İngiltere’ye sıcak yaramıyor

Güncelleme Tarihi:

İngiltere’ye sıcak yaramıyor
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 04, 2015 00:00

Bu hafta İngiltere oldukça zorlu günler geçirdi.

Haberin Devamı

Yani belki o kadar da zorlu değil aslında ama güneş görmeye pek de alışkın olmayan bir millet 35 dereceye varan sıcaklıklarla karşı karşıya kalınca bocaladı, ne yapacağını şaşırdı.

Tren seferleri yavaşlatıldı, metroda insanlara su içmeleri gerektiğini hatırlatan anonslar yapılmaya başlandı. Haber siteleri ve televizyonlar sıcak hava ile ilgili canlı yayına geçti, bir anda sanki koca ülkede güneşten başka bir şey konuşulmaz oldu.

Açıkçası ben sıcakla ilgili raporları hafifçe dalga geçerek izliyor, gerçek bir dertleri olmadığı için güzel havayı bile dert ediyorlar işte diye düşünüyordum.

Ama sonra Londra’nın gerçekten de sıcak havayla baş etmek üzere tasarlanmış bir şehir olmadığını ve İngiltere’de havaların o kadar çok ısınmasının gerçekten de haber değerine sahip bir felaket olduğunu ilk elden deneyimleme şansını elde ettim.

Nişanlım bir haftalığına Doha’dan geldi ve biz de bu fırsattan yararlanıp Birleşik Krallık Hükümeti’ne evlenme niyetimizi bildirmeye karar verdik.

(Ben AB vatandaşı olmadığım için İçişleri Bakanlığı’nı “gerçek” bir çift olduğumuza ikna etmemiz gerekiyor.)

Tabii bu, son yılların en sıcak günlerinden birinde yapabileceğimiz en büyük hataydı.

Başımıza geleceklerden habersiz büyük bir iyimserlikle internet sitesinde listelenen belgeleri topladık ve belediyeye doğru yola koyulduk.

Ama yola çıkarken sıcak hava faktörünü göz önünde bulundurmayı unutmuştuk.

Hizmetler sıcak hava nedeniyle yavaşlatıldığı için havalandırma sistemi olmayan metro durağında yaklaşık bir asır bekledik. Tabii sıkış tepiş trene binmeyi başardıktan sonra bir 10 dakika da içeride bekledik. Bu bekleyiş boyunca bir görevli olabilecek en monoton bir sesle bizlere en az 30 kez “Su içmemizi” söyledi.

Elbette ben günlerdir anonslarla dalga geçiyor olsam da yanıma su almayı unutmuştum.

Sol yanağım terli, tombul bir teyzenin sol göğsüne yapışık bir şekilde bayılmamaya çalışarak yarım saat yolculuk ettikten sonra belediye binasına girdiğimizde günün en zorlu kısmını atlattığımı düşünmüştüm.

Ama aslında on yılın en sıcak gününde İngiliz bürokrasisi ile olan imtihanım henüz yeni başlıyordu.

O kapıdan içeri ilk kez adım atışımızdan sonraki iki saat içinde en az on beş kez (bir süre sonra saymaktan vazgeçtim) binaya girdik çıktık, internet sitesinde belirtilmemiş belgeleri topladık, farklı kademelerden çeşit çeşit memurun “sıcaktan ne kadar bunaldığını” dinledik, ıvır zıvır bir şeyleri damgalattık, imzalattık ve okuttuk ama bir arpa boyu ilerleme kaydedemedik.

Sonra da ayrı ayrı görüşme odalarına girip birbirimizin ismini ve doğum tarihini net bir biçimde bildiğimizi kanıtladık.

(Evet sahte evliliklerle ilgili çeşit çeşit önlem aldıklarını söylüyorlar ama işin doğrusu bir kaç numara ve kelimeyi ezberleyebilen bir papağan bile İngiltere’de evlilik lisansı almayı başarabilir)

Çok iyi duymayan (ya da duymuyormuş ayağına yatmak işine gelen), gözünüzün içine bakıp sizinle konuşurken bile “pek orada olmayan” kayıt memuru Lorraine’e (ve insanı hipnotize eden sahte tırnaklarına) yaklaşık bir saat boyunca erkek arkadaşımın üç ayrı farklı dilden gelen beş parçalı ismini heceledim.

Sonunda o baya hülyalı bir şekilde de olsa tüm isimleri doğrulayabildiğini söyleyince çilemin sonunda bittiğini düşündüm.

Ama elbette yanılmıştım.

Hala eksik belgelerimiz vardı ve yarın aynı trene binip aynı sıcaktan beyni bulanmış kalabalıkla boğuşarak bu klimasız binaya geri dönecektik

Sinir krizi geçirmek üzerinde olduğumu biraz fazla belli etmiş olacağım ki resepsiyondaki kız dayanamayıp lafa karıştı, “Aslında bu işler bu kadar uzun sürmez ama işte, anlarsınız ya, hava o kadar sıcak ki”.

Ne diyeceğimi bilemedim.

Bir an için aklımdan “Aman yeter ya evlenmeyiverelim ne olacak” diye kendimi ikna edip pes etmek bile geçti.

Sonuç olarak İngilizler’le sıcak hava haberlerini biraz abartıyorlar diye dalga geçmemek gerek.

Gerçekten de o kadar alışmışlar ki çiseleyen yağmur altında trençkotları ile doşaşmaya, hava sıcaklığı yükselince sadece bunalmıyor, ülke olarak kriz moduna giyorlar.

Ve bunun sonucunda da tüm sistemler hata vermeye başlıyor.

Umarım siz Avrupa’daki güzel havaların tadını bürokrasiden ve toplu taşımadan uzak geçiriyorsunuzdur!

BAKMADAN GEÇME!