Utanç duygusu bence yeterince önemsenmiyor

Güncelleme Tarihi:

Utanç duygusu bence yeterince önemsenmiyor
Oluşturulma Tarihi: Ekim 27, 2017 15:12

Nilay Örnek, tam 21 yıldır medyanın yakından tanıdığı bir isim. Pek çok gazetede editörlük ve yazarlık yaptı, hafta sonu eklerinin yayın yönetmenliği üstlendi. Örnek, bu kez bugünümüzün ruh hallerini anlatan yazılardan oluşan ‘Bütün İyiler Biraz Küskündür’ adlı kitabıyla karşımızda.

Haberin Devamı

Utanç duygusu bence yeterince önemsenmiyor

Bütün iyiler neden biraz küskün?

-Türkiye’de biraz küskünler. Desteklenmedikleri, değerleri bilinmediği, vasatın iktidarını yaşadığımız, vasatı yücelttiğimiz için, bir işin gerçek iyi yapanını değil ünlüsünü sevdiğimiz, hiçbir konuda derine inmeyi tercih etmediğimiz için küskünler. İşte ya da aşkta, hatta sıradan günlük bir olayda bize öğretilen klasik doğru değerlerle hareket eden herkes bugün birer kaybeden. Bir kırmızı ipe boncuk takana tasarımcı diyoruz. Ünlü olana sırf ünlü diye kitap yapıyoruz ve içini de gölge yazarlar, işsiz gazeteciler yazıyor. Ve böyle şeyler artık nadir yaşanmıyor.

Böyle bir kitap yapmaya nasıl karar verdiniz?

Haberin Devamı

-Hiç düşünmezdim aslında. İclal Aydın sadece iyi bir oyuncu ya da yazar değil, çok iyi de bir okuyucu. Ben haftada hep bir ya da iki gün köşe yazısı yazan, bunu yaparken de editörlük ya da yöneticilik gibi işleri de olan biriydim. Ama tanışmazken de bilirdim ki, Milliyet’ten Habertürk’e, Akşam’da ya da Vatan’da o beni hep okur, ara ara da arar, yazar yorum yapardı. Bir gün aradı, Artemis Yayınları için kadın yazarlardan oluşan bir seri yapmak istediğini ve benim bazı yazılarımı şimdiden seçtiğini söylüyordu. Gazeteci yayımlanmış yazı pek sevmez. Önce istemedim; sonra baya yeni yazı yazdım, bu arada birkaç yazı da vardı ki, gerçekten yazıldığı günde kalması gerekiyordu; onları da aldık. Sonuçta hem bir dönemin aile ve yaşam değerlerine dokunan, hem de bugünümüzün ruh hallerini anlatan bir kitap çıktı diye düşünüyorum. Başka bir ülkede yaşamak isteyenler, burada kalmaya inat edenler, mesleğinden vazgeçmeyenler ama telifle çalışma kavramının yakıcılığını yaşayanlar, kültürel erozyondan şikâyet edenler… Böyle böyle işte...

Yine de kitaptaki yazılarınızın sonu hep umuda çıkıyor. Bunu bilinçli mi yaptınız?

-Çok sevdiğim gazeteci Nurcan Akad söylemişti “Eğer bir şeylerden şikâyet edecek duruma gelirsen kendi çözümünü de öner.” O bana bunu ben Milliyet'ten Habertürk’e yönetici olarak geçeceğim için söylemişti ama bu hayatımın öğüdü oldu; deneyin iş, aşk ya da günlük hayatta müthiş işe yarar. Kitap da ne kadar yapabilir bu ortamda bilmiyorum ama çözümü önermek zorundaydı. Tabii ben şikâyetten ziyade, bugünün sosyal hayatındaki kimi karanlık durumları anlatıyorum sanırım.

Haberin Devamı

-Kimin durumları; sizin mi, ülkenin mi, mesleğin mi?

Hepsi. Bütün sorunlardan ortaya karışık önümüze sürüldüğünü düşünen kuşağımın,  ülkenin, mesleğin karamsar durumları. Ama kitap çıkar çıkmaz okuyanlardan, yaptıkları geri dönüşlerden de anlıyorum ki çoğumuzun durumu... Ve tabii meslekte de birbirimize çok destek olamadık.

Niye olamadık?

-Meşguliyetlerimiz, ön yargılarımız, yorgunluklarımız ve korkularımız. Herkes kendini bir yerde tutmaya çalışıyor. Tutunurken nerede saf tutacağımızı da bilemiyoruz bazen. “Bana kadar başkası destek olur, ben gitmesem de başkası gider” diyoruz, tanıdıklarımızı tanımazlıktan geliyoruz. Kitabın sonunda, çektiğim bazı fotoğraflara yazılar yazdığım bir bölüm var. ‘Bütçemiz yok ama...’ başlıklı minicik yazıma o kadar çok mesaj geldi ki… Sadece gazeteciler değil, turizmci, şef ve tasarımcılar arıyor. Bu ülkede akılla, fikirle, telifle çalışanlar çok zor durumda. Türkiye’nin geleceğine yön vereceğini düşündüğümüz insanlar birbirlerine destek olmadı. Oysa biz onlara güveniyorduk! Onlar bazı konularda baya pasif davrandılar. Şunu anlamak lazım illa ki muhalif olman gerekmiyor. Ama iyiyi desteklemen gerekiyor.

Haberin Devamı

Sizin bir “Kiranızı da öderiz” örneğiniz var...

