Katsayı kararına ikinci durdurma

Güncelleme Tarihi:

Katsayı kararına ikinci durdurma
Oluşturulma Tarihi: Şubat 08, 2010 14:49

Danıştay 8. Dairesi, YÖK'ün üniversiteye girişte farklı katsayı uygulanmasına ilişkin 17 Aralık 2009 tarihli kararının yürütmesini oy birliğiyle durdurdu.

Haberin Devamı

İstanbul Barosu Başkanlığı, Yükseköğretim Genel Kurulunun (YÖK)  yükseköğretime girişte farklı katsayı puanı uygulamasını kaldıran 21 Temmuz 2009  tarihli kararının iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle Danıştayda dava  açmıştı. Danıştay 8. Dairesi, YÖK'ün kararının yürütmesini oy birliğiyle  durdurmuştu. Bunun üzerine YÖK, 17 Aralık 2009'da üniversiteye giriş sınavında  adaylara “farklı katsayı” uygulanması kararı almış ve puanlar hesaplanırken  adayların kendi alanıyla ilgili program tercihinde Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı  Puanlarının (AOBP) 0.15, alan dışı tercihte 0.13 ile çarpılmasını  kararlaştırmıştı.

İstanbul Barosu Başkanlığı, YÖK'ün bu yeni kararının da iptali ve  yürütmesinin durdurulması istemiyle Danıştay'da dava açtı.

Danıştay 8. Dairesi, YÖK'ün yeni kararının, iki, üç ve dördüncü  maddelerinin yürütmesini oy birliğiyle durdurdu.
Kararın ikinci maddesi, “AOBP'nin 0.15 ve 0.13 katsayıları ile  çarpılmasını” öngörüyordu. Kararın üçüncü maddesi, “öğretmen lisesi ve meslek  lisesi mezunu olanların kendi alanlarındaki programları tercih etmeleri halinde  ilgili ağırlıklı ortaöğretim başarı puanlarının 0,05 ile çarpımı sonucunda  bulunan puanın toplam puana ayrıca ekleneceğini”, dördüncü maddesi ise “Meslek  Yüksek Okullarının sınavsız geçişten boş kalan kontenjanlarına açık öğretim  programlarına ve meslek liselerinin devamı niteliğindeki lisans programlarına YGS  puanları esas alınarak yerleştirme yapılacağını” düzenliyordu.

Davalı YÖK'ün bu karara itiraz hakkı bulunuyor. İtirazı, Danıştay İdari  Dava Daireleri Kurulu görüşecek.

Dairenin gerekçesinde, dava konusu kararın ikinci  maddesinde,”Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) puanları ile yerleştirme yapılan  programlar ve Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) puanları esas alınarak yerleştirme  yapılan programlarda, ilgili Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı (AOBP), adayın  kendi alanında bir programı tercih etmesi halinde 0,15; alanı dışında bir  programı tercih etmesi halinde ise 0,13 ile çarpılır. Ortaya çıkan sayının sınav  sonucuna eklenmesi suretiyle bu aşamadaki yerleştirmeye esas olacak puan  belirlenir” hükmünün yer aldığı hatırlatıldı.
Kararın, üçüncü maddesinde, “Adaylardan öğretmen lisesi ve meslek lisesi  mezunu olanların, sınavsız kayıt hakkı olanlar dışında, kendi alanlarındaki  programları tercih etmeleri halinde ilgili ağırlıklı ortaöğretim başarı  puanlarının 0,05 ile çarpımı sonucunda bulunan puan 2. maddeye göre hesaplanan  toplam puana ayrıca eklenir”, dördüncü maddesinde ise “Meslek Yüksek  Okullarının sınavsız geçişten boş kalan kontenjanlarına açık öğretim  programlarına ve meslek liselerinin devamı niteliğindeki lisans programlarına YGS  puanları esas alınarak yerleştirme yapılır” kuralının getirildiği belirtildi.

