Çocuğun dünyasında oyun ve oyuncak

Güncelleme Tarihi:

Çocuğun dünyasında oyun ve oyuncak
Oluşturulma Tarihi: Kasım 08, 2021 11:04

Oyun. insanlık tarihi boyunca çocuğun en sevdiği bıkmak ve bilmediği uğraşı olmuştur. Tüm gün oyun oynayan ya da oynamak isteyen çocuklarınızın boş vakit geçirdiğini ya da sadece eğlendiğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz demektir. Çünkü bir çocuğun sevgiden sonra gelen en önemli ihtiyacı olan oyun, çocukların gelişiminin de en büyük destekçisidir. Tarihin en eski dönemlerinden beri oyun ve oyuncaklar, çocuğun günlük yaşamının odak noktasında yer alır. Oyuncağın ve oyunun tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Aynı zamanda, oyun ve oyuncaklar, ortaya çıktıkları dönemlerin günlük yaşamına ayna tutan sessiz tanıklardır. Zamana ve kültüre coğrafyaya göre değişir ama yok olmazlar..

Haberin Devamı

Peki oyun çocuğun gelişimine ne yönlerden katkıda bulunur? Çocuklar neden durmadan oyun oynarlar ve oynamalıdırlar? Aslında cevap çok uzun zira oyun çocuğun tüm gelişim alanları üzerinde olumlu etkileri olan eşsiz bir etkinliktir.

Oyun çocuğun zihnini geliştirir. Bu oyunun çocuğa çevresini araştırma, objeleri tanıma ve problem çözme imkânı sunan yönü sayesinde olur. Evdeki mutfak dolaplarında bulunan çeşitli kapları önüne almış oynayan bir çocuk aslında o sırada “çok ciddi bir iş” yapmaktadır. Çünkü çocuk bu yolla büyüklük, şekil, renk, boyut, ağırlık, hacim, ölçme, sayma, zaman, mekan uzaklık, uzay gibi pek çok kavramı ve eşleştirme, sınıflandırma, sıralama, analiz, sentez ve problem çözme gibi birçok zihinsel işlemleri de öğrenmek için önemli bir fırsat yakalamıştır.

Haberin Devamı

Oyun çocuğun bedenini geliştirir. Koşan oynayan atlayan zıplayan çocuklar sağlıklı çocuklardır. Ancak tüm bunlar onların sağlıklı kalmasını da sağlar. Parkta bahçede ya da evde oynanan hareketli oyunlar çocuklar eğlenmekle birlikte sağlıklı olmak için de kendilerine yapabilecekleri en büyük iyiliği yapmaktadırlar aslında. Çünkü çocuğun oyun sırasında farkında olmadan ve en doğal biçimde yaptığı koşma, atlama, sıçrama, tırmanma, sürünme gibi fizik güç gerektiren oyunlar da çocuğun solunum, dolaşım, sindirim ve boşaltım gibi sistemlerinin düzenli çalışmasını sağlar ve bedensel gelişimi hızlandırır. Bu nedenle çok oynayan çocukların hastalıklara karşı direnci de fazladır ve bu çocuklar kazaları da kolaylıkla atlatabilmektedirler. Çocuğunuzun büyümesini, uzamasını, sağlıklı olmasını ve kendini koruyabilmesini mi istiyorsunuz o zaman oyun oynamasına zemin yaratın.

DUYGUSAL DÜNYALARININ HABERCİSİ
Oyunlar çocukların duygusal dünyalarının da habercisidir. Eline aldığı bir kumandayı telefon gibi tutarak konuşan ya da annesinin terliği giyerek-babasının kravatını takarak oynayan çocukların oyun esnasında ne dediklerine nasıl davrandıklarına kulak verin. Orada duygusal dünyaları ile ilgili pek çok ipucu ve sizin ondaki yansımanızın izleri karşınıza çıkabilir. Çünkü çocuk oyun yoluyla gerçek yaşamda kendisini mutlu ya da rahatsız eden durumları, olumlu- olumsuz duyguları ifade etmekte ve bu olayları sembolik olarak oyununa yansıtmaktadır. Bunun yanı sıra üstlendiği anne-baba, kız-erkek çocuk gibi roller toplumsal cinsiyet rollerini öğrenmesine, başka çocuklarla oynarken aldığı görevler de işbirliği, yardımlaşma, paylaşma, sorumluluk alma gibi sosyal beceriler kazanmasına destek olur.

