Altmış iki yıl önce bu kış

Dünya futbol tarihinin 1950’li yıllar sayfasını Macaristan yazmıştır desem sanıyorum abartmış olmam. Hoş ben severim abartılı ifadeleri, mübalağa sanatı benimle şahlandı desem yine abartmış olmam. Macaristan Milli Takımı’nın böyle abartılı yıllarıdır 1950’ler. Yakaladıkları olağanüstü başarıların ardından “Altın Takım” diye anılırlar.

Haberin Devamı

Bu başarının altında yepyeni bir futbol anlayışı yatar. Oyun üzerine çok kafa yoran Macarlar, dünya futbolunu 4-4-2 dizilişi ile tanıştırır. Futbolcuların kâğıt üzerinde belirlenmiş pozisyonlarında mıh gibi çakılı kalmaları yerine topun maç anındaki konumuna göre pozisyon belirleme anlayışı da onların eseridir. Macar Milli Takımı’nda paslaşarak topu göstermeme fikri, rakibi durdurmak fikrinin önüne geçer. Futbola getirdikleri bu yeni anlayışlarla 1953’de İngiltere’yi 6-3, 1954’de 7-1 yendiklerinde artık herkes Macarların futbolun mucidi İngilizlere yeni futbolun dersini verdiğini konuşuyordur.

“Altın Takım” bu anlayışlarla topladığı akıldışı puanlarla dünya klasmanının en tepesine yerleşir. Şöyle anlatayım; Haziran 1950’den itibaren tam otuz bir maç yenilgi yüzü görmez. Araya 1954 Dünya Kupası finalindeki, o zamanki adıyla Batı Almanya yenilgisi girer sadece. Bu yenilgi o kadar beklenmediktir, Macarlar o akşam Batı Almanya’yı yeneceklerine, kupayı alacaklarına o kadar emindirler ki Budapeşte’de başlayan gösteriler günlerce durdurulamaz. Sonra iki yıl daha, 19 Şubat 1956’da Türkiye Milli Takımı’na yenilene kadar yola namağlup devam ederler. Yıldönümü yaklaşıyor, ben de o acayip hikâyeyi anayım biraz istedim.

Haberin Devamı

Memleket 1956 yılını, Macar Milli Takımı’nın Türkiye’ye geleceği haberinin heyecanıyla karşılar. Gazetelerin, haberlerin, evlerin, kahvelerin tek gündemi budur. Dünya futbolunu hallaç pamuğu gibi atan “Altın Takım”ı, takımın yıldızı Puskás’ı izlemek için nefesler tutulmuştur.

Ancak İstanbul’a nefes aldırmayan hiç hesapta olmayan bir mesele daha vardır, dinmek bilmeyen bir kar yağışı. Yetmiş santimi bulduğu söylenen kar kalınlığı hayatı durdurmuş, ulaşımı imkânsız hale getirmiş, yakacak ve yiyecek sorunu başlamış, jandarma ve polislerin izinleri iptal edilmiştir. Haber alınamayan gemiler, karaya oturan şilepler, irtibat kesilen ilçeler filan varken 5 Şubat’ta oynanması gereken maç elbette oynanamaz.

Maç ertelenince Macarlar Spor ve Sergi Sarayında antrenman yaparlar. Ancak kafileye tahsis edilen otobüs arızalanır. Macar futbolcular ve onları görmek için gelenler o karda kışta otobüsü iterek çalıştırmaya çalışırlar. Hal böyle olunca Macarlar hızlıca İzmir’e geçerler, önce İzmir’de sonra Ankara’da karma takımları gol yağmuruna tutup, Efes’i filan gezip, imza dağıtıp bol bol fotoğraf çektirerek İstanbul’a geri dönerler. İstanbul karmasını da bi güzel yendikten sonra nihayet Türkiye Milli Takımı ile ertelenen maçın yapılacağı 19 Şubat 1956 gününe gelinir.

Haberin Devamı

Mithatpaşa Stadı’nda aylarca tadilatla, günlerce karla uğraşılmıştır. Deniz tarafındaki merasim kapısından başlayarak numaralı tribün boyunca uzanan ve gazhane tarafındaki kale arkasında son bulan bir portatif tribünle kapasite zorlanır. Maçtan bir gün önce stadın kapısına dayanan futbolseverler geceyi stadın önünde yerlerde yatarak geçirir.

Hınca hınç tam olarak bu tür bir kalabalığa bakılıp söylenmiştir herhalde. Öyle bir kalabalık. Öyle bir heyecan. Maçın henüz altıncı dakikasında Lefter’den gelen ilk gol coşkuyu katlayarak artırır. İlk yarı böyle bitecek derken kazanılan penaltıyı gole çeviren yine Lefter olur. İkinci yarıya da hızlı başlayan Türkiye’nin üçüncü golü Metin Oktay’dan gelir. Sadece stat değil memleket yıkılacak gibidir.

Haberin Devamı

Puskás’ın golü Macarlara yetmez, tüm zamanların en büyük golcülerinden birinin golünü görmüş olmak bu galibiyete tanıklık edenlerin yanına kâr kalır. Yenilmez “Altın Takım”a ikinci yenilgisini yaşatan futbolcular bitiş düdüğüyle sahaya fırlayan binlerce seyircinin omuzlarına alınır. Maç Türkiye futbol tarihine “Macar Zaferi” olarak geçer. Macarların bu yenilgisi o kadar inanılmaz bulunur ki yabancı basın mensuplarının skora inanmayıp Türkiye’deki gazeteleri defalarca arayıp teyit almak istedikleri anlatılır.

Altmış iki yıl geçmiş. Olayın kahramanlarının çoğu göçmüş gitmiş. Ama işte gelişleriyle gidişleriyle, karıyla fırtınasıyla, yaşattığı heyecanla coşkuyla kuşaktan kuşağa anlatılan şahane bir hikâye kalmış geriye. Hepsinin ruhu şad olsun. Yaşayanların ömrü çok olsun.

 

Yazarın Tüm Yazıları