GeriSeyahat Avni Anıl sonsuzluğa göçtü
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Avni Anıl sonsuzluğa göçtü

Avni Anıl sonsuzluğa göçtü

Haber alışılmış şekliyle verildi elbet: Avni Anıl öldü.

Ölmek, bu mukadder son, varoluş açısından iki anlam ifade eder: Yok olmak, unutulmak veya asla unutulmamak üzere sonsuzlaşmak yani sonsuza göçmek. Bizim geleneğimiz, bu ikinci anlamda ölüme ‘Hakk’a yürümek’ der.

  

Evet, Avni Anıl Hakk’a yürüdü, yani sonsuzlaştı.      

 

Felsefede, ölümsüzleşmek tâbiri yaratıcı ruhlar için kullanılır. Günlük dilde ölüm dediğimiz gerçek, yaratıcı ruhlar için esasında ölümsüzleşmektir.

 

Avni Anıl bu yaratıcı ruhların en büyüklerinden biriydi.

 

Onun içindir ki, Avni Anıl ölmedi, Hakk’a yürüdü, ölümsüzleşti.

 

Makamı cennet olsun!

 

Otuz beş yıl süren ve binlerce makale ile ifade edilen yazı hayatımda, musıkî ile ilgili olarak iki musıkî ustası için yazı yazmışım: Avni Anıl, Bekir Sıtkı Sezgin. İkisini de tanıdım, dostluklarına mazhar oldum.

 

Bekir Sıtkı ile birkaç röportaj da yapmıştım. Ama onun için özel olarak yazdığım yazı ölümü üzerine oldu. Avni Anıl üstat içinse yaşadığı günlerde yazdım. Star gazetesindeki2 Mart 2001 günkü uzun yazım Avni Anıl üstat içindi. İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nde onun bestelerinden oluşan ve onun yönettiği bir konser münasebetiyle yazmıştım.

 

Yazıyı okumuş, arayıp teşekkür etti. “Bu yazıyı çerçeveletip duvara asabilirim” diye de ekledi. Oysaki benim yazım, onun büyük musıkî dehasını ifadede çok âciz bir yazıydı.

 

Onun Hakk’a, sonsuza göçtüğü şu zamanda, hem hatırasını anmak hem de musıkî dehasına hayranlığımı ifade etmek için o çok beğendiği‘Avni Anıl İle Nefeslenmek’ başlıklı yazının bazı satırlarını da aktaracağım bugünkü yazımda.

 

Avni Anıl’ı bu ülkenin çocuğu olup da bilmeyen var mı? Avni Anıl ile nefeslenmek, Türk sanat müziği ile kanatlanıp uçmaktır bir anlamda.

 

Türk sanat müziği, bizim ruhumuzun sesleniş şekillerinden biri, bana göre, en güçlüsüdür.Yine bizim seslerimizden biri olan Yahya Kemal Beyatlı o müzik için ‘bizim musikimiz’ diyor ve çok haklı olarak “Ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden!” diye ekliyor.

 

24 Şubat 2001 akşamı verilen Avni Anıl Özel Konseri’ni dinlerken sadece Avni Anıl’ı değil, Yahya Kemal’i de bir kez daha yaşamıştım.

 

O müzikte ciddiyet var, emek var, sabır var, hasret var, sonsuzluk var... Ama o müzikte beleşçilik, kapkaççılık, günübirlikcilik, et ve budculuk yok... O müziği, o akşam, yırtık ve yağlı kot pantalonlar seyretmek zorunda kalmadan dinledik ve sanatın her şeyden önce güzellik, zerafet, temizlik, karşısındakilere saygı ve ciddiyet olduğunu bir kez daha fark ettik.

 

 

SANAT MÜZİĞİMİZE BULAŞAN İKİ VİRÜS

 

‘Virüs’ sözcüğünü, bünyeye girmiş yabancı unsur anlamında kullanarak ve müzikle uğraşan tüm sanat mensuplarına saygımı tekrarlayarak (ama iyi dinleyici olduğumun altını da çizerek) şu tespiti yapmak istiyorum:

 

Türk sanat müziğimizin son yıllarda iki ‘virüs’ün tacizine uğradığını düşünüyorum. Bunlardan biri yabancı sazlar virüsü, ikincisi klasik-özgün icra şeklini bozan ‘piyasacılık’ virüsü... Ben bu ikincisine, piyasadan prim toplamak uğruna kelimeleri sağa-sola çekip uzatarak, hem Türkçe’nin hem de bestenin canına okumak hastalığı diyorum.

 

Sözcüklerin tamamen yanlış veya defolu telaffuzunu da buna eklemek gerekir. Mevlâna törenlerini sunan bir TV mensubunun şeb-i arûsu defalarca ‘şebb-i aruz’ şeklinde telaffuz ettiğini düşünün... Programı boyunca güftelerden söz ederken şair kelimesini ‘şayır’ diye telaffuz eden bir sunucuyu düşünün... “Mevsim Eylül, sen hâlâ gelmedin!” diye devam eden bir ‘güfte’ düşünün...