Haberin Devamı

Oyun çocuğun dilini geliştir. Çocuk oyunlarının bir çoğu dilin kullanımını gerektirir. Oyun sırasında çocuk hem kendisini ifade etmek hem de karşısındakini anlamak zorundadır. Bu süreçte yeni kelimeler öğrenebilir, sözcük dağarcığını geliştirir, duygu düşüncelerini daha rahat aktarabilir.

Gelişimsel faydaları saymakla bitmeyecek kadar önemli ve çocuk açısından bir o kadar da zevkli bir uğraş olan oyun her yaşta ve her çağda hep aynı mı kalmıştır acaba? Hiç merak ettiniz mi mesela Ortaçağ’da çocuklar oyun oynar mıydı? Ya da savaş dönemlerinde ne tür oyuncakları vardı çocukların? Veya dedelerimizden ninelerimizden duyduğumuz oyunları çocuklarımız oynuyor mu? Biz oynadık mı anne-babalarımızın çocukken oynadıkları oyunları?

Haberin Devamı

OYUN DÖNEMLERİ DÜNYANI HER YERİNDE BENZER
İlk soru ile başlayalım.. Çocuklar her yaşta aynı tür oyunları oynamazlar ama bazı kültürel farklılıklar etkili olsa da genellikle aynı yaş dönemlerinden benzer oyunlar oynarlar. Bazı oyunlarda ise mizaç ve cinsiyet farklılıklarını ön plana çıkar.. Bu nedenle 2 yaşında bir çocuk ile 9 yaşında bir çocuğun oynadığı oyunlar farklıdır. Ama 9 yaşında iki kız çocuğunun ya da 2 yaşında iki erkek çocuğunun oynadığı oyunlar da birbirinden farklı olabilir. Buna rağmen dünyanın hemen her yerinde her toplumda çocuklar benzer oyun dönemlerinden geçerler.

Çocuğun yaşamında oyunun gelişimine genel olarak bir göz atacak olursak, bebeklik döneminden itibaren kendini göstermeye başladığını fark ederiz. Doğumdan birkaç ay sonra bebek çevresindeki uyarıcılarla ilgilenmeye başlar. Özellikle ilk bir yıl çocuk hareketlenmeye başladıkça çocuk öncelikle kendi eli ayağı gibi keşfetmeye başladığı vücut uzuvları ile oynar. Bu dönemde nesnelerin renkleri, sesleri ve hareketleri çocuğun oyununu oluşturmaktadır. Daha sonra ise ilgisini çeken nesneler ile tek başına oyun oynadığı bir dönem gelir. 3 yaş civarına ise çocuğunuzun sizinle ya da başka çocuklarla oynamaya daha hevesli olduğunu gözlemleyebilirsiniz. Zira artık yavaş yavaş sosyal etkileşimler başlamıştır. Bu yaş çocukları, oyunlarında kimi zaman birbirlerinin fikirlerinden yararlanır kimi zaman oyuncak alışverişi yapabilirler. 6 yaşından itibaren işbirliğine dayalı oyunlar ortaya çıkar. 7-8 yaşlarından sonra ise çoğu çocuk hepimizin çok yakından bildiği körebe, saklambaç, yakan top gibi kurallı oyunları oynayabilecek olgunluğa ulaşabilir.

