Kentlilik bilinci

Güncelleme Tarihi:

Kentlilik bilinci
Oluşturulma Tarihi: Nisan 18, 2000 00:00

Haberin Devamı

BİR kentte doğmak ve oturmak, o kentli olmaya yetmez. Özele indirgersek, İzmir'de doğmak ve oturmak, gerçek anlamda İzmirli olmaya yetmez. Bunun için, İzmir'in kent kültürüne, kentin kimliğinin korunmasına mutlak katkıda bulunmak gerekir. Bu konuya şunun için girdim. Atadost Yayıncılık, İzmir İzmir adında bir dergi çıkarıyor. 2 ayda bir yayınlanan derginin mart-nisan sayısını sağolsunlar göndermişler. Düzeyli bir dergi, içeriğiyle, baskısıyla, dizaynıyla. Kentimizin yetiştirdiği, İzmirliliğini hiçbir zaman unutmamış sanatçılardan tutun, genç kalemlere kadar çok sayıda yazarın, şairin yapıtları yer alıyor. Hüseyin Yurttaş, İzzet Göldeli, İsmail Mert Başat, Necdet Balcı,Alaattin Yurt, Mehmet Sadık Kırımlı, Meltem Acar, Derya Önder, Alev Cebe, Zeynep Ergenekon, Açelya Ünal, Atahan Ünal'ın şiirleri; Refik Durbaş, Tarık Dursun, Melih Ergen, Tınaz Titiz, Aytaç Açıkalın, İnci Doğaner, Gürhan Tümer, Emine Cin, Hasan Efe, Levent Kamalı, Özgür Aşçıoğlu, Temel Bektur, Didem Buzcuoğlu'nun yazıları yer alıyor. Ayrıca güncel sanat haberleri, Nevval Kafesçioğlu'nun Turgut Pura Vakfı üzerine bir yazısı, Oğuz Tümbaş'ın kitap tanıtım yazıları var dergide.

Keşke dememek için

DERGİDE yer alan yazılardan İzmirli şair Refik Durbaş'ınkini dikkat, üzüntü ve ibretle okudum. Aslında her gün yaşadığımız bir olguyu yazıyordu Durbaş. Bir kentin değerlerinin bir bir yok olup, kent kimliğinden uzaklaşmasını. Yazının özeti şöyle: Durbaş, geçen yıl çocukluğunun ve ilk gençliğinin geçtiği İzmir'e gelir. Yıllar önce kaybettiği annesinin, her orta halli İzmirli kadın gibi, sık sık ziyaret ettiği, sayısız adak adadığı Susuz Dede'ye gitmek ister. Annesinin anısına bir saygı olarak, bir borç bilir bunu. Çarpık kentleşmenin yok ettiği, evler arasında kaybolmuş, sayısız değerden biri olan Susuz Dede'yi bulamaz. Bir pastaneye oturur ve kendi kendine sorar: Yok olup giden o küçük tepe miydi, yoksa benim ilk gençliğim mi? Aslında her ikisi. Biri doğanın kuralı. Önce çocukluğumuz, sonra ilk gençliğimiz, sonra da gençliğimiz yok olup gider. Diğeri ise, gündelik çıkarlar uğruna, kent kimliğini yok eden yerel yöneticilerin duyarsızlığının, işbilmezliğinin sonucu.

BİR kentin böylesine kendine yabancılaşmaması için, herkesin üzerine düşeni yapması gerekiyor. İşte İzmir İzmir Dergisi, yalnız sanata değil, buna da adamış kendini. Kendi kulvarında üzerine düşeni yapmış. Sanatla, kentli olma bilincini harmanlamış. Darısı işbilmez, duyarsız, her şeyi para sananların başına (*). Yoksa, 20-30 yıl öncesine kadar adının önünde hep ‘‘güzel’’ sıfatı olan İzmir'in bugünkü durumunu da arayacağız. T.K.

(*) Tabii ki, burada İzmir'i sevenlere, sanatı sevenlere de bir görev düşüyor: Böylesi güzel çabaların yaşamasına katkıda bulunmak. İzmir İzmir Dergisi, İzmir'den Köyceğiz'e Muğla'dan Didim'e kadar çok yere dağıtılıyor. İsteyenler (0232) 467 00 47 numaralı telefondan bilgi de alabilirler.

İSTEMEDEN

Her umut sönmek için doğuyorsa kalbimde

Ben onu ağlamadan öldürüyorum

Dalgalara batmış gözlerimden

Bir-iki anı vuruyorsa oltama

Ben onu değil, seni düşünüyorum

Sen sevgisizlik çiçeğini sularken

Ben nesli tükenmiş bir canavarla

Köşe kapmaca oynuyorum.

