Allah sabredenlerle beraberdir

Güncelleme Tarihi:

Allah sabredenlerle beraberdir
Oluşturulma Tarihi: Eylül 06, 2009 00:01

İLK vahiyden bir süre sonra vahiy kesildi.

Sonra tekrar vahiy meleği göründü.
Hz. Peygamber tebliğine en yakınlarından başladı. Önce davetini gizlilik içinde yürüttü. Sayı 40 kişiye ulaşınca tebliğini açık yapmaya karar verdi.
Hz. Muhammed’e ilk tepki alay ve aldırışsızlık şeklinde oldu. Bir süre onu kimse ciddiye almadı, sonra onun bir büyücü, cin çarpmış bir akıl hastası, güçlü bir söz ustası veya büyük bir şair olduğunu söylemeye başladılar.
Bunlar da etki etmeyince saldırılara geçildi. Önce psikolojik ve sosyolojik baskılar, arkasından işkence ve boykot uygulandı.
Sonunda Mekke’de tebliğine ve dini hayatına devam edemeyecek noktalara gelince önce Habeşistan’a, arkasından Medine’ye hicret etmeye karar verildi.

İLK İNANANLAR: HAKİKAT ARAYIŞÇILARI

Hz. Muhammed’e inanan ve karşı çıkanların kişilik profilleri ve sosyo-politik konumları son derece önemlidir.
Hz. Muhammed’in çağrısına ilk olumlu cevap verenlerin ruhsal ve entelektüel bakımdan yüksek kapasitede olan “hakikat arayıcıları” olduklarını söylemek mümkün...
Hz. Ebu Bekir, Osman b. Mez’un, Ebu Zer el Gifari, Salman-ı Farisi gibi.
İkinci sırada Arap Yarımadası’nda yaşanan ahlâki çürümeye karşı belli bir tutum içinde olan “Hanifler” geliyordu. Bunlar hem birden fazla tanrıya ve bu tanrıları sembolize eden putların gerçekliklerine inanmıyor, hem de somut olarak ne olduğunu bilemeseler bile daha doğru, adil ve yüksek bir ahlâki hayatın mümkün olduğunu düşünüyorlardı.
Bir kısmı şehir içinde kalarak bir çıkış yolu bulamadıklarından çöle, ıssız yerlere çekiliyordu. Zeyd bunlardan biriydi. Oğlu Said, beş sene önce ölen babasının söylediklerini hatırlayarak hemen Müslüman olmuştu.

PARYALAR DA İNANDI

İslamiyet’i kabul eden üçüncü insan grubu ise, hiç kuşkusuz yoksullar, ezilenler, sistemden dışlananlar ve kölelerdi. Bunlar Mekke’nin tabir caizse paryalarıydı, sistem içinde herhangi bir konumları yoktu. Konumsuz oldukları için tanrıları, önünde eğildikleri putları da yoktu, Bilal-i Habeşi gibi... Putlara yakın olmak sistemin içinde güçlü ve avantajlı konuma sahip olmakla aynı şeydi... Önceki peygamberlere de ilk tabi olanlar bu sınıftan insanlardı. Mesela kavminin seçkin tabakası Nuh’a “Sığ görüşlü (cahil, eğitimsiz) aşağı tabakadan insanların sana tabi olduğunu görüyoruz” (11/Hud, 27) diyordu.

İTİRAZ EDENLERİN PROFİLİ

Hz. Peygamber’in tebliğine karşı koyanların profili de şöyleydi:

Geçmiş kültüre, yozlaşmış geleneklere, zalimane törelere ve atalara bağlılık dolayısıyla kırılması çok zor önyargıları olanlar...
Bunlar her seferinde, “Biz atalarımızdan böyle gördük, inançlarımızı ve davranışlarımızı değiştiremeyiz” diyorlardı.
Mekke’nin sosyal, ekonomik ve politik düzenini kontrol eden yüksek tabakaydı bunlar... Kureyş’in önde gelenleriydi... İçlerinde Ebu Leheb, Ebu Cehil, Ebu Süfyan, Ass bin Vail, Velid bin Muğire gibi aşırı zenginler, kalabalık aile reisleri ve güçlüler vardı.
Bunların değerlendirmesine göre Hz. Muhammed’in dedikleri geçerli olsa, kölelerle efendiler, yoksullarla zenginler, düşük sınıftan olanlarla asiller eşitlenecek, böylece üstün ve avantajlı konumlarını kaybedeceklerdi.

BİR İLLET: AŞİRETÇİLİK

Karşı koyanların bir bölümü de “kabile rekabeti”ni öne çıkaranlardı. Ebu Süfyan’ın kaygısı Haşimilerin kendi kabilesi Beni Ümeyye’ye üstün gelmesiydi.

Mahzumoğulları’ndan Ebu Cehil, tarih boyunca Haşimoğullarıyla rekabet ettiklerini, şimdi “İçlerinden bir peygamber çıktı” iddialarıyla kendilerine fark atmaya çalıştıklarını söyleyerek “her ne olursa olsun, Muhammed’e uymayacaklarını” belirtiyordu.
Ve elbette yüz kızartıcı suçlar işleyen, Kâ’be’ye gelen hediyeleri zimmetine geçiren, başkalarının malını sömüren, yoksulları ezen, kölelere eziyet etmekten zevk alanlar da ona karşı çıkıyorlardı.

‘DAVADAN DÖN’ TEKLİFLERİ

Hz. Peygamber’e davasından vazgeçmesi için para, kadın, liderlik, beylik teklif ettiler. “Bir elime Güneş’i, öbür elime Ay’ı koysanız, bu davadan vazgeçmem” deyip reddetti.
Bu da fayda sağlamayınca işkence ve baskılara başladılar.
Zayıf Müslümanları kızgın kumlar üzerine yatırdılar, ateşle vücutlarını dağladılar, kimilerini işkencede şehit ettiler.
Hz. Peygamber, işkence görenlere sabır tavsiye ediyor, “Allah’ın hoşnutluğunu ve cenneti” vaat ediyordu. Sonunda hicrete karar verildi.
Allah sabredenlerle beraberdir ve elbette samimi kullarına bir çıkış yolu gösterecekti.

YARIN: Uzun yürüyüş
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!