Haberin Devamı

Oyunların daha etkili daha keyifli hale gelmesine en önemli katkıyı sunan nesneler ise kuşkusuz oyuncakladır. Oyuncaklar oyunların gücünü, dolaylı olarak da oyunun çocuk üzerindeki gücünü arttır. Oyuncak, çocuğun gelişimine destek olan, hayal gücünü yaratıcılığını geliştiren, meraklandıran, keşfetmesine destek olan her türlü doğal ya da yapılandırılmış malzemelerdir. Oyuncaklar zamana ve kültüre göre bazı ufak tefek farklılıklara sahip olsa da, özel olarak üretilmiş endüstriyel oyuncaklardan, video oyunlarına, doğada kendiliğinden bulunan her tür malzemelere kadar pek çok şey çocuk oyunlarında yüzyıllardır kullanılır

Geçmişten günümüze çocuklar hep aynı oyunları mı oynamıştır sorusuna gelirsek.. İşte o kısım biraz karışık.. Oyunun çocuğun gelişimine olan etkileri, yaşam dönemlerinde ortaya çıkış biçimleri ve oyuncakların vazgeçilmezliği tüm dünya çocuklarının ortak paydası olmasına rağmen oyun ve oyuncak türlerinde zamana ve kültüre bağlı değişlikler göze çarpar. Bazen de aynı oyun benzer ya da farklı isimler ve küçük değişiklikler ile çok uzak çok farklı kültürlerde görülebilir. Çağdaş dünya, oyunun önemini anlama ve bu faaliyeti değerlendirme çalışmaları içindedir. Farklı bilim dalları oyunun bu kültürel özelliklerinden ip uçları bulmaktadır. Örneğin, antropologların, arkeologların kültür yaygınlaşmalarını ve göç yollarını, tarihi kalıntıları incelerken “oyun” ve “ oyuncaklardan” yararlandıkları göç yollarını bir kültürün, uygarlığın izlerini bulmak için yararlandıkları biliniyor.

Haberin Devamı

OYUNCAKLAR KÜLTÜRLERARASI BAĞ KURUYOR
Tarihin her döneminde oyun ve oyuncak, kültürler arası ortak bir dil olmuştur. Hangi çağda ve hangi kültürde olursa olsun çocuğun olduğu her yerde oyun ve oyuncak vardır. Dolayısıyla tarihte çocukluğun serüveni oyun ve oyuncak dünyasından da izlenebilir. Bugün bilinen pek çok oyunun eski çağlarda da bilindiğini gösteren belgeler, bulgular, buluntular vardır. Ön Asya, Mezopotamya, Mısır ve Ege Havzası’nda yapılan arkeolojik kazılarda ele geçen buluntular, tarihin en erken dönemlerinden itibaren çocukların oyuncaklarla oyun oynadığını ortaya koyuyor. Çocukların en eski çağlardan itibaren taş, kemik, kil, tahta vb. malzemeleri oyun malzemesi olarak kullandıkları, daha sonraki dönemlerde bunları deri, kumaş, demir gibi malzemeler ile farklılaştırdıkları ortaya çıkarılıyor. Arkeologların yaptığı çalışmaların yanı sıra ressamlar, edebiyatçılar, gezginler de kendi eserlerinde oyuna ve oyuncağa dair çok çeşitli bilgiler veriyor. Özellikle sanayi devriminden sonra oyuncak fabrikaları kurulmaya başladığı ve farklı türde oyuncakların öncelikle zenginlerin evine girdiği yaygınlaşması ile birlikte ise çocuğun bulunduğu her yere ulaşmaya başladığı biliniyor.

Çocukların oyunları zaman ve kültüre nasıl değişmektedir? sorusuna yanıt bulmaya yönelik yaptığımız bir araştırmanın* sonuçları ilgi çekici olabilir. 1560 yılında Avrupa’da yapılan ve dönemin çocukluk yaşamına ışık tutan “Çocuk Oyunları”** adlı tabloda yer alan oyun ve oyuncakların ülkemizdeki okul öncesi dönem çocuklarının oyunlarındaki güncel durumu merak ederek yola çıktığımız bu çalışmada, oyun ve oyuncağın tarihsel serüveni, evrenselliği ve kültürler arası iletişimdeki yeri hakkında önemli sonuçlar ulaştık. Yapıtta da yer alan ve 1500’lü yıllarda Avrupa’da çocukların oynadıkları saklambaç, körebe, kulaktan kulağa gibi oyunların ülkemizde okul öncesi dönem çocukları tarafından hala yaygın bir biçimde oynadığını tespit ettik. Çok ilginç değil mi? Yani yaklaşık 500 yıl önce bambaşka bir coğrafyada ve kültürde oynanan oyunların çok az da olsa bir kısmı şu anda bizim çocuklarımız tarafından oynanmaya devam ediyor. İşte oyunun muhteşem evrensel gücü...