Gerekçede, şöyle denildi:
“Katsayı farkının belirlenmesinde davalı Yükseköğretim Kurulu  Başkanlığının iddia ettiği gibi bireylerin devlete karşı korunması değil,  devletin bireylere tanıdığı ve yararlandırdığı hakların tam ve gereğince  kullanılmasının sağlanması amaçlanmalıdır. Yani bireylerin haklarının  birbirlerine karşı korunması, sahip olunan hakların özüne ve ruhuna uygun  kullanımının sağlanmasıdır. Maddi olayda ölçülülük ilkesinin hareket noktası da  öğrencilerin mesleki eğitim, genel lise eğitimi ve genel liseler içinde alan,  bölüm seçerek oluşturdukları birikimin adil bir değerlendirmeye tabi tutulmasını  sağlamaktır. Bu ayrımların kaldırılması sonucunu doğuran bir düzenlemenin eğitim  sisteminin örgütleniş biçimindeki bütünlüğü bozacağı ve yargı kararlarına aykırı  olacağı açıktır.”

Haberin Devamı

YÖK'ÜN SAVUNMASI

Haberin Devamı

Davalı Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının savunmasına da yer verilen  gerekçede, YÖK'ün yargı kararları nedeniyle oluştuğunu ileri sürdüğü hukuki  boşluğu gidermek için belirlediği farklı katsayı oranına ilişkin açıklama  yaparken “yönlendirme amacıyla getirilen sınırlamanın bireyin yükseköğrenim  hakkını ortadan kaldırmaması, istediği takdirde makul seviyede bir gayretle bu  sınırlamayı aşabilmesine imkan verilmesi gerektiği, aksine bir yaklaşımın bireyi  katlanamayacağı bir sorumluluk altına sokarak Anayasanın beşinci maddesine  aykırılık teşkil edeceği, yasal kuralların ilgililerin farklı bir alanı tercih  etmelerinin engellenmesi sonucunu doğuracak düzenlemeleri içermediği gibi meslek  lisesi mezunlarına kendi alanlarından farklı bir alanda yükseköğrenim görmek  istemeleri halinde de farklı katsayı uygulanacağına ilişkin bir düzenleme yer  almadığı, farklı katsayı uygulamasının meslek liselerini olumsuz etkileyeceği,  sınav sürecinin başladığı, kılavuzların hazırlandığı bu aşamada oluşacak  değişikliklerin öğrencilerin başvurularında belirsizlik yaratacağı”nın ileri  sürüldüğü belirtildi.

YÖK'ün bu savunmasının, farklı katsayı uygulamasını kaldıran düzenlemeye  yönelik olarak açılan davalarda verilen savunmalarını tekrar eder nitelikte  olduğu ifade edilen gerekçede, “Bu şekilde katsayı farkının olmaması ya da  olacaksa da aşılabilir bir niteliğinin bulunmasına yönelik olan bir amacın,  mevzuatta öngörülen ve dairemizce ve İdari Dava Daireleri Kurulunca verilen  kararlarda da vurgulanan temel ilke ve yaklaşıma uygun olmadığı açıktır. Ayrıca  uygulanacak katsayı sınavlar sonucunda yerleştirmeye esas puanın hesaplanmasında  dikkate alınacağından sınavlara başvurma ve sınavları engelleyici bir husus  değildir” denildi.

Gerekçede, “1998 yılından itibaren uygulanan ve hukuka uygunluğu  yargısal kararlarla istikrar kazanmış farklı katsayı uygulaması ile dava konusu  karar alınıncaya kadar uygulanmakta olan alan içi tercihlerde 0.8, alan dışı  tercihlerde 0.3 katsayısının esas alınacağına ilişkin düzenlemenin değiştirilerek  alan içi 0.15, alan dışı 0.13 katsayı farkına dönüştürülmesine ilişkin dava  konusu kararın hukuken geçerli bir sebebe dayanmadığı” vurgulandı.
Kararın ayrıca yargı kararlarının gereklerine aykırı olduğu ve yargı  kararlarını geçersiz kıldığı sonucuna ulaşıldığı belirtilen gerekçede, “Bu  durumda, dava konusu düzenlemenin ikinci maddesinde hukuka uyarlık bulunmamıştır.  Düzenlemenin üçüncü maddesi ve kararın dördüncü maddesindeki puanlama sistemi  ikinci maddeye dayandırılmış olduğundan, hukuki geçerliliğinden söz etmeye olanak  yoktur. Dava konusu kararın iki, üç ve dördüncü maddelerinin uygulanması halinde  telafisi güç ve imkansız zararlar oluşacağı da açıktır” denildi.

