Burası Nişantaşı ayol şöyle bir etrafınıza bakın burada çiğ köftenin bile acısızı yapılıyor

Güncelleme Tarihi:

Burası Nişantaşı ayol şöyle bir etrafınıza bakın burada çiğ köftenin bile acısızı yapılıyor
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 08, 2004 00:48

Biz aynı dönemin insanlarıyız. Pardon, gazetecileri. Bir dönem Aktüel’de birlikte çalıştık. Ortak özelliklerimizden biri de, Ercan Arıklı’nın kızlarından olmak. O dönemde, kendisi dahil hiç kimsenin aklından Gülse Birsel’in gün gelip bu kadar başarılı, bu kadar ünlü biri olacağı geçmezdi.

Her zaman özellikleri olan biriydi; iyi bir aile, iyi bir eğitim, iyi bir ifade, ince bir zeka ve espri, bir de güzellik üstüne. Dergi ver dergi çıkarsın, haber de yapsın, yazı de yazı yazsın. Elinden her iş geliyordu ama bu kadar büyük hedefler koyup, bu kadar büyük riskler alacağını tahmin etmek zordu. Ama başardı. Gözünü kararttı yaptı. Yaptıkları, yapacaklarının yanında hiç kalır. Siz şimdi onun uzun metraj filmini bekleyin...

Hayatınızda ne eksikti de, bir televizyon dizisi yazmaya başladınız?

- ‘Derdin neydi?’ sorusu, değil mi! Dizinin yapım aşamasında, ben de bunu kendime çok sordum. Dekorda terslik oluyor, ‘Zaten, karşınıza bilmem ne dizisi koyacaklarmış. Siz bittiniz!’ diyorlar, ben kendi kendime ‘Derdin neydi?’ diyorum. İlk çekim günü sonu, gece yarısı olmuş, yorgunluktan ayakta duramıyoruz ve gerginlikten birilerini bıçaklayacak haldeyiz, o soru yine kulaklarımda çınlıyor: ‘Derdin neydi?’ Ama ilk bölümü çektik, montaj yapıldı, seyrettik, ‘Tamam’ dedim, ‘Olmuş. Daha da oturur, nefis olur.’ Şimdi bu diziyi yazmanın, kariyerimle ilgili verdiğim en doğru karar olduğunu düşünüyorum. Ama hálá derdimin ne olduğunu bilmiyorum!

Allah’tan tuttu. Ya tutmasaydı... Bir B planınız var mıydı?

- Yok canım. ‘N’apalım, tutmadı’ deyip g.a.g’a devam edecektim. Yani dünyaya küsüp, Assos’a filan yerleşmezdim. Ben öyle bir kadına benziyor muyum? Ama ne yalan söyleyeyim, tutacağına kesin gözüyle bakıyordum. Hemen senaryoyu yazıp, ertesi gün yayına girmiyorsun ki. O senaryoyu 55 kişi okuyor. Alçakgönüllü olamayacağım bu konuda: Herkes okudu ve ‘İyi senaryo’ dedi. Pek risk yoktu. İş, dekora, prodüksüyona, en önemlisi de rollere uygun oyuncu bulmaya kalmıştı. Mesela Selin karakteri için 20 kişiye niyetlendik, sonunda çekimden 2 gün önce Evrim’i bulduk. Efendim, bir rolü 100 kişi ister, 1 kişi alır!

ALÇAKGÖNÜLLÜ OLMAYACAĞIM

Hangi trük üzerine oynadınız ve kazandınız? Yani bu dizinin bu kadar popüler olmasının, sizce sebebi ne?

