“Bergman ve kadınlar” gösterisi .. “Persona “ ile yeniden ..

Güncelleme Tarihi:

“Bergman ve kadınlar” gösterisi .. “Persona “ ile yeniden ..
Oluşturulma Tarihi: Şubat 23, 2009 12:27

Bu hafta Tepebaşı Pera Müzesi, İsveç Konsolosluğu işbirliği ile “Bergman ve Kadınlar “ temalı bir film gösterisi düzenlemiş.

Haberin Devamı

Programda ilgimi çeken film “Persona “ oldu. Cumartesi Saat 14:00 de gösterimi proglamlanmış. Hemen koşturup alel acele bir koltuk beğendim. Salonun yarısı dolu. Çoğunlukla gençler.Aslında her ne kadar bu filmde Bergman iki favori aktristle karşımıza çıkıyorsa da işlenen konunun “kadın”cinsiyetinden çok felsefi ve psikolojik bir tasarımı olduğu biliniyor.

Filmleri gösterime sunan Müze ve Konsolosluk ne yazık ki çok önemli bir konuyu ihmal etmişler.Aslında her film üzerinde kısa da olsa bir açık oturum düzenlenebilirdi.Bu hem Bergman ‘ın daha iyi anlaşılmasına hem de gösterileri izlemeye gelenlerin eve götürecekleri değerli bir kültür ziyafeti olurdu.

 1966 yapımı film siyah beyaz ve İsveççe.İngilizce altyazı ve bilgisayar marifetiyle Türkçe altyazı da ilave edilmiş.Çift altyazı filmin izlenmesinde ciddi bir aksaklık oluşturuyor kanımca.

Haberin Devamı

Yıllar sonra filmi bir kez daha izlerken bu kez daha farklı ipuçları yakaladığımı hissettim.

 Sembollerle düşünmeyi çok iyi bilen Bergman filmde C. G. Jung ‘un Arketipler Kuramı “Persona” sıyla  paralellikler aradığını sanıyorum.Aslında konu ve konuyu izleyiş tarzıyla Bergman   Jung ‘u sanki yeniden keşfetmemize yardımcı oluyor.

Prof. Engin Gençtan C.G.Jung ‘la ilgili şöyle not almış:

“ Jung yaşamının son kırk yılının büyük bir bölümünde arketipleri araştırmaya yönelmişti. Tanımını yaptığı arketipler arasında doğum, yeniden dünyaya geliş, ölüm, güçlülük, sihir, kahraman, çocuk, üç kağıtçı, akıllı ihtiyar, toprak ana, dev gibi imgeler; ağaçlar, güneş, ay, rüzgar, ırmak, ateş ve hayvanlar gibi doğal objeler; yüzük ve silah gibi insan yapısı objeler sayılabilir.

 Jung’a göre arketiplerin sayısı, gerçek yaşam olaylarının ve objelerinin sayısına eşittir.

 Persona sözcüğü, tiyatro oyuncularının çeşitli rolleri canlandırırken taktıkları maske anlamına gelir.Analitik psikolojide bu sözcük, insanın kendisi olmayan bir karakteri yaşamasıdırBirçok kişi ikili bir yaşam sürdürür; bunlardan biri personanın egemenliğindedir.,

Personanın kişiliğe sağladığı yararların yanı sıra zararlı olabildiği durumlar da vardır. Bir insan oynadığı role kendini çok kaptırır ve egosu yalnızca bu rolle özdeşleşirse, kişiliğin diğer bölümü bir yana itilir.Buna  “şişme” (infiation) denir. Böyle bir insan, rolünü çok başarılı oynaması sonucu kendine aşırı önem verir. Bununla da yetinmez, bu rolü diğer insanlara da yansıtır. Jung, toplumda önemli başarılar kazanmış birçok kişiyi klinikte izleme olanağı bulmuş ve bu insanların nasıl boşluğa ve anlamsızlığa düştüklerini gözlemlemişti. Bu insanlar tedaviye başladıktan sonra, o güne kadar kendilerini aldattıklarını ve gerçekten ilgilenmedikleri şeylerle ilgilenir görünmüş olduklarını fark etmişlerdi. Tedavinin bir amacı da personayı söndürmek ve insanın gelişememiş yönlerinin ortaya çıkmasına yardımcı olmaktır.”

Haberin Devamı

Ingmar Bergman ‘nın  yazıp sinema diline uyarladığı metaforik bir öykü. 1966 yılında vizyona giren filmde hemşire Alma rolünde İsveçli Bibi Anderson ,aktrist Elisabeth Vogler rolünde de Norveçli Liv Ullman ‘ı izliyoruz . İki kadının filmin akışı içerisinde kişiliklerinin nasıl birbirine karıştığını kare kare ustanın sessiz anlatımıyla bu iki muhteşem oyuncunun yüzlerinden izliyoruz.

