Ağlamak istiyorum

AĞLAMAK istiyorum cümlesini 1989’da Galatasaray’ın Köln’de Monaco’yu elediği günün akşamında söylemiştim. "G.Saray yarı finalde" demiştim.

Tüylerim diken diken olmuş, stadyumdaki 60 bin Türk’le beraber kalbim durur gibi olmuştu. Dün akşam yine ağlamak istedim. 1989’lu yıllarda başlayan, 2000’de UEFA Kupası şampiyonluğu ile biten Türkiye’nin batıya en yakın penceresi Galatasaray’ın bu başarısı ülkemizie gurur vermişti. Nereden, nereye...

Tromso, Helsingborg, Austria Wien gibi Avrupa’nın sıradan ekipleri önünde tarihinin en karanlık dönemlerini yaşayan G.Saray, dün gece bir Fransız takımı Bordeaux’ya skor olarak değil ama psikolojik olarak mahkum oldu. G.Saray’ın Bordeaux’ya çok büyük borcu var. Maçı locadan seyrediyorum. Sahada G.Saray’ı, hemen arkamda Panionios-Bordeaux maçını izliyorum. Karşılaşmayı 2-0 yenilgiden 2-2’ye getiren bir Bordeaux’nun futbol adına gurur veren mücadelesini izlerken, G.Saray’ın silik, şahsiyetsiz, kazanma hedefinden uzak oyununa bakıyorum ve üzülüyorum. Bordeaux’nun skoru 2-0’dan 3-2’ye getirdiği dakikalarda "ağlamak istiyorum".

G.Saray ne yapıyor? Cimbom UEFA Kupası’nda tur atlamanın sevincini yaşayabiliyor mu? Ben sanmıyorum. G.Saray Türkiye Ligi’nin lideri olmasına rağmen tarihinin en kötü Avrupa performansını sergiliyor. Takım içindeki arkadaşlık duygularının çok yüksek noktada olduğunu söylemek mümkün değil. Futbolcu-teknik adam ilişkisinin hangi düzeyde olduğunun en güzel örneğini Feldkamp zaten Sivas maçında verdi. Zico seyircinin protesto ettiği yıldız oyuncusunu o protesto anında sahadan almaz, futbolcusunun kalbini kırmazdı. Feldkamp hem aldı, hem derinden daldı. Yıldız futbolcuyla iletişim zordur. Futbolcuyla iletişim, Almanya’daki gibi değildir. G.Saray’ın başına, laktak testindeki performansı ve fizik kapasitesini öne çıkaran futbolcuya değer veren teknik adam kadar, o futbolcunun ruh dünyasına, sosyal sorunlarına yaklaşan bir teknik direktör lazım. Feldkamp dün oyun alanının kenarında yerini alamadı. Üşütmüştü, hastaydı. Ama G.Saray’a verdiği soğuk algınlığı çok daha ciddi boyutlarda. Yine söylüyorum, Galatasaray turu geçmedi, Bordeaux G.Saray’a tarihi bir hediye verdi. Feldkamp şansına şans kattı. Bilmiyorum milli piyango bileti aldı mı?

Kalli ile olmaz

Kalli
’yle olmaz. Galatasaray UEFA Kupası’nda yoluna devam ederken, dün geceki rezil futbolun ve başka bir ekibe mahkum olmanın acılarına bir daha katlanamaz. Bordeaux’nun, Fransa’nın, her gün eleştirdiğimiz Sarkozy’nin neredeyse duacısı olduk. Bordeaux skoru 2-2’ye getirdi, gol atsak iş bitecek. Baktık ne heyecanımız, ne inancımız var. Maçın ilk yarısında skor 2-0 Panionios lehine olduğunda yanımızda ne sahaya bakıp G.Saray maçını, ne televizyona bakıp Panionios-Bordeaux maçını izleyen hasta G.Saraylı Doğan Yalçındağ ve genç arkadaşları stadın içinde, G.Saray maçında, UEFA Kupası grup maçında, Chelsea-Liverpool maçını izlemeye başladılar. İşin G.Saray’la olmayacağı belliydi. Bütün loca maça son 10 dakika arkasını döndüve tv’de Bordeaux maçının son dakikalarını izledi. G.Saray golünde havalara kalkmak isteyenler o zevki Bordeaux üçüncü golü attığı anda yaşadılar. Ve 90 dakikalar bittiğinde gördük ki, G.Saray tur atlamış.

İnanamıyorum ve "gerçekten ağlamak istiyorum". Bu gözyaşları 1989’dan çok farklı. O zaman G.Saray yarı finale geldiği için ağlamak istiyorum dedim. Bugün Avrupa’nın en sıradan takımlarına puanlar dağıttığımız için. Bordeaux’ya bu kadar müteşekkir olduğumuz için. Futbol adına sahaya hiçbir şey koyamadığımız için. Takım ruhunun ve sevginin kaybolduğu bir G.Saray’ı gördüğümüz için. Ve G.Saray bu futbolla bir üst tura çıktığı için ağlamak istiyorum. Yazık, hiç hak etmedik. Tur atlamak için hiçbir şey yapmadık. Feldkamp’ın şans trenine bindik gidiyoruz. Bu bayram günü diyelim ki, Allah sonunu hayır etsin.
Yazarın Tüm Yazıları