Haberin Devamı

BARONUN DAVA AÇMA EHLİYETİ İNCELENDİ

Danıştay 8. Dairesinin, YÖK'ün farklı katsayı  uygulaması öngören kararının yürütmesinin durdurulmasına ilişkin gerekçesinde,  uygulanmakta olan ve zaman içinde birtakım sonuçlar doğurarak istikrar kazanan  bir düzenlemenin değiştirilmesi ya da kaldırılması için hukuk düzeninde veya  maddi olayda bir değişiklik olması gerektiği vurgulanarak, “Yani önceki  uygulamayı kaldıran ve yeni bir uygulama getiren düzenlemenin hukuken geçerli  sebeplere dayanması gereği tartışmasızdır” denildi.

Dairenin gerekçesinde, davacı İstanbul Barosunun dava açma ehliyeti olup  olmadığı konusu irdelendi. Çeşitli baro başkanlıklarının Danıştayda açtığı  davalardan örnekler verilen gerekçede, Avukatlık Yasası'nda yapılan değişiklikten  sonra açılan davalarda, dava açma ehliyetinin bulunup bulunmadığı saptanırken  iptal davasının genel amacının yanı sıra dava konusu idari işlemin niteliği, bu  işlemin hukukun üstünlüğünü, hukuk devleti ilkesini etkileyip etkilemediği, genel  kamu yararı, Anayasa ile koruma altına alınan eşitlik, kişinin dokunulmazlığı,  özel hayatın gizliliği, kanunsuz suç ve ceza olamayacağı gibi temel insan  haklarının ihlal edilip etmediğine ve yargı kararlarının uygulanmaması veya  geçersiz kılınması gibi hukuk devleti ilkesini zedeleyen bir durumun söz konusu  olup olmadığına bakılarak menfaat ilgisinin olaya özgü ancak daha geniş  yorumlandığı vurgulandı.

Dava konusu karar ile yükseköğretime girişte bir sistem getirildiği ve bu  düzenlemeyle ülkenin eğitim sisteminin bütününün etkilendiği ifade edilen  gerekçede, “Dava konusu kararın bu özelliği nedeniyle genel kamu yararı ile  ilgili bulunduğu açıktır. Yargı kararlarının uygulanmadığı savıyla açılan bu  davada, işlemin hukuki niteliği ile hukukun üstünlüğünü koruma görev ve  yükümlülüğü bulunan davacı baro başkanlığının iddiaları birlikte dikkate  alındığında davacının dava konusu kararla menfaat ilgisinin bulunduğunun kabulü  zorunludur” denildi.

İstanbul Barosu Başkanlığının Yükseköğretim Genel Kurulunun 21 Temmuz  2009 tarihli kararının iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle açtığı davada,  davalı YÖK'ün “İstanbul Barosunun dava açma ehliyetinin bulunmadığına ilişkin  iddiası”nın da bu nedenlerle kabul edilmediği anımsatılan gerekçede, “Davalı  idarenin söz konusu kararına yönelik olarak verilen yürütmenin durdurulması  kararı sonrası tesis ettiği dava konusu işleme karşı Baro tarafından dava  açılabileceği de tartışmasızdır” denildi.

Davacı baro başkanlığının YÖK'ün 21 Temmuz 2009 tarihli kararına karşı  açtığı davada yürütmenin durdurulmasına karar verildiği anımsatılan kararda,  YÖK'ün yeni kararının, Danıştay 8. Dairesi ve İdari Dava Daireleri Kurulunca  verilen kararlar nedeniyle oluştuğu ileri sürülen hukuki boşluğun giderilmesi  amacıyla tesis edildiğinin belirtildiği ifade edildi.

