Hayır, değil yaaa ben yıllardır çalışıyorum

Güncelleme Tarihi:

Hayır, değil yaaa ben yıllardır çalışıyorum
Oluşturulma Tarihi: Nisan 24, 2005 00:51

Ajda Pekkan ile röportaja gidip döndükten sonra, herkeste bir merak. Millet tepeme binmiş; ‘Anlat’lar, ‘Nasıldı?’lar gırla...Herkesin ‘acayip’ bir şeyler beklediği apaçık. Şöyle ‘Ekstrem tenakuzlar içerisindeyim’ türünden birkaç ‘vecize’ beklentisi hesabına...Omuzlarımı silkip ‘Maalesef’ diyorum; ‘Benimki daha ziyade bir ‘çıktı’ haberi olacak: Ajda Pekkan normal çıktı!’

Siz, teybin açık olduğu sırada anlattıklarından çok da sarih bir fikir edinemeyebilirsiniz ama bir taraftan da son derece matrak, dalgacı, şahane bir kadın çıktı.

Karma Yapımevi’ndeyiz. Ajda Pekkan, çevresinde orkestra üyeleri, Kıraç ile birlikte ilk programın performans konuğu olacak Nil Karaibrahimgil’in Bütün Kızlar Toplandık şarkısının provasını yapıyor. (Talk Show konukları, Cem Yılmaz, Mehmet Barlas ve Azra Akın.)

Neden sonra bir an durup çevresine bakıyor. Etrafında kerli ferli adamlarla ‘Bütün kızlar toplandık, toplandık, toplandık’ sözlerini terennüm ettiğini fark edip, kahkahadan kırılıyor.

Yıllardır bir ‘mefhum’ olarak algıladığım Ajda Pekkan, işte etten kemikten ve en ayağı yere basan türünden, karşımda.

İlk kez 1962 yılında sahneye çıkmış birinden söz ediyoruz. Gözünü şöhrete açmış ve 40 yılı aşkın süredir, o şöhreti muhafaza edip, daha da önemlisi ‘diri’ tutup, geliştirmiş birinden bahsediyoruz. Sonradan megastarlar filan çıkmış olsa da en hakiki SÜPERSTAR’dan...

Bugüne dek bir tek bodyguard’ı bile olmamış bir süperstar. İsminin önünde Küçük sıfatı bulunan türedi arabeskçilerin bakıp da hor göreceği bir sadelik içinde. Hazımlı... Ve kaba bir tabir ama kusura bakmayın, kendimi tutamayacağım: Taş gibi...

Gerçekten seyranı hoş bir suretten söz ediyoruz; Ajda Pekkan’ın üçüncü boyutu, muhakkak tanınmalı...

Hayatınızda ilk defa soru soran insan pozisyonunda olacaksınız. Nasıl bir his?

-Bir kere benim de sormak istediklerim var. Röportaj, çok ince bir çizgi. Röportajcının sizden ne almak istediğine bağlı; tabii sizin de ne vermek istediğinize. O yüzden de ben hep röportajlarda çekimser olmuşumdur. İnsan ne diyeceğini falan unutuyor. Şimdi biraz daha mütecaviz olmam gerektiği için kendimi hazırlıyorum.

Daha önceleri de herhalde bin ayrı teklif gelmiştir televizyondan. Buna nasıl ikna oldunuz?

-
Konserlerde beş yüz kişi, bin kişi, belli kitlelere hitap edebiliyordum. Oysa televizyonla çok farklı bir kesime ulaşabileceğim. Şimdiye kadar bir soyut Ajda Pekkan vardı. Bunu daha bir somut hále getirmeyi çok istiyordum. İstiyordum ki benim sesimi, kendimi, birtakım aracıların beni tanıtmak istedikleri gibi değil de, kendim gibi tanısınlar. Sevseler de sevmeseler de... İçimde bir fırtına vardı. Bu hayatımın bir dönüm noktası benim için.