- Biz galiba bu dizide her şeyin başlı başına bir trük olması üzerine oynadık. Senaryo, tipler, oyunculuk, yönetmenlik, montaj... Yani ‘Şuraları kuvvetlendirelim de, diğer tarafları kusurlu kalsın’ diye Türk usulü düşünmedik. O açıdan da risk alınmayan bir işti. Oyuncularda da boş yok mesela. Herkesin ayrı bir hayran kitlesi var. Bütün roller, neredeyse başrol konumunda. Sadece bölümüne göre, daha az veya daha fazla rolleri oluyor. Yazarken de çok üstünde duruyorum: ‘Bu hafta da attırayım öylesine bir şeyler, nasıl olsa geçen hafta çok iyi bölümdü’ demiyorum. Ya da ‘Bu sahnede Ata komiklik yapsın kurtarsın, diyalogları geçiştireyim’ ucuzluğuna kaçmıyorum. Ayrıca bilmem söylememe gerek var mı: Çok titiz yönetilen ve montajlanan bir dizi. Plato, ‘Tek kamera çekelim’ diyebilirdi ama hayır birinci sınıf olsun istediler, paraya kıydılar, durum komedisi formatına uygun olarak 3 kamerayla çektiler. Güya sadece AB grubunun ilgisini çekecek gibi görünen, fazla zengin, fazla şehirli, fazla modern, dertsiz, tasasız , acısız bir dizi bu. Ne var ki, insanların anlamadığı bir şekilde şakır şakır reyting yapıyor. Yapıyor, çünkü iyi iş!

Çoktan seçmeli bir ÖSS sorusu: a) Oyuncu musunuz, b) Yazar mısınız c) dergici misiniz? Siz tam olarak nesiniz?

- Yazarlıkla dergicilik akraba zaten. Elin kalem tutmuyorsa, dergi editörü olamazsın ki. Ben son yıllarda, daha önce yazmadığım türde metinler yazıyorum sadece. Oyunculuğa gelince, öğrenmeye çalışıyorum. Daha var...

HIRSIZ VAR’DA OYNUYORUM

Yapmak istedikleriniz teker teker çıkıyor. İçinizde kalmış başka neler var?

- Şu oyunculuğu bir gün çok iyi yaparsam tamamdır aslında!

Bir uzun metraj film önerisi gelse, üzerine atlar mısınız?

- E tabii. Üzerine atlanmayacak şey mi bu? Bazen ‘Gerçekten ister misiniz bir sinema filminde oynamak?’ diyorlar, tuhaf tuhaf bakıyorum: ‘Siz istemez misiniz?’ diyorum. Sokaktan 5 kişi çevir, 4’ü filmde oynamak ister. Kendini kocaman perdede seyredeceksin. Müthiş bir şey. Şanslıyım ki, çok beklememe gerek kalmadı. ‘Hırsız Var’da oynuyorum. Haluk Özenç’in yazdığı, Oğuzhan Tercan’ın yönettiği bir Med Yapım projesi. Haluk Bilginer, Birol Ünel, Mehmet Ali Erbil, Gamze Özçelik ve Dost Elver oynuyor. Bir de tabii ben! Hikaye çok hareketli. Finans, medya, yeraltı ve magazin dünyasından karakterlerin yolu bir gece birbirleriyle çakışıyor. Benimki de enteresan bir rol. Çok ipucu vermek istemem şimdiden...

Bu kadar iyi oyuncularla birlikte bir filmde rol almak... Üç buçuk atmaz mı insan?

- Atmaz olur muyum? Tabii ki korkuyorum. Çok ciddi bir rol. Ve inişleri çıkışları çok fazla. Üstelik sinema, çok doğal bir oyunculuk gerektiriyor. Sitcom gibi büyük büyük oynayamazsın yani. Bense karikatürü daha rahat yapıyorum. Ama elimden geleni yapacağım, bir şekilde kıvıracağım. Yönetmene güveniyorum. Bir de müthiş oyuncularla oynayacağım. Onun da faydası olur. İyi oyuncuyla karşılıklı oynamak daha kolay...

Bütün bu işlerin üstesinden gelirken en fazla zorlandığınız yer neresi?

- Yazıyla ilgili problemim yok. Zaten 19 yaşından beri yazı yazarak para kazanıyorum. Ama oyunculuk derya ve ben çok yeniyim. Zorlandığım birçok yer oluyor...

ALLAH MÜSTAHAKINIZI VERSİN

Sizi de, ‘İşlerini güzel kadın kontenjanından hallediyor’ diye suçlayanlar var mı? Ve onlara cevap vermek üzere geliştirdiğiniz bir formülünüz...