Haberin Devamı

“SINIRSIZ VE MUTLAK BİR TAKDİR YETKİSİNDEN SÖZ EDİLEMEZ”

Anayasa ve yasalara göre, idarelerin takdir yetkisine dayalı olarak tesis  ettiği işlemlerin de idari yargı denetimine tabi olduğunu vurgulanan gerekçede,  şunlar kaydedildi:
“Takdir yetkisinin kullanımı idareyi yargı denetiminden bağışık kılmaz,  hukuk devletinde sınırsız ve mutlak bir takdir yetkisinden söz edilemez. Hukuk  devleti olmanın gereği, idarelerin takdir yetkisine dayalı olarak tesis ettikleri  bireysel ya da düzenleyici işlemlerin hukuken geçerli ve objektif bir sebebe  dayanmasıdır. Takdir yetkisine dayalı işlemlerin, hukukun belirlediği sınırlar ve  eşitlik kuralı gözetilerek kamu yararına ve hizmetin gereklerine uygun şekilde  objektif, makul ve geçerli neden ve gerekçelere dayalı olarak tesis edilmesi  gerekir.”

Yürütmenin durdurulması kararının, davanın esası hakkında verilen  kararlar gibi yerine getirilmesinin zorunlu olduğu vurgulanan gerekçede,  yürütmenin durdurulması kararının hukuki gereklerine uygun bir işlem tesis  edilmesinin de Anayasal ve yasal zorunluluk olduğuna işaret edildi. Gerekçede, şu  tespitler yapıldı:
“Yargı kararlarının uygulanması konusunda idarelere herhangi bir takdir  yetkisi tanınmadığı açıktır. Yani idarelerin yargı kararlarının doğruluğunu  tartışma ve buna göre uygulama yapma yetkisi bulunmamaktadır. Anayasa ve yasa  hükümleri ile idare hukuku ilkesi gereği idareler iptal kararının amaç ve  kapsamına göre yeni bir işlem yapmak ve iptal edilen işlemden doğan sonuçları  ortadan kaldırmak ve önceki hukuki durumun geçerliliğini sağlamakla görevlidir.  Bu nedenle idareler iptal kararlarının amaç ve kapsamı dışında bir işlem tesis  edemez. İdarelerin bu amaç dışında başkaca bir tercih ve takdir hakkı yoktur.”

Haberin Devamı

“MİLLİ EĞİTİM TEMEL YASASI'NIN ASIL AMACI”

Yükseköğretim Kurulunun, 30 Temmuz 1998 tarihli kararı ile 1999 yılından  itibaren başlatılan uygulama ile tek aşamalı sınav ve sözel, sayısal ve eşit  ağırlıklı ortaöğretim başarı puanlarının hesaplanmasında farklı katsayı  uygulamasının başlatıldığı belirtilen gerekçede, ortaöğretim kurumlarından mezun  olanların öğrenim gördükleri meslek ya da alanda yükseköğrenim görmelerinin Milli  Eğitim Temel Yasası'nın asıl amacı olduğu vurgulandı.

Bu amaca uygun olarak öğrencilerin meslekleri ya da alanları dışında  eğitim görmek istemeleri halinde üniversite puanlarının daha düşük bir katsayı,  tersine durumda ise daha yüksek katsayı uygulanacağına ilişkin anılan kararın  alındığı ve uygulamanın 1999 yılından itibaren başlatıldığı ve o tarihten bu yana  uygulandığı anımsatıldı.

Yükseköğretim Kurulunun bu kararlarıyla ilgili uygulamalarına karşı daha  önce birçok dava açıldığı ve verilen ret kararlarının Danıştay İdari Dava  Daireleri Kurulunca da onandığı ifade edilen gerekçede, böylece, farklı katsayı  uygulamasında hukukun temel ilkelerine, Anayasa ve ilgili yasalara aykırılık  bulunmadığı sonucuna varıldığı belirtildi.
Gerekçede, davalı idarenin farklı katsayı uygulamasını kaldıran 21 Temmuz  2009 tarihli kararına karşı açılan davalarda, “farklı katsayı uygulaması  konusunda yargı kararlarıyla istikrar kazanmış bir sistemin yerleşmiş olduğu ve  bu kararlardan sonra mevzuatta bu kararın aksine yapılmış yasal bir düzenleme  bulunmadığı, yargı kararlarında yapılan hukuki değerlendirmelerin bugün için de  geçerliliğini sürdürdüğünün belirlendiği” kaydedildi.