Bergman "Alma" adını mutlaka bilerek seçmiştir.Uzun bir süre adlar konusunu araştırdığından eminim. "Alma " nın hangi dildeki anlamını kullandı acaba ? İspanyolcadan aldıysa , " Ruh " ; Arapça'dan aldıysa ; "Alim " bilgi " ya da  ;Eski Mısır kültüründe ölüler ardından dans eden ve şarkılar söyleyen,profesyonel "ağıtcı", "danscı "  kızlara  verilen ad "Alma ".  

Haberin Devamı

"Gerçekler bizimle alay eder ve bizsonuna kadar rolümüzü oynamak zorundayız."

“Persona”da bir psikiyatri kliniğinde hemşire olarak görev yapan Alma, kliniğin en önemli "hastası" ünlü aktrist Elisabeth'ten sorumlu hemşire olarak atanır. İlginç olan Elisabeth'in herhangi bir ruhsal bir problemi olmadığıdır. Histerik ya da depresif değildir. Elisabeth sadece susar ve etrafında olup biteni izler. Varolmak üzerine felsefi sorgulamalar yapan Elisabeth'in tersine, Alma yaşamı fazla ciddiye almamaktan yanadır.

İki ruhu aynı bedene yerleştirmek yani iki insanınaynı anda tek ve ayrı insan olabilmesi sorunsalı. Toplumsal şizofreniyi yaşayan bireyin “persona “ ve “ mandala “ arasında bocalaması. "Mandala " Sanskritçe " çember" anlamında kullanılıyor . Çember ise "ilahi ,evrensel " alanı belirlemek için kullanılan bir sembol.C.G.Jung ''un " Mandala " kavramı insanın mükemmelliğiyle alakalı..Bir bütün olan kişilik "mandala " ,sürekli "Persona " (Toplumsal maske)  kullanıldığı için artık gizlenmiştir.Keşfedilmesi gerekmektedir.Her insan kendi " mandala " sını arayıp bulmalıdır .kaçınılmaz bir süreç olarak ortaya çıkmaktadır  zaten bu da. İnsan düşlerinde , etrafında gördüğü ipuçlarıyla "mandala " sını keşfetmeye çalışır yaşadığı sürece.  

Haberin Devamı

İşte Bergman’ın  "persona " sını izlerken bunları düşünüyorum.

Filmde Elisabeth Fogler ‘in susmasına neden olabilecek iki esaslı konuyla Bergman bizi meraktan kurtarmak istiyor. Ya da kişinin toplumla kurduğu ilişkinin ve güvenin sarsılmasını aynen bir çocuğun anne babasına duyduğu güvenin sarsılması sembolizmasıyla bize gösteriyor.

İlk travma Elisabeth Fogler odasında TV izlerken bir de onun gözlerinden muhtemelen CNN ‘de 1963 yılında Saygon’da işlek bir caddede üzerine benzin dökerek kendini yakan Budist rahibin görüntüleri izliyoruz. Quang Duc adlı Budist rahibin kendini yakma eylemi ABD ‘ninViyetnam ‘da yarattığı insanlık tragedyasını protesto etme anlamını taşımaktaydı. 67 yaşında kendini yakan Budist Rahibin görüntüleri izleyenlerin belki de ömür boyu unutmayacakları bir travma yaratıyordu. Bergman bu görüntüleri tesadüfen seçmiş olamaz. Bir anlamda topluma duydıuğu güveni yitiren E. Fogel ‘in gözleriyle ikinci olarak izlediğimiz olay nazi esir kampında kaçmaya çalışan 7-8 yaşlarında bir erkek çocuğun fotoğrafıydı. Kamera fotoğrafa yaklaşıyor ve çocuğun yüzündeki korkuyu okuyoruz , sonra kamera arka planda ellerinde makinalı tüfeklerle duran iki askerin yüz ifadesiyle noktalanıyor.

Haberin Devamı

Bergman filmde  “çocuk “ sembolü ile farklı bir kurgu peşindedir. Persona ve şişen Ego.  Sorular Elisabeth'in suskunluğunun ardındaki cevaplardır ve Alma çözüme gerçekten de çok yaklaşmıştır.

 Neticede varılan sonuç “ingenting “ yani bir anlamda “hiçlik” olarak karşımıza gemektedir.

Elisabeth Fogler ‘in toplumla kurduğu ilişki bir sanatcının toplumla kurduğu ilişki ile alegorileşebilmektedir. Kişinin toplumla kurduğu ilişkiler bazında bakıldığında 1966 yılından bu yana insanlığın yaşadığı trajedilerin her yerde  arttığını da görüyoruz.

Sadece günlük gazetelerin manşetlerine bakmak bile insanın kanını donduruyor.

Suskunluk daha da ağırlaşıyor .

Söylense , dile getirilse de  neye yarıyor ?  

 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!