Ben kendi adıma çok heyecanlıyım. Oldum bittim bir idol, partilerüstü bir kimlik olarak Ajda Pekkan var hayatımda...

-
Sen beni tanıyorsun ama bir de soyut yargılar var. Ajda Pekkan nasıl bir kadındır? Kedileriyle sadece evinde oturan, arada bir estetik laflarına takılan, bu tarz bir kadın mı? Hayır, değil yaaa, hani şöyle ki ben de yıllardan beri çalışıyorum. Arkana baktığın zaman korkunç! Benim beraber yola çıktığım bir sürü arkadaşım, pes etti gitti. Kadın başına, Jeanne d’Arc gibi, buralara kadar gelip arslanlar gibi durmak, çok zor yani. Bir de kafayı sıyırmadan tabii... Düşünsene, sen hep kendi başına yaşıyorsun, sen meşhursun, sen Ajda Pekkan’sın, hep sen bir şeysin. Süperstar deniyor, Diva deniyor. Şaşı deniyor, değil deniyor... Çünkü, bir imge, bir simge meselesi var. Bunları ayırmak durumundasın, imgeyle simgeyi... Çok doldum.

Sizinki gibi bir şöhret, özellikle Türkiye’de dayak yemek için yeterli sebeptir. Hiç, bunca kakofoniyi pop diye ortaya sürüyorlar, ben yıllardır taş gibi müzik yapıyorum, buna rağmen benimle ilgili tevatürlerle uğraşıyorlar gibi bir sıkıntı yaşıyor musunuz?

-
Yaşamışımdır herhálde... Tabii... Birkaç kişi yaşıyorsun. Yani senin unvanın, şöhretin, kendi gücün, artı bir de insan olarak bir tarafın... Tuhaf bir durum...

Siz neye sığınırsınız huzur bulmak için?

-
Meditasyon, yoga filan değil. Ben çok güzel müziğimi dinlerim. Sakin kalırım evde. Okumam gereken şeyler vardır, onları okurum. Sevdiğim birkaç dostum vardır. Ortalıklara pek çıkmam. Çünkü o spekülasyonlar, o ağız dalaşmaları, o polemikler, hiç hoşlanmadığım şeyler. Ama tabii işin çok başındayken, ben bunları kazara yaptım. Belki şimdilerde pek anımsanmıyor ama... O zaman böyle Televole’ler yoktu yani, yıllar önce.

Televizyonun şu andaki háli hakkında ne düşünüyorsunuz. Bu aralar vasatlık bir yana, çiğlik prim yapıyor ne de olsa.

-
Valla televizyonda karşımıza çıkan sosyolojik yapı hiç iç açıcı değil. Ben seyretmiyorum ama artık eleştirmiyorum da. Tıpkı hayvanları, çevreyi çok sevip de dünyaya hakim olamadığımız gibi. Burda bir takım barınaklar kurulurken, çevrecilik misyonerleri hart hart öterken sağda solda, hálá piknik yapanların arkalarını toplamadığını, denizi kirlettiklerini, hayvanları katlettiklerini gördüğünüz zaman... Bizi kandırdıklarını düşünüyorum. Artık hiçbir şeye inanmıyorum. O yüzden bir çok şeyle kontağımı kestim artık. Eskisi gibi neşeli bir kadın değilim.

Memlekette artık 10 kişiden dokuzu kendini şöhret addediyor.

-
Edebilir, çünkü para ödüyorlar onlara. Nasıl etmesin Ebru, pardon ya?

Hiç, ‘Dur bakayım evladım, sen şöhretin esasında nasıl bir şey olduğunu biliyor musun?’ diye çıkışmak gelmiyor mu içinizden?