- Yok çünkü şimdiye kadar öyle bir şey duymadım. Ama olursa, cevap olarak şu anda şöyle bir şey geliştiriyorum: ‘Allah müstahakınızı versin!’

Bütün bu koşuşturmanın arasında kaçırdığınızı düşündüğünüz bir hoşluk var mı?

- Daha uzun yaz tatilleri yapmak isterdim. Her gün denize girmekten sıkılana kadar! Çocukluğumuzda öyleydi ya. Florya’da yazlık evimiz vardı. Haziran başı gidilir, eylüle kadar kalınırdı. Her gün mayoyla dolaşmaktan sıkılırdı herkes. ‘Ay kış gelsin artık!’ falan denirdi. Gelecek yaz için öyle bir şey hayal ediyorum. Ama biliyorum ki, başka işler çıkacak ve olmayacak...

Acayip yakışıklı bir göz doktoru abiniz varmış! Onunla röportaj yapmamı istiyorlar. Yapayım mı?

- Hakikaten yakışıklıdır. Ama esas ilgi çekici olan doktorluğudur! Abim diye söylemiyorum, alanında önemli bir isimdir...

Çok şey kazandığınız kesin, peki kaybettiğinizi düşündüğünüz şeyler var mı?

- Yok. Ne kaybedeceğim ki? Boş zaman, eğlence, uyku, gezme tozma bunun gibi şeyleri kaybetmiş olabilirim. Haftada 7 gün çalışıyorum çünkü. Ama avukat da olsan aynı, oyuncu da olsan da, yazar olsan da. Çalışacaksın, işini iyi yapacaksın, her sektörde gereken asgari nezaketi ve saygıyı çevrene göstereceksin, o kadar. Yoksa ne kişiliğinden, ne ilişkilerinden, ne hayat tarzından hiçbir şey kaybetmene gerek yok. Ben kaybetmiyorum yani. Bu da diğerleri gibi bir iş. Sadece bence daha zevkli...

‘OHA FALAN OLDUM YANİ’NİN PATENTİ BANA AİT DEĞİLDİR!

‘Oha falan oldum yani!’ benim yaratımım değildir! Patenti, Etiler- Bebek- Bağdat Caddesi ve benzeri semtlere takılan tiki arkadaşlara aittir. Hiçbir hak iddia edemem. Biz bu kalıpları sokaktan alıp diziye koyuyoruz. Selin karakterini Evrim Akın’la konuşurken, ‘Bu tür kızlar, bu lafı kullanıyorlar, şurada söyleyeyim mi?’ dedi, ben de bu fikre bayıldım. Sonra Selin’e bu tür kalıpların benzerlerini eklemeye başladık: ‘Oldu gözlerim doldu’ gibi mesela.

KİTAPLARIM EN ÇOK SATANLAR LİSTESİNDE, ÇÜNKÜ...

Mizahı iyi yazıyorum. İnsanlar kitaplarımı alıp çıtır çıtır 3-4 günde okuyup bitiriyorlar. Okurken de iyi vakit geçiriyorlar. Söylediklerine göre ‘Tam onların aklına gelenleri yazıyormuşum’, çok gülüyorlarmış falan filan. Gag’ın ve dizinin popülaritesi de etkiliyor kitapların satışını ama 1. kitabı beğenmeseler 2.’yi almazlardı.

İnsan hayatında stres kaynağı olan şeyleri en yoğundan en hafife doğru listelemişler. Taşınma 3. ya da 4. sırada. Allah korusun, eşin ölümü, işini kaybetme gibi ciddi yıkımlardan hemen sonra geliyor. Ben de birebir yaşıyorum bunu şu anda. Yani taşınmanın sadece bitişi güzel. İyi olan tek şey şu: Yeni ev Nişantaşı’nda. Aydınlık ve neşeli bir semt. Dizide Fatoş karakterine söylettiğim gibi: ‘Burası Nişantaşı Ayol! Şöyle bir etrafınıza bakın. Hiç acı var mı? Burada çiğ köftenin bile acısızı yapılıyor.’
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!