KÜRESELLEŞMENİN OYUNCAKLAR ÜZERİNDE ETKİSİ
Ancak yine aynı çalışmada, sırık, sopa, bilye, bidon, fıçı, topaç ve bunlarla oynanan çeşitli oyunların, bunlara ek olarak çocukların sadece kendi bedenlerini kullandıkları yani oyuncaksız oynanan oyunların en az popüler olduğu ve unutulmak üzere olduğu belirledik. Burada da “oyuncağın” üzerinde küreselleşmenin ekonomik boyutunun; “oyun ve oyuncakların” kurumsallaşması, ticarileşmesinin, endüstrileşmesi ve sanallaşmasının etkisini düşünmek gerekir sanırım. Zira ekonomik faktörlerin oyun ve oyuncağın kuşaktan kuşağa değişimde en önemli etkenlerden biri olduğu bugün hemen her kesim tarafından kabul edilir.

Tüm bunlar geçmişten günümüze oyun ve oyuncağın yolculuğu şahitlik ettikleri tarih çağlarına göre nasıl bir değişim gösterdiğini gözler önüne sermektedir. Bu nedenle bizim çocukken oynadığımız oyun ve oyuncaklar ile bizin anne-babalarımızın oynadıkları ve dede-ninelerimizin oynadıkları hem benzer hem de farklı özellikler taşımaktadır. Geçmişten günümüze oyun ve oyuncağın serüvenine göz attığımızda bu konuda bizler mi atalarımız mı ebeveynlerimiz mi yoksa çocuklarımız mı daha şanslı karar vermek biraz zor:

YENİ NESİLİN ARKADAŞ PROBLEMİ
Geçmişte tarım kültürünün de etkisi ile oyunlar genellikle sokakta, doğada, evde, bahçede oynanmakta ve her tür doğal malzemeyi oyuncak olarak kullanılmaktaydı. Bu nedenle eğer dikkat ederseniz büyüklerimizden duyduğumuz ya da bizlerin oynadığı oyunların çoğunluğun açık hava oyunları olduğunu fark edersiniz. Aşuk oyunu, uzun eşek, dokuz kuka, topaç çevirme, birdirbir vs. bunlar ise artık çocuklarımızın çok oynamadıkları oyunlar arasında sıralanıyor. Bu oyunların belki az rağbet görmesinde sıkışık alanların, fazla harekete imkan vermeyen apartman hayatının ya da betonlaştırdığımız okul bahçelerinin bir payı yok mudur ne dersiniz? Bu durum başka birkaç soruyu daha akla getiriyor: Bizim çocukluğumuzda oynadığımız sokaklara çocuklarımızı bırakmak artık mümkün mü? Ya da bizim ebeveynlerimizin oynadığı o bahçelere şimdi ne oldu?

Oyun oynayacak “yer” bulmak kadar, oyun oynayacak “arkadaş” bulmak günümüz çocuklarının önemli sorunlarından biri. Sanayileşmenin köyde kente göçün tüm bunlara bağlı olarak çekirdek aile yapısının etkisi ile aileler küçülmüş olması, komşuluk, mahalle arkadaşlığı, akrabalık bağlarının geçmişe göre zayıflaması, güvenlik problemleri vs. çocukları yalnızlaşmaya, tek başına oynayabileceği oyunları tercih etmeye zorlamaktadır. Oysa eski zamanlarda “oyun arkadaşı” bulmaya aramaya da gerek yoktu çünkü tarım geniş aile yaşam tarzının etkisi ile çocuklar oyun arkadaşları ile beraber yaşıyordu