Dairenin gerekçesinde, İdari Dava Daireleri Kuruluna yapılan itiraz  üzerine verilen kararda da “idarenin farklı katsayı belirlemesine yönelik  yapacağı düzenlemede belirleyeceği katsayının ölçülülük ilkesi dikkate alınarak  eğitim sisteminin yönlendirme esası gereği örgütleniş biçimindeki bütünlüğü  bozmaması, alan/bölüm, mesleki eğitim, genel lise eğitimi gibi ayrımları ve yargı  kararlarını geçersiz kılacak nitelikte olmaması gerektiği”nin vurgulandığı  anımsatıldı.

İdarenin yargı kararları üzerine farklı katsayı uygulaması konusunda  bağlı yetki içinde bulunmasına karşın, bu katsayıların belirlenmesi noktasında  takdir yetkisine sahip olduğu vurgulanan gerekçede, “Ancak bu yetkinin kullanımı  da mutlak ve sınırsız değildir. Bir başka anlatımla uygulanmakta olan ve zaman  içinde birtakım sonuçlar doğurarak istikrar kazanan bir düzenlemenin  değiştirilmesi ya da kaldırılması için hukuk düzeninde veya maddi olayda bir  değişiklik olması gerekir. Yani önceki uygulamayı kaldıran ve yeni bir uygulama  getiren düzenlemenin hukuken geçerli sebeplere dayanması gereği tartışmasızdır”  denildi.

Danıştay 8. Dairesinin, YÖK'ün farklı katsayı  uygulaması öngören 17 Aralık 2009 tarihli kararının yürütmesinin durdurulmasına  ilişkin gerekçesinde, “İdarenin yasal kuralları hayata geçirme görevinin bir  sonucu olarak yönlendirmenin tam ve gereğince sağlanmasına yönelik olarak yapılan  sınav sistemi değişikliğinin katsayı uygulamasının gerekliliğini ortadan  kaldıracak bir niteliği bulunmamaktadır” denildi.

Dairenin gerekçesinde, davalı idare YÖK'e, 0.8-0.3 olan katsayının  0.15-0.13 olarak değiştirilmesinin nedenlerinin ara karar ile sorulduğu  belirtilen gerekçede, davalı idarenin bilimsel ve hukuken kabul edilebilir bir  açıklama yapmamış olduğunun görüldüğü belirtildi.

Gerekçede, “Davalı idarenin katsayı farkının 10 puana tekabül ettiği ve  belirlenen katsayılara göre bulunacak sonuçların 0.8 - 0.3 katsayı uygulanan bir  önceki sınav sonuçlarına göre bin kişi üzerinde bir fark oluşturacağı şeklindeki  açıklamalarına da bilimsel ve kabul edilebilir bir dayanak sunmadığı  görülmektedir. Yargı kararları ile 0.8 - 0.3 katsayı farkı kabul görmüş olmakla  bu katsayının uygulandığı sınav sonuçlarına farklı katsayılar uygulayarak bir  değerlendirme yapmanın ve bunu uygulamanın geçerli sebebi olarak sunmanın  kabulünün mümkün olmadığı açıktır” denildi.

