkında asılsız iftiralarda bulunduğu kaydedildi.

Açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

“Sayın Baykal, Fransa Devlet Başkanı'nın Sayın Başbakan'a, 'eşini buraya getirme' diye haber gönderdiğini iddia etmiştir. Konuşmasında bu haberi gönderenin Fransa Cumhurbaşkanı Sayın Sarkozy olduğunu söylemiş, daha sonra CHP Genel Başkan İletişim Koordinatörlüğü'nden yapılan yazılı açıklama ile sehven ismin yanlış söylendiği ve 2004 Temmuz'unda Fransa Cumhurbaşkanı'nın Sayın Jacques Chirac olduğu belirtilmiştir.

Sayın Baykal'ın bu iddiası tüm diplomatik kurallara, iki ülke ilişkisine, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin saygınlığına uymayan asılsız ve ciddiyetsiz bir iftiradır.

Hiçbir ülkenin devlet yetkilisi, hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanına böyle bir mesaj göndermeye cüret edemez.

Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı da böyle bir mesaj aldığında buna sessiz kalmaz.

Fransa Cumhurbaşkanlarının hiçbiri, hiçbir dönemde dolaylı ya da doğrudan asla böyle bir mesaj göndermemiş ve asla Sayın Başbakanın eşlerini diplomatik ilişkilerimize mevzu bahis etmemiştir.

Sayın Başbakan defalarca Fransa'ya gitmiş birçoğunda da Sayın Emine Erdoğan kendilerine eşlik etmiştir.”

Bahsedilen tarih olan 19 Temmuz 2004'te dönemin Fransa Başbakanı Raffarin'in davetlisi olarak, Başbakan Erdoğan'ın eşiyle birlikte Fransa'ya resmi bir ziyaret yaptığı bildirilen açıklamada, iki ülke ilişkilerine büyük katkıda bulunan bu ziyarette hiçbir sorun yaşanmadığı belirtildi.

Açıklamada, “Sayın Baykal tüm bu gerçeklere rağmen, Sayın Başbakan'ın ailesini bir kez daha çirkin bir şekilde siyasete karıştırmış ve bu kez diplomatik krize neden olabilecek yalan üzerine kurulmuş iddialarda bulunmuştur. Başbakan, bu yakışıksız ve asılsız iddiaları nedeniyle Sayın Baykal'ı kamuoyunun önünde özür dilemeye davet etmiştir” ifadelerine yer verildi.

DİN İSTİSMARI

 Peygamber bütün İslam aleminin bütün inançlara saygılı insanların peygamberi. Falan kişi adeta odur dersen, herkesin peygamberine en büyük saygısızlığı yapmış olursun.

 

Milletin önünde hesabını vermemiş birini Peygambere benzetirsen olur mu? Yanlış olmuştur. Geçenlerde bir belediye başkanı çıktı, “Herkes Tayyip Erdoğan’a şükür namazı kılsın” dedi. Şu hadsizliğe bir bakın.

 

Bunlar duymamazlıktan gelinecek konular mı? Bu dine peygambere en büyük saygısızlık. Böyle bir namaz kılma teklifinin Müslümanlıkla alakası var mı?

 

Ne oldu birini istifa ettirdiler nama kılınsın diyen hala görevinde.

 

Ama ilk söylediğinde terfi ettirdin olay ortaya çıktığında istifa ettirdin.

 

Üçüncü olay saldırı olayı. Ne zaman olmuştur bu olay?

 

Sayın Osman Durmuş’un kürsüye çıkıp söylediğinde mi?

 

Hayır bu sözleri hazmetmişlerdir. Başbakan’ın çıkıp tahrik edici bir tepkiyi ortaya koymasından sonra ‘galiba biz bir görev ihmali yaptık’ diyerek saldırmışlardır.

 

Kavga niye çıkıyor. Bir saldırı var. Kavga sözlerden çok sonra. Başbakanın konuşmasından sonra.

 

Bunun sorunlusu doğrudan AKP ve Başbakan’dır. Yaşanan gerçek bu. Milletin gözü önünde yaşanan olay.

 

AKP’lilere baktığında din istismarı varmış. Din istismarını yapan senin adamın.

 

Aile meselesi meclise gelmiş. Sen Pazar günü gündeme getirdin aile meselesini. Yanlışın başlangıcında sen varsın.

 

Sonra da saldırı. Saldırıya uğramış gibi konuşuyorlar bir de.

 

Başbakan çıkmış diyor ki “Gerilim siyasetin biz yokuz”. Türkiye’de yaşanan gerilimin tek sebebi sensin. Her konuda böyledir.

 

SİPARİŞLE ÖZÜR OLMAZ

 

Meclis Başkanvekilimize yapılan davranış ibret vericidir.

 

O uygun görürse odasında milletvekilleriyle de görüşebilir. Ama o odanın sahibi bir de kadında insan tereddüt eder girmeden önce.

 

Ama biri giriyor. Ali kıran baş kesen. Giriyor.

 

Sen onu kadın diye sahipsiz mi zannettin. Bir faciadır. Gelen kişi başbakan yardımcısı. Meclisin başkan vekiline tamlat veriyor. Buna senin ne hakkın var?

 

Başbakan “sen mi susturacaksın ben mi susturayım” demişti. Bun ne biçim işi. Ne biçim anayasa anlayışı. Ne biçim demokrasi, ne biçim siyaset.

 

Bir milletvekili hakkında da iftira atıyor. Gıybet yapıyor. Sarhoş diyor. Birisi hak eden bile söylemekte çekinir.

 

Bu arkadaşımız büyük bir diyetin içinde 20 kilo verdi. Yemesini kesti içkiyi tamamen gündeminden çıkardı.

 

Arkadaşıma sordum. Hiç alakası yok.

 

O kişi diyor ki, eğer kendisi isterse özür dilerim diyor. Özür dileme siparişle olmaz.

 

Eğer senin ilkelerin yanlış yaptığını söylüyor da sen dilemiyorsa o senin bileceğin iş.

 

O hakkında dedikodu yaptığın kişiye haksızlığı vicdanında nasıl taşıyorsun.

 

TEKEL İŞÇİLERİ

 

Tekel işçilerinin uğrunda mücadele ettiği konu sadece para mücadelesi değildir. Tekel işçileri çok daha büyük bir mücadele içinde.

 

Onların mücadelesinde herkes kendi mağduriyetini görüyor. Toplumdan aldıkları desteğin temelinde bu var.

 

Sen Tekel’i sattın diye işçileri de mi satacaksın. Eskiden çiftlikler köylülerle birlikte satılırdı ortaçağda.

 

Ondan sonra bakan çıkacak işin içine şeytan karıştı diyecek.

İşin içinde bir şeytan var biliyoruz. İşin içinde PKK olsa Habur’daki gibi karşılarlardı.

Siz bugüne kadar işçi hareketlerinde böyle samimi bir görüntü gördünüz mü?

Öğrenci kızı okul tatil olduğunda babasının yanına geliyor. 11 yaşındaki kızı o şartlarda yaşatmaya, 1 ay müsaade ederiz, ezeriz demeye vicdanınız nasıl elveriyor?

Bu iktidar uygulamaya başlayalı 4C mi vardı? Sanki bu ekonomi politikasının alternatifi yok.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!