Bir başka açıdan günümüz çocuklarının -en azından bir kısmının- özel yapılandırılmış park ve bahçelerde, ihtiyaçlarını dikkate alan eğitsel ortamlarda, gelişimlerine uygun oyuncaklar ve daha bilinçli daha profesyonel yetişkinlerin desteği ile güven içinde büyüyebilmeleri, daha özenli yetiştirilebilmeleri de söz konusudur. Çocukluk çağının daha belirgin hale gelmesi, tarlada bahçede çalışmak zorunda kalmayan çocukların geçmişe göre görece daha iyi eğitsel koşullarda eğitim alma şanslarının olması, oyunun artık bir ihtiyaç olarak kabul edilerek buna alan açılması yine günümüz çocuklarının avantajlı olduğu alanlar olarak düşünülebilinir. Bunlara ek olarak oyuncak sanayinin gelişimi, oyuncağın ucuzlaması ile ailelerin oyuncak alımını arttırması gibi unsurlar da bizim çocuklarımızın şanslı olduğu konular arasında sıralanabilir.

OYUNCAKLAR DİJİTALLEŞTİ
Oyunlar günümüzde sanal ortama kaymış oyuncaklar dijitalleşmiştir. 19’uncu yüzyıldan itibaren yaşanan hızlı toplumsal değişmeler, günümüzde toplumsal yaşamın her alanını etkilediği gibi çocuk dünyasının vazgeçilmezi olan oyun ve oyuncağı da etkilemiştir. Özellikle son yirmi yılda bu değişim baş döndürücü bir hıza ulaşmıştır. Bilgi toplumu olarak da adlandırılan bu yeni toplum tipi, bilgi ve teknolojinin üretiminde aktif görev alabilecek bir insan gücünü gerekli kılıyor.. Durum böyle olunca çocukların oyunları da bu yeni çağın gereği insanı destekleyecek nitelikte olmaktadır. Tıpkı 1. Dünya savaşında asker toplumlara ihtiyaç duyan kültürlerde çocuk oyuncaklarında silah-asker temasının sıklıkla ortaya çıkması gibi, bu dönemde dijital oyuncaklar çağın insan ihtiyacını karşılamaya destek vermektedir. Aslında tarih aynı süreçleri farklı motiflerde tekrar tekrar gösteriyor.

Bu açıdan bakıldığında Z kuşağının teknolojinin içinde doğduğu için geleneksel oyunlar ile tanışmamış olması hatta bilgisayar yaşamı hayal bile edememelerinin çok normal olduğunu görebiliriz. Artık bebeklik döneminden itibaren çocuklar mobil telefon ve tablet kullanımını öğrenebiliyor. Buna ek olarak güvenlik endişesi, oyun alanlarının oyun arkadaşlarının yetersizliği, zamanın sınırlı olması ve teknolojinin yaygınlaşması, teknolojinin oyun amaçlı olarak kullanılması günümüz çocuklarının oyunu olan “dijital oyun” kavramı ile tanışmamızı sağladı. Dijital ortamların renkli dünyası, çeşitli şarkılar, sesler ve efektler ile zenginleştirilmiş, farklı konseptteki oyunlar çocuklar için bu dünyayı cezbedici kılıyor

OYUN İHTİYACI HİÇ DEĞİŞMİYOR
Ancak yapılan çalışmalar çocuk ve gençler arasında hızla yayılan dijital oyunların çok da masum olmadığını gösteriyor. Bazen küçük yaşlarda anne babaların çocuklarının eline tutuşturduğu tablet, telefon ve bilgisayarların çocuklar tarafından kontrolsüz kullanımı ileriki dönemlerde ekran bağımlılığına dönüşebiliyor. Bu noktada güvenlik kontrolleri yapan çeşitli uygulamalar, oyunların içeriklerinin kontrol edilmesi ya da ebeveyn kontrolü devreye girdiğinde daha güvenli hale getirilse de ekranla baş başa kalan çocuğun çeşitli tehlikelere açık olduğu gerçeği hiç değişmiyor. Zira çevrimiçi oyunlar siber zorbalığa en fazla maruz kalınan yerler olduğu, bazı dijital oyunların çocuklara ve gençlere bir takım fizyolojik ve psikolojik zararlarla verdiği de biliniyor...
Öte yandan bazı oyun tabanlı öğrenme ortamlarının öğrenmeye yardımcı olduğu ve eğlenceli hale getirdiği, planlama ve hatırlatma becerisini desteklediği, kaygı seviyesini düşürdüğü de biliniyor. İyi planlanmış ve doğru kullanılan dijital oyunların, bağımsız ve eleştirel ve stratejik düşünme, problem çözme, temel matematik, okuma ve dil becerilerini geliştirdiği ispatlanır. Aynı şekilde işbirliği, yaratıcılık, dikkat süresi, özgüven üzerinde olumlu etkileri olduğu görülüyor. Dolayısıyla teknolojik oyunların da uygun zaman, uygun içerik, uygun yaş grubu kriterleri gözetilerek doğru yönetilmesi, bu oyun türünü bütünü ile kabul ya da red etmekten daha değerli olacaktır.