Davalı YÖK tarafından, “üniversiteye giriş sınavında 2010 yılı  itibarıyla uygulanacak sistemde değişiklik yapılarak yeni bir sistem getirildiği  ve öğrencilerin öğrenimlerine uygun programları seçmelerinin sağlandığı ve bu  nedenle katsayı uygulamasının bir gerekliliği kalmadığının savunulduğu”  belirtilen gerekçede, şunlar kaydedildi:
“Mevcut yargı kararları nedeniyle davalı idare farklı katsayı  uygulamasının geçerliliği hususunda bir değerlendirme yapma olanağına sahip  değildir. Kaldı ki davalı idarenin de iddia ettiği gibi 29 Ocak 2009 günlü  Yükseköğretim Genel Kurulu kararı ile sınav sisteminde meydana getirilen  değişiklik ile sınav sorularında çeşitlilik yaratılarak eğitim müfredatının bir  bütün olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu uygulamanın, yasal  düzenlemelerin amacını teşkil eden öğrencilerin ortaöğretimde seçtikleri ve  yöneldikleri okul ve alana uygun bir yükseköğretime yönlendirilmesi ilkesinin  zorunlu bir sonucu olduğu açıktır. İdarenin yasal kuralları hayata geçirme  görevinin bir sonucu olarak yönlendirmenin tam ve gereğince sağlanmasına yönelik  olarak yapılan sınav sistemi değişikliğinin katsayı uygulamasının gerekliliğini  ortadan kaldıracak bir niteliği bulunmamaktadır. Aksine bu yönlendirmenin farklı  katsayı uygulaması ile desteklenmesinin yasal kuralların amacı ve anlamına en  doğru yaklaşım olduğu da yine yargı kararlarıyla belirlenmiştir.”

ANAYASANIN EŞİTLİK İLKESİ

Gerekçede, Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin laik,  demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu hükmünün yer aldığı vurgulandı.  Anayasa Mahkemesinin birçok kararında da belirtildiği gibi, Anayasa'nın 2.  maddesinde belirtilen hukuk devletinin, eylem ve işlemlerinin hukuka uygun, insan  haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda  eşitliği gözeten, adaletli bir hukuk düzeni kurup sürdürmekle kendisini yükümlü  sayan, hukuk güvenliğini sağlayan, bütün etkinliklerinde hukuka ve Anayasa'ya  uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan devlet olduğu  belirtildi.

Anayasa'nın 10. maddesine göre, herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet,  siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım  gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu, devletin bu eşitliğin yaşama geçmesini  sağlamakla yükümlü bulunduğu, devlet organları ve idare makamlarının, bütün  işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorunda  olduğuna işaret edildi.

Bu madde ile mutlak değil, hukuksal eşitliğin amaçlandığı, “Yasa önünde  eşitlik” ilkesinin, yasalar karşısında herkesin eşit olmasını, ayırım  yapılmamasını, kimseye ayrıcalık tanınmamasını gerektirdiği belirtilen gerekçede,  “Durumlarındaki farklılıklar kimi kişi ve toplulukların değişik kurallara bağlı  tutulmasına neden olabilirse de farklılık ve özelliklere dayanan bu tür  düzenlemeler eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz” denildi.

Anayasanın 17. maddesinde, herkesin, yaşama, maddi ve manevi varlığını  koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğunun belirtildiği, 5. maddesinde de  kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle  bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri  kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları  hazırlamaya çalışmanın, devletin temel amaç ve görevleri arasında sayıldığı  belirtildi. Gerekçede, devletin bu yükümlülüğünü eşitlik ilkesini gözeterek  hiçbir ayırım yapmadan herkes için geçerli olacak biçimde yerine getirmesi  gerektiğine işaret edildi.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun katsayı kararıyla ilgili  gerekçesinde belirtilen ve katsayıyı belirleyen düzenlemelerde esas alınacağı  vurgulanan “ölçülülük” ilkesinin, bir idare hukuku ilkesi olduğu kaydedildi.  Gerekçede, kurul kararında ölçülü olmaktan ne anlaşılması gerektiği de ortaya  konularak idari işlemden beklenen amaç ile kullanılan araç arasında adil bir  denge olması gerektiğinin belirlendiği belirtildi.

