GeriSeyahat Çalgılı Kahveler
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Çalgılı Kahveler

Çalgılı Kahveler

Selim Nüzhet Gerçek Adetleri eskiden daha çokken gittikçe azalan ve 1910 senesinden beri artık tarihe karışan bu çalgılı kahveler hep ramazanlarda kurulurdu. Evvelce semt semt tesadüf olunan bu kahvelerin en meşhurları Lâleli'de Çukurçeşme'de, Galata'da Çeşme meydanında, Defterdar'da ve Kasımpaşa'da idi. Bunların belli başlı müdavimleri de semtlerinin tulumbacılarıydı.Bu tulumbacı sözüne takılmayınız. Zihninize gelen basmakalıp fikirleri bir tarafa atınız. Tarifine çalışacağımız bu kahveleri daha iyi görür ve müdavimlerini daha iyi anlarsınız.Yukarıda ismi geçen bu dört kahvenin, bilhassa baştaki ikisinin, İstanbul kabadayıları arasında şöhreti çok büyüktü. Bu kahvelere devam etmek ve bunlara merbut tulumbalarda bulunabilmek için iptida diğer kahvelere mülâzemet eylemek, diğer tulumbalarda hizmet etmek, yararlıklar göstermiş, kabadayılıklar yapmış, velhasıl kendini tanıtmış olmak ve yaşı başı kemalini bulmak lâzımdı. Ancak bu şartları dolduranlar buraya devam ederlerdi. (...)Çalgılı kahvelerin dahili de şu suretle tertip edilirdi. Kapının yanındaki sol veya sağ taraf çığırtkana ve çalgıcılara mahsustu. Yine kapıdan girince çalgının aksi tarafında ve kapının yanında bir para çekmecesi bulunur, kahve sahibi de onun önünde otururdu. Lokum tabağı da bu çekmecenin üstünde idi. Lokumun veya kahvenin maktu fiyatı kırk para olmakla beraber, müşteriler çalgıdan sonra çıkarken ne bırakırsa o kalırdı. Geri para istenmezdi. Çünkü bu ayıp sayılırdı. Ekseriyetle verilen para bakır yüzlük ve çeyrektir. Mecidiye de verildiği olur. Kahve ocağı ekseriyetle kahvenin kapısı karşısında ve diptedir. (...) Ocağın önü camekânsız, açık raflardan ibaretti. Üst rafta sıra ile ve gayet temiz ve madenleri parlak nargileler dururdu. Altında sıra ile çay bardakları ve daha altında müşteriye verilecek kahve fincanları vardı. Rafların müşteri tarafında ayrıca süs olarak çengellere takılı nargile külâhları ve fincanlar bulunurdu. Rafın küçük bir gözünden ocakçı istenilen şeyleri dağıtırdı. (...)Meydancılar ocaktan aldıkları kahve veya çay için ocağa marka vermezler. Çünkü herhangi bir şey içen para vermeden gitmez. (...)Bu çalgılı kahvelerde diğer mahalle kahveleri gibi birer de berber köşesi vardır. Fakat Ramazan'da çalgı zamanlarında kaldırılır. (...)Ramazan gelir gelmez bütün hazırlıkları ikmal edilen bu kahveler ikindiye kadar kapalı kalır, sonra açılırdı. Derhal ortalık temizlenir, toz alınır, iskemleler sıralanırdı. Bu işler iftardan bir saat evveline kadar bitirilmeliydi. İftardan sonra kahvenin çalgıcıları yerlerine otururlar ve yatsıdan evvel kısa bir fasıl yaparlardı. Namaz vakti susan çalgıcılar namazı müteakip tekrar çalmağa başlarlar ve gece yarısına kadar devam ederlerdi. Hattâ sahur vaktinden bir az evvele kadar devam edenleri de vardı.Çalgı çalma şekli böyle idi: İptida ‘‘Çığırma’’ denilen bir hava çalınır, sonra ayrıca bir sıra gözetmeden o gecenin ilhamına göre birkaç mani, birkaç semaî, birkaç koşma, birkaç divan, birkaç destan söylenirdi.(...)(İstanbul'dan Ben de Geçtim, Kitabevi Yayın / Yeni Sabah, 14-18 Kasım, 1939)
False