-
Hiç öyle ukalálıklarım yoktur. Benim erozyonlarım çok başka. Niye insanlar birbirine çok sevgisizler? Dolayısıyla birisi bir günde şöhret olmuş veyahut 48 saatte şöhret olmuş gibi hesaplarla uğraşmak istemiyorum. Bizde birisi şöhret oluyor, iki kere resmi çıkıyor ya da televizyonda görünüyor, sen diyelim Ajda Pekkan’sın, seninle aynı parayı alıyor. Yani burada bir adaletsizlik var.

BEN KENDİMDEN BİR HEYKEL YARATTIM

İyi ya işte, bu sizde bir isyan duygusu uyandırmıyor mu?

-
Hayır, çünkü ben artık bu tip şeylere daha olgun bakmaya çalışıyorum. Yoksa aksi, beni çok sinirli yapar. Ben kendimden bir heykel yarattım, çok komik yani... Bundan hiç hoşnut da değilim. Çok ağır işçilik...

Siz herhálde Türkiye’de en fazla taklit edilen insanlardan birisiniz. 80’lerde Türk kadınlarının yüzde 90’ı elinde resminizle kuaföre gidiyordu. Durup durup ‘yeni Ajda’ diye piyasaya birileri sürülür.

-
Onu diyenler var da, o zaman sezaryen yapıyoruz.

Bu taklitlerin sizin değişim temponuzda bir etkisi oluyor mu? Ortalık yine kopyalarımla doldu, hadi ben bir değişeyim, bana müsaade gibi...

-
Tabii tabii, olmaz mı? ‘Ben her şeyi biliyorum. Bak işte benim bohçamdaki her şey bu’ diye bir satışta değilim. Ucuzluğu sevmiyorum. Mükemmeliyetçilik var. Ben bugüne kadar kendime çok dikkat ettiğim için Ajda Pekkan olabildim. O dikkat ne demek biliyor musun; saygı demek. Bir gün de çok saygı duyduğum için zaten, ortalıklardan çekileceğim.

Röportajdan önce, albümden söz ediyorduk?

-
Başka şeyler yapmak istiyorum artık. Bizim müzik camiası o kadar acayip uçlara gitmeye başladı ki... Arabesk mi, pop mu, anlaşılmaz hále geldi. Sonunda ben de dedim ki; ‘Ya, Ajda Pekkan’lıktan feragat etmem lázım galiba.’ Ben sadece yorumcu olduğum için statik duramadım. Kaymalarım oldu. Ama şimdi yine kendi özüme dönmeye başladım. Tamamen Avrupa’ya dönük bir yüzken, birdenbire kimliksiz, kişiliksiz bir hále gelmiştim. Şimdi yine oksijen almaya başladı beynim; çünkü çok tıkanmıştım. Bir yere gittiğin zaman sana jest olsun diye Kimler Geldi Kimler Geçti’yi çalıyorlar. Bitti artık onlar... Başka formatlar, başka düzenlemeler yapılıyor artık.

Bu ülkenin Avrupalı yüzü olarak algılanmanın size biraz da ‘Ajda Pekkan konulara biraz Fransız kalır’ şeklinde bir dezavantaj olarak döndüğünü düşünüyor musunuz?

-
Öyle olmadığımı, Fransız olmadığımı insanlar biliyor. Hep öyle mesajlar verildi. Hálbuki gayet ayağı yere basan bir insanım. Tabii ki hepimizin uçuk kaçık dönemleri oldu. İyi ki onları yaşadım. Yapmadan öğrenemezsin ki... Arı kovanına parmağını sokmadan bal yemenin imkánı yok.

Müthiş bir espri anlayışınız olduğunu söylerler. Bunu kullanmayı düşünüyor musunuz programda?

-
Bu tango yapmak gibi bir şey. İki kişi gerekiyor. Onu hissedersen yaparsın, hissetmezsen yapamazsın. Bir de tabii benim kabızlığım söz konusu. Beni o kadar içime kapattılar ki yıllar içinde. ‘Benim ağır abla olmam lázım’ hikáyesi oldu maalesef. Acaba insanlar beni yanlış anlarlar mı endişesi var içimde. Ama biz bize olduğumuz zaman; şu alet olmasa (teybi gösteriyor)... Burada farkında olmadan bir klişeye dönüşüyorum.