Gerekçede, daha önce konuyla ilgili Danıştay tarafından verilen  kararlarda ayrıntılı olarak yapılan açıklamaların tekrarlanmasına gerek görüldüğü  belirtilerek, bu kararlarda, mesleki-teknik eğitim görenlere kendi alanlarına  yönelik tercihlerde daha fazla katsayı uygulanmasının eşitliğe aykırı olmadığı  gibi genel liselerde de yükseköğretime girişte farklı katsayı uygulanmasının  eşitsizliğe neden olmayacağı bildirildi. Aksine bir yorumun mesleki-teknik  öğretimi işlevsiz kılacağı, genel liselerin aleyhine bir durumun gerçekleşmesine  neden olacağının belirlendiği ve bu değerlendirmelerin genel liseler içindeki  farklı alanlara ilişkin katsayı belirlemesini de kapsadığına işaret edildiği  anımsatıldı.

KARARIN 6. MADDESİNİN YÜRÜTMESİNİN DURDURULMASINA RET

Gerekçede, YÖK kararının, “Türkiye genelinde ilk bin kişi arasına giren  adayların yerleştirme puanı hesaplanırken alan içi katsayı oranının  uygulanmasına” ilişkin 6. maddesinin ise yürütmesinin durdurulması isteminin oy  çokluğuyla reddedildiği belirtildi.

Kararın 6. maddesi ile “Yükseköğretim Geçiş Sınavı (YGS) ile Lisans  Yerleştirme Sınavı (LYS) sonucu oluşan her puan türünde, Türkiye genelinde ilk  bin kişi arasına giren adayların yerleştirme puanı hesaplanırken, Ağırlıklı  Ortaöğretim Başarı Puanında tercih edeceği bütün programlar için, alan içi  katsayı değeri kullanılacağı” kuralının getirildiği hatırlatıldı. Gerekçede,  “Her genel kuralın kendi içinde bir istisnayı içeriyor olmasının genel kurala  aykırılık teşkil etmeyeceği, başarının ödüllendirilmesi amacına yönelik olduğu  anlaşılan bu kuralın, yargı kararlarına aykırı bir yönü bulunmadığı gibi hukuka,  hakkaniyete ve mevzuata uygun olduğu anlaşılmaktadır” denildi.

AZLIK OYU

YÖK kararının 6. maddesinin yürütmesinin durdurulması isteminin reddi  yönündeki çoğunluk görüşüne katılmayan üyelerin, azlık oyunda, bu maddede,  öğrencilerin ortaöğretimdeki başarı durumlarının sınav sonucuna nasıl  yansıtılacağının belirlendiği, okullarını birincilikle bitiren öğrenciler, belli  sanat dallarında üstün başarılı olan öğrenciler, TÜBİTAK yarışmalarında ödül  kazanan öğrenciler ve meslek liselerinde okuyan öğrenciler açısından farklı  kuralların öngörüldüğü ifade edildi.

Böylece yasanın genel kuralı ile sınav sonuçlarının değerlendirilmesinde  adayların ortaöğretimdeki başarılarının dikkate alındığı, sınav sonucu belli bir  başarı düzeyi gösterenlere yönelik herhangi bir kural ve istisna öngörülmediği  kaydedilen azlık oyunda, şu görüşlere yer verildi:
“Bu nedenle, başarının tüm öğrenim süresi değerlendirilerek belirlenmesi  gerekirken bir sınavda gösterilen performansın başarı olarak kabul edilip  ödüllendirilmesine yönelik düzenlemenin yasal bir dayanağı bulunmamaktadır. Dava  konusu kararın her puan türünde ilk bine giren öğrenciler için katsayı  uygulamasını kaldırıyor olması nedeniyle bu kural bakımından yargı kararlarının  gereğinin yerine getirilmediği ve geçersiz kılınmasının amaçlandığı  anlaşılmaktadır. Davalı idare 21 Temmuz 2009 tarihli kararında başarılı  öğrenciler açısından herhangi bir düzenlemeye gitmemişken bu kararın  yürütülmesinin durdurulması sonrasında alınan dava konusu kararda bu türden bir  düzenleme yapma amacının da yine yargı kararlarını etkisiz kılmaya yönelik olduğu  açıktır. Bu açıklamalar karşısında dava konusu düzenlemenin 6. maddesinin de  yürütülmesinin durdurulması gerektiği görüşü ile çoğunluk kararına  katılmıyoruz.”

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!