 

Şayır diye bir sözcük, Eylül diye bir mevsim mi var be kardeşim! Eylül mevsim değil ay, ay...

 

Sizlerin bu işlere girmeden önce ana dilinizi öğrenmeniz gerekmez mi?

 

 

BESTE Mİ, PARÇA MI?

 

Başka bir şekilde söyleyeyim: Avni Anıl kıratında büyük sanatkârların eserleri icra edilirken ‘beste’ dinliyorsunuz, ‘parça’ değil... Beste dinlemekle parça dinlemenin sadece zevk farkı getirmekle kalmayıp anlayış ve algılayış farkı getirdiğini de görebiliyorsunuz.

 

Avni Anıl bize yıllar ve yıllar besteler dinletti, hem de Türk sanat musıkîsinin âbide bestelerinden bir kısmını…Ağla Gitar, Bu Akşam Bütün Meyhanelerini Dolaştım İstanbul’un, Unutamıyorum adlı besteler, Üstat Avni Anıl tarafından sanat müziğimizin ölümsüzlük mâbedine hediye edildiğinde ben gençlik yıllarımın başlarındaydım. O besteleri, inanın, yirmi, otuz kez dinlediğim günler olmuştur. Dinlemek ne demek, hayat iksiri içer gibiydim.

 

Hâlâ öyle dinliyorum. Ve Avni Anıl’ın haklarını nasıl öderiz diye zaman zaman kendi kendime soruyorum. Bu soruyu, buluştuğumuz birçok kez üstadın kendine de sormuştum. O eşsiz tatlılıktaki gülüşüyle “Yapma hocam, beni mahçup ediyorsun.” diyerek büyük bir sanatkârdan beklenecek ihtişamda cevaplar verirdi.

 

Ne güzel insandı Avni Anıl, ne büyük sanatkârdı, ne büyük ruhtu.

 

Sanat müziğimizin o ‘ekol bestekâr’ı, o ‘ses yaratan kudretlerimizin en güçlülerinden biri’ olan büyük üstat, eserleriylenefeslenmeye gelenleri konser binasının kapısında karşılardı. Büyük sanatkârın büyük nezaketi… Sanatkar olmanın büyük inceliğiyle, olgunluğun büyük ciddiyetiydi bu... Kucaklaştığımızda, “Üstat, dedim, seni görünce kanatlanıp uçtuğumu hissediyorum.” Cevabı, Avni Anıl kadar esprili ve unutulmazdı:

 

 “Esas ben, geleceğinizi duydum, uçayım diye şurada dakikalardır bekliyorum!”

 

 

MUHTEŞEM 24 ESER

 

Konser salonuna geçtik. Biraz sonra görüldü ki, uçan ve göklere ağan biz olduk; ‘şevk’ verici nefesinden kanatlar armağan eden ise o engin ruhlu üstat idi!

 

İki bölümlü konser, Avni Anıl üretkenliğinin ruha sonsuzluk kapısını aralayan doyumsuz güzellikteki eserlerinden 24 taneyi, salonu tıklım tıklım dolduran sanat sevdalılarının vicdan ve irfan kulaklarına üflemişti. O unutulmaz gecede, ölümsüz Avni Anıl’ın, Türk sanat müziği anıtlar mâbedinin köşe noktalarına oturmuş şu ölümsüz bestelerini de dinledik: Ayrılık Ümitlerin Ötesinde Bir Şehir, Akşamın Olduğu Yerde Bekle Diyorsun Gelmiyorsun, Rüya Gibi Uçan Yıllar Biraz Durun, Durun Biraz, Bir Kerre Bakanlar Unutur Derdi Günahı...

 

Avni Anıl ismi bizim için işte bu besteler sayesinde sonsuzluğu, sevdayı, mutluluğu, güzeli ve ölümsüzlüğü çağrıştıran bir sembol oldu. Avni Anıl’a ve onun erdirici sanat çilesini yaşayan tüm üstadlara saygı, güzele ve mutluluğa saygı olmakla kalmıyor, aynı zamanda onları yaşamak oluyor.

 

Avni Anıl Üstat! Büyük üstat! Hakk’a yürüdün, sonsuzluğa göçtün. Yarattığın sesler, yüreğinde taşıdığın imanın, sonsuzluk sevdası doldurduğun gönüllerde oluşan saygın hatıran, arkada bıraktığın ailene ve yakınlarına en büyük tesellidir.

 

‘Baki kalan bu kubbede hoş bir sada’ olduğuna göre, Avni Anıl, en hoş sadalar kadar ölümsüzdür.

 

Seni rahmet, saygı, minnetle, en derin dostluk hislerimle, en sıcak göz yaşlarımla anıyorum. Mekânın cennet olsun! Yüce Allahım bu ülkeyi Avni Anıllarsız bırakmasın. Cenabı Hak ve Hz. Peygamber seni alnından öpecektir. Keşke bütün faniler senin bıraktığın seslerin birazını olsun bırakabilseydi…

 

Uçuşun mübarek, makamın Firdevs olsun, aziz üstadım!

 

 

 

False