‘Kütüphane Sohbetleri’ başladı

Güncelleme Tarihi:

‘Kütüphane Sohbetleri’ başladı
Oluşturulma Tarihi: Eylül 23, 2022 11:43

Koronavirüs salgını nedeniyle ara verilen Berlin Yunus Emre Enstitüsü’nün ‘Kütüphane Sohbetleri’ yeniden başladı. İlk etkinliğin konuğu Berlin’de yaşayan yazar Nesrin Kişmar ve biyografisini kaleme aldığı Irak Türkmenlerinden Ganim Authman oldu. Söyleşiyi, enstitü adına Merve Fatma Ören sundu.

Haberin Devamı

ROMANLARINI ‘Defne Seidel’ mahlas ismiyle kaleme alan yazar Nesrin Kişmar, ‘Meçhule Giden Yolcu’ adlı biyografi tarzındaki eserinde, Berlin’de yaşayan ve Türk toplumunun yakından tanıdığı Irak Türkmenlerinden Ganim Authman’ın hikâyesini anlatıyor. Kitap, üç ana bölümden oluşuyor. Kerkük doğumlu Ganim Authman’ın gençlik yıllarında kendisi ve azınlık Türkmen toplumunun Arap milliyetçisi Baas döneminde Irak’da yaşadığı ırkçılığı ve ayrımcılığı anlatıyor. Bağdat’ta oynanan Türkiye-Irak dostluk maçında Türk bayrağı açan Authman’ın ‘Türk casusu’ suçlamasıyla Irak makamları tarafından tutuklanma talebi ve bir gün içinde Irak’tan Türkiye’ye kaçış macerası kitabın birinci bölümünü oluşturuyor. İkinci bölümde ise yaklaşık 1 ay İstanbul’da kaldıktan sonra Berlin’e gelip burada 1990’ların sonuna kadar hayat mücadelesi ve son bölümde ise 2000’lerden itibaren Iraklı Türkmenlerin hakları için Berlin’de kurduğu sivil toplum örgütüyle başlattığı siyasi mücadele dönemi ele alınıyor.
Söyleşinin ilk bölümünde yazar Nesrin Kişmar kendisini tanıtıp, yazmaya nasıl başladığını anlattı. Önceleri kendi hayatından ve tanıştığı insanların ilginç hayat hikâyelerinden etkilendiğini belirten Kişmar, kendisini bir ‘göç çocuğu’ olarak tanımladığını söyledi. Çocukluk yıllarını Türkiye’de babaannesiyle birlikte geçirmesine rağmen “Bizim evimiz göç eviydi. Çünkü her şey Almanya’ya göçle ilgiliydi” diye tanımlayan Kişmar, daha sonra gençlik yıllarında Berlin’e geldiğini ve sıfırdan Almanca öğrenmek zorunda kaldığını söyledi. Bu süre içerisinde evlenip dört çocuk sahibi olduğunu belirten Kişmar, şöyle devam etti:

Haberin Devamı

40’IMDAN SONRA YAZMAYA BAŞLADIM
“Yazmaya 40 yaşından sonra başladım diyebilirim. Çocuklarıma kompozisyon yazmayı öğretirken kendi eğitim dönemimi hatırladım. Çok ilginç bir göç hikâyem yoktu ama hep anlatmak isterdim. Sevimli küçük günlüklerle başladım. İnternet hayatımıza girince blog yazmaya başladım. Yemek ve yemek kültürü üzerine yazıyordum. Zamanla sadece Anadolu yemek kültürü üzerinde değil, insan hikâyeleri de yazmaya başladım. Bunlar ilgi çekti. Sonra roman yazma fikri oluştu.”
Kişmar, kitaplarındaki konuları nasıl belirlediği yönündeki soruyu ise şöyle yanıtladı: “Daha çok toplumsal konuları ele aldım. Kültürel altyapılı karakterler toplumunun bir kesimini temsil eder. Örneğin bir genç kızın evliliğe gidişini ele alırken, ‘Toplumumuzda kadına bakış nedir?’, ‘Evlilik kurumu nasıl olmalı?’ gibi bazen dramatik bazen gülümsetsen bazen de düşündüren, duygulandıran hikâyeler olur.” Kişmar, ‘Defne Seidel’ mahlas adını kullanma nedenini ise şöyle anlattı: “Kimliğimden çok yazdıklarımla ön planda olmak istiyordum. Bu yüzden mahlas isim tercih ettim. Ancak zaman içinde okuyucu ailesi büyüdükçe arka planda kalamayacağımı gördüm.”