Özetle, çocukların oyunları ve oyuncakları çağdan çağa nesilden nesle değişse de değişmeyen şey oyuna ve oyuncağa olan ihtiyaçtır. Farklı kültürlerden gelen toplumlar arasında güçlü bağlar kurabilmek ve ortak tarihi mirası anlayabilmek için oyun ve oyuncaklar çok değerli bir aracıdır. Ülkeden ülkeye ulustan ulusa çocuk oyunlarında bazı farklılıklar görülse de dünyanın hemen her yöresinde çocuk oyunlarının ortak yönleri ve özellikleri de vardır. Yaşamdaki sosyal, ekonomik, politik, teknolojik her tür gelişme ye da gerileme doğrudan çocuğun oyun ve oyuncak dünyasına yansımaktadır. Oyunu ve oyuncağı anlamak dünyanın ortak kültürel mirası anlamak ve değerlendirmek yolunda önemli bir adımdır. Bu nedenle ebeveynlerin, eğitimcilerin ve tüm toplumun çocuğun bu ihtiyacına saygı duymaları, gerek duyduğu ortamı, zamanı yaratmak için destek olmaları oldukça önemlidir.

* Pieter Bruegel (1560)- ‘Çocuk Oyunları’

** Kuru, N.. Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Bazı Oyun ve Oyuncaklarının Evrenselliği ve Güncelliğinin İncelenmesi. Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 29(1).

DOÇ. DR. NALAN KURU KİMDİR?
İlk, orta ve lise öğrenimini İstanbul’da tamamladı. Lisans eğitimini Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde, yüksek lisans ve doktora öğrenimini Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Okul Öncesi Eğitimi Bölümünde tamamladı. 2017 yılında okul öncesi eğitim alanında doçent unvanı aldı. Ardından İngiltere’de Canterbury Christ Church Üniversitesi Aile ve Çocuk Araştırmaları Enstitüsü’nde (Research Centre For Children Families and Communites) post doktora çalışmasını tamamladı. Bu süreçte Emotion Coaching İngiltere enstitüsünden uluslara arası uygulayıcı eğitmenliği unvanı aldı. 2019 yılında Emotion Coaching Türkiye oluşumunu başlattı. 2016-2019 yıllarında Türkiye Okul Öncesi Eğitimini Geliştirme Derneği-TOÖEGD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı ve Dünya Erken Çocukluk Eğitimi Organizasyonun (Organisation Mondiale Pour L’Education Prescolaire-OMEP) Türkiye Milli Komitesi Başkan Yardımcısı görevini yürütmüştür. Erken çocukluk eğitimi, aile-öğretmen-çocuk iletişimi, okul öncesi dönemde sosyal duygusal öğrenme, duygu düzenleme, okul öncesi eğitimde program, okul öncesi dönemde emotion coaching uygulamaları konularında yurt içi ve yurt dışında yayınlanmış çok sayıda makale, kitap ve araştırmaları ile projeleri bulunmaktadır. “Arkadaşıma Ne oldu “ isimli bir çocuk kitabı da olan yazar halen Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Temel Eğitim Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. İki kız çocuğu annesidir.

BAKMADAN GEÇME!