İnce beyaz karlar kaplarken ufuklarımı

Kapanıyor sana açılan tüm yollarım.

Umutlar yeşeren küçük çocuklar gibi

Sevmek isterdim seni

Ama sevemem.

Çünkü ben büyüdüm artık. Hiç istemeden.

Hüseyin HATİPOĞLU

ÜÇÜNCÜ ADAMIN ŞİİRİ

Gözlerin, gözlerime değince

felaketim olurdu, ağlardım.

beni sevmiyordun bilirdim

bir sevdiğin vardı duyardım

çöp gibi bir oğlan, ipince

hayırsızın biriydi fikrimce

gördüğümde, öldüreceğimden korkardım

felaketim olurdu, ağlardım.

Ne zaman Maçka'dan geçsem

limanda hep gemiler olurdu

ağaçlar kuş gibi gülerdi

bir rüzgar aklımı alırdı

sessizce bir cıgara yakardım

parmaklarımın ucunu yakardım

kirpiklerini eğerdin, bakardın

üşürdüm içim ürperirdi

felaketim olurdu, ağlardım.

Akşamlar bir roman gibi biterdi

İzabel kan içinde yatardı

limandan bir gemi giderdi

sen kalkıp ona giderdin

benzin mum gibi giderdin

sabaha kadar kalırdın

hayırsızın biriydi fikrimce

güldü mü cenazeye benzerdi

hele seni kollarına aldı mı

felaketim olurdu, ağlardım.

Attila İLHAN

SEN YOKSUN

Sen yoksun şimdi

Gözlerin yok, gözlerimi aydınlatan

Ellerin yok, ellerimi tutan

Sevgin kalmadı içimi ısıtan

Sen yoksun şimdi

Beni sensiz bırakan

Özlem ÜNVEREN

SESSİZ ŞEHİR

Sessiz bir şehrin üstündeyim

Kırık şişelerde, alışılmış yıkımları

Parçalanmış umutları görüyorum

Eski uçurtmalarda

Henüz hiçbir şey kavrayamayan

Çocukların tatlı rüyalarını

Yırtılmış fotoğraflarda

Sona ermiş aşkları görüyorum

Yaşam mücadelesi ile eskitilmiş

Bir şehri ve insanları görüyorum aşağıda

Akşa olunca bir sessizlik çöküyor buraya

Küçük evlerde hayaller, rüyalar başlıyor

Güneş hergün doğuyor

Ama sanki onu hiç görmüyorlar

Ya o gündelik sorunlarla

Bir ömür geçiyor, anlamıyor insanlar

Ayhan DEMİR

HAFTANIN ŞİİRİ

YAŞANMAMIŞ SEVDAYA YANMAK

Topla gül tomurcuğunu

elinden geldiğince

Zaman bir kırlangıç kanadı

ve kırlangıç gidince,

Bugün gözlerine gülümseyen çiçek

Yarın belki de veda seslenişinde.

Güneş, muhteşem lambası gökyüzünün

Mavinin o masum kaçamaklarında.

Coşkusu sarı buğday başaklarının

Yarın belki de veda bakışlarında.

Hani o gençlik yılları var ya,

Hani kanın sıcak, sımsıcak olduğu,

Ama geçince zaman, bitince heyecan,

O yorgun el sallayışlar var ya.

Öyleyse gençliğim, aç yüreğini sevgiye,

Dokun ipek saçına geç kalmadan aşkın.

Yanmak istemiyorsan yaşanmamış sevdana

Tutun bir rüzgara, bir umut, bir de sen varsın

Ali İŞÇİMEN

HAYAT

Hayat sir ömür boyu koşulacak yarıştır

Bazen binlerce mildir, bazen de bir karıştır.

Hayat ezelden gelip, sonsuzluğa varıştır

Kimine göre savaş, kimisine barıştır.

Hayat, ölüme değil, yaşamaya çağrıştır,

Bazı mutlu bir gülüş,bazen de yalvarıştır.

Hayat pembe düşlere dokunulmaz sanıştır

Mazideki günleri hayal kurup anıştır.

Hayat zakkumdan zehir, çiçekten bal alıştır

Cennet umut ederken, cehennemde yanıştır.

Hayat bazen gül çiçek, yemyeşil dallanıştır

Bazen de bir sarhoş gibi anlamsız sallanıştır.

Hayat insan içinde nadide bir bakıştır

Geçmişten geleceğe zorlu bir uzanıştır.

Hayat Neyzen Tevfik'te şiirdir, ney çalıştır

Bazen derin bir uyku, bazen de uyanıştır.

Hayat yaşamaya karşı tepkidir, haykırıştır

Belirsiz geleceğe mecburi bir dalıştır

Hayat ölüme karşı, zoraki bir bağıştır.

İbrahim GÜLAY

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!