‘Kütüphane Sohbetleri’ başladı

Berlin Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Feyzullah Bahçi, Nesrin Kişmar, Merve Fatma Ören, Ganim Authman.

Haberin Devamı

‘TÜRKMENLER ZULÜM GÖRDÜ’
Ganim Authman ise söyleşi sırasında hayat hikâyesinden kesitler paylaştı. Hayatının hep tesadüflerle şekillendiğini belirten Authman, Irak’tan kaçmak zorunda olduğu gençlik yıllarını anlatırken duygulu anlar yaşadı. Osmanlı sonrası şekillenen coğrafyada Irak’ta Arap milliyetçisi Baas yönetimi sırasında Türkmen azınlığın zulüm gördüğünü belirten Authman, şunları söyledi: “Irak Türkmenleri olarak 1916’da Kerkük Kalesi’nde Osmanlı bayrağı indikten sonra Irak’ta Türkmenler için kara günler başladı. Irak, Osmanlı’nın bu bölgedeki 600 yıllık geçmişinin intikamını Iraklı Türkmenlerden aldı. Baskılar başladı ve bugüne kadar devam etti. Hayatımı değiştiren olay Bağdat’ta 1973’te oynanan Irak-Türkiye dostluk maçı oldu. Üniversite öğrenimi için Bağdat’taydım. 4 Türkmen arkadaşla birlikte Türk bayrağıyla maça gittik. Maçı Türkiye 2-1 kazanınca Türk bayrağı açtık. Gazeteler fotoğrafımızı çekti. Her şey ondan sonra başladı. Irak istihbaratı bizim Türk casusu olduğumuz iddiasıyla peşimize düştü. Hakkımızda tutuklama kararı çıkarttılar. Beni seven üniversitedeki hocam ‘Seni tutuklayacaklar. Bir an önce kaç’ diye uyardı. Ertesi gün İstanbul’a tren bileti alıp yola çıktım. Türkiye sınırına gelinceye kadar 10 kez öldüm, 10 kez dirildim.”

Haberin Devamı

‘ROTH’UN HİÇBİR ŞEYDEN HABERİ YOKTU’
“İstanbul’da 1 ay kaldıktan sonra elimdeki tek bavul ve cebimdeki 1000 Dolar’la Berlin’e geldim. Hayatımın ikinci dönemi sayılan 90’ların sonuna kadar aile kurup çalıştım. 1973’te çalışmaya başladığım fabrikada 5 yıl sonra müdür oldum. 2000 yılında ise Irak Türkmenleri İnsan Hakları Derneği’ni kurarak geldiğim topraklardaki insanların hakları için mücadeleye başladım. Bir dönem Yeşiller Eş Başkanlığı yapan ve ‘Kürtlerin anası’ olarak bilinen Claudia Roth’u ziyaret ettim ve kendisine Irak Türkmenleriyle ilgili dosya sundum. Azınlıklara yönelik verdiği destekten dolayı da teşekkür ettim. Ancak Irak’ta 3 milyona yakın Türkmen olduğunu ve aynı şekilde Irak rejiminden baskı ve zulüm gördüklerini bizlere de destek vermesini istedim. Türkmenlerle ilgili hiçbir bilgisi yoktu ve bana ‘Türkmenistan’ diye bir devlet olduğunu ve onların yardım etmesi gerektiğini söyledi. O zaman anladım ki, Sayın Roth’un hiçbir şeyden haberi yoktu. Irak Türkmenleri bin yıla yakındır o bölgede yaşıyor. Orta Asya’daki Türkmenistan’la, Irak Türkmenlerini karıştırıyordu.”
Berlin Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Feyzullah Bahçi, salgın öncesinde başlayan ‘Kütüphane Sohbetleri’nin, klasik Türk edebiyatının önemli yazarlarını irdeleyerek başladığını, yeni dönemde ise formatta biraz değişiklik yaparak Almanya’da yaşayan yazarlara da yer vermek istediklerini söyledi.

 

BAKMADAN GEÇME!