-Ya tabii ölümün olduğu yerde başka her şeyin anlamsız kalması gibi, bu kadar gazeteci arkadaşımız cezaevindeyken herhangi bir durumdan şikâyet etmek  de ayıp oluyor. Ama söylemek de gerekiyor. İnsanlar iyi işi yapmak için direndikten sonra işlerinden onurlu bir şekilde ayrılırken, onlara sözleriyle destek olan çok oluyor. Alkışlar, “Arkanızda dururuz, yürüyün be” demeler bitmiyor; “Kiranı bile biz öderiz” diyorlar. Bu cümleyi o kadar çok duydum ve bunun olmayacağını o kadar iyi biliyorum ki... Bırak kirayı ödemek, yazı yazıyorsun onu okuyup paylaşmıyorlar.

Bundan da mı küskünüz?

-Ben kendime başka bir mecra yarattım ama yaratamayan insanların nasıl küskün olduklarını görüyorum. Geçen gün sanatçı Taner Ceylan “Güzel işlerinin takdir edilmemesi ve parasızlık yüzünden intiharı düşünenler var” diyordu kendi alanından bahsederken. İyi bulduğumuz şeyi paylaşmamak, arkasında durmamak da, kötüyü ve vasatı öne çıkardı. Bu her sektörde böyle. Para ya da iş vermek gerekmiyor. Üç senedir takıntılı bir şekilde köşemde, bloğumda ve Instagram hesabımda okuduğum, gördüğüm, dinlediğim beğendiğim şeyleri, insanları paylaşıyorum. Bu kadar basit bir şeyin bile ne kadar etkili olduğunu bilemezsiniz. Ben çok örneğini gördüm. Mesaj kaygılı bir kitap; "Sevdiysen paylaş" da mesajlardan biri mesela.

Haberin Devamı

İyi geldi mi size yazmak?

-Hem de nasıl! Çok! 21 senedir bu işi yapıyorum. Hayatım, başkalarının yazısını düzeltmekle geçti. Son iki senedir sadece köşe yazarlığı yapıyordum Sözcü’de, ama her şeyiyle kendime ait bir yazımın olması, hele de şimdi gelen tepkiler gerçekten güzel.

Bu kitabı yazarken kendinize ve içinde yaşadığınız ülkeye dair neler keşfettiniz?

Keşfettiklerimi yazdım desem daha doğru olur. Sosyal medya durumlarımız, ekran arkası vicdansızlıklarımız, “Hayat sana güzel” sözünün derini, “Demek mutsuzsunuz, ne mutlu!” hallerimiz, “Unutmadık...” diye paylaştığımız her şeyi aslında yılın geri kalan 364 gününde anmıyor oluşumuz, samimiyetsiz entelektüellerimiz. Gülerken fotoğraf paylaşmak ayıp değil. Arabesk dinleyebilir, Aleyna Tilki sevebilirsin. Hemen kalıplarla değerlendiriyoruz, en çok bunu fark ediyorum. Kişisel olarak da en gerçek hikâyelerin, ailemden, çocukluğumdan geldiğini anladım.

Haberin Devamı

Evet; toplumsal mevzuları kendi küçüklüğünüzden yola çıkıp bugüne bağladığınız durumlar var.

-Türkiye’de artık oncu, buncu olmadan, bir tarafta durmadan, kavga etmeden konuşamadığımız için kişiselden yola çıkmak çok daha iyi, samimi ve dinleten bir yöntem. Bilerek yapmamıştım ama iyi oldu. Hatta annem ve babamla ilgili yazılar için ‘Çok mu kişisel’ diyordum, İclal'in ısrarıyla koydum. Türkiye siyasi olarak hiçbir zaman çok süper olmadı ama ailevi, duygusal, komşuluk erozyonları son dönemde, bence baya arttı. Yazarken ben bunu gördüm. Ailemin sürekli “Aman komşulara da ayıp olmasın” dediği dönemden, “En prenses çocuk benim kızım, en kral benim oğlum”a ne hızla evrildik belli değil! Utanç duygusu bence yeterince önemsenmiyor. Utancı neden duyduğun, utanca verdiğin tepki çok önemli, bizim utanç duyduğumuz kavramlar o kadar değişti ki...

Peki iyi ama küskün olmayan örnekler de var mı?

-İş alanında mesela, bugünün ayarlarıyla iyi olmak için maddi, manevi iki katı kayıp vermek, daha çok çalışıp daha az karşılığını almak durumundasın! İddiam da bu. Ve gördüğüm bu insanlar, başka türlüsünü yapamayacakları için bunu yapıyorlar ama yaparken de daha yorgun, küskün ya da kimi zaman asabi olabiliyorlar. Ama  sorunuza tam örnek olduğunu düşündüğüm biri var mesela. Kitabı yazarken onu çok düşündüm: Prof. Dr. Haluk Oral. Boğaziçi Üniversitesi'nde de 20 yıl ders vermiş, bölüm başkanlığı da yapmış bir matematikçi. 30 yılı aşkın süredir de Türk edebiyatı şair ve yazarlarının imzalı kitap, resim, mektup, fotoğraflarını biriktiriyor.  Şimdilerde bir Nazım Hikmet kitabı yazıyor. 6 kitabı var. ‘Bir Roman Kahramanı Orhan Veli’ adlı kitabı 2016 Sedat Semavi Edebiyat Ödülü’nü aldı. Onunla Kafa Dergisi için röportaj yaparken hep “Ne kadar ayrıntıcı, ne kadar iyi iş yapıyor ve ne kadar mutlu, ne güzel” diye düşündüm. Bana çok iyi gelen bir örnek. Hayatta sevdiği işi yapan kişi kutsanmıştır! Oral da o kutsanmışlardan. Ben de gazetecilik yaparken hep onu hissederim.

Utanç duygusu bence yeterince önemsenmiyor

 

 

 

BAKMADAN GEÇME!