MEHMET TEOMAN PROGRAMI ANLATIYOR

Ajda Pekkan, bunca yıl ‘soru sorulan kişi’ olarak yaşadıktan sonra bir de işin diğer yanına bakmaya karar vermiş bulunuyor. 3 Mayıs’ta Kanal D’de yayınlanmaya başlayacak ‘Süpersta(r) -Tecil r’siÑ Ajda Pekkan’ isimli programda, hem performans konuklarıyla birlikte canlı olarak şarkı söyleyecek, hem de talk-show konuklarıyla sohbet edecek. Programın Genel Sanat Yönetmeni, ünlü söz yazarı Mehmet Teoman programı anlattı:

‘Bundan beş ay önce biz, çok başka bir projeyle Ajda Pekkan’a gitmek istedik. Ajda Hanım’dan, bizi kamçılayan bir haber geldi. Televizyona çıkacaksam, farklı bir formatta çıkmak istiyorum, dedi. Onun üzerine talk-show ile şovun iç içe geçtiği bu proje ortaya çıktı. Ajda Pekkan’ın enteresan bir koleksiyonculuğu var. Ama kullanacağı alan açılmamış. Ben dünya management’ıyla da ilgilendiğim için biliyorum; 30-35 senedir işim bu. Ajda Pekkan’ın gerçek anlamda fenomen olmasıyla ters orantılı şöyle enteresan bir şey var: Bugüne kadar menajeri olmamış, süpervizörü, basın danışmanı olmamış. Bütün bunları kendi başına ve fakat ‘herkesten yararlanarak’, kendi fikriyle sentezlemiş bence dünya yüzünde yegáne isim. Bir ‘mamûl’ olarak ele alırsak, böyle bir şey mümkün değil. İlk defa bir ekip Ajda Pekkan için çalışıyor. Aşağı yukarı 30 kişi, tam beş aydır.’

BUGÜN ARTIK YALÇIN PEKŞEN’E GOCUNMUYORUM

Fi tarihinde Yalçın Pekşen ile yaptığınız röportaj, bugün bile hálá Yalçın Pekşen’in kariyerinde bir mihenk taşıdır. Hep gündeme gelir.

-
Ya, maalesef... Ben o yüzden çok küstüm bir ara. Bugün eğer bu rahatlık içindeysem, bütün o küskünlüklerimi hep sardığım sarmaladığım içindir. Bu da ayrı bir sanat. Bu tortuları ancak kendi kendinin psikoloğu olarak, kendinle paylaşıyorsun. Çünkü gidip de başkasına kendini anlatman imkánsız belli bir ismin olduğu zaman. Bugün Yalçın Pekşen’e artık gocunmuyorum. Çünkü öyle yapması gerekiyordu; kendisi için. Ama öyle yapan insanlar, bugün benim hayatımda zaten yoklar.

PROGRAMDA ÇALACAK OLAN ORKESTRA

Klavye: Cengiz Özdemir, Klavye: Cenk Çalışan, Elektro gitar: Cihat Akyıldız, Bas gitar: Eylem Pelit, Akustik gitar: Evrim Aslan, Davul: Asım Ekren, Perküsyon: Hüseyin Karabulut, Keman: Onur Nar, Klarnet: Göksun Çaldar, Vokal: Sinem Yalçınkaya, Vokal: Barış Bilgili

SÜPERSTAR’IN A TAKIMI

Yapım: Karma Yapımevi, Yapımcı: Müge Turalı, Genel Yönetmen: Ayşe Ersayın, Sanat Yönetmeni: Mehmet Teoman, Yapım Koordinatörü: Melda Perahna, Yapım Koordinatörü: Jessica Trevez, Yönetmen Yardımcısı: İrem Soydan, Editör: Murat Dişli, Ses